6 Temmuz 2018 Cuma

ÇOCUK VE KADIN CİNAYETLERİ; ESKİ TÜRKLERDE KADIN VE ÇOCUK


8 yaşındaki Eylül Polatlı’da, 4 yaşındaki Leyla Ağrı’da öldürüldü. Hatay’da Ufuk hala bulunamadı. Eylül’e cinsel istismarda bulunulmuştu. Leyla’nın 8 gün aç bırakıldığı bu nedenle öldüğü açıklandı. Bu üç olay, kamuoyunun dikkatini çekti ama kaybolan, istismara uğrayan çocuk sayısı bunlardan ibaret değildi ve çok yüksekti... Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre, 2008-2016 yılları arasındaki 8 yılda 104 bin 531 çocuk kaybolmuş. 2017 yılında 387 çocuk cinsel istismara uğramış. Çocuklar, kaldıkları yurtlarda, okullarında; öğretmenleri ya da okul çalışanları tarafından istismar edilmiş. İstismara uğrayan 41 çocuk, intihara kalkışmış ve intihar etmiş. 20 çocuk öldürülmüş. 10 çocuk babası tarafından öldürülmüş. 2010‘dan bu yana 1915 kadın öldürülmüş. 355 cinayetin öncesinde kadınlara şiddet uygulanmış, ırzına geçilmiş ya da tehdit edilmiş. 237 cinayet, kadınların güvenlik endişesiyle resmi başvuruda bulunduğu halde işlenmiş.


Cinayetler Toplumu

8 yaşındaki Eylül Polatlı’da, 4 yaşındaki Leyla Ağrı’da öldürüldü. Hatay’da Ufuk hala bulunamadı. Eylül’e cinsel istismarda bulunulmuştu. Leyla’nın 8 gün aç bırakıldığı, bu nedenle öldüğü açıklandı. Bu üç olay, kamuoyunun dikkatini çekti ama kaybolan, istismara uğrayan çocuk sayısı bunlardan ibaret değildi ve çok yüksekti.
Son yıllarda; küçük yaşta kız çocukları yaşlı erkeklerle evlendiriliyor, cemaat yurtlarında erkek çocukların ırzına geçiliyor. Yaş gözetmeyen kadın cinayetleri, ülkenin her yanına yayılıyor. Türkiye, son on yılda insana tiksinti veren bir vahşet dönemi yaşıyor.

İstatistikler

Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre, 2008-2016 yılları arasındaki 8 yılda 104 bin 531 çocuk kaybolmuş. Yalnızca 2016 yılında kayıp çocuk sayısı 11 bin 691.1
2017 yılında 387 çocuk cinsel istismara uğramış. Çocuklar, kaldıkları yurtlarda, okullarında; öğretmenleri ya da okul çalışanları tarafından istismar edilmiş. İstismara uğrayan 41 çocuk, intihara kalkışmış ya da intihar etmiş. 20 çocuk öldürülmüş. Bunlardan 10 çocuk babası tarafından öldürülmüş.2
2010‘dan bu yana en az 1915 kadın öldürülmüş. 355 cinayetin öncesinde kadınlara şiddet uygulanmış, ırzına geçilmiş ya da tehdit edilmiş. 237 cinayet, kadınların güvenlik endişesiyle resmi bir başvuruda bulunduğu halde işlenmiş.3
Bunlar bu ülkede neden oluyor? Yirmi yıl önceye kadar görülmeyen bu ilkellik nereden çıktı? Bu toplum, tarihine ve geleneklerine ters bu duruma nasıl geldi? Bunun nedeni nedir?

Yönetime Bağlı Ahlak Bozulması

Toplum yaşamında görülen her olumsuzluk (ve olumluluk), doğrudan yönetimle ilgili bir sorundur. Tarih bize göstermiştir ki, gelişkin toplumlar gelişkin yönetimler tarafından kurulmuş ve yaşatılmıştır. Gelişkin toplum yaratmanın merkezinde ise eğitim ve öğretim vardır. Toplumsal bozulmanın her türü, eğitim ve öğretimdeki bozulmaya bağlıdır.
Türkiye’de, Atatürk’ten sonra başlayan, özellikle son 20 yılda yoğunlaşan bozulma, her alanda olduğu gibi eğitimi de kapsamış ve bugüne gelinmiştir. Dinin, çıkar aracı yapılarak siyasete bulaştırılması, tarihin her döneminde ve her toplumda olduğu gibi, günümüzde yaşananların ana nedenidir. Neden siyasidir.
‘Altı yaşında kızların evlenebilmesi’, ‘cinsel istismarda küçüğün rızası’, ‘babanın kendi çocuğuna şehvet duyması’ ya da ’yaşlı erkeklerin küçük çocuklarla evlenmesi’… türünden açıklamaların yapıldığı eğitimsiz bir toplumda, yaşananlardan başka ne beklenebilir.

Meclis ve Önerilen Yasa

2016 Kasımı’nda, AKP'li 6 milletvekili, çocuk yaştaki kıza cinsel istismar suçunu işleyenlere bir tür af getiren yasa önerisi verdi. Öneri, tecavüzcüyle küçük kızın ‘evlenmesi’ durumunda, mevcut yasada belirtilen cezanın ertelenmesini ve geri bırakılmasını öngörüyordu.
Toplumsal bozulmanın ve ahlaki çöküşün düzeyini gösteren en üstteki örneklerden biri olan bu girişim, Türkiye’nin nereye getirildiğini ve nereye götürülmek istendiğini açık biçimde ortaya koyuyordu.
Yasa önerisi yapıldığında, Medeni Kanun yürürlükteydi... Çıkarılmak istenen ‘yasa’, Medeni Kanun’u yani Cumhuriyet’in bir parçasını daha ortadan kaldırmaya yönelikti. Ülkeyi, Osmanlı’nın son dönemindeki toplumsal kaosa sürüklemeyi amaçlayan bir adımdı.
Yapılanın ne dinle ne de insanlıkla bir ilişkisi vardı. Dini siyasi araç olarak kullanıp çıkar peşinde koşanlar, kendilerine, içinde serbestçe hareket edecekleri, geri ve ilkel bir alan yaratmaya çalışıyordu. “Yasa” önerisi bu çabanın yeni bir aşamasıydı.

Savunma

Yasa önerisine toplumda yükselen tepkiyi azaltmaya yönelik; “önerge af getirmiyor, maduriyet gideriyor” ya da “tecavüzcü ile evlenmek cezadan kurtulmayı içermiyor” gibi özürü kabahatinden büyük açıklamalar yapılmıştı. Tarih, söz sahiplerini yüzlerine kara bir leke sürerek o günü kayda geçirmişti.
Türk toplumu, bunları hiçbir zaman unutmayacak ve her zaman tiksintiyle anacaktır. Türk töresi, bırakalım çocuğa ve kadına tecavüzü, bu iki varlığa karşı kötü davranışı bile suç olarak görmüş ve cezalandırmıştır.

Eski Türklerde Aile

Eski Türklerde kadının toplum içindeki konumu ve aile düzeni, hemen hiçbir toplumda görülmeyecek düzeyde uygar ve demokratik ilişkiler üzerine kurulmuştu. Türk ailesinde, babanın eşiyle paylaştığı, baskıcı olmayan eceliği (reisliği), baskıya dayanan ataerkil aile yapısından çok farklıydı.
Ev, Batılılar ve Araplarda olduğu gibi yalnız kocaya ait değil, kocayla karının ortak malıydı. Bu nedenle evin erkeğine evin ecesi, evin kadınına da evin kadını denilirdi. Ailede babanın olduğu kadar, ananın da sözü geçerdi. Anasoyu ile babasoyu değerce birbirine eşitti. Eşitlik, babanın saygınlığının ve ona verilen değerin azalması anlamına gelmez; tersine ona, saygıya dayalı içtenlikli ve daha güçlü bir yetke kazandırırdı.

Çocuğa Verilen Önem

Eski Türklerde eğitim, ailede başlıyordu. Çocukların aile içi bakımı annenin göreviydi ancak onların geleceğine yön verecek olan eğitimden ‘kız-erkek ayırımı yapmadan’4 anne ve baba birlikte sorumluydu. Çocuğa kimlik kazandırılmasına ve onun topluma duyarlı bir insan olarak yetiştirilmesine çok önem veriliyordu. Boyun ya da budunun varlığının geleceğe taşınması, çocuğa ve onun eğitimine bağlı bir sorun olarak ele alınıyordu.
Türkler, ölümler nedeniyle ailelerin dağılmasına, çocukların eğitimsiz kalmasına ya da sahipsiz kalıp başlarını alıp gitmesine izin vermezlerdi. Hiçbir aile reisi ben ölürsem çocuklarım ve eşim ne olur diye kaygı duymaz, kendisinden sonra çocuklarına kimlerin, nasıl bakacağını bilirdi. Bunlar, törelerle belirlenen ve aksamadan uygulanan konulardı. Baba öldüğünde çocukların sorumluluğu anneyle birlikte kardeşlere geçer, onlar yeğenlerinin bakım ve eğitimini kendi çocuklarından ayırt etmeden yüklenirdi.5

Kadına Verilen Önem

Tarihte hiçbir toplum, kadını Türkler kadar erkekle eşit saymamış ve hak tanımamıştır. Her iki cinsin kendilerine ait, karşı cinsin yerine getirmek zorunda olmadığı görev ve sorumlulukları vardı. Her Cins aynı eğitimden geçer, cinsler arasında ayrım yapılmazdı.
Kadın örtünmez, haremde kalmaz, erkeğin gittiği hemen her yere giderdi. Erkeklerle bayramlara, şölenlere ve içkili toplantılara katılır; onlarla birlikte kımız ya da şarap içebilir; kendisi de şölen düzenler, davetler verebilirdi. Erkek gibi ata biner, ok atar, öküz arabası kullanırdı.
Çin kaynaklarına göre; “kocaları dama oynarken onlar futbol oynar”, “pazara gittiklerinde, paketleri kocaları taşır”6 ve “açık bir kibarlıkları vardır”.7 Ama gerekirse ava ve savaşa da giderlerdi. Arap gezginci İbn Arabsah, Türk kadınları için; “erkekler gibi savaşıyor, kafirlerin üzerine dört nala at sürüyorlardı...”, diye yazar.8

Kadının Özgürlüğü

Kadınların bu denli özgür ve cinsler arasındaki ayrımın az olması, Türk kadınlarının kendilerine özen göstermediği, süs ve güzelliklerine dikkat etmediği, cinselliğe önem vermediği anlamına gelmiyordu. Giysileri son derece renkli ve süslüydü, zarafete ve alımlılığa önem verirlerdi. Beğenilmeyi severler ve güzellikleriyle ilgili övgüleri, “memnuniyetle kabul ederlerdi”. Serbestçe kullandıkları özgürlüklere sahiptiler ama son derece iffetliydiler.
Ünlü İtalyan gezgini Marco Polo, bir “seyahatname klasiği” olan İl Millione adlı yapıtında, Türk kadınlarının “ahlaki temizliğini” över ve onların “tüm dünyanın en temiz ve ahlaklı” kadınları olduğunu söyler.9

Cinsel Suçlar, Cezalar

Tedirgin etme (taciz), kadına saldırganlık (tecavüz), evlilik dışı ilişki (zina) gibi cinsel suçlar Türk toplumunda yok denecek kadar azdı. Kadına saldırının Türk hukukundaki cezası ölümdü. Tecavüze uğrayan kadın toplumdan dışlanmaz, ona sahip çıkılır. Evlilik dışı çocuğu olursa kadın ulu bir kayın ağacıyla evlendirilir (kayınbaba, kayınvalide sözcükleri buradan gelmiş olmalı), çocuk bu yolla meşrulaştırılırdı.
Eski Türkler’in hukuk düzeninde, herkesin sorumlu olduğu ceza yasaları vardı. Yasalar, disipline bağlı bir güvenlik örgütü aracılığıyla ödünsüz uygulanırdı. Hızlı ve adil karar veren mahkemeler, suçluları fark gözetmeden yargılardı. Gözaltı süresi on günden çok olamazdı. Vatana ihanet, savaşta gevşeklik, ülke çıkarlarını yabancı ülkelere karşı korumama, elçilik görevlerinde kusur, ağır siyasi suçlardı ve cezası idamdı. Cinayet, ırzageçme, bağlı atı çalma, soygun, ağır adi suçlardı ve bunların da cezası ölümdü. Genç kızları aldatanlar, yüksek mal ve tazminat ödemeyle cezalandırılırdı. Yaralamalarda, yaranın durumuna göre ceza ödenir; bağlı olmayan atı çalanlardan, çaldığı at sayısının on katı ceza alınırdı. Bu suçlar hafif adi suçlar’dı.10

DİPNOTLAR

1    http://www.iha.com.tr/antalya-haberleri/baskan-coban-cocuk-cinayetleri-siradanlasiyor-antalya-2053341/
2    https://www.amerikaninsesi.com/a/turkiye-de-kadin-cinayetleri-2017-de-yuzde-25-artti/4187800.html
3    http://www.yenicaggazetesi.com.tr/turkiyede-kadin-cinayetinde-korkutan-rakamlar-178067h.htm
4    “Türk Kültürünün Gelişme Çağları” Prof.B.Ögel, Türk Dün.Araş.V., İst. 1988, sf. 250
5    “Türk Kültürünün Gelişme Çağları” Prof.B.Ögel, Türk Dün.Araş.Vak., İst. 1988, sf. 242-245
6    “Orta Asya-Tarih ve Uygarlık” J.PaulRoux, Kabalcı Yay., 2001, sf.273
7    a.g.e. sf.273
8    a.g.e. sf.273
9    “Tarihte Türklük” Prof. Dr. Laszlo Rasonyı, Türk Kültürü Araştırma Ens. Yay., Ankara 1988, sf.58

10     “Türk Tarihinin  Ana Hatları” Kaynak Yay., 2. Basım 1956, sf.349




1 yorum:

  1. Kaybolan 3 çocuk üzerinden ayağa kalkan Türkiye'de, 8 yılda 104 500 çocuk kayıp demek nasıl bir algı operasyonu?Bu günde 35 çocuk kayıp demektir.Olacak iş mi bu?Verdiğiniz sayı kayıp olarak bildirilen ama kısa sürede bulunan ihbar sayısı.Kayıp sayısı konusunda net bilgiye ulaşamadım ancak bildirilenlerin %1 i diyenler var.Bu da 8 yılda 1000 çocuk,yılda 125,ayda 10 çocuk demektir ki bu da çoktur.Ama sizin iddianız ayda 1000 çocuk.Okurlarınızı okumamakla ve okuduklarını da anlamamakla suçlayınca daha önce de linç yemiştim.Ama burada size yazıklar olsun diyorum.İktidar düşmanlığı aklınızı esir almış.Ciddi araştırma diye yaptığınız saptırmaya söyleyecek söz kalmamış..

    YanıtlaSil