14 Mart her yıl tıp
bayramı olarak kutlanır. İlk tıp bayramı, tıp öğrencileri
ve hekimlerce 14 Mart 1919’da, işgale karşı eylem biçiminde kutlanmıştır.
Aşağıdaki yazıyı, sağlıkçılarımızın bayramını kutlamak ve ülkemizde sağlık
devrimini gerçekleştiren Cumhuriyet hekimlerinin anısına saygı için
yayınlıyoruz.
Kurtuluş Savaşı
sırasında, 13 milyon olan nüfusun yarıya yakını sayrılıydı (hastaydı). Bazı
bölgelerde sayrılı insan oranı yerel nüfusun yüzde 86’sına ulaşıyordu. 1923
yılında 3 milyon trahomlu vardı (nüfusun dörtte biri). Sıtmalı köylüler kimi
yörelerde, hasat yapamayacak kadar bitkin düşmüştü. 93 Rus Savaşında Türk
Ordusu, Ruslar’a değil, tifüse yenilmişti. Cumhuriyet
Hükümeti koşulların ağırlığına ve olanaksızlıklara karşın, sorunların üzerine
büyük bir istek ve kararlılıkla gitti. Sorunu ele alış, yalnızca istek ve
kararlılık düzeyinde bırakılmadı. Her konuda olduğu gibi önce bilime ve
gerçeklere uygun bir ulusal sağlık politikası saptandı. Koruyucu sağlık,
halk sağlığı, toplum sağlığı kavramları üzerine oturan bu
politika kararlı bir biçimde uygulanarak, olağanüstü başarılar elde edildi.
Türk Tıbbı
16.Yüzyıla dek Avrupa’dan açık ara ilerde olan Türk
tıbbı, 10.yüzyıldan sonra 500 yıl boyunca büyük gelişme sağlamış ve dünya
tıbbına İbni Sina, Zekeriya Razi gibi simge isimler armağan
etmişti. Bu dönemdeki Türk hekimleri; tanı (teşhis) ve sağaltım (tedavi)
yöntemleri, halk sağlığı, klinik eğitim, deneycilik, hekimliğin temel kuralları
ve denetlenmesi gibi konularda çağını aşan uygulamalar yaptılar. Osmanlılarda Yıldırım
Beyazıt döneminde Bursa’daki Darültıp, daha sonra İstanbul’da açılan
tıp medreseleri, dönemin en ileri eğitim kurumlarıydı. Buralarda
alanlarının en iyisi olan ve geleceği etkileyen hekimler yetiştiriliyor.
İmparatorluğun
gerileme döneminde, her alanda olduğu gibi, tıp alanında da büyük bir çöküş
yaşandı. 19.Yüzyıla gelindiğinde, ortada, Türk hekimliği diye bir şey neredeyse
kalmamıştı. Tıbbı Doğu’dan öğrenen Avrupalılar, Osmanlı İmparatorluğu
limanlarında uluslararası bir sağlık örgütü kurmuş, Türkiye’ye uğrayan
gemilerini, “kolera ve vebadan korumak için!”, Türk hükümetinin karışma
yetkisi olmayan ayrıcalıklı haklar almışlardı. Onur kırıcı bu uygulamayla;
akçalı (mali), tecimsel (ticari) ve tüzel (hukuki) kapitülasyonlardan sonra, “sağlık
kapitülasyonu” da elde etmişlerdi. 1
Osmanlı’da
Durum
20.Yüzyıla
girildiğinde, Osmanlı Devleti’nde sağlıkla ilgili bir bakanlık yoktu. Bu işler,
Dahiliye Nazırlığı’na bağlı,
yeterince ilgi gösterilmeyen Sıhhıye Umum Müdürlüğü’yle yürütülüyordu. Devlet, dış borç ödemekten sağlığa ödenek
ayıramıyor, tıbbın yarattığı olanaklardan yararlanamayan halk, hastalıklar
içinde yaşayıp, genç yaşta ölüp gidiyordu. Ortalama yaşam süresi 50’nin
altındaydı.
Kadınların
durumu erkeklerden daha kötüydü. Kadınlar, hekim ve ilaç nedir bilmiyordu.
Kadınların, özellikle genç kızların, bağnaz inançlar nedeniyle, erkek doktora
görünmesi yasaktı. Kadın doktorun olmadığı bir toplumda bu durum, kadınların
tıptan yararlanmaması demekti.
Türk
doktor çok azdı ve sağlık hizmetleri büyük şehirlerde toplanmış olan azınlık
doktorları tarafından görülüyordu. Doktora götürülmeyi göze alabilen kadınlar
dertlerini ebeye anlatır, ebe doktora söyler, doktor da bakmadan ilaç yazardı.
Dertlerine çare
arayan kadınlar; yatırlara, üfürükçülere giderler, fal baktırıp, muska
yazdırırlar ve adak adarlardı. Ateş düşürmek için kurşun dökmek, sülük
yapıştırmak, kupa çekmek, ağrıyan organları döverek ya da yararak ‘şeytan
çıkarmak’, o zamanın ‘tıbbi’ operasyonlarıydı. Ağrı için eczaneye
değil otçulara gidilirdi. Zaten eczane de çok azdı. Türkiye’de hiç diş hekimi
yoktu. Bu “hizmet” berberlerin ek işiydi. Onlar da en küçük dolgu
sorununda bile dişi uyuşturmadan, kerpetenle çekerlerdi.
Büyük
Sorun
Kurtuluş
Savaşı sürerken; tifo, tifüs, kolera, trahom, verem, sıtma, çiçek, sifilis
(frengi) Anadolu’da çok yaygındı. Savaşmakta olan ordunun tıbbi gereksinimleri,
en alt düzeyde bile karşılanamıyor, askerler, gıdasızlık ve ilaçsızlık
nedeniyle kolayca ölüyordu. Örneğin 1921 yılında Konya’da 12.Kolordu
hastanesinde yatanların yüzde 80’i zatürreye yakalanmıştı.
Genelkurmay
Sağlık Dairesi raporlarına göre, hastanelere başvuran ve yatırılan hasta
sayısı, 1921’de 151783, 1922’de 247 988’ydi. Yaralıların taşınması ciddi bir
sorundu. Bozkırda sayrılı ve yaralı nakli çok güç koşullar altında yapılıyordu.
2 Hasta ve yaralılar at, eşek, katır ve kağnıyla taşınıyordu.
Bu
koşullar yalnızca o günlere ait değildi. Dünya Savaşı’nda da durum aynıydı.
Anadolu’nun genç insanları, Balkan Savaşından beri, kurşun kadar, sayrılıktan
kırılıp yok olmuştu.
Tıp eğitimi yapan
okul, yok denecek düzeydeydi. Ülkenin tek hekim yetiştiren kurumu Darülfünun,
(sonradan İstanbul Üniversitesi) çağdaş tıp eğitimini tam anlamıyla vermekten
uzaktı. Cumhuriyetin ilk yıllarında bile durum böyleydi. 1921 yılında tüm
ülkede, çoğu İstanbul’a yığılmış, önemli bölümü azınlıklardan oluşan yalnızca
312 doktor vardı. 13 ilde sağlık müdürü, tüm ilçelerin üçte birini oluşturan 96
ilçede hiç doktor yoktu. 3
Girişimgücü ve Kararlılık
Sağlık koşullarının iyileştirilmesine, Kurtuluş Savaşı
içinde başlandı. Mustafa Kemal, ünlü 1 Mart 1922 Meclis konuşmasında,
kişi ve toplum sağlığına yönelik yakın hedefleri; “Milletimizin sağlığının
korunması ve daha sağlıklı hale getirilmesi, ölüm oranlarının düşürülmesi,
nüfus artışının sağlanması, salgın hastalıkları etkisiz kılarak toplum
sağlığının iyileştirilmesi, böylelikle ulus bireylerinin dinç ve çalışmaya
yetenekli duruma getirilmesi, amacımızdır” biçiminde dile getirmişti. 4
Cumhuriyet Hükümeti, birçok alanda olduğu gibi sağlık
alanında da yetişmiş kadro, teknoloji ve alt yapıdan yoksun, sorunlarla yüklü
bir yapı devralmıştı. Örgütsüzlük ve parasızlık, her türlü umudu yok edecek
düzeydeydi.
Bireysel Değil Toplumsal
Atatürk,
sağlık sorununu yalnızca bireysel bir sorun ve sayrılık sağaltımı (hastalık
tedavisi) olarak ele almadı. Bu soruna, toplum sağlığı olarak büyük önem verdi
ve bunu devletin en temel görevi saydı.
Şöyle diyordu: “Ulusun tüm bireylerinin sağlıklı
olmaları için sağlık koşullarını gerçekleştirmek devlet durumunda bulunan
siyasal kuruluşun en birinci görevidir”. 7 Dikkat edilirse
burada, devletin devlet olabilmesi için halk sağlığına eğilmesinin gerektiği
söylenmektedir. Atatürk için, “halk sağlığı ve sağlamlığı” her
zaman üzerinde durulacak olan ulusal bir sorundur. “Sağlık yalnızca hastalık
ya da sakatlığın olmayışı değil; bedensel, ruhsal ve sosyal yönlerden iyilik
durumudur” diyordu. 8
İlk Örgüt
23 Nisan 1920’den yani Milli
Meclis’in açılmasından on gün sonra çıkarılan bir yasayla, Türk tarihinin
sağlıkla ilgili bakanlık düzeyinde ilk örgütü olan, “Sıhhat ve İçtimai
Muavenet Vekaleti” kuruldu. Bu yasa, TBMM’nin çıkardığı ilk üç yasadan
biridir.
İlk Sağlık Vekili Dr.Adnan Adıvar’dı ve vekaletin
tüm kuruluş kadrosu, bir sekreter ve bir sağlık memuru olmak üzere kendisiyle
birlikte üç kişiydi.
Yoktan Var Etmek
1920 yılında 260 olan hekim
sayısı, 1921’de 312, 1922’de 337’ye çıkarıldı, 434 sağlık memuru işe
alındı. 9 Salgın hastalıklarla savaşım için 1920 yılında,
yabancıların hayal olarak nitelendirdikleri yerli aşı üretimine geçildi.
Sivas’ta üretilen üç milyon çiçek aşısının tümü halka uygulandı.
Sıtmalı yörelere, 1925-1931
arasında 6500 kilogram kinin dağıtıldı.10 Frengi savaşımına,
yetmezlik içindeki devlet bütçesinden harcamalar yapıldı. 11
Halka hizmet götürecek hekim
sayısını arttırmak için, askeri doktorların bir bölümü ordudan alınarak sivil
alanda görevlendirildi. 1921’de, bir yıl önce üç milyon ünite üretilen çiçek
aşısı niceliği (miktarı) 5 milyona çıkarıldı. Sivas’taki aşı üretim merkezi
genişletilerek bir yıl içinde 537 kilo kolera, 477 kilo tifo aşısı üretildi ve
bu aşıların tümü halka uygulandı.
İstanbul
ve Sivas’tan sonra Diyarbakır’da da bakteriyoloji, kimya laboratuarı ve aşı
merkezi birimlerine sahip sağlık merkezi kurularak; sağlık hizmetlerinin
dağılımında denge sağlanmaya çalışıldı.
Afyonkarahisar, Eskişehir ve Niğde gibi illerde tıbbi
temizleme (sterilizasyon) merkezleri açıldı. Urla ve Sinop karantina
merkezleri, bakımdan geçirilerek yeniden devreye sokuldu. 1000 kg devlet
kinini, Ziraat Bankası aracılığıyla hastalara dağıtıldı. Devlet hastanelerine
başvuran 30 bin hastanın 20 bini iyileştirildi. 12 Bunların tümü,
yoksunluk içinde sürdürülen Kurtuluş Savaşı sırasında gerçekleştirildi.
Hekime
Verilen Önem
Cumhuriyet’ten sonra,
hekimlerin görev ve çalışma koşullarını belirleyen yeni yasalar çıkarıldı.
Serbest çalışan hekimlerle diş hekimlerinin, eczacıların, ebelerin mesleki
çalışma kuralları saptandı. Hekimlerin mesleki örgütü, Tabibler (Etibba)
Odası kuruldu. Genel Sağlık Kanunu çıkarıldı; 309 maddelik bu
mükemmel yasa, “Cumhuriyet’in büyük eserlerinden biri” olarak kabul
edildi. 13
Tıp eğitimini özendirici kararlar
alındı. Gelir düzeyi düşük olan başarılı öğrencilerin de tıp eğitimi alması
özendirildi, ücretsiz öğrenci pansiyonları, burs olanakları sağlandı. İstanbul
Üniversitesi Tıp Fakültesinin olanakları, ayrıcalıklı desteklerle arttırıldı.
Üniversite’deki öğrenci sayısı 1000’e çıkarıldı. Hekimlere zorunlu hizmet
yükümlülüğü getirildi. Anadolu’da hizmet yapan hekimlerin aylıkları
yükseltildi. O yıllarda koruyucu sağlık hizmetlerinde çalışan bir hekim,
zorunlu hizmet yaparken, başbakandan daha fazla ücret alıyordu. 14
Ankara’da, sağlık
sorunlarının bilimsel incelemesini yaparak, hastalıklarla savaşımda yöntem
belirleyecek, aşı ve serum araştırması yapıp üretecek, “Merkez Sağlık Müessesesi” kuruldu.
1931 yılında, kimya ve bakteriyoloji bölümleri, açıldı. Aşı üreten kuruluşların
nitelik ve üretim yetenekleri yükseltildi.
Tıp fakültesinde okuyan öğrencileri ücretsiz yatırmak ve
yedirmek için 1924’te 200 kişilik “Tıp Talebe Yurdu” açıldı ve 1929’da
300 kişilik duruma getirildi. Anadolu’nun değişik bölgelerinde, sağlık memuru
ve ebe yetiştiren okullar açıldı, İzmir’de yüz yataklı özürlüler okulu hizmete
sokuldu. 15
Sayrılıkla
Savaşım
1925 yılında
başlatılan sıtma savaşımıyla, 1931’e dek 2 milyon hastaya ulaşıldı ve bakıldı.
Adana’da, uzman hekim yetiştirecek bir Sıtma Enstitüsü, yurdun değişik
bölgelerinde 11 Sıtma Dispanseri açıldı.
Aynı yıl sifilis ve
trahom mücadelesi’ne girişildi; Urfa, Maraş ve Siverek’te kalıcı; Gaziantep,
Kilis, Besni, Malatya ve Siverek’te gezici trahom hastaneleri kuruldu.
1924’te Heybeliada’da
bir Verem Sanatoryumu; Ankara, Bursa ve İstanbul’da verem dispanserleri açıldı.
1930’da özellikle Doğu Karadeniz’de yaygın olan ölümcül ankilostom parazitine
karşı savaşım başlatıldı. Üç yıl içinde 43 865 hasta iyileştirildi.
“Darülkelp
Tedavihanesi” adıyla yalnızca İstanbul’da bulunan, bu nedenle
Anadolu’da birçok acılı ölüme neden olan Kuduz’u önlemek için, Sivas,
Diyarbakır ve Erzurum’da Kuduz Tedavi Müessesi açıldı; yerli kuduz aşısı
üretildi. 16
Çok Yönlü Atılım
1925 yılında 1.Ulusal Tıp Kongresi
toplandı. Hekimlik mesleğinin uygulama kurallarını düzenleyen ve halen yürürlükte
olan 1219 sayılı yasa çıkarıldı. İlk Türk Kodeksi bu dönemde
hazırlandı. 1930 yılında 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Yasası çıkarıldı. Bu
yasanın, Bakanlığın görevlerini belirleyen 18 maddesinden 15’i, koruyucu sağlık
hizmetleriyle ilgiliydi ve o dönemin, uluslararası düzeyde en ileri sağlık
yasalarından biriydi.17
Hastalıklar ve korunma yöntemleri
konusunda halkı aydınlatmak için, sağlık müzeleri açıldı. Ankara, Sivas,
Diyarbakır ve Erzurum’da, hekimliğin tüm uzmanlık dallarını içinde toplayan
Numune Hastaneleri kuruldu. Ankara, Konya, Balıkesir, Adana, Çorum, Malatya,
Erzurum ve Kars’ta doğum ve çocuk bakımevleri açıldı.
150 ilçede, ücretsiz muayene ve tedavi eden, parasız ilaç
veren 150 dispanser kuruldu. 1922 yılında 100 olan hastane sayısı, 1932’de
177’ye, 7127 olan yatak sayısı 10646’ya; 22 olan dispanser sayısı 339’a
çıkarıldı. Dispanserlerde 1922’de 189 yatak varken, bu sayı 1932’de 1318 oldu. 18
Köylüye Ulaşmak
Sağlık hizmetlerini köylere dek
yaymak için “seyyar tabiblik”
uygulaması getirildi. Bu işe öncülük etmek ve köy taramalarındaki deneyimleri
Anadolu’nun tümüne yaymak için, Etimesut’ta, Toplum Sağlığı Numune Dispanseri
kuruldu.
Türkiye’ye özgü bir uygulamayla,
hekimler at, eşek ya da kağnıyla köyleri dolaşarak hastalık taraması yaptılar.
Hastanelere uzak yörelere “Muayene
ve Tedavi Evi” adıyla 5–10 yataklı sağlık hizmet birimleri kuruldu.
Buralarda 5 yataklı olanlara bir “hükümet hekimi”, on yataklı olanlara
ise ayrıca bir hekim görevlendirildi. Sayıları zaman içinde 300’e varan bu birimlerin
açılmasına, 1950’den sonra, Adnan Menderes Hükümeti tarafından son verildi. 19
1936 yılında, Ankara’da “Halk Sağlığı Okulu” açıldı. Bu okul uzun süre, her düzeyde sağlık
personeli yetiştirdi ve halk sağlığı alanında uzmanlık eğitimi verdi. Sağlık Bakanlığı’na
kurmay bir danışmanlık birimi olarak hizmet veren bu okul, 12 Eylül 1980’den
sonra kapatıldı. 20
Sağlık Devrimi
Devlet hastanelerinden sağlık
ocaklarına dek değişik kamu kurumlarıyla, toplumun her kesimine ücretsiz sağlık
hizmeti götürülürken, memur ve işçilerin sosyal ve sağlık gereksinimlerini
karşılayacak yeni yapılanmalara gidildi. 1937 yılında “3008 sayılı İş
Yasası” çıkarıldı. İşçilerin sosyal güvenlik haklarını güvence altına alan
bu yasanın yanı sıra memurların yararlanacağı “Emekli Sandığı” kuruldu.
Cumhuriyetin ilk 15 yılında sağlık konusunda yapılanlar
incelendiğinde, uluslararası ölçekte bir sağlık devrimiyle karşı karşıya
olunduğu görülecektir. Toplum sağlığını hedef alan, her kesime ulaşan, parasız,
eşit ve nitelikli bir sağlık düzeni kurulmuştu. Bu, o dönemde (ve bugün),
gelişmiş ülkelerde bile bulunmuyordu.
DİPNOTLAR
1 “Tarih-IV-Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri” Kaynak Yayınları,
3.Baskı, İstanbul-2001, sf.331
2 “Anadolu İhtilali” 2.Cilt, ak. Şevket Süreyya Aydemir “Tek
Adam” Remzi Yayınevi, 8.Baskı, 1981, 2.Cilt, sf.498
3 “Cumhuriyet Dönemi Sağlık Hizmetlerinin Tarihçesi”
Prof.Dr.Ahmet Saltık, Bilim ve Ütopya Dergisi, Şubat 1998, sayı 44, sf.18
4 “Atatürk’ün 1 Mart 1922 Tarihli Meclisi Açış Konuşması”
“Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri” 1.Cilt, sf.216-217; ak. Seyfettin Turan,
“Atatürk’te Konular Ansiklopedisi” Yapı Kredi Yayınları, 2.Baskı, 1995,
sf.446
5 “Cumhuriyet
Dönemi Sağlık Hizmetleri Tarihi” Prof.Dr.Ahmet Saltuk, Bilim ve Ütopya Dergisi, Şubat 1998, sayı
44, sf.19
6 a.g.d. 19
7 a.g.e. sf.18
8 “Atatürk’ün 1 Mart 1922 Tarihli Meclisi Açış Konuşması”
“Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri” 1.Cilt, sf.216-217; ak. Seyfettin Turan,
“Atatürk’te Konular Ansiklopedisi” Yapı Kredi Yayınları, 2.Baskı, 1995,
sf.446
9 “Atatürk’ün 1
Mart 1922 Meclisi Açış Konuşması” “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri” 1. Cilt, sf.216–217, ak Seyfettin
Turan “Atatürk’te Konular Ansiklopedisi” Yapı Kredi Yay., 2.Baskı
1995, sf.446, ve “Atatürk’ün 1 Mart 1923 Meclis Açış Konuşması” “Atatürk’ün
Söylev ve Demeçleri” 1. Cilt, sf.279–281 ak. a.g.e. sf.447
10 “Tarih-IV-Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri” Kaynak Yayınları,
3.Baskı, İstanbul-2001, sf.334
11 “Cumhuriyet
Dönemi Sağlık Hizmetleri Tarihi” Prof.Dr.Ahmet Saltuk, Bilim ve Ütopya Dergisi, Şubat 1998, sayı
44, sf.18
12 “Atatürk’ün 1
Mart 1923 Meclisi Açış Konuşması” “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri” 1. Cilt, sf.279–281 ak. Seyfettin
Turan “Atatürk’te Konular Ansiklopedisi” Yapı Kredi Yay., 2.Baskı 1995,
sf.447
13 “Tarih-IV-Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri” Kaynak Yayınları,
3.Baskı, İstanbul-2001, sf.334-335
14 “Cumhuriyet
Dönemi Sağlık Hizmetleri Tarihi” Prof.Dr.Ahmet Saltık, Bilim ve Ütopya Dergisi sf.18
15 “Tarih-IV-Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri” Kaynak Yayınları,
3.Baskı, İstanbul-2001, sf.335
16 a.g.e. sf.337-338
17 “Cumhuriyet
Dönemi Sağlık Hizmetleri Tarihi” Prof.Dr.Ahmet Saltık, Bilim ve Ütopya Dergisi sf.17
18 “Tarih-IV-Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri” Kaynak Yayınları,
3.Baskı, İstanbul-2001, sf.338-341
19 “Cumhuriyet
Dönemi Sağlık Hizmetleri Tarihi” Prof.Dr.Ahmet Saltık, Bilim ve Ütopya Dergisi, sf.17-19
20 a.g.d. sf.19
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder