Ekonominin yaşam
alanı, her türlü tecimsel eylemin sürdüğü ve uğruna tarih boyunca savaşlar
verilen ülke pazarlarıdır. Ekonomiye egemen olmak isteyen, pazara egemen olmak
zorundadır. Bu tutkulu eylem her güçlü ülkeyi, daha az güçlü olanlar üzerinde
egemenlik kurmaya iter. Bu yolla elde edilen dış pazar, kurulan egemenlik
oranında kullanıma açılır. Ekonomik sömürünün biçim ve uygunluğu siyasi
bağımlılığın düzeyini belirler. En çok sömürülen ülke en bağımlı ülkedir.
Gücün Kaynağı
Küreselleşmenin
amacı, aksamadan işleyen ve tüm dünyayı kapsayan bir ekonomik düzenin
kurulmasıdır. Bu amaca yönelik çabalar, öznel yargıların oluşturduğu
davranışlar değil, varsıllığın kaynağını oluşturan ekonomiye ait bilinçli
eylemlerdir.
Varsıllık,
ekonomik ilişkilerde söz sahibi olmaya dayanır. Basit gibi görünen bu gerçek
dünyadaki çatışmaların tümünün kaynağı ve toplumsal düzenin temel özelliğidir.
Askeri ve siyasi egemenlik, ekonomik egemenliğin araçlarıdır, gerçek güç
ekonomidir.
Ekonominin yaşam
alanı, her türlü tecimsel eylemin sürdüğü ve uğruna tarih boyunca savaşlar
verilen ülke pazarlarıdır. Ekonomiye egemen olmak isteyen, pazara egemen olmak
zorundadır. Bu tutkulu eylem, her güçlü ülkeyi daha az güçlü olanlar üzerinde
egemenlik kurmaya iter. Bu yolla elde edilen dış pazar, kurulan egemenlik
oranında kullanıma açılır. Ekonomik sömürünün biçim ve uygunluğu siyasi
bağımlılığın düzeyini belirler. En çok sömürülen ülke en bağımlı ülkedir.
Ortak Pazar Oluşumu
Yeni Dünya Düzeni,
en önemli değişikliği dünya pazarlarının yeniden yapılanması ve kullanım biçimi
konusunda yaptı. Ayrı ayrı kullanılan, gelişmekte olan ülke pazarları, büyük
ülke pazarlarıyla ilişkilendirilerek ortak kullanıma açıldı. Ulusal pazarlar,
uluslararası pazar durumuna getirilerek birleştirildi ve alım gücü yüksek,
büyük, bölgesel ortak pazarlar
oluşturuldu. Bu yolla, bir yandan küçüklüğün ve dağınıklığın verimsizliğinden
kurtulundu bir başka yandan, askeri çatışma eğilimlerini arttıran yeniden
paylaşım istekleri denetim altına alındı.
İkinci Dünya Savaş’ı
sonrasının dünya koşulları bunları yapmaya elverişliydi. Çok güçlü, yeni bir
süper devlet ortaya çıkmıştı. ABD’nin önderliği tartışmasız kabul görüyor,
onunla çatışmaya girebilecek güçte bir başka kapitalist ülke yoktu. Kapitalist
dünya, gücünü arttıran ‘büyük çekinceye’,
yani Sovyetler Birliği’ne karşı, ABD’nin önderliği altında birleşmişti.
Dünyanın Yeni Egemeni
ABD,
dünya önderliğine kendini hazırlamıştı. Bu işe gönüllüydü ve gönüllülüğü yeni
de değildi. Başkan Woodrow Wilson’un
1917’de ortaya attığı ondört başlamlık Wilson
Doktrini’nin en önemli başlamlarından biri, uluslararası tecimde
sınırlamaların kaldırılmasıydı. Franklin
D.Roosevelt’in 1941 tarihli Dört
Hürriyet Doktrini de aynı şeylerden sözediyordu.
Gelişmiş
ülkeler aralarındaki güç ayrımlılığı, Sovyetler Birliği’nin artan etkisi ve
yayılan ulusal bağımsızlık savaşları; yenen ve yenileniyle Batı dünyasını
birlikte davranmaya zorluyordu. Kapitalist dünyanın, üçüncü bir paylaşım
savaşını göze alacak gücü kalmamıştı.
Gümrük duvarlarının,
korumacı yerel yasaların ve ulusal kısıtlamalarının aşılarak; herkesin gücü
oranında yararlanacağı geniş ortak pazarlar bu koşullarda oluşturuldu. Ortak
pazar oluşumları, gelişmiş ülkeler açısından, 20.yüzyılın belki de en büyük
ekonomik buluşudur.
Ortak
Pazar ve Tüketim
Ortak
pazarların alım gücü, pazarı oluşturan ulusal pazarların aritmetik
toplamından daha yüksektir. Ortak
pazarlar, taşıdığı tüketim gizilgücüyle (potansiyeliyle), dünya mal ve
hizmet üretiminin olağanüstü artmasına neden olmuştur. Özellikle endüstriyel
üretim gücü olan ülkeler, bu yolla hızlı bir büyüme içine girmiş, ekonomik
güçlerini umulmadık biçimde arttırmıştır. Bu konuda, savaş sonrasında askeri
giderlere pay ayırmayan yenilenler, özellikle Japonya ve Almanya başarılı
olmuştur.
Geçmişte
dış pazarları tek tek ele geçiren gelişmiş ülkeler, eşit olmayan gelişim
düzeyleri nedeniyle aralarındaki güç dengeleri değiştiğinde, yeniden paylaşım
için birbirleriyle savaşıyordu. Her ülke kendi sömürgesini ve yarı-sömürgesini
kullanıyor, başkasını buraya sokmuyordu. Hindistan İngilizlerin, Cezayir
Fransızların, Filipinler Amerikalılarındı.
Ortak pazar
uygulamalarıyla pazarlar birbirlerine bağlandı ve ortak kullanıma açıldı. Bu
yöntem, ekonomik yarışı ve yarattığı gerilimleri ortadan kaldırmadı ancak
askeri çatışma olasılığı taşıyan çelişkileri önemli oranda yumuşattı.
Siyasi Sonuç
Ortak
pazar girişimi ile pazara ortak yapılan gelişmekte olan ülkelerde, ulusal
bağımsızlık eğilimleri önce denetim altına alındı, sonra ortadan kaldırılması
yönünde, kalıcı dönüşümler gerçekleştirildi.
Bu
ülkeler, ortak pazara bağlandıkları oranda büyük devletlerin istemi yönünde
davranmak zorunda kaldı ve daha önce edindikleri ulusal birikimi yitirdi.
İmzaladıkları üyelik sözleşmesindeki bağlayıcı hükümler nedeniyle, bir daha
içinden çıkamayacakları bağımlılık ilişkisi içine girdiler. Bu tür ülkelerin
ortak pazar üyeliği, tüketici üye olmaktan ileri gidemedi.
Pazarın
gelişmesi, tekel eğilimi gösteren büyük sermaye kümelerinin, isteklerine yanıt
veren bir ortam oluşturdu. Tekelleşmeyi hızlandırdı. Sayıları azalarak güçleri
artan uluslararası şirketler ortaya çıktı. Mali
sermaye, özellikle endüstriyel üretim şirketleri üzerinde olduğu kadar,
siyasi düzen üzerinde de kesin bir egemenlik kurdu.
Üretim şirketleri, ya mali sermaye kümelerince satın alındı ya
da kendisi mali sermaye şirketi
durumuna geldi. Bankalar, akçalı işlemler yapan basit aracılar olmaktan çıkarak,
ekonomi ve siyasete yön veren, akçalı imparatorluklar durumuna geldi.
Tekelleşme, siyaseti ve kültürü gericileştirdi.
Tekelleşme
Ortak pazarlar,
uluslararası sermaye dolaşımını hızlandırdı ve bunun sonucu olarak küresel
şirket birleşmeleri büyük bir ivme kazandı. Ulusal şirketler, uluslararası
şirkete dönüştü.
Ortaklık
ya da satınalma yoluyla, birçok şirketi içine alan büyük dünya tekelleri
oluştu. Gelişmiş ülkelerin çıkarları, bu şirketlerin çıkarlarıyla tam anlamıyla
örtüşür duruma geldi ve uluslararası şirketler, yalnızca kendi ülkelerini değil
tüm dünyayı yönetmeye başladı.
Sermaye dolaşımının
hızlanması ve uluslararası şirketlerin devinim yeteneğinin artması, iş gücünün
ucuz, hammaddenin bol olduğu azgelişmiş ülkelere, yoğun bir sermaye göçü
başlattı. Bu göç, sermaye alan yoksul ülkelerde başka bir küresel göçe neden
oldu ve milyonlarca insan yasadışı yollarla gelişmiş ülkelere gitti. Gerek
gelişmiş gerekse azgelişmiş ülkelerde işsizlik oranları, önceki dönemlere göre
önemli oranda arttı.
Hazırlık Dönemi
Ortak pazarlar,
savaştan hemen sonra gerçekleştirilemedi. Bu önemli girişim, uzun bir hazırlık
dönemi geçirmek zorundaydı. Çok sayıda yasal düzenleme yapılması, tinbilimsel
(psikolojik) ortamın hazırlanması ve bütünlüğü olan bir küresel örgüt ağının
oluşturulması gerekiyordu.
Bu
işin tüzel (hukuki) alt yapısını düzenleyen pek çok ulusal ve uluslararası
antlaşma imzalandı. Bütünleyici ikili antlaşmalar yapıldı. Askeri, siyasi,
akçalı ve tecimsel örgütler dünyanın her yerine yayıldı. Yüzyılımızın son çeyreğine
gelindiğinde bu işin alt yapısı artık oluşturulmuştu.
Ekonomik yarış sürüyor
ancak bu yarış şimdilik büyükler arası askeri çatışma çekincesi taşımıyor. Ortak Pazar işleyişi, gelişmiş ülke
hükümetlerine, ekonomik yarışı barışçıl ortamda tutma olanağını bugüne dek
vermiş durumda. Ancak, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, ekonomik
yarıştaki şiddetlenme açıkça gözleniyor. Prof.Dr.Erdoğan Soral’ın deyimiyle; “küreselleşmeyle
başlatılan ‘yaratıcı yıkım’ dünyanın yeniden paylaşımından öte bir anlam
taşımıyor”.1
Yapaylık
Ortak
pazarlar, uzun ve dayançlı (sabırlı) bir çalışmanın ürünüdür. Dikkatli
araştırmalar ve inatçı uygulamalarla oluşturulmalarına karşın; nesnellikten
uzak, yapay oluşumlar oldukları için, yeni bir üretim biçiminin kalıcı kurumları
değildir. Duyarlı çıkar dengelerine dayalıdır.
Tarihin
hiçbir döneminde, dünya ekonomisine insan istenciyle (iradesiyle) bu düzeyde
yön verilememiştir. Liberalizm ve serbest piyasa koşullarının ortadan kalkmış
olması ve tekelleşmenin eriştiği yüksek boyut, egemenlerin piyasalara
yönlendirici karışmalarda bulunulmasını olanaklı kılmaktadır.
Emperyalist
dönemde tekellerin, piyasa koşullarına yön vererek tekel kârını arttırma
olanakları vardır. Ancak, bu olanak ekonominin doğal gelişim süreçlerinin
ortaya çıkardığı ve toplumsal ilerlemeyi sağlayan bir olanak olmadığı için,
kullanıcılarının niteliğine uygun olarak yalnızca gerici kurum ve ilişkiler
yaratmaktadır.
Ortak pazarlar
bu nedenle, insanlığın genel gelişimine hizmet eden oluşumlar değil, az
sayıdaki güçlü ülkenin, tüm dünya ülkeleri üzerinde ekonomik egemenlik kurma
aracıdır. Ortaklığa katılan azgelişmiş ülkelerin, ekonomik ve politik varlığını
koruyup geliştirmeleri artık olanaklı değildir. Bu durumu, 19. yüzyılın ünlü
Alman ekonomisti Friderich List,
günümüzden 175 yıl önce 1841’de yazdığı Ulusal
Ekonomi Politik adlı kitabında bunu şöyle dile getiriyordu: “Serbest piyasa, yüceliğin doruklarına
ulaşan herkes için çok zekice bulunmuş bir araçtır. Böylece, bir kere oraya
ulaştıktan sonra, başkalarının oraya çıkması için gerekli merdiven, bu
ideolojinin aracılığıyla bir tekmede devrilmiş olur”.2
Ortak pazarların
kurulup işletilmesi, ekonomik yarışı kuşkusuz ortadan kaldırmamıştır. Dün
olduğu gibi bugün de, pazar ve pazar egemenliği herşeydir. Geçerli olan tek
değer, satmak ve daha çok satmaktır. Amerikalı ekonomist John K. Fairbank’ın dediği gibi; “Bir milyar Çinliye, haftada bir coca-cola, bir kaset ya da herhangi
bir şey satma gücü, politik kariyerlere, çabucak kazanılan servetlere ve
savaşlara gerekçe oluşturmaktadır”.3
DİPNOTLAR
1 ”Bretton
Woods ve Küreselleşmeye Açılan Kapılar” Prof. Dr. Erdoğan Soral,
http// garildi Cumhuriyet.com.tr/cgi
2 “ABD,
ABD’ye karşı” POWER Ocak 1999, Aybim Bil.garildi * yore. com.tr.
3 “The
United States and China” John K.Fairbank, (Cambridge : Harvard Uni. Press,
1973) ak. R.J.Barnet-J.Cavanagh “Küresel Düşler” Sabah Yay., sf.104
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder