IMF’nin kuruluş temelleri, küçük bir ABD kasabası olan Bretton Woods’da yapılan ve 44 ülkenin
katıldığı konferans kararlarına dayanır. Dünya egemenliğine hazırlanan ABD,
daha savaş bitmeden, mali-siyasi örgütlenme girişimlerine başlamıştı.
Konferansın gerçek amacı, doların uluslararası akçalı işlemlerde egemen para
durumuna getirilmesiydi. Bunun için ikinci bir uluslararası kambiyo (yabancı
paraların alım satım işlemi) düzeni kabul edildi ve dolar, değeri altına oranla
tanımlanan (bir ons karşılığı) bir para oldu.
Uluslararası Para Fonu-IMF
Gelişmiş ülkelerin dışsatımı,
1950’de dünya dışsatımının, yüzde 67,1’ini oluştururken bu oran 1965’te yüzde
78,4’e, 1995’te ise yüzde 82,3’e çıktı.1 Bu niceliklerden çıkan herkesin
anlayacağı kesin sonuç; dünya tecimindeki (ticaretindeki) egemenlerin gelişmiş
ülkeler olmasıdır.
Serbest piyasa
ekonomisi tanımlanmasıyla dünya
tecimini serbestleştirmek, asal olarak bir gelişmiş ülke sorunudur. Bu sorunu
çözmek için, azgelişmiş ülkelerdeki korumacı önlemlerin kaldırılması ve gümrük
uygulamalarının küresel düzeyde uyumlu duruma getirmesi gerekir. Gelişmiş
ülkeler bunu yapmak zorundadır. Dünya ticaretinin beşte dördünden çoğunu
gerçekleştiren gelişmiş ülkelerin varlığı, dünya teciminin
serbestleştirilmesine bağlıdır.
Serbest Tecim
Azgelişmiş ülke yöneticilerine,
korumacı yasaları kaldırtarak kendi ülkesinin zararına yol açacak bu tür bir
karar nasıl alınır? Yerel yöneticiler, ulusal üretimi yok edecek bu tür
gelişmelere onay verebilir mi?
Görünüşte bu soruya kolayca
olumsuz yanıt verilebilir. Doğru olan budur. Ancak, kolaylık, uygulamaya
geçilince ortadan kalkar. Görünür ya da görünmez güçlükler, somut ve canalıcı
engeller halinde, azgelişmiş ülke yöneticilerinin karşısına dikilir.
Gelişmiş ülkeler, dünyayı serbestçe kullanabilecekleri
bir pazar durumuna getirmek için, özellikle 2.Dünya Savaşı’ndan sonra, tarih
kadar eski olan bir yöntemi kullandılar. Paranın gücünü kullanmak ve satın
almak. Onlara göre, dünyada paranın satın alamayacağı insan dahil hiçbir şey
yoktur ve parası olan sonucu belirler. Kapitalizmin temel anlayışı buydu ve
emperyalist dizgenin bu anlayışa uygun davranması son derece olağandı.
Kendine Yabancılaşmak
Önce dünyaya yayılan uluslararası
finans örgütleri kuruldu. Daha sonra savaş sonrasının güç koşullarında
ülkesinin sorunlarına çözüm bulmaya çalışan ülke yöneticilerine ‘kısa sürede sonuç verecek kalkınma
yöntemleri’ ve bunun için gerekli olan krediler önerildi.
Kaynak sıkıntısı içinde döviz arayan ülkelere bu tür
öneriler çekici geldi. Büyük bir istekle ulusal politikalardan vazgeçtiler ve
ekonomilerini, ‘uzmanlardan’ oluşan
uluslararası örgütlerin yönetimine bıraktılar. Bu yola girince de, kolay satın
alınır duruma geldiler. Bu işleyişi gerçekleştiren ana güç, Batılı büyük
devletlerin denetiminde çalışan uluslararası finans örgütleri ve bunların en
başında yer alan IMF oldu.
Küresel Akçalı Örgüt
Dış ticaret önündeki engellerin
kaldırılması ve eldeki akçalı gücün etkinlik aracı olarak kullanılması, iyi
işleyen uluslararası bir para dizgesinin gerçekleştirilmesini gerektirir.
Özellikle sağlam bir uluslararası kambiyo işleyişinin sağlanması koşuludur ve
IMF’nin temel ereği budur.
Ancak, IMF bu işleyişi yalnızca
kendi akçalı kaynaklarıyla sağlayamazdı. Amerikan bankacılığı devreye sokuldu
ve ABD bankaları uluslararası akçalı dizgenin parçası durumuna getirildi. Bugün
ABD bankacılığının en geniş büyüme alanı ABD değil dış ülkelerdir.
Dış ülkelere yayılma aynı zamanda
ve ilk kez olarak tam anlamıyla uluslararası bankacılık ağını yaratmıştır.2
Amerikan bankacılık topluluğu, üzerine aldığı görevin bilincindedir ve durumun
önemini açıkça dile getirmektedir. Brown
Brothers Harriman And Co’ın yayınladığı bir yazanakta (raporda) şöyle
denmektedir: “Birleşik Devletlerin dünyanın
her köşesinde yaşamsal önemde siyasi çıkarları vardır. Bunu ticari çıkarların
izlemesi gayet doğaldır ve nitekim öyle de olmaktadır”.3
Tecimsel çıkarların korunması ve akçalı işlemlerin
kolaylaştırılması için, Amerikan bankaları tüm dünyaya yayılmıştır. Dış
ülkelerde 1918 yılında 61 olan banka şube sayısı 1955’te 111, 1967’de ise 298’e
çıkmıştı.4
Ulusal Yasaları Aşmak
Akçalı yayılmanın önündeki
engellerin kaldırılması eğilimiyle, korumacı ulusal yasalar arasındaki çelişki,
Yeni Dünya Düzeni’nin kısa tarihi
gibidir. Gümrük duvarları, ulusal para politikaları, milli kambiyo gibi ‘sıkıcı’ engellerden kurtulunmalıydı.
Bu iş için, IMF, Dünya Bankası ve
ABD bankaları kullanıldı ve büyük başarı sağlandı. IMF kısa süre içinde öyle
bir güç oldu ki, bir zamanlar borç vermek için çırpınan bu örgüt bugün, kredi
geri ödemelerini ertelemek, ya da yeni krediler almak için kapısında kuyruğa
girilen akçalı bir imparatorluk durumuna geldi. Oysa; başlangıç dönemlerinde,
ülkeleri borçlanma batağına çekmek için, en etkin görevlilerini aylar süren
yolculuklara gönderiyor, devlet kurumlarının kapısını çalıyor, yalnızca devlete
değil, politik şeflerin dost ve akrabalarına da ‘kredi’(!) veriyordu.
Maliye Bakanları, Dünya Bankası ve IMF’nin yıllık
toplantıları için Washington’da toplandıklarında bunların önleri kredi vermek
için, yüksek ücretli kredi pazarlamacıları tarafından kesiliyordu. Yoksul bir
Güney Amerika ülkesinin başkanının önü Shoreha
ve Sheraton otelleri arasındaki kısa
yürüyüş sırasında tam beş değişik görevli tarafından kesilmişti.5
Güney Amerikalı bir maliye bakanı, bankacıların kendisini konferanslarda köşeye
sıkıştırmaya çalıştıklarını, kredi önerdiklerini anlatmaktadır: “Beni hiç rahat bırakmıyorlardı... Vergileri
yükseltmek yerine kredi almak, yani acıyı ertelemek, çok cazip bir iştir
diyorlardı”.6
Borç Tuzağı
Azgelişmiş ülke yöneticileri hazır
paranın çekiciliğinden kendilerini kurtaramadı ve borç alarak faiz ödenmeye
başlandı. Örneğin yalnızca Citibank’ın
1972-1974 arasında Güney Amerika’dan elde ettiği net faiz kazancı 8 milyon
dolardan 29 milyon dolara, Ortadoğu ve Asya gelirleri 11 milyon dolardan 26
milyon dolara yükseldi. “Kalkınmakta olan
ülkeler Citi’nin altın yumurtlayan tavuğu olmuştu”.7
IMF’nin azgelişmiş ülkelere kendi
kaynaklarından verdiği borç miktarı 1970 yılında 0,7 milyar dolarken bu miktar
1990 yılında 34,5 milyar dolara çıkmıştı.
Oysa IMF’nin kuruluş sözleşmesi,
tüm dünya ülkelerinde ticaretin gelişeceğini ve bu ülkelerde toplumsal ilerleme
sağlanacağını belirten bilimsel görünümlü söylemlerle doluydu. Varsıl ülkeler
yoksullara yardım edecek, bu yardım onların kalkınmasını sağlayacaktı. Kalkınan
ülkelerin alım gücü artacak, dünya ticaretle küçülecek, bilgi çağının yarattığı değerlerden tüm dünya yararlanacaktı.
2.Dünya Savaşı’ndan sonra geliştirilen yeni düzenin bu
yöndeki yaymacasına kapılanların sayısı umulandan çok oldu ve birçok azgelişmiş
ülke, Amerikalılar’ın deyimiyle, bu oltaya
takıldı. Yakalandıkları olta onları her geçen gün yaşadıkları ortamdan
kopardı ve bulanık sulara sürükledi.
IMF Kuruluyor
Savaş sonrası dönem, ağır
yitiklere uğramış ülkelerin özellikle de Avrupalıların güç koşullar nedeniyle,
ABD’ye en yakın olduğu dönemdi. Bu nedenle ekonomik anlaşmaların koşulları,
tartışmalarla değil, bu işe öncülük etme olanağına sahip ABD tarafından
belirleniyordu. Amerikalılar dünya önderliğine o denli hazırdı ki, çalışmalara
daha savaş bitmeden başlamış ve Bretton
Woods konferansını 1944 yılında gerçekleştirmişti.
Breton Woods,
doların işlerliğini uluslararası boyuta taşımanın ve biriki (rezerv) para
niteliğine kavuşturarak altına benzer bir rol üslenmesinin ilk adımını
oluşturur. Ulusal paraların konvertibilitesi (serbestçe dövize
çevrilebilirlik), kabul edildi. Altın, üye ülkelerin paralarının paritesinin
(ülke paralarının karşılıklı değeri) ortak paydası olmayı sürdürdü.
Bretton Woods Anlaşması
Anlaşmanın 6.başlamı şöyle
diyordu: “1 Temmuz 1944 tarihinden
itibaren, her üye ülke parasının itibari değeri, altın cinsinden ya da belirli
bir altın kalitesinin ağırlığı esas alınarak ABD doları cinsinden ifade
edilecektir.” Altına çevrilebilir tek para durumuna gelen dolar, artık,
ticaret ve finans dünyasının yeni kralıydı.
ABD, Bretton Woods
Konferansı’nda kabul ettirdiği
anlaşmayı o çerçevede bırakmadı ve kapsamını genişleterek BM’e taşıdı. Uluslararası Para Fonu (IMF), 27 Aralık
1945 tarihinde Washington’da imzalanan ana sözleşme ile bir BM örgütü olarak
kuruldu. Örgütün yazılı olmayan amacı; dünya mali sermaye piyasalarını yönetilebilir kılmak, gelişmekte olan
ülkelerin kambiyo politikalarını denetlemek, dolar bağımlılığı yaratacak
biçimde borç ilişkileri yaratmak ve uluslararası para akışının IMF kararlarına
uygun olarak işlemesine gözcülük etmekti.
Kur Ayarlaması
Uluslararası
Para Fonu’na üye ülkeler, ulusal paraların değerini döviz kurlarına
göre düzenli olarak ayarlamaya, onay verdi. Uluslararası parasal işlemlerde
altının işlevini azaltarak yerini ABD dolarının alması ve bu amaç için örgütün
güçlendirilmesi kabul edildi.
Ancak, güçlenme öyle bir noktaya
vardı ki, başlangıçta akçalı sorunlarla ilgileneceği belirtilen IMF, borçlu
ülkelerin toplumsal sorunlarının tümüne karışan, yön veren ve giderek karar
veren duruma geldi. Ülkeler, bugün; kalkınma yöntemi, ödeme dengesi, bütçe
politikası, vergi dizgesi, yatırım önceliği, ücret politikası vb. hemen her
alandaki uygulamayı IMF’nin gösterdiği biçimde yapmak zorundadır.
Hiçbir üye ülke
IMF’den izin almadan parasının değerini düşüremez, ekonomik ve akçalı
politikalarda ulusal çıkarları yönünde uygulama yapamaz. Azgelişmiş ya da
gelişmekte olan ülke yöneticileri, IMF yetkililerine güven vermekten ve onların
her dediğini yapacağını kanıtlamaktan başka çıkar yollarının olmadığını bilir.
Bu yönde son derece ‘sözdinler’
davranır. Aykırı davranışta bulunanların, koltuğunu yitirmesi kaçınılmazdır. Bu
gerçeği bilen azgelişmiş ülke yöneticileri siyasi seçeneği ne olursa olsun IMF
kararlarına karşı çıkamaz, onun desteğini almağa çalışır.
Güçlüler
IMF, en varsıl beş ülke tarafından
yönetilmektedir. Bu ülkeler, belirleyici ABD olmak koşuluyla Japonya, Almanya,
İngiltere ve Fransa’dır. İşin ilginç yanı, yönetimde hemen hiç bir etkisi
olmayan azgelişmiş ya da gelişmekte olan üye ülkeler, kendilerini her yönden
bağlayacak olan IMF bütçesine, yatırdıkları fonlarla katkıda bulunur. Ülkelerin
ekonomik gücüne uygun olarak yatırılan bu fonların kullanımı, örgütün
politikasını belirleyen bu beş ülke tarafından belirlenir.
Gelişmekte olan ülkeler kendilerine karşı kullanılan
akçalı gücü, bir anlamda kendi olanaklarıyla yaratmıştır. 1995 yılına dek
IMF’den uyum kredileri için borç alan 137 ülkeden 81’inin (yüzde 60), IMF’ye
bağımlılığı ileri düzeyde artmış, 89 azgelişmiş ülkeden 48’inin (yüzde 54)
durumu kötüleşmiş, 32’si (yüzde 36) ise tümüyle yoksullaşmıştır.8
Bilgiyi Kullananlar
IMF’nin uluslararası akçalı ve
tecimsel işleyişinin en ince ayrıntılarına dek ulaşabilen; araştırma, sayıbilim
(istatistik) ve bilgi merkezleri vardır. IMF, tümünü açıklamadığı bilgilerle,
hangi ülkeye ne zaman ve ne biçimde karışacağına karar verme olanağına
sahiptir. Kredi kullanan müşterisinin kişisel yaşamını bile inceleyen bankalar
gibi IMF de, üye ülkelerin gizli olması gereken tüm bilgilerine kolayca
ulaşabilmektedir. Bu durum o hale gelmiştir ki, birçok ülkenin ekonomik ve
toplumsal sorununu, o ülkenin yöneticilerinden daha iyi bilmektedir.
IMF yöneticilerini en çok kızdıran davranış,
kendilerinden bilgi saklanmasıdır. Bunu sık sık dile getirirler. IMF Genel
Sekreteri Michel Camdessus’un BM Sosyal ve Ekonomik Konseyi’ne üye
devletlerin ekonomi ve finans bakanlarının katıldığı toplantıda azarlar biçimde
söyledikleri, bu tutuma iyi bir örnektir; “...Küreselleşen
dünyada defterlerini saklayamazsın. Ülkelerin ekonomileri IMF-Dünya Bankası ile
uluslararası finans kurumlarına açık olmalı. IMF’nin ulusal ekonomileri gözetim
altında bulundurması gerekir. Sağlıklı ekonominin altın şartı şeffaflık.
Krizler ancak böyle önlenir”.9
Koşullu Borçlanma
IMF anlaşmalarına göre, üye
ülkelerin örgütten alabileceği borç toplamı (fondaki kota payı); ülkelerin
uluslararası tecim oylumuna (hacmine), ulusal gelirlerine ve döviz birikilerine
göre belirlenecektir.
Başlangıçta gelişmekte olan
ülkelere koşula bağlı olmayan krediler kolayca verildi. Daha sonra yükselen
borçla artan bağımlılık, kredi almayı, dayatılan koşulların kabulüne bağlı
kıldı. Borç arttıkça borç faizleri de arttı.
Azgelişmiş ülkelere uygulanan borç
faizleri 1978’de yüzde 9,7 iken 1979’da yüzde 13, 1980’de yüzde 15,4 ve 1981’de
yüzde 17,5 oldu. Kredidatörler ister al
ister alma deme gücüne gelmişti.10
Amerikan araştırmacı Harry Magdoff, IMF kredileri ile ilgili
olarak şunları söylüyor: “Yoksul uluslara
varsıl uluslar tarafından empoze edilen disiplin, IMF’nin verdiği stabilizasyon
kredileri (parasını dengelemek için alınan kısa vadeli kredi) ile sağlanmaktadır. Burada artık kalkınma
projeleri ve uzun vadeli kalkınma planları üzerinde durmuyoruz. Kredi için,
IMF’ye başvuran ülke müthiş bir darboğazın içinde değilse bile, böyle bir
darboğazın eşiğinde demektir”.11
İngiliz ekonomisti Thomas
Balogh’un görüşleri ise daha
köktenci ve net: “ABD’nin bugünkü
ekonomik ilişkileri, özünde, İngiltere’nin Afrika’daki eski sömürgeleri ile
olan ilişkilerden farklı olmamaktadır. IMF oyunun kurallarının zorla kabul
ettirilmesi işinde, sömürgeci yönetimlerin yerini almaktadır”.12
Borçluya Yeni Borç: Stand-by
IMF’nin kuruluşundan kısa bir süre
sonra ülkeler borçlarını ödeyemez duruma gelmişti. Borç geri ödemelerinin
yapılabilmesi için yeni borç bulunması gerekiyordu. Bunun için 1952 yılında ‘Stand-by’ adı verilen, borçluya yeni borç
verme düzenlemeleri yapıldı.
1961 yılında onbir ülke tarafından imzalanan Genel Borç Düzenlemeleri Antlaşması ile stand-by kredisi uygulamaları
yaygınlaştırıldı. 1963-1966 arası, gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerine
karışmanın yoğunlaştığı ve ulusal pazarların dışarıya açılmasının hızlandığı
yıllardı. Üç yıl gibi kısa bir sürede, bu ülkelerin dışsatımında ani düşüşler
oldu. Ödeme dengeleri bozuldu, döviz darlığı yaygınlaştı ve enflasyon
eğilimleri arttı. Gelişmelerin doğal sonucu kuşkusuz, yeni bir borçlanma
dalgasının gelmesi ve IMF diliyle ödünlemeci
(telafi edici) finansman kredilerinin
devreye sokulması oldu.
Sınırları Aşmak
1969 yılında yapılan IMF Yönetim Kurulu toplantısında kredi
sunumunun (arzının) daha da arttırılması kararlaştırıldı. Özel Çekme Hakları Sistemi adı verilen bu kararlarla üye ülkelerin
fondaki katılma payları arttırılmadan daha çok kredi almaları sağlandı. Yani
IMF dilediği ülkeye sınırsız kredi verebileceğini ilan etti.
Bu uygulama, 1976’da yapılan Jamaika Antlaşmaları’ndan bu yana uluslararası para dizgesinin
temeli durumuna geldi. Bu gelişme, borç almadan yönetimde kalamaz duruma gelen
ülke yöneticilerini daha sözdinler kılarken, IMF kurullarını, dünya ekonomisine
yön veren ve alacakları için her şeyi yapan duygusuz tefeciler haline getirdi.
Örgütsel Yapı
IMF’nin yapılanması kuşkusuz
demokratik değildir. ABD, Japonya, Almanya, İngiltere ve Fransa, örgütün para
siyasetini belirleyen 20 kişilik Yönetim
Kurulu’nun değişmez üyeleridir. Kalan 15 üye 2 yıl için seçilir.
Guvernörler
Meclisi adı verilen Yürütme
Kurulu’nda yönetmen ve yazman sürekli bu ülkelerin denetimi altındadır.
Özellikle 1970’lerden sonra IMF, yalnızca azgelişmiş ve gelişmekte olan
ülkelere, 1990’dan sonra da dağılan sosyalist ülkelere yönelik çalışma yapan
bir örgüt durumuna gelmiştir. ABD, Japonya, Almanya, İngiltere ve Fransa gibi
ülkeler kendilerine yönelik kararlarda IMF’yi hesaba katmazlar. Bu örgüt artık,
gelişmekte olan ülkeler üzerine kurulan denetim düzenini sürdürmenin aygıtı
durumundadır ve 3. Dünyaya yönelik küresel piyasaların mali polisi durumuna
gelmiştir.
Türkiye, öbür uluslararası örgütlere olduğu gibi, IMF’ye
de üye olmakta pek ‘istekli’
davranmış ve 11 Mart 1947 yılında örgüte katılmıştır.
DİPNOTLAR
1 “Imports
Of Manufactures From Less Developed Countries”, Hal B.Lary, NewYork 1968, sf. 2, ak.Harry Magdoff, Odak Yay., 1974, sf.206
2 “The
First Real İnternasional Bankers” Fortuna, Eylül 1967, sf.143, ak. a.g.e.
sf.84
3 “The
‘Edge Act’ and United States İnternasional Banking and Finance” Brown Brothers
Harriman and Co. May.-1962, sf.32 ak.a.g.e. sf.85
4 “Board
of Governors of the Federa Reserve System, Annuel Report” ve “Overseas Branches of Comparations Engaged
in Foreign Banking and Financing in Operation on Decemmer 31” 1967, ak.
a.g.e. sf.96
5 “Küresel
Düşler” R.J.Barnet-J.Cavanagh, Sabah Yay., 1995, sf.290
6 a.g.e.,
sf.290
7 “Küresel
Düşler” R.J.Barnet-J.Cavanagh, Sabah Yay., 1995, sf.291
8 “Heritage
Foundation Los Angeles Times 04.01.0998” ak. Cumhuriyet, 20.03.1998
9 “Taner
IMF’ye Çattı” Uğur Uluç, New York, Hürriyet, 19 Nisan 1998
10 “Ekonomide
Dışa Açık Büyüme” Gülten Kazgan, sf.192, Tablo 11, ak. Neşecan Balkan, “Kapitalizm ve Borç krizi” Bağlam Yay., 1994,
sf.107
11 “Emperyalizm
Çağı” Harry Magdoff, Odak Yayınları, sf.190
12 "The
Economics of Poverty” Thomas Balogh, Londra, 1966, ss.28-29, ak. H.Magdof “Emperyalizm Çağı” Odak
Yay., No: 4, 1974, Ank., sf.193
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder