5 Aralık 1934 Çarşamba günü yapılan Anayasa değişikliğiyle, kadınlara seçme
ve seçilme hakkı verilmesi kabul edildi. Atatürk,
o akşam, tüm kadınlara seslenen bir bildiri yayınladı. Bildiride, şunları söylüyordu:
“Seçme ve seçilme hakkı, Türk kadınına
toplum yaşamında, başka birçok milletin kadınlarından daha yüksek bir yer
kazandırmıştır. Çarşaflı ve peçeli Türk kadınını artık, gelecekteki tarih
kitaplarında aramak gerekecektir. Türk kadını, üstün bir yeterlilikle aile
içindeki yerini doldurmuştur. Belediye seçimlerine katılarak siyasi yaşamda
kendini deneyen Türk kadını, şimdi genel seçimlere katılırken, hakların en
önemlisini kullanmaktadır. Pek çok medeni ülkede kadına tanınmayan bu hak, Türk
kadınının elinde bulunmaktadır. O, bu hakkı, yetkinlikle ve gerektiği gibi
kullanacaktır”.(x)
Tasarlı Açıklamalar
Türk Kadınlar Birliği Başkanı Nezihe
Muhittin Hanım, 1926’da yaptığı yazılı bir açıklamayla, ‘birkaç yıl içinde yaşamın tüm alanlarında, yeteneklerini
kanıtlamış olan Türk kadınının’, artık seçme ve seçilme dahil, tüm siyasi
haklarına kavuşmasını istedi.1 Nezihe
Hanım ve örgütü, aynı istemi, 1927’de yineledi.
Bu istekler, kamuoyu ve Meclis’i etkilemeye dönük,
bilinçli girişimlerdi. Meclis Başkanı Kazım
(Özalp) Paşa bile, kadın sorununun
gündeme gelmesini hoş karşılamıyordu. Ancak,
Kadınlar Birliği üyeleri o günlerde İstanbul’da bulunan Mustafa Kemal’le görüşüyor, açıklamalar bu görüşmelerden sonra
yapılıyordu.
Belediye Seçimleri
Siyasi haklar yönünde ilk somut kazanım, Mustafa Kemal’in öncülüğü ve yönlendirmesiyle, 1929 yılında elde
edildi. Baştan beri yöneldiği ana amaç, kadının seçme ve seçilme hakkına
kavuşturularak, yönetimde yer almasını sağlamaktı.
1922-1929 arasındaki yedi yılda yaptığı açıklamalar, bu konuda belirgin bir
düşünsel birikim sağlamış, kamuoyunu yapılacak yasal düzenlemeler için
hazırlamıştı. 1929’da, artık bir ilk adım atılmalı ve uygulamaya geçilmeliydi;
harekete geçme zamanının geldiğine
karar vermişti.
3 Nisan 1930’da çıkarılan Belediye Yasası’yla 18 yaşından büyük tüm
kadınlara, belediye seçimlerinde, oy kullanma ve seçilme hakkı tanındı.
Hükümetin hazırladığı ilk taslakta, seçme hakkı olmasına karşın, seçilme hakkı
yoktu. Bu hak tasarıya, onun isteği üzerine eklendi.2
Türk kadını, Hun Kurultayları’ndan ya da Göktürk
Toy’larından sonra ilk kez, yerel de olsa, yasama organlarında oy kullanacak ve
bu organlara seçilerek yöneticilik yapabilecekti.
Başbakan İsmet
İnönü, o gün Meclis’te anlamlı bir konuşma yaparak, “Siyasi haklarını tanımak,
Türk kadınına verilen bir lütuf asla değildir. Ona, yüzyıllardır gasp edilen,
eski yetkilerini geri veriyoruz” dedi. Ardından şunları söyledi: “Türk
kadınını, hakkı olan toplum yaşamından alarak bir süs gibi ülke işine karışmaz
bir varlık olarak köşeye koymak, Türk töresinin ve Türk anlayışının ürünü
değildir... Tarih ilerde, kadını özgürleştiren Kemalist Devrim’den söz ederken,
bu özgürlüğün, ulusal kurtuluşun en önde gelen etkeni olduğunu söyleyecek; Türk
Devrimi’nin, gerçekte kadının kurtuluş devrimi olduğunu yazacaktır”.3
Köy Kanunu
Türkiye Büyük Millet Meclisi, 26 Ekim 1933’te, Köy Kanunu’nun 20 ve 25.
Maddelerini değiştirdi. Bu değişimle, köy ihtiyar heyeti ve muhtar
seçimlerinde, kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi. Kırk bin köyü ve
nüfusun yüzde seksenini oluşturan köylülüğü kapsayan bu karar, katılımcılığın
sınırını toplumun büyük çoğunluğuna yayan ve onun yönlendirmesiyle sağlanan çok
önemli bir adımdı.
Kadın haklarıyla ilgili yasal düzenlemelerin doruk
noktası, onun, “zamanı gelince
demokrasinin tüm gereklerini yerine getireceğiz, kadın hakları bunlardan
biridir”4 diyerek öncülük ettiği, siyasi haklar yasasıydı.
Hazırlanışı ve yasalaştırılması, ona özgü yöntemleri içeren bu girişim, yine en
uygun zamanda ve en uygun biçimde yapılarak
başarıya ulaştırıldı...
Anayasa Değişikliği ve Siyasi Haklar
Türk kadınları; siyasi haklarına tam olarak, Köy Kanunu’ndaki değişiklikten 14 ay sonra, 5 Aralık 1934’te
ulaştı. 191 milletvekili, verdikleri ortak bir önergeyle, Anayasa’nın seçme ve
seçilme koşullarını belirleyen 10. ve 11.maddelerinin değiştirilmesini istedi.
Önergeye göre 10. Madde; “22 yaşını
bitiren kadın ve erkek her Türk, milletvekili seçme hakkına sahiptir”, 11.
Madde ise “30 yaşını bitiren kadın ve
erkek her Türk, milletvekili seçilme hakkına sahiptir” biçiminde
değiştiriliyordu.5
Anayasa ve ilgili yasaların değiştirilmesi kadınlarca, coşkulu gösterilerle
kutlandı. Kadınlar, Ankara Halkevi’nde toplanıp, kalabalık bir yürüyüş kolu
halinde Meclis’e geldiler. Kurtuluş’tan beri, 12 yıldır kadın özgürlüğü için
çaba harcayan, onlara yol gösteren Mustafa
Kemal’e, şükran duygularını ilettiler.
Coşkularında haklıydılar. Türk kadını olarak Fransız,
Japon ya da İtalyan kadınlarından daha önce siyasi haklarını kazanmışlardı.
20.Yüzyıl dünyasının yüzlerce yıl gerisinden gelmişler, birkaç yıl içinde çağı
yakalayarak, birçok ülkeyi geride bırakmışlardı.
Uygulama
Gerçekleştirdiği büyük atılıma karşın, yapılanı yeterli görmüyor; kadın hakları konusunda sağlanacak kalıcı gelişmenin, yasa çıkarmak değil, çıkarılan yasayı uygulanabilir kılmak olduğunu, bu yapılmadığında verilmiş görünen eşitliğin kağıt üzerinde kalacağını söylüyordu. Yasanın uygulanabilirliği ise, toplumsal gelişkinliğe bağlı bir sorundu. Açıklamalar, bilgilendirmelerle başlatılıp, yasayla güvence altına alınan haklar, eğitim ve ekonomik kazanımlarla pekiştirilmeli; kadın, tanınan hakları kullanabilir hale getirilmeliydi. Ulaşılması güç gerçek başarı buydu.
Bu anlayışın, ekonomik gelişmeye ve bu gelişme içinde
kadına yer vermeye yönelmesi kaçınılmazdı. Ona göre; ‘Türk ekonomisinin kuruluş kavgasına’ kadınlar da erkeklerle aynı
biçimde katılmalıydılar. Türkiye’nin, ‘gerçek
bir kalkınmaya tanık olabilmesi’ ancak böyle mümkün olabilirdi. “Toplumun bir uzvu (erkekler) çalışırken, diğer uzvu (kadınlar) atıl kalırsa, o toplum felç olmuş demektir.
Kadınlar kendilerini, yalnızca ev işlerine vermemelidir. Ev işi onların, en az
önemli ödevi olabilir” diyor; ülke kalkınmasında çalışarak yer alacak Türk
kadınının, bunu yaparken, ‘milli
geleneklere yeniden dönmüş olacağını’ söylüyordu.6
Kadın Hakları ve Dünya
Anadolu’daki ‘kadın devrimi’ yalnızca
Türkiye’de değil, varsıl-yoksul, gelişmiş-azgelişmiş tüm ülke kadınları
arasında büyük bir ilgi, evrensel bir heyecan yarattı. Kadın hakları sözkonusu
olduğunda, uygarlık, dünyaya çok geç gelmişti.
Birinci Dünya Savaşı’ndan önce, Yeni Zelanda, Finlandiya, Norveç gibi az
sayıdaki ülke kadına seçme-seçilme hakkı vermişti. Bu hak, ABD, Sovyetler
Birliği, İngiltere, Kanada, Almanya, Danimarka, Hollanda, İsveç’de 1918-1930
arasında; İspanya, Brezilya, Romanya, Birmanya, Güney Afrika Cumhuriyeti, Küba,
Uruguay’da 1930-1939 arasında; Bulgaristan, Çin, Arjantin, Hindistan ve
Japonya’da ise, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tanınmıştı.7
Türkiye; kadına siyasi hak tanıyan ilk ülkelerden biriydi ve ilginç bir
biçimde, dünya kadın hareketi üzerinde hepsinden daha çok etkili olmuştu.
Dünyanın her yerinden, Türkiye’deki uygulama ve Mustafa Kemal için övücü açıklamaları geliyordu. Örneğin; Mısır
kadın hakları savunucusu Şitti Şavari,
Atatürk’ü kendi önderleri olarak
görüyor ve “Türkler ona Atatürk diyor.
Biz ise ona Ataşark diyoruz. O yalnız Türklerin değil, bütün Doğu’nun,
özellikle kardeş Mısır’ın da atası ve önderidir” diyordu.8
Uluslararası Kadınlar Birliği Romanya Delegesi Aleksandrina Cantacuzene, 1935’te, “dünyada yeni bir dönem başlatan Atatürk, Türk kadınına verdiği
haklarla, kadını hak ettiği yüksekliye eriştirdi. Batı’ya verdiği bu dersin
unutulması mümkün değildir”9 derken; Avusturalya Delegesi Cardel Oliver, “tüm dünyanın ilgisini üzerine çeken Türkiye, kadın hakları konusunda
gerçekleştirdiği atılımlarla, birçok Avrupa ulusunu geride bıraktı. Tüm dünya
kadınları, Türk kadınının bugünkü haklarına erişebilirse, kendilerini gerçekten
şanslı sayacaktır” diyordu.10
İngiliz Daily Telegraph Gazetesi ise, şu yorumu
yapıyordu. “Kadınlar, hiçbir ülkede,
Türkiye’deki kadar hızlı ilerlememiştir. Bir ulusun bu düzeyde değişmesi,
tarihte gerçekten eşi olmayan bir olaydır”.11
Uluslararası Kadın
Örgütü ve Atatürk
Uluslararası Kadın Birliği Yazmanı Katherin
Bonifas, 1935’te, Atatürk’ten
öke (dahi) olarak söz ediyor ve Türk kadın devriminin evrensel boyutunu şöyle
dile getiriyordu: “Atatürk gibi,
insanlığın en yüksek katma erişmiş bir dahinin, kadınların genel düzeyini
yükseltmesi, uluslararası kadın hareketini çok kolaylaştırmıştır. Atatürk’ün
Türk kadınına kazandırdığı hak ve özgürlükler, bütün dünya kadınlarında özgüven
yaratmış ve mücadelelerinde onlara destek olan, yardımcı bir güç vermiştir”.12
Cumhuriyet’in Türk kadınına sağladığı siyasi haklar,
birçok Batılı için, kendilerinde bile olmayan ve Türkiye’de gerçekleştirilmesi
olanaksız bir düş gibiydi. Düşüncelerinde haklıydılar. Yüzlerce yılın tutucu
alışkanlıklarını üzerinde taşıyan bir toplum, büyük bir değişimi göze
alabiliyor ve bu değişimi, gerçeğe dönüştürüyordu.
Seçimler ve Kadınlar
1935 yılında yapılan genel seçimlerde, 17 kadın milletvekili seçildi. 316
Milletvekili sayısının yüzde 4.5’ini oluşturan bu oran, birçok Avrupa
parlamentosu için, düşünülmeyecek kadar yüksekti. Bu orana, Türkiye’de de bir
daha ulaşılamadı; sürekli düşen oranlar, örneğin, çok partililiğin başladığı
1946’dan 1984’e dek, hep yüzde birin altında kaldı.13
1935 oranına bir daha
ulaşılamasa da kadın, Türkiye’de siyasi ve ekonomik yaşama bir daha çıkmamak
üzere katılmış oldu. 1980’de, çalışan nüfusun yüzde 33,7’sini kadınlar
oluşturuyordu. Bu oran aynı yıl ABD’de, yüzde 36’ydı.14 1927’de
kadınların yüzde 95,5’i okuma yazma bilmezken, bu oran 1975’te yüzde 48’e
düşürülmüştü. Lise ve teknik eğitimde okuyan genç kızların oranı yüzde 33,
üniversitede okuyanların oranı, yüzde 25’e ulaşmıştı.15
Kadın Devrimi, onun büyük mutluluk duyduğu bir girişimiydi. Kurtuluş Savaşı’ndaki
özverisi nedeniyle Türk kadınına karşı kendisini borçlu hissediyor, bu borcu
ödemek için kazandırdığı her hak, sanki üzerinden bir yükü alıyordu. Yetişme
biçimi ve aldığı terbiyeye bağlı olarak, başta kendi annesi olmak üzere,
çocuklarıyla birlikte savaştığı Türk analarına büyük bir sevgi ve saygısı
vardı. Onları memnun edecek her girişimden, manevi bir haz alıyordu.
DİPNOTLAR
(X) “Atatürk ve Türk Kadını” P.N.Eldeniz, Belleten 1956, XX.Cilt, sf. 741 ve
“Kaynakçalı Atatürk Günlüğü” Prof. Utkan Kocatürk, İş.B.Y., sf.
350
1 “Türk Yurdu” III.Cilt, No:16, 1926; ak. s.g.e. sf. 58
2 “Kemalizm Sonrasında Türk Kadını III.” Dr. Bernard Caporal, Cumhuriyet Yay.,
İst.-2000, sf. 65
3 “Kemalizm
Sonrasında Türk Kadını III.” Dr.Bernard Caporal, Cumhuriyet Yay., İst.-2000,
sf.72
4 “Kemalizm Sonrasında Türk Kadını II.” Dr. Bernard Caporal, Cumhuriyet Kitap,
İst.-2000, sf.67
5 “Kemalizm Sonrasında Türk Kadını III.” Dr. Bernard Caporal, Cumhuriyet Yay.,
İst.-2000, sf. 71
6 “Kemalizm Sonrasında Türk Kadını II.” Dr. Bernard Caporal, Cumhuriyet Kitap,
İst.-2000, sf. 12-13
7 “La
participation des femmes la vie politique” M.Duverger, Paris-1955, sf. 143; ak. Bernard
Caporal, Cumhuriyet Yay., İst.-2000, sf. 74
8 “Atatürk İlkeleri ve Devrim Tarihi” Hacı Angı Yay., İst.-1983, sf. 65
9 “Atatürk için Diyorlar ki” Selahattin Çiller, Varlık Yay., 4.Basım, İst.-1981,
sf. 212
10 a.g.e. sf. 52
11 a.g.e. sf. 187
12 a.g.e. sf. 211-212
13 “Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi” İletişim Y., 5.C., sf. 1199
14 “Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi” İletişim Y., 5.C., sf. 1203
15 “Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi” İletişim Y., 5.C., sf. 1199
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder