Dünya
tarihinde, Türkler kadar çok ve çeşitli devlet kurmuş bir başka ulusun
olmadığı, bugün artık herkesin kabul ettiği bir gerçektir. Her dönemde ve
sürekli biçimde, dünyanın çok geniş alanlarına yayılan Türkler, yaşadıkları her
yerde; büyük-küçük, etkili-etkisiz, kalıcı-geçici o denli çok ve değişik devlet
kurmuşlardır ki, Türk tarihi bir anlamda devlet kurmanın tarihi gibidir.
Uzun dönemler boyunca çatışmışlar, yenmişler, yenilmişler; güçlenmiş ya da güç
yitirmişler; başka toplumları eritmiş ya da onlar içinde erimişler
ancak hiçbir zaman devletsiz kalmamışlardır.
Batı ve
Türklerde Devlet
Batı’da devlet, köleciliğe
dayalı üretim ilişkileriyle birlikte ortaya çıktı. İnsanın; kendisine, doğaya
ve topluma yabancılaşmasının ilk evresi olan bu dönemde devletin amacı; “köle
sahiplerini korumak, bunun için de köleleri baskı altına almak” tı.1
Bu amaç, güç ve şiddetin
kaçınılmaz olarak devlete yerleşmesine neden oldu. Batı’da devlet önce, içinden
çıktığı topluma şiddet uyguladı.
Türk toplumunda devletin ortaya
çıkışı, değişik koşullarda, değişik önceliklerle oldu. Devletin oluşturduğu
güç, şiddet aracı olarak, içe değil, boyun ya da kavmin haklarını
korumak için dışa karşı kullanıldı. Toplumun tümünün genel çıkarlarını savundu.
Batı’da; kişi, küme ya da sınıf çıkarı öne çıkarken, Türklerde toplumunun genel
çıkarını amaç edinen kamucu bir yönetim anlayışı devlete egemen oldu.
Devlet
Kurma Becerisi
Tarihin değişik dönemlerinde başka
uluslar da güçlü devletler kurmuşlar ancak bunlardan hiçbiri bu işi Türkler
kadar, çok yönlü, yaygın ve sürekli biçimde yapamamıştır. Macar tarihçi L.Ligeti
Türkler’in devlet kurma yeteneği konusunda şunları söylemiştir: “Türk kavmi
yayılmacı bir asker kavimdir. Ve bu işin tam eri ve en mükemmel örneğidir.
Örgütlü gücüne, devlet kurma yeteneğine ne kadar hayran kalsak azdır”.2
İlk Devlet
Kazım Mirşan, insanlık tarihinde devlet sayılabilecek ilk siyasi
yapılanmanın On Federasyonu adıyla Türkler tarafından oluşturulduğunu ve
kesin tarih verilememekle birlikte en az M.Ö.8 binlere dek gittiğini
söylemektedir. İskandinavya’da bulunan ve yaşı M.Ö.4140 olarak belirlenen kemik
yazıtlarında On Federasyonu’ndan söz edilmekte ve bu oluşumun çok daha
eskiye gittiği anlaşılmaktadır.3
Mirşan, On Federasyonu’ndan sonra tarihi belirlenen
İkinci Türk devletinin M.Ö.16.yüzyılda kurulan Bir-Oy-Bil üçüncü
devletin de M.Ö.6.yüzyılda (522) kurulan At-Oy-Bil olduğunu, bu
devletlere ait tarihlerin M.Ö.522-519’da dikilen yazılı anıtların okunmasıyla
ortaya çıktığını açıklamıştır.4
Hunlar
Hunlar, geniş bir alanda
sağladıkları düzen ve geliştirdikleri ticaret nedeniyle varsıllaşıp güçlendiler
ve Yarkent, Hotan, Kuca, Karaşar, Turfan, Kaşgar
gibi Türk kentleri dönemin ileri uygarlık merkezleri yaptılar. Buralarda halı,
kilim, keçe gibi dokuma; altın, gümüş, demir gibi maden işlemeciliği;
inşaatçılık, ev eşyası üretimi, oymacılık gibi ahşap işçiliği, gelişkin birer
sanayi kolu durumuna geldi.
Alma-Ata’nın 50 km. doğusundaki Eşik kazılarında ortaya
çıkarılan altın giysi ve altın plaklar, Altay Dağları eteklerindeki Pazırık
mezar kazısında (kurgan) bulunan dört tekerlekli araba ve Baykal Gölü
kenarındaki Noyun Ula kazısında bulunan yüksek işçilikli ahşap tabut, üç
ayaklı masa ve ev gereçleri Hun sanatının düzeyini gösteren incelikli
örneklerdir.
İskitler
Karadeniz ve Hazar’ın Kuzey’inde Aral Gölü’ne dek
uzanan İskit (Saka) İmparatorluğu kuruldu. Tarihçilerin M.Ö.12.yüzyıl
ile 8.yüzyıl arasında kuruluş tarihi verdikleri bu İmparatorluk, Kırım’daki son
parçası Kırım İskit Devleti’nin yıkıldığı M.S.2.yüzyıla dek süren, ortalama
1200 yıllık bir siyasi birlik gerçekleştirdi.
Karadeniz ve Hazar’ın Kuzey’ine
Orta Asya’dan gelen İskitler, buraya, en parlak dönemine
M.Ö.6-4.yüzyıllarda ulaşan bir uygarlık getirdiler. Uygarlıkları, Altay
ve Tanrı Dağı kültürüne dayanıyor5 ve dönemin en gelişkin
sanat-sanayi ürünlerini içeriyordu. Madencilikte çok başarılı ve
gelişkindiler.
Göktürkler
Göktürk Devleti, M.S.552 yılında, Tanrı Dağları’yla Orhun Havzası
arasındaki Ötüken bölgesinde ortaya çıktı ve kısa sürede hemen tüm Orta
Asya boylarını birleştirerek büyük bir İmparatorluk kurdu. Sınırları Asya
Hun İmparatorluğu kadar genişti ve hemen aynısıyla onun egemenlik kurduğu
alanlar üzerine oturuyordu.
Özgür ve katılımcı bir yönetim
biçimi geliştirmişler; bilim, sanat ve ticarette büyük bir varsıllığa
ulaşmışlardı. Çinlilerin Takyu adını verdiği ve Batılı tarihçilerin de
bu adla andıkları Göktürk Devleti, bıraktığı Orhun Yazıtları’yla
Türk tarihinde özel bir öneme sahiptir. Göktürk Devleti’nin Türk tarihi için
önem taşıyan bir başka özellik, olumsuzluk içerir ve dış karışmanın iç siyaset
üzerinde yaptığı yıkıcı etkiye ilk büyük örneği oluşturur.
Yönetimde Katılımcılık
7.Yüzyıldan sonra kurulan Türk devletlerinde yönetim işlerine, nitelikli yöneticilerin yanı sıra onların koruma altına aldığı düşünürler ve yetiştirdikleri öğrencileri de katıldılar. Bu durum, Türk yönetim geleneğinde geçmişten gelen: eşitçiliği, katılımcılığı, etnik ve dinsel hoşgörüyü daha da geliştirdi.
Devlet, evrensel değerlere sahip, geniş düşünceli, aydın insanlar tarafından yönetildi. Birçok yörede Türk olmayan halk, toplumsal yaşamda denge sağlayan, geleneklerine ve inancına baskı uygulamayan Türk yönetimini isteyerek kabullendi. Barışçı bir ortamda, onlar Türkler'i, Türkler de onları etkiledi ve bu etkileşim özgün bir uygarlık geliştirildi. Hindistan'dan Avrupa'nın ortalarına dek genişleyecek olan Türk devletleri bu birikim üzerinde gelişip güçlendi.
Türk
Devletlerinde Öne Çıkanlar
Erken Türk devletleri On
Federasyonu, Bir-Oy-Bil, At-Oy-Bil ile Asya Hun İmparatorluğu,
İskit İmparatorluğu ve Göktürk İmparatorluğu'ndan başka kurulmuş
olan Türk devletlerinin bir bölümü yalnızca isim ve tarih olarak şunlardır: Batı
Hun İmparatorluğu (M.S.100-376), Asya Avar İmparatorluğu (yaklaşık
M.S.250-552), Avrupa Hun İmparatorluğu (375-453), Avrupa Avar
İmparatorluğu (565-835); Çin’de kurulan Topa Türk Devleti (386-557)
ve Şato Türk Devleti (884-951); Hindistan’da kurulan Gazneli Devleti
(1001-1148), Türk-Hint Kölemen Devleti (1206-1290), Kılciler
(1290-1320), Tuğluklar (1320-1388), Seyitler ve Lodiler
(1388-1527), Babür Devleti (Türk-Hint İmparatorluğu) (1527-1857); Orta
ve Batı Asya’da kurulan Akhunlar (420-557), Türkeşler (690-766), Karluklar
(760-932), Oğuz Devleti (Dokuz Oğuzlar) (646-790), Hazar Türk
İmparatorluğu (602-1016), Bulgarlar (yaklaşık 550-1237), Uygur Devleti (745-1368), Peçenekler (yaklaşık 872-1091), Kıpçaklar
(yaklaşık 1076-1210), Kırgız Devleti (840-920), Samanoğulları Devleti
(874-999), Karahanlılar Devleti (840-1211), Kara Hitaylar
(1125-1218), Büyük Selçuklu İmparatorluğu (1038-1194), Anadolu Selçuklu
Devleti (1077-1308), Harzemşahlılar Devleti (1077-1231), Karakoyunlular
Devleti (1375-1468), Akkoyunlular Devleti (1402-1502), Timur
İmparatorluğu (1368-1501), Osmanlı İmparatorluğu (1299-1922).6
Günümüzdekiler
Varlıklarını yitirmiş olan bu
devletlerden ayrı olarak günümüzde Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türkmenistan, Azerbaycan, Kırgızistan, Özbekistan, Kazakistan ve Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti bugün yaşamakta olan diğer Türk devletleridir.
Ancak, yukarda belirtilen
devletler ve bunların oluşturacağı birikim,
bu eylemin tarihsel boyutunu gerçek anlamda yansıtmada yeterli değildir. Çünkü
Türkler, kendilerine ait olan bu devletlerden ayrı olarak tarihe başka
milletler adına kaydedilmiş olan birçok devletin kuruluşunda yer almışlar ve
bunların gelişip güçlenmesine belirleyici biçimde yön vermişlerdir.
Yeterince
Bilinmeyenler
Anadolu’nun ilk uygarlıklarından
olan ve Troas bölgesinde (Çanakkale civarı) kurulan Truva
Devleti’nin bir Türk Devleti olduğu, tarihçilerin eskiden beri ileri sürdükleri
bir görüştür. Bunlardan biri, 14.yüzyıl tarihçilerinden Venedikli Andren
Dandolo, Türkler’in anayurdunun “Hazar Denizi’nin arkası” olduğu, “Yunanlılara
yenilen Troyalılar’ın oraya geri gittiklerini” ileri sürer ve Türkler’i “Troyalılar’ın
torunları olduğu için”, Avrupa’nın “iç düşmanı” sayar.7
Bazı tarihçiler ise Truvalılar’ı,
hem Türklerin hem de Romalıların atası kabul eder.8 Katalonyalı Pero
Tafur, İstanbul’un fethi nedeniyle “Türkler elbette Truva’nın öcünü
alacaklardı”9 der. Benzer bir yorum Yunan tarihi kayıtlarında,
İstanbul’un fethi kastedilerek, “Türkler Yunanlılar’a Truva’da yaptıklarını
ödettiler” biçiminde yer aldı.10
Yunanlı tarihçi Mikhail
Apostolis, kitaplarında “Türk” sözcüğünü “Törk” olarak
değiştirir ve İstanbul’un düşmesiyle “Truvalılar’ın hiç kuşku duyulmayacak
biçimde geri döndüğünü” söyler.11
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u aldıktan sonra Troya kenti
yıkıntılarına gider ve orada şunları söyler: “Allah uzun yıllar sonra bu
kent ve sakinlerinin intikamını almayı bana bahşetti... Geçmişte buraları
Yunanlılar, Makedonyalılar, Teselyalılar, Pelopenezlilerce kırılıp
geçirilmişti; aradan bunca zaman geçtikten sonra, bunların o dönemde ve
sonrasında sık sık haksızlık ve zulum yaptıkları Asyalılar’ın öcünü, onların
torunlarını cezalandırarak aldım”.12
Benzer söylemleri, 30 Ağustos 1922’de
Dumlupınar’da Atatürk de söyler ve Yunan ordusunu yendiğinde, “Troya’nın
intikamını aldık” der.13
“Türk Olmayan” Türk Devletleri
Troya üzerinde bu denli durulmasının nedeni, tarihin eski
dönemlerinde yer alan ve Türklerle herhangi bir ilişkisinin olamayacağı sanılan
bir konuda bile, karşımıza umulmayacak biçimde Türkler’in çıkmasıdır. Tarih iyi
incelenirse; konu devlet ve uygarlık kurma, geliştirme ve yaymaya geldiğinde,
Türkler’le karşılaşmamanın neredeyse olanaksız olduğu görülecektir.
Örneğin, Cengiz Han’ın
kurduğu devlet tarihe Moğol İmparatorluğu olarak geçti. Ancak, Moğol
İmparatorluk ordusunun yüzde 90’ı Türk unsurlardan oluşuyordu.14 En
güçlü Arap devletlerinden Abbasi İmparatorluğu’nda durum pek ayrımlı
değildi.15 M.S.868-905 yılları arasında Suriye ve Mısır’da egemenlik
kuran Tolunoğulları, 935-965 arasında yaşayan Akşit Devleti ile
1250’den 1517’ye dek Mısır’a egemen olan Memlük (Kölemen) Devleti’ni,
Eyyubiler tarafından tutsak edilen Türk askerler kurmuştu.16
Tolunoğulları Devleti’ni kuranlar Dokuz Oğuz Türklerinden Tolon’un
oğlu köle komutan Ahmet’ti.17 Tarihçilerin bir İran devleti
saydığı Safevi Devleti'ni
(1501-1732) Türkmenlere dayanarak kuran Şah İsmail bir Türktü ve
hanedanlığının kullandığı dil Türkçeydi.18
Koşulların
Yarattığı Gelenek
Türkler’in devlet kurmada somutlanan
örgütlenme becerisi, içinde yaşadıkları maddi koşulların ve dünyanın büyük
bölümüne ulaşan göç eyleminin kazandırdığı (kazandırmak zorunda olduğu) bir
yetenektir.
İklim ya da başka doğasal olaylar,
bir zamanlar yaşama son derece elverişli Orta Asya’yı çölleştirmiş ve Türkler’i
anayurtları olan bu topraklardan ayrılmaya zorlamıştır. Bu ayrılış; son
bireyine, araç ve hayvanına, ev gereçlerine, üretim araçlarına dek, bir boyun,
kavmin ya da ulusun, tüm varlığıyla bir başka yere gitmesidir. Bu
gerçekleştirilmesi çok güç ve tehlikeli bir iştir.
Tehlikelerle dolu uzun yollardan
bilinmez yerlere gitmek, oralarda dağılıp parçalanmadan varlığını korumak,
yitip gitmemek ancak ve yalnızca güçlü olmak, dayanışma içinde bulunmak ve iyi
örgütlenmekle olanaklıdır. Bu ise; üretim teknikleri, askeri teknoloji ve
toplumsal disiplin alanlarında; gidilen yerlerden daha ileri olmayı,
değişimciliği ve yenilikçiliği gerekli kılar. Bu gereklilik, örgütlenme
yeteneğini ve çevreye uyum becerisini geliştirir.
Devlet
Kurma Uzmanları
Türkler, bu beceriyi kazandıkları
oranda, kimliklerini koruyup başka topluluklar içinde varlıklarını
sürdürmüşler; başaramadıkları oranda, eriyip yok olmuşlardır. Yokolmaya
her zaman açık olan göç eylemi, özgürlüklerine düşkün Türkler’i, bunu
korumanın zorunlu koşulu olarak, devlet kurmanın ve onu güçlü kılmanın
uzmanları durumuna getirmiştir.
Onlar için, ayakta kalmanın ve
varlıklarını sürdürebilmenin başka bir yolu olamazdı. Nitekim Türk tarihindeki
tüm yükseliş ya da çöküş süreçleri, devletin güçlenme ya da güçsüzleşme
dönemleriyle birlikte ortaya çıkmıştır.
Göçler nedeniyle
olağanüstü önem kazanan devlet ve ordu, binlerce yıl bu eylem
içinde olan Türkler için, yaşamlarıyla bütünleştirdikleri kutsal varlıklardır. Bu varlığa bağlılık,
toplumsal kimliğin vazgeçilmez öğesidir. Ortak iradeyi oluşturan değerler
düzeninin en üstünde yer alan ve geçmişten gelerek toplumsal bir gelenek
biçiminde etkisini bugün de sürdüren bu bağlılık, Türk toplumlarına özgüdür ve
tarihsel bir ayrıcalık durumundadır.
DİPNOTLAR
1 “Toplumbilim Sözlüğü” O.Hançerlioğlu, Remzi Kit., 1986, sf.94
2 “Bilinmeyen İç Asya” L.Ligeti, Atatürk Kül.Dil ve Tar. Yük. Kur., Türk Dil
Kur.Yay., Ankara 1986, sf.34
3 “Erken Türk Devletleri ve Türük Bil” K.Mirşan MMB–1999, sf.32
4 a.g.e. sf.32–33
5 Büyük Larousse, Gelişim Yay., 10.Cilt, sf.5794
6 http : // www. cankaya.gov.tr / fars.htm – “Türk Tarihinin Ana
hatları” Kaynak Yay., sf.371–491–“Tarih II” Kaynak Yay., sf.37–64 ve
Büyük Larousse Gelişim Yay.
7 “Chronica Per Extensum Descripta” ın E.Pastorelle (-d) Rerum Halicarum Scriptores,
Cilt XII, Botonya 1932, ak. S.Yerasimos “Türkler” Doruk Yay., 2002,
sf.22
8 “Hınerario de la Gran Militia ala Pavese” in Histories des Croisades, Cilt
V. Sf. 658, ak., a.g.e. sf.23
9 “Andanus e viajes de Fero Tafur por diversas parkes del mundo avido” Madrit, 1874, sf.168, a.g.e.
sf.23
10 “Historia Turcorum f 60d., Khronikon peri ton Tourken Soultanon Kata ton
Ververinon ellenikon kodhika”III, Atina 1957; ak. a.g.e. sf.23
11 “History of Mehmet the Conqueror by Kritovoulos,” ak. a.g.e. sf.23
12 “Türkler” Stéphane Yerasimos, Doruk yay., 2002, sf.23
13 Prof.Fahri Işık, “Avrupa’nın İnanası Gelmiyor”, Oktay Ekinci, Cumhuriyet
10.12.2002
14 “Türk Tarihinin Ana Hatları” Kaynak Yay., 2.Bas., 1996, sf.109
15 “Büyük Larousse” İletişim Yay., 1.Cilt, sf.13
16 a.g.e. 13.Cilt, sf.7987
17 “Türklerin Tarihi” D.Avcıoğlu, 3.Cilt, Tekin Yay., 1995, 1.Cilt, sf.1324
18 a.g.e. 16.Cilt, sf.10034
Azerbaycan Türk devleti değil midir?
YanıtlaSilUyarın için teşekkürler. Hemen ekliyorum.
YanıtlaSilhocam, teşekkür ederim.Yalnız Azerbeycan değil, Azerbaycan..
YanıtlaSilSağol Sevgili Azer. Düzelteceğim.
YanıtlaSilBu konuda okuduğum en iyi yazıydı. Elinize sağlık. Yalnız Mirşandan alınan bilgileri tekrarlamama izin verin.
YanıtlaSilERKEN TÜRK DEVLETLERİ:
ON UYUL D.Ö. 10800
BİR OY BİL D.Ö. 9689
AT OY BİL D.Ö. 1517
TÜRÜK BİL D.Ö. 879
Devletler birbirinin devamıdır. Bir sonrakinin başlangıcı, öncekinin bitişi değildir. Son devlet Türük Bil' in içinde önceki üç devlet federal birer devlet olarak devam etmiştir. Bu durum yazıtlarda görünmektedir. Türük bil d.s. 580 de kendiliğinden beyliklere ayrılarak sona ermiştir. Son kağan, Kül Tiginden sonraki İNİNÇÜ APA OYIRIĞUN TURKAN dır. Mirşan onun 5 yıl kağanlık yaptığını söylemektedir. Bundan sonraki Türk tarihi bu büyük birikimin kalıntıları ile devam edebilmiştir. Kağanlar hukuku sona erdikten sonra aile hanedanlıkları dönemine girilmiştir. Selçuklular ve Osmanlılar, aile hanedanlığına örnek verilebilir. Zaten Türük Bil dönemi, tümü ile Türk halklarını bir arada tutma, dağılmama ve aile hanedanlarının kölesi durumuna düşmemeleri amaçlarına yönelik mücadelelerle geçmiştir. Mirşan GÖKTÜRK adında bir devletin kurulmadığını söyler.
Sayın Metin Aydoğan faaliyetlerinize ve kavrayışınıza hayranlık ve saygı duyuyorum. Yalnız bu makalenizde bir hata var. Samanoğulları, içinde Türkler olsada bir Türk devleti değil. Fars devletidir. Saygılar sunarım.
YanıtlaSilSafeviler de osmanlıdan çok Türk ülkesidir.
YanıtlaSil