Cumhuriyet Halk
Fırkası programı, amaç ve anlayış olarak toplumu tanımaya ve köklü bir tarih
bilincine dayanıyordu. Yalnızca bir parti programı değil, bir ulusun geleceğini
belirleyen, tümüyle milli bir uzlaşma belgesiydi. Tarihten alınan derslere ve
ülke gerçeklerine dayanıyor, yenileşme önündeki tüm engelleri gidermeyi
amaçlıyordu. Birbirini tamamlayan iyi düşünülmüş sekiz bölümden oluşuyor ve
ulusun tümünü temsil etme işlevini, o güne dek hemen hiçbir siyasi partide
görülmeyecek kadar başarıyla yerine getiriyordu.
Ülkemizde toplumsal muhalefetin ve siyasi tartışmanın yoğunlaştığı bir dönem yaşanıyor. Kendiliğinden gelişen kitlesel eylemlerin ve siyasi tartışmaların niteliğini yükseltmek amacıyla bu bloğu oluşturduk. Hiçbir parti, grup ve toplulukla bağımız yoktur. Yazar Metin Aydoğan'ın yazılarını yayınlayacağız. Düşünsel yaşamımıza katkı koyacağına inandığımız yazıların, bilimsel tartışmalara yol açmasını diliyoruz.
29 Haziran 2020 Pazartesi
15 Haziran 2020 Pazartesi
15 MAYIS 1919 İZMİR
15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkan Yunan Ordusu, 9 Eylül 1922’ye dek, Anadolu’da kaldığı 3,5 yıl boyunca, Türk
halkına sıradışı yoğunlukta sistemli bir şiddet uyguladı. Şiddetin düzeyini, Batılı
yazarların aşağıdaki yazıda aktarılan yazılarında bulacaksınız. İzmir’de başlatılan silahlı şiddet, kendiliğinden ortaya çıkan anlık bir
düşmanlık tepkisi değil; her yönüyle düşünülmüş, bir göç ettirme eylemiydi. Bu eylem, Anadolu’yu Antik
Çağ’dan beri mülkünün bir parçası
gören ve Alman Profesör K.Kruger’in “megalo manyak emeller” dediği, değişmez Grek anlayışının doğal sonucuydu. Megalo
İdea, 3 bin yıl sonra, şimdi gerçekleşecek ve Batı Anadolu ele getirilecekti. Yunan Ordusu, yerli Rumlarla
birlikte kuralsız bir terör dalgasını gittiği her yere yaydı. Saldırdı, soydu, ırza geçti; yaktı,
yıktı ve öldürdü. Kendilerini, topraklarına geri dönen efendiler olarak
görüyorlardı. Yaptıkları gizlendi ve unutturulmaya çalışıldı. Bunda da başarılı olundu. Bugünkü kuşak dedelerinin çektiği acıyı bilmiyor. Tam tersi, Rumlara ve Ermenilere soykırım yaptığı yaymacasıyla karşılaşıyor. Yunanistan, 19 Mayıs’ı “Soykırım Kurbanlarını
Anma Günü” kabul ediyor. Ege adalarını işgal ediyor ve 1915’te padişahın yaptığı gibi görmezden geliniyor. 95 yıl sonra, İzmir’e Metropolit atanmasına izin veriliyor.
11 Haziran 2020 Perşembe
TÜRKİYE’NİN ARAPLARLA ESRARENGİZ ALTIN ‘TİCARETİ’
Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre, Türkiye Birleşik Arap Emirlikleri’ne
(BAE); 2017 Martı’nda 678 milyon dolarlık külçe altın ihraç etmiş. Buna karşın,
aynı ay içinde; 692 milyon dolarlık, yani aynı miktarda külçe altın ithalatı yapmış.
Bu garip ticaret, 2017’nin ilk dört ayında; 2,1 milyar dolar ihracat, 1.9 milyar
dolar ithalat olarak gerçekleşmiş. Bu ilişki, son bir yıla yayıldığında; BAE’ne
95 ton altın satılmış 122 ton altın alınmış. ‘Satın aldığını sarın aldığına
satmak ya da sattığını sattığından satın almak’; anlamına gelen bu garip duruma, basında yer
almasına karşın, iki yıldır herhangi bir açıklama
yapılmadı. Bu nasıl bir iştir? Ekonomi biliminde yeri var mıdır? Bunu kim
açıklayacak?
5 Haziran 2020 Cuma
KAPİTALİST EMPERYALİZM
Batı
kapitalizmi, 19. Yüzyılın ikinci yarısında hemen her iş kolunda ortaya çıkan ve
tekel haline gelen şirketlerle tanıştı. ‘Bırakınız yapsınlar’ liberalizmi,
yalnızca ekonomik alanda değil yarattığı politik işleyişle birlikte tarih
sahnesinden çekildi. Toplumsal yaşamın biçimlenmesi, tekel gereksinimlerine ve tekel
kazancına bağımlı duruma geldi. Fiyatları artık, serbest piyasa koşullarında
oluşan gerçek değerler değil, yüksek kazanç içeren tekel kararları belirliyordu. Üretim ilişkilerinin doğal gelişimine uyumsuz tekel kârı,
ekonomik ve politik alanda her türlü geriliğin kaynağı oldu. Aracılık, komisyonculuk,
tefecilik, lobicilik ve siyasi nüfuzun geçerli olduğu
piyasa işleyişinde, mali sermaye (finans kapital) belirleyici güç oldu. Burjuva
demokrasisi ortadan kalktı.
2 Haziran 2020 Salı
ATATÜRK VE GÜNEŞ DİL KURAMI
Ulus Gazetesi, 2 Kasım 1935 ile 7 Aralık 1935
arasındaki 35 günde, Atatürk’ün 21
yazısını yayınladı. İsimsiz yayınlanan yazılarda, Türkçenin kökleri çok
eskilere gidilerek araştırılıyor, geniş kapsamlı bu çalışmanın sonuçları ‘Güneş Dil Teorisi’ adı verilerek
tartışmaya açılıyordu. Gazete, daha sonra Atatürk’ün
kitapçık haline getirdiği görüşlerini, ‘Güneşdil
Teorisi-Esası ve Kaynakları’ başlığıyla 14 sayfalık bir broşür haline
getirdi ve okurlarına dağıttı. Atatürk,
broşürde şunları söylüyordu: “Burada
anlatılan düşünceler, Türk dilinin etimoloji (kökenbilim), morfoloji (biçim ve
yapı bilimi) ve fonetik (ses bilimi) bakımdan 1932 yılından beri 3 yıldır
yapılan inceleme ve araştırmalara dayanır. Güneş Dil Teorisi, Türk dili üzerine
inceleme yaparken, başka dillerde yapılan araştırmalardan ve dille ilgili
felsefe, psikoloji, ve sosyoloji konularının gözden geçirilmesinden doğmuştur.
Bu doğuş flolojide yeni bir teori olarak görülebilir. Bu teorinin temeli,
insana benliğini güneşin tanıtmış olması düşüncesidir”.x