Atatürk’e
yapılan 17 suikast girişiminden biri olan İzmir
Suikastı, 15 Haziran 1926 günü ortaya çıktı. Saltanat ve hilafet
kaldırılmış, Cumhuriyet ilan edilmiş ve devrimler dönemine geçilmişti.
Karşıtçılar cephesi, bu aşamada harekete geçerek bu kez İzmir’de şanslarını
denediler. Hedefleri, O’nun kişiliğiyle bütünleşen Cumhuriyet ve gelmekte olan
devrimlerdi. Bu gerçeği ve geleceğe olan inancını, suikast girişiminden üç gün
sonra yaptığı ünlü konuşmada şöyle dile getirdi: “Alçak girişimin, benim kişiliğimden çok, kutsal Cumhuriyetimiz ve onun
dayandığı yüksek ilkelerimize yönelik olduğundan kuşku yoktur... Benim naciz
vücudum bir gün elbet toprak olacaktır. Ancak, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet
payidar kalacaktır. Türk milleti, güven ve mutluluğunu sağlayacak ilkelerle,
uygarlık yolunda kararlılıkla yürüyecektir...” Mustafa Kemal 18 Haziran 1926
Giritli Şevki
Motorcu
Giritli Şevki, 15 Haziran 1926 Pazartesi günü, ivecen (aceleci)
adımlarla İzmir Valiliği’nin merdivenlerinden çıkıyordu. Amacı, Vali ile
görüşüp “her şeyi” anlatmaktı. “Gazi Paşa’ya Kemeraltı’nda suikast
yapılacaktı. Suikastçılar, son toplantılarını onun evinde yapmışlardı.
Suikasttan sonra Yunanistan’a onun teknesiyle kaçacaklardı”.1
Giritli
Şevki’nin suikastı bildirdiği gün, yurt gezisi nedeniyle
Balıkesir’deydi. 14 Haziran’da buradan ayrılacak, 15 Haziran’da İzmir’de
olacaktı. Ancak, herhangi bir nedeni olmamasına karşın, İzmir’e gelişini “salt içgüdü, ya da bir tür önseziyle”2
bir gün ertelemiş, böylece belki de saltık (mutlak) bir ölümden kurtulmuştu. “Komitacılığı ve komitacı zihniyeti
biliyordu”.3 Savaşım içinde geçen yaşam ona, “devrim-karşı devrim çatışmasının
kurallarını öğretmiş”4, yöntem ve anlayışlar konusunda ona
yeterli deneyim kazandırmıştı.
İzmir’e gelişinin nedensiz ertelenmesi, Giritli Şevki’yi kuşkulandırmıştı.
Suikast düzenleyicilerinin önde gelen kişileri, Emekli Binbaşı Sarı Edip Efe ve Manisa Milletvekili Abidin Bey’in, “olay anında İzmir’de olmadıklarını kanıtlamak için”5
İstanbul’a dönmeleri de eklenince, kuşkusu korku durumuna gelmiş ve “devletin haberi var” düşüncesiyle
suikastı haber vermişti.
Suikast, Kemeraltı’nda üç yolun birleşim yerinde, bugünkü Kemeraltı
Karakolunun az ilerisinde yapılacaktı. Burada, araba ister istemez
yavaşlayacak, o sırada üç ayrı yerden ateş açılacak ve “çiçek demetleri arasında gizlenen el bombaları üzerine atılacaktı”.6
Kargaşa’dan yararlanılarak “Yemiş
Çarşısı’nda bekleyen bir arabayla, Şevki’nin sahilde bekleyen motoruna
gidilecek”7 ve Yunanistan’a kaçılacaktı.
Suikastçılar
Suikastçıların başında; genç bir deniz
teğmeni olan Rize Milletvekili Ziya
Hurşit, emekli Jandarma Yüzbaşısı, İttihatçı Sarı Edip Efe ile İttihat ve Terakki Merkez Yönetim Kurulu Üyesi ve
eski Maarif Vekili, İzmit Milletvekili Şükrü
Bey vardı. Yakınında bulunmuş bu kişileri tanıyordu ve bulundukları yere
gelmeleri için onlara yardım etmişti.
Ziya
Hurşit’i, yaşı küçük olmasına karşın milletvekili yaptırmış, Sarı Edip Efe’ye Milli Mücadele’de yer
vermiş (Sarı Efe adını bu dönemde almıştı), Şükrü Bey’i de Malta’dan kurtarıp İzmit Milletvekili yapmıştı.8
Gürcü Yusuf, Laz İsmail ve Çapur Hilmi,
suikast için kiralanan sabıkalılardı. Pusu, Çapur Hilmi’nin kardeşi Berber
Nuri’nin dükkanında kurulacaktı. Laz
İsmail, yanında Nimet Naciye
adlı bir kadın da getirmişti.9
Suikastın boyutu, başlangıçta fazla geniş
görünmüyordu. Ancak soruşturma genişletilince, eski İttihat ve Terakki üyelerinden, Terakkiperver
Cumhuriyet Fırka’sı yöneticilerine dek uzanan büyük bir gizdüzen (komplo)
ile karşılaşıldı.
1919’da Samsun’a birlikte çıktığı karargâh
subaylarından en yakın arkadaşı Albay
Arif Bey, Manisa Milletvekili Abidin
Bey, Sivas Milletvekili Halis Turgut
Bey, İstanbul Milletvekili İsmail
Canbulat Bey, Erzurum Milletvekili Rüştü
Paşa, Emekli Veteriner Albay Rasim Bey
ve “hayatta kalan İttihatçıların önderi
durumundaki”10 eski Maliye
Nazırı Cavit Bey, Kara Vasıf Bey, Küçük Talat Bey, eski Polis
Müdürü Azmi Bey gibi ünlü
ittihatçılar işin içindeydiler.
Soruşturmalar, olayı ayrımlı konumda
olsalar da; Rauf (Orbay) Bey, Adnan (Adıvar) Bey, Kazım (Karabekir) Paşa, Ali Fuat (Cebesoy)
Paşa, Rafet (Bele) Paşa, Cafer Tayyar Paşa’ya dek götürüyordu.
Karşılaşılan durum, dar bir kümenin kendiliğinden girişimi değil, geniş
bir çevreyi kapsayan ve iktidar değişimini amaçlayan siyasi bir kalkışmaydı. Bu
durumu, 8.Kolordu Komutanı Salih
(Omurtak) Paşa’ya 19 Haziran 1926’da
çektiği telgrafta, “suikast birkaç
serserinin tertip eseri değil, muhaliflerin devrim ve Cumhuriyete karşı
giriştikleri büyük bir ihanet kalkışmasıdır” diyerek açıklayacaktır.11
Karşıtçılar Cephesi
Ziya
Hurşit’ten Kazım
(Karabekir) Paşa’ya dek, konum ve
niteliği ayrımlı birçok insan, katılarak, destekleyerek ya da sessiz kalarak,
suikast girişimiyle ilişkiliydi. Tutuklanarak mahkemeye çıkarılan sanıklar; doğrudan
katılıp uygulayanlar, özendirip örgütleyenler ve duyduğu halde haber vermeyenler olarak,
üç ana kümede toplanmıştı. Gizli siyasi çalışma içindeki eski İttihatçılar,
suikastı örgütleyip uygulayan etkin unsurdu. İçlerinde Kurtuluş Savaşı önderlerinin de bulunduğu Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası yöneticileri ise, duydukları halde
haber vermeyenler içine giriyordu.
1926 başından beri büyük kentlerde,
özellikle İstanbul’da, gizli örgütler kurulmuş, bu işte uzmanlaşmış
İttihatçılar, sanki Karakol Cemiyeti
yeniden kurulmuş gibi çalışmıştı. Örgütün başında, “eski Maliye Nazırı Selanik Yahudisi Cavit”12 vardı. “Doğu Masonlarından dostları ve uluslararası
bankerlerle ilişkisi olan Cavit Bey, örgütün perde arkasındaki beyniydi”.13
Suikastçılar başarılı olsaydı, yitirilen yalnızca onun yaşamı değil, Türk Devrimi olacaktı. “Türkiye halkını ve ondan büyük bir ulus
yaratma görevini”14 yerine getirecek bir başka önder yoktu.
Cumhuriyet çok yeniydi, kadro yetişmemişti. Devrim’i, tek başına o temsil
ediyordu. “O Türkiye’ydi ve onu yok
etmek, Türkiye’yi yok etmekti”.15
Yargılamalar
Ziya
Hurşit ve yanındakilerle başlayan tutuklamalar, soruşturmalarla
birlikte hızla arttı ve paşalara dek uzandı. Cavit Bey ve Doktor Nazım
Bey başta olmak üzere İttihatçılar, 25 milletvekili, Kazım (Karabekir), Ali Fuat
(Cebesoy), Refet (Bele), Cafer Tayyar, Mersinli Cemal Paşalar ard arda tutuklandılar. Yurt dışında olan Rauf (Orbay) ve Adnan’la (Adıvar), bulunamayan eski İzmir Valisi Rahmi Bey, mahkemede bulunmadan
(gıyaben) yargılandılar.
İstiklâl
Mahkemesi, 26 Haziran’da İzmir’de başlayan duruşmalarda, doğrudan
öldürme eylemini ele aldı ve eylemle ilişkili gördüğü sanıkları yargıladı.
Yirmi iki gün sonra, 18 Temmuz’da, Ankara’daki duruşmalarda ise, suikastla
dolaylı bağlantısı olanları içeren, siyasi ağırlıklı yargılama yaptı.
İzmir duruşmalarında ana konu öldürme eylemi, Ankara duruşmalarında ana
konu, “hükümet darbesi ve rejimi
değiştirme” girişimiydi. İzmir’de suikasta katılanlar başta olmak üzere,
içlerinde Albay Arif, Rüştü Paşa, Albay Baytar Rasim, eski Ankara Valisi Abdülkadir ve İttihatçı Kara
Kemal’in de bulunduğu 13 sanık ölüm cezasına çarptırıldı. Paşalar ve bir
bölüm sanık beraat etti. Kalan sanıkların, Ankara’da yapılacak duruşmalarda
yargılanmasına karar verdi.16
Yabancıların İlgisi
Türkiye’de, Devrim’e karşı ortaya çıkan her hareket, “yabancı sermaye çevrelerinin” ilgisini çekiyor ve destek alıyordu.
Ankara’daki ulusçu yönetime son vererek eski düzene geri dönmek, Avrupalılar
için tutkulu bir istek, önceliğini yitirmeyen bir amaçtı.
Bu yolla, “Türkiye’nin
zenginliklerine yeniden el konulacak”, koruyucu olarak “Yunanlılarla Ermeniler geri getirilecekti”.17 Ankara
hükümetinin bu oyuna izin vereceğini düşünmek, “bir çılgınlıktı”18, ancak Avrupa’nın Cumhuriyet’e yönelik
kalıcı politikası, Mustafa Kemal’e
yönelen her karşı çıkışı desteklemeyi gerektiriyordu.
Cezalar ve Dış Basın
Ankara
İstiklâl Mahkemesi, elli sanıktan; dördüne ölüm, dokuzuna onar yıl hapis
cezası verdi; otuz yedi sanığı suçsuz buldu. Eski Maliye Nazırı Cavit Bey “bilgi ve düşünce gücüyle”, eski İaşe (Beslenme) Nazırı Kara Kemal ise “örgütçülük yeteneğiyle”19 dikkat çekiyor; Kara Kemal, Dünya Savaşı sırasında
edindiği servete dayanarak örgüte akçalı kaynak da sağlıyordu. Ölüm cezasına
çarptırılan dört kişi, önder konumundaki Cavit
Bey, Kara Kemal, Artvin
Milletvekili Hilmi ve İttihat ve
Terakki’nin sorumlu yazmanı Nail Bey’di.20
Cezaların uygulanmaması için, Avrupa’da
baskı düzeyine ulaşan ve dava henüz bitmeden devreye sokulan, uluslararası bir
af girişimi başlatıldı. “Londra, New York
ve Berlin’deki büyük Yahudi örgütleri, sanıkların bağışlanmalarını sağlamak
için Ankara’ya telgraf üzerine telgraf gönderdi”.21
Cavit
Bey sürgündeyken ona akçalı yardım yapan büyük finans
şirketleri, özellikle Viyana’daki Rothchilds
ve Londra’daki Sassaun Bankerlik
Kurumları harekete geçerek, “İngiliz
ve Fransız Hükümetinden Cavit için acele olarak girişimde bulunmasını”
istediler.22
Batı basını bu konuda yoğun yayın yaptı.
Fransız Bakan Albert Sarraut, “Türk-Fransız dostluğu adına ve Gazi
düzeyinde girişimde bulunmak için”23 Ankara’ya geldi. Cavit Bey, “yüksek dereceli bir Masondu”.24 Ankara’ya gelen Sarraut da Doğu Mason Örgütü’nün yüksek dereceli ustasıydı.25
Atatürk, Sarraut’u Çankaya’da kabul etti ve “Cavit’in affedilmesi için kendisine adeta
yalvaran”26 Fransız Bakan’a şunları söyledi: “Adaletin kılıcı bazen masonlara vurur, ama
tarihin kılıcı daima zayıflara vurmuştur. Ben bu sonunculardan değilim. Bu
adamlar benim hayatıma kastettiler. Bu o kadar önemli değil. Ben hayatımı yüz
kere savaş meydanlarında ortaya koydum ve gerekirse yine koyarım. Ama bunlar,
Türk halkının hayatına kastetmek istediler. Bunu benim affetmeye hakkım yoktur”.27
Ülke içi sorunlara, hangi amaçla olursa olsun, dışardan karışılmasını
hoş görmesi, özyapısına (karakterine) ve devlet anlayışına uygun değildi.
Dışardan gelen örgütlü karışmayı, “komplonun
genişliğinin ve ulaştığı uluslararası yaygınlığının”28 kanıtı
saydı. Af isteğinin geldiği yer, onun için, verilen cezanın doğruluğunun kanıtıydı.
“Silah Arkadaşları”
Kurtuluş
Savaşı’nı birlikte başardığı “silah
arkadaşlarının”, suikast olayındaki konumları, onun için üzücü olduğu kadar
anlaşılmaz bir durumdu. Devrim atılımlarına destek olmak bir yana, üstelik
yeğin (şiddetli) biçimde karşı çıkmışlardı. Kurdukları partiyle toplumun geri
unsurlarına yönelmişler, siyasi savaşım adına devrime zarar veren bir uğraş
içine girmişlerdi. Devletin elinde, “hepsinin
aleyhinde önemli kanıtlar vardı. Kazım Karabekir, içeriği önemli olmasa da Şeyh
Sait’e mektup yazmıştı”.29
Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkası yöneticisi eski komutanlarla, Rauf (Orbay) ve Adnan
(Adıvar) Beylerin, suikastı
duydukları, ancak hükümete haber vermedikleri, sorgular süresince ortaya çıktı. Sarı Edip Efe sorgusunda, “suikastın, Terakkiperver Fırkası Umumi
Heyeti tarafından kararlaştırıldığını” söylemişti.30 Gürcü Yusuf ise, Rauf (Orbay) Bey’in,
suikastı duyduğunda, “ben Avrupa’da
bulunayım, siz ne yaparsanız yapın” dediğini söylüyordu.31
Lord
Kinross, Terakkiperver
Fırkası’nın İzmir Suikastı konusundaki tutumu hakkında şu yorumu yapar: “Bir bilgisizlik uykusu içinde, partilerinin
gizli tedhişçi hareketler için paravan gibi kullanılmasına göz yummuşlardı.
Terakkiperverci Paşalar, gerçekte olup biteni iyice görmüş olsalar, bu duruma düşmezlerdi.
Ama aslında hiç de duyarlı davranmamışlar, komplonun gözleri önünde gelişmesine
seyirci kalarak hükümete haber vermeyi savsaklamışlar, böylece ülke içinde
düzensizlik ve anarşi yaratmaktan dolayı suçlanmayı hak etmişlerdi”.32
1926’da Ordu Milletvekili olan Faik Bey (Ziya Hurşit’in kardeşi),
Başbakan İsmet Paşa ve Mahkeme
Başkanı Ali Çetinkaya’ya, Kazım (Karabekir) Paşa ile ilgili ilginç açıklamalar yapmıştı. Açıklamaya göre;
suikast girişiminden kısa bir süre önce, Kazım
Paşa Meclis’te kendisine; “Mustafa
Kemal’in Bursa çevresinde gezide olduğunu biliyorsunuz. Bu sıralar vefat ederse
İsmet Paşa’ya karşı ben ne vaziyet almalıyım” diye beklenmedik bir soru
sormuştu.
Faik Bey,
şaşkınlık içinde bu soruya, “İsmet Paşa
bizlerle görüşmez, Meclis’in büyük çoğunluğu elindedir. Eğer görüşmek isterse
sizin başbakan, kendisinin de cumhurbaşkanlığına gelmesini kabul eder”
yanıtını verir. Bu yanıt üzerine Kazım
Paşa’nın yaptığı açıklama, daha da şaşırtıcıdır: “Cumhurbaşkanlığını İsmet Paşa’ya verelim mi?”33
Karşı Devrimin Sonu
İzmir
Suikastı, bitmeyecek gibi görünen tutucu karşıtçılığın son önemli
çıkışıydı. Bu aykırı eylemle kendi sonunu da getirmiş oldu. Türkiye’nin
gelişimi için gerçekleştirilecek yeni atılımların önünde artık, yeraltına
çekilen gericilik dışında, ciddi bir güç kalmamıştı.
Devrimlerin tamamlanarak özgür ve gönençli bir toplum yaratılması, bu
amaca hizmet edecek devlet örgütünün demokratik ve laik ilkeler üzerinde
güçlendirilmesi, artık açık direnişle karşılaşmayacaktı. Mustafa Kemal ve Cumhuriyet
Hükümeti, gerilimli çatışmalar, ölüm çekinceleriyle dolu savaşımlardan
sonra, bundan böyle daha rahat çalışabilecekti.
Halkın Öfkesi
İzmir’deki öldürme girişimi, tüm yurtta
büyük bir öfke dalgasının yayılmasına neden oldu. Suikastı öğrenen halk, o gün
sokağa döküldü ve “alçakların hemen
cezalandırılmasını” isteyen gösteriler yaptı.34 Savcılığın yer
gösterme için olay yerine getirdiği sanıkları, “onları parçalamak isteyen halkın elinden” polis güçlükle kurtardı.35
Ülkenin her yerinden ona ve Meclis’e, geçmiş olsun dileklerini ileten ve “suikastçıları lanetleyen” telgraflar gönderildi.
Atatürk, Suikastın ortaya çıkışından bir gün
sonra, 16 Haziran’da İzmir’e geldi ve suikastın
yapılacağı otelin önünde bir konuşma yaptı. Kemeraltı sokaklarını dolduran “insan seline” karşı yaptığı bu
konuşmada “olayın, başka yerler varken,
düşmandan son kurtarılan şerefli İzmir’de” ortaya çıkmasından duyduğu
üzüntüyü bildirdi; bu tür “alçakça
girişimler, devrimin kutsal ateşini söndüremeyecektir” dedi.36
Benzer bir konuşmayı, kendisini ziyarete gelen İzmirlilere karşı yaptı ve “Ben ölürsem milletimizin, birlikte
yürüdüğümüz yoldan asla ayrılmayacağına eminim. Bu konuda gönlüm rahat.
Düşmanlarımızın son çırpınış hareketleri, bizim devrim ateşimizi söndüremez”
dedi.37
DİPNOTLAR
1 “Gazi Paşa’ya Suikast” Uğur Mumcu,
Tekin Yay., 2.Basım, İst.-1993, sf.7
2 “Atatürk” Lord Kinross, Altın Kit.,
12.Baskı, İst.-1994, sf.496
3 “Bozkurt” H.C. Armstrong, Arba Yay.,
İst-1996, sf.193
4 a.g.e.
sf.193
5 “Atatürk” Lord Kinross, Altın Kit.,
12.Baskı, İst.-1994, sf.496
6 a.g.e.
sf.296
7 “Gazi Paşa’ya Suikast” Uğur Mumcu,
Tekin Yay., 2.Basım, İst.-1993, sf.8
8 “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, 3.Cilt, Remzi
Yay., 8.Basım, İst.-1983, sf.267-268
9 “Gazi Paşa’ya Suikast” Uğur Mumcu,
Tekin Yay., 2.Basım, İst.-1993, sf. 8
10 “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, 3.Cilt, Remzi
Yay., 8.Basım, İst.-1983, sf.281
11 “Gazi Paşa’ya Suikast” Uğur Mumcu,
Tekin Yay., 2.Basım, İst.-1993, sf.26
12 “Bozkurt” H.C. Armstrong, Arba Yay.,
İst-1996, sf.194
13 a.g.e.
sf.194
14 a.g.e.
sf.193
15 a.g.e.
sf.193
16 “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, 3.Cilt, Remzi
Yay., 8.Basım, İst.-1983, sf.274
17 “Mustafa Kemal” Benoit Méchin, Bilgi
Yay., Ank.-1997, sf. 271-272
18 a.g.e.
sf.272
19 “Türkiye Cumhuriyetinde Tek Parti Rejiminin
Kurulması 1923-1931” Mete Tuncay, Tarih Vakfı Yurt Yay., 3.Baskı,
İst.-1999, sf.169
20 “Gazi Paşa’ya Suikast” Uğur Mumcu,
Tekin Yay., 2.Bas., 1993, sf.93 ve 95
21 “Mustafa Kemal” Benoit Méchin, Bilgi
Yay., Ank.-1997, sf.275
22 a.g.e.
sf.275
23 a.g.e.
sf.275
24 a.g.e.
sf.272
25 “Bozkurt” H.C. Armstrong, Arba Yay.,
İst-1996, sf.198
26 “Mustafa Kemal” Benoit Méchin, Bilgi
Yay., Ank.-1997, sf.275
27 a.g.e.
sf.275
28 a.g.e.
sf.275
29 “Bozkurt” H.C. Armstrong, Arba Yay.,
İst-1996, sf.191
30 “Gazi Paşa’ya Suikast” U.Mumcu, Tekin
Yay., 2.Basım, İst.-1993, sf.15
31 a.g.e.
sf.11
32 “Atatürk” Lord Kinross, Altın Kit.,
12.Baskı, İst.-1994, sf.499
33 “Gazi Paşa’ya Suikast” U.Mumcu, Tekin
Yay., 2.Basım, İst.-1993, sf.33-34
34 “Atatürk” Lord Kinross, Altın Kit.,
12.Baskı, İst.-1994, sf.497
35 “Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri IV”
Kaynak Yay., 3.Bas., 2001, sf.196
36 “Atatürk” Lord Kinross, Altın Kit.,
12.Baskı, İst.-1994, sf.497
37 “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, 3.Cilt, Remzi
Yay., 8.Basım, İst.-1983, sf.270
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder