1838 yılında İngiltere’yle imzalanan Serbest Ticaret Antlaşması,
günümüzdeki Avrupa Gümrük Birliği Protokolüne; 1839 da başlayan Tanzimat
uygulamaları ise, Avrupa Birliği uyum düzenlemelerine denk gelir. Konu incelendiğinde,
tarihin yüzyetmişbeş yıl sonra bu denli yinelenmiş olması çoğu kimseye
şaşırtıcı gelecektir. Tarihten ders alınmadığı için, yaşananlar yeniden
yaşanmıştır. Tanzimat Osmanlıyı çökertti, Avrupa Birliği Türkiye’yi yok oluşa
götürüyor. Bu gerçeğin görülmesi gerekir. Bu amaçla, Tanzimat uygulamalarıyla
Avrupa Birliği ilişkilerini içeren çalışmayı üç bölüm olarak ard arda
yayınlayacağız. Okuyunuz ve değerlendiriniz.
Ülkemizde toplumsal muhalefetin ve siyasi tartışmanın yoğunlaştığı bir dönem yaşanıyor. Kendiliğinden gelişen kitlesel eylemlerin ve siyasi tartışmaların niteliğini yükseltmek amacıyla bu bloğu oluşturduk. Hiçbir parti, grup ve toplulukla bağımız yoktur. Yazar Metin Aydoğan'ın yazılarını yayınlayacağız. Düşünsel yaşamımıza katkı koyacağına inandığımız yazıların, bilimsel tartışmalara yol açmasını diliyoruz.
28 Kasım 2013 Perşembe
21 Kasım 2013 Perşembe
DIŞA BAĞLANMANIN KÖKLERİ; OSMANLIDA İMTİYAZLAR
Yabancılara;
ekonomik, siyasi ve hukuksal alanda ayrıcalık (imtiyaz) tanıma, Anadolu
Selçuklularına dek gider. Kolaycılıkla öngörüsüzlüğün içiçe geçtiği
uygulamalar, verildikçe bağlanan bağlandıkça verilen ödünler halinde yüzlerce
yıl sürdü. Selçuklulardan sonra Osmanlı Devlet’inin de yıkımını hazırlayan
koşulları oluşturdu. Kapitilüsyon olarak da tanımlanan imtiyazlar süreci;
yabancılara, ekonomik yaşama, bağlı olarak da siyasi yaşama, devletin güçlü
olduğu dönemlerde bile yön verme gücünü vermişti. Uygulamalar, devletin iç-dış
ticaret üzerinde karar vermedeki girişimgücünü (inisiyatifini), mal ve kişiler
üzerindeki hukuksal yaptırım yetkisini, giderek kullanamaz duruma getirdi.
Siyasi bağımsızlığı doğrudan ilgilendiren yönetim hakları, önce zedelendi sonra
ortadan kalktı.
15 Kasım 2013 Cuma
KÜRESEL “UYGARLIK”
Emperyalizm, İkinci
Dünya Savaşı’ndan sonra, uluslararası yeni bir yapılanma içine girdi ve dünyaya
yayıldı. Buna, Yeni Dünya Düzeni dendi.
Bu düzen, 1980’lerden sonra ‘kürselleşme’
adını aldı. Bu girişimin ideologları, yapılanları; ‘tarihin sonu’, ‘sanayi ötesi toplumun kuruluşu’, ‘post-modern çağa
geçiş’ gibi gösterişli tanımlarla kutsadılar. Küreselleşmenin, ‘çağın
gereği’ olduğunu, buna karşı çıkılamayacağını, çıkanların ‘çağın gerisinde kalan’ tutucular olduğunu
söylediler. İletişim ağının etkili gücüyle yoğun ve sürekli bir yaymaca
(propaganda) yapıldı. İnsanlar üzerinde, adeta düşünsel bir terör estirildi.
Oysa yaşananlar gerçeklere hiç uymuyordu. Gerçeği dile getirmek isteyenler, ya
susturuldu ya da seslerini duyuramadı. Türkiye, küreselleşmenin olumsuz
sonuçlarını yoğun olarak yaşayan ülkelerden biri oldu.
6 Kasım 2013 Çarşamba
21.YÜZYIL KİMİN OLACAK: ABD, ALMANYA, JAPONYA EKONOMİK SAVAŞI
Dünya’yı gelecekte
nelerin beklediğini görmek istiyorsak aranan yanıtı artık, NATO-Varşova,
Arap-İsrail çatışmasında ya da Birleşmiş Milletler görüşmelerinde bulamayız.
Bunların yerine ABD-Japonya-Almanya (ve Çin) arasındaki ilişkilere ve bu
ilişkilerin azgelişmiş yoksul ülkeler üzerindeki etkilerine bakmamız gerekiyor.
Sovyetler Birliği’nin dağılması, daha önce çok az insanın düşündüğü bir gerçeği
ortaya çıkardı. ABD’nin gölgesinde serpilip gelişen Japonya ve Almanya büyük
bir ekonomik güce ulaşmıştı ve bu gücün sağladığı etkiyle dünya politikasına
ağırlıklarını koymak istiyorlardı. Sovyet etkisiyle baskı altında kalan
çelişkiler olgunlaşarak ortaya çıkmış ve dünya, hemen hemen aynısıyla, 20.yüzyılın
başlarına dönmüştü. Dünya etkinlik alanları için kıran kırana bir mücadelenin
sürdüğü tek kutuplu politik yapıya geri dönmüştü.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)