Mustafa Kemal’in; “Devrim tarihimizin yeni bir sayfası” dediği İnönü
Savaşları’nın birincisi, 10 Ocak 1921 günü kazanıldı. Sakarya ve Başkomutanlık
Savaşları’na temel oluşturan, “yaşamsal dönüm noktası” niteliğindeki bu
zafer, Kurtuluş Savaşı’nın yazgısına yön veren ilk cephe yengisiydi. Donanımı
yetersiz ordu, bu savaşı “kar altında çıplak ayakla” kazanmıştı.
Türk Ordusu,
sayı ve silah olarak daha güçsüz olmasına karşın, Yunan Ordusu’nu İnönü’de iki
kez yendi. Kurmay çalışmalarında ve savaş stratejisi belirlemede, Yunanlılara
karşı açık bir üstünlüğe sahipti. Türk komutanların askerlik sanatında “kendilerinden üstün olduğunu bir türlü
kabul edemeyen” Yunan subayları, yenilgiyi bir takım gerçek dışı
söylentilerle açıklamaya çalışıyordu. Yunanlılar’a göre, Türk topçusu bu kadar
iyi atış yapabildiğine göre, kesinlikle Rus ya da Alman subaylarının
komutasındaydı; siperler içinde kuşkusuz İtalyan istihkamcıları vardı; piyade
erleri ise Fransız subayların emrindeydi!
İnönü’nün Önemi
Birinci ve hemen arkasından gelen
İkinci İnönü Savaşı, savaşa katılanların sayıları ya da güçleriyle değil, Türk
direnişinin geldiği aşama bakımından önemlidir. Ulusal direniş, bu iki savaşla,
gerilla savaşından, cephe savaşına ve bu savaşı sürdürecek düzenli ordu
aşamasına ulaşmış ve bu ordu yoksunluklara karşın karşılaştığı ilk savaşta
Yunan Ordusu’nu yenmişti.
Ardı ardına gelen beklenmedik Türk
yengisi, yurt içinde olduğu kadar yurt dışında da büyük etki yarattı. “Avrupalı bir orduyla” çarpışan “Kemalist Ordu”, ilk yengisini kazanmış,
Türk halkına gönülgücü (moral) verirken, Avrupa’da kaygı uyandırmıştı. Elde edilen
zafer, “silah ve donanım eşitsizliği
giderilmedikçe savaş kazanılamaz”1 diyenlere inanç ve güven
kazandırdı. Mustafa Kemal’in güç ve
saygınlığını arttırdı.2 Avrupalılar’a, Anadolu’da gücün kimde
olduğunu ve halkı kimin temsil ettiğini gösterdi.
Özel Önem
Mustafa Kemal, Birinci İnönü savaşına özel önem
vermiştir. Askerlik sanatını bilen ve onu “kutsal
bir görev sayan” anlayışıyla, Birinci İnönü’ndeki, “ilk ordu zaferiyle nelerin kazanılmış olduğunu” iyi biliyordu.
Savaştan sonra, “Bu savaşla pek çok şey
kurtarılmıştır” demiş ve hemen ardından sözünü, “hayır, herşey kurtarılmıştır”, diyerek tamamlamıştır.3
Soyadını, kazandığı bu savaştan alan
İsmet İnönü de aynı kanıdadır.
Yıllar sonra şu değerlendirmeyi yapmıştır: “Birinci
İnönü’de şehit olanlar, ülkede düzeni ve cephede orduyla savunmayı sağlamak
için yaşamlarını feda ettiler. Hiçbir savaşın şehitleri, bu kadar olağanüstü
koşullar içinde ve o derece dünyevi, hatta uhrevi yararları düşünmeden
yaşamlarını feda etmemiştir”.4
Büyük
Değişim
Halide Edip’in (Adıvar) Birinci İnönü Savaşı’ndan sonra cephede yaptığı saptamalar,
Anadolu direnişinin geldiği yeni aşamayı açık biçimde ortaya koyar. ‘Türk’ün Ateşle İmtihanı’ adlı yapıtında
gözlemlerini aktarırken, düzenli ordu yapılanmasının sağladığı değişim konusunda
şunları söyler: “Bindiğim trenin durumu
dokuz ay öncekinden çok başkaydı. Artık kimse pencereden ateş etmiyor, bağıra
bağıra şarkı söylemiyordu. Herşey disiplin içine girmişti. Eskiden önde
düzensiz topluluklar görünürdü. Şimdi ise, ellerinde makineli tüfekleri ve
mahmuzlarını şakırdatan düzenli ordu askerleriyle karşı karşıyaydım”.5
Siyasi Sonuçlar
Birinci İnönü Savaşı’nın
uluslararası ilişkilere yaptığı etki, siyasi sonuçlarını ortaya çıkarmada
gecikmedi. Bağlaşık Devletler, 21 Şubat 1921’de, yani savaştan yalnızca 41 gün
sonra, Londra’da bir barış konferansı düzenleme kararı aldı. “Sevr’in gözden geçirileceği”nin söylendiği konferans
çağrısında, ilginç ve önemli bir değişiklik vardı. İstanbul Hükümeti’ne,
Konferans’a, “Mustafa Kemal ya da Ankara
Hükümeti’nce onaylanacak temsilcilerin bulunacağı” bir kurulla katılması
şart koşulmuş6; Sadrazam Tevfik
Paşa, bu isteği Mustafa Kemal’e
iletmişti.7
Bu gelişmeler, o güne dek “bolşevik ayaklanma” ya da “başıbozuklar hareketi” olarak nitelenen
ulusal direnişin ve “asi general”
olarak tanımlanan önderinin, dolaylı da olsa tanınması anlamına geliyordu.
Çağrının Ankara açısından bir başka önemi, “Sevr’in
gözden geçirilmesinin” kabul edilmesiyle, onu tümüyle ortadan kaldıracak
sürecin ilk adımının atılmış olmasıydı.8
Londra Konferansı
Mustafa Kemal, İstanbul Hükümeti’ne, Ankara’nın
gelecekteki siyasi konumunu güçlendirecek bir yanıt verdi. Çağrı’nın, kendi
şahsını değil, “tek meşru ve bağımsız
egemen güç” olan ve meşru gücünü halk desteğine dayalı anayasadan alan “Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni
ilgilendirdiğini”9 bildirdi.
Ankara Hükümeti’nin Konferans’ta
dile getirdiği istek ve öneriler, kızgınlığa dönüşen bir şaşkınlıkla
karşılandı. Ankara’dan gelen temsilciler, kendilerinden son derece emin,
kararlı bir tutum içinde, daha sonra Lozan’da dile getirecekleri isteklerin
hemen aynısını istiyordu.
Türkiye’nin Avrupa’daki sınırları,
1913’teki gibi olmalıydı; Yunan Ordusu Anadolu’dan tümüyle çıkmalı, İzmir
boşaltılmalıydı. Boğazlar yalnızca Türk yönetiminde kalmalı, yabancı
kuvvetlerin tümü İstanbul’dan çekilmeliydi. Batılı diplomatlar, istekleri
alaycı bir gülümsemeyle karşıladılar.
Gerçek Amaç
Yunan Ordusu’nun İnönü’nde
durdurulması nedeniyle yapılan oyalama girişimine Ankara, savunmakta kararlı olduğu
görülen ileri isteklerle yanıt veriyordu. Oysa, yapılmak istenen; Sevr’e, öze
yönelik olmayan basit biçimsel değişiklikler getirerek, Anadolu’daki direnişi
sona erdirmenin bir yolunu bulmaktı.
Bu gerçeğin yansıması, The
Times’ın o günlerdeki yayınında görülüyordu. Konferans’tan önce “Londra Konferansı’nın Sevr porselenini
parçalaması şart değil. Üzerine yeni bir vernik vurulursa pekala
kullanılabilecek hale gelebilir” biçiminde yorumlar yapan The Times, bu kez, “Türkler’in istekleri o derece aşırı istekler ki, bunların bir
parçacığının bile kabul edilmesi, Sevr Anlaşması’nı ortadan kaldırmak demektir”
diyerek Ankara Hükümetini öfkeyle yeren yazılar yazıyordu.10
Batılı diplomatlar, Ankara’nın
isteklerine karşı, beklendiği gibi, “Sevr
koşullarında bazı iyileştirmeler” yapılabileceğini söylediler. “Boğazlar, İstanbul ve Kürdistan konularında
kimi ödünler” verebilirlerdi. Artık yalnızca “kağıt üzerinde bir sorun durumuna gelmiş olan Ermeni konusu”,
Milletler Cemiyeti Komisyonu’na gönderilebilirdi. Trakya’da, “nüfus sayımından bir daha söz
edilmeyebilir”; İzmir’de “adalete
uygun bir uzlaşma” sağlanabilir, Yunanistan’a ilhak yerine “özerk bir Rum yönetimi” kabul
edilebilirdi.11
Kararlılık
Ankara, önerilerin hiçbirini kabul
etmedi. Kurul Başkanı Bekir Sami Bey’in,
kimseye danışmadan imzaladığı ve ekonomik-hukuksal ayrıcalık içeren kimi
anlaşmalar, Ankara’da iptal edildi. “Ankara’daki
asi general”, Avrupalılarla kurduğu ilk diplomatik ilişkide, onların hiç
beklemediği yüksek bir ulusal bilinç gösteriyor, ekonomi dahil her alanda
bağımsızlığı amaçlayan, ulus-devlet düzenine yöneldiğini ortaya koyuyordu.
Bekir Sami’yi görevden alması ve imzaladığı
anlaşmaları onaylamaması, bu yönelmenin açık göstergeleriydi. Büyük devlet
yöneticileri, Ankara’dan böylesi bir direnç beklemiyordu; şaşırmakta
haklıydılar; bu tür tecimsel (ticari) ayrıcalık anlaşmalarını Türklere
yüzyıllardır kolayca imzalatıyorlardı. Şimdi ise, hiç beklemedikleri bir karşı
koyuşla karşılaşmışlardı.
Mustafa Kemal, Londra Konferansı’nı Nutuk’ta;
“İtilaf Devletleri’nin Sevr projesinin
ardından beyinlerinde imzaladıkları ‘Accord tripartite’ adı verilen ve
Anadolu’yu nüfuz bölgelerine ayıran anlaşmayı, başka adlar altında ulusal
hükümetimize kabul ettirme amacını güden” bir girişim olarak değerlendirir.
Avrupalı politikacılar, Ankara’nın ulusal haklar konusundaki bilinçli istencini
görmüşler ve ürkmüşlerdir.
İnönü Savaşları’nın Açtığı Yol
Birinci ve hemen arkasından gelen
İkinci İnönü Savaşı, Meclis’te ve ülkenin her yerinde yarattığı coşkuyu
fazlasıyla hakeden bir başarıydı. Bu savaşlar, uluslararası ilişkilerde
yarattığı saygınlık yanında, kesin utkuya giden Sakarya ve Başkomutanlık
Savaşları’na temel oluşturan yaşamsal dönüm noktaları, Kurtuluş Savaşı’nın
yazgısına yön veren ilk cephe yengileridir.
Edimsel (fiili) gücünü tümüyle
yitirerek, kağıt üzerindeki varlığı işgalcilerin isteğine bağlı kalan İstanbul
Hükümeti, bu savaşlarla gerçek yerine oturtulmuş, içte ve dışta herkese,
Anadolu halkını bundan böyle Ankara’daki siyasi-askeri yapının temsil edeceği gösterilmiştir.
Savaşın Ustaları
Türk Ordusu, sayı ve silah olarak
daha güçsüz olmasına karşın, Yunan Ordusu’nu İnönü’de iki kez yendi. Kurmay
çalışmalarında ve savaş stratejisi belirlemede, Yunanlılara karşı açık bir
üstünlüğe sahipti. Türk komutanların askerlik sanatında “kendilerinden üstün olduğunu bir türlü kabul edemeyen” Yunan
subayları, yenilgiyi bir takım gerçek dışı söylentilerle açıklamaya
çalışıyordu.
İkinci İnönü Savaşı’nda cephede bulunan İngiliz Tarihçi
Profesör Arnold Toynbee,
Yunanlılar’ın, Türk topçusunun ustalığı nedeniyle yenilgiyi “gizli el efsanesi” adını verdikleri söylencelerle açıkladığını
aktarır ve şunları söyler: “Yunanlılar’a
göre, Türk topçusu bu kadar iyi atış yapabildiğine göre, kesinlikle Rus ya da
Alman subaylarının komutasındaydı; siperler içinde kuşkusuz İtalyan
istihkamcıları vardı; piyade erleri ise Fransız subayların emrindeydi!
Siperleri dolaşarak bu söylentilerin tümünün hayal ürünü olduğunu gördüm ve
içim rahat etti”.12
İkinci İnönü Savaşı’nda Yunan cephesinde bulunan ünlü Amerikalı yazar Ernest Hemingway, savaşı ve iki ordunun
yönetimi arasındaki nitelik ayrımını şöyle aktarır: “İyi eğitilmemiş Yunan topçusu, Yunanistan’dan yeni gelmiş ve hiçbir
şey bilmeyen Constantine subayları komutasında, hücuma geçilen her yerde,
yanlışlıkla kendi birlikleri üzerine ateş açıyordu. İngiliz gözlemci, çocuk
gibi ağlıyordu. Yaşamında ilk kez, burunları ponponlu sivri pabuçları havaya
dikilmiş, beyaz bale eteklikli (Yunanlılar’ın mitolojik giysili efzun
askerleri y.n.) ölülere rastlıyordu.
Türkler, sımsıkı bir yığın halinde koşarak geliyordu. Askerler, İngiliz
gözlemciyle birlikte, ciğerleri patlayıncaya kadar koştular ve kayaların
arkasında durdular. Ancak, Türkler kenetlenmiş bir yığın halinde gelmeyi
sürdürüyordu”.13
Lord Kinros, Atatürk adlı yapıtında, II.İnönü
Savaşı’nın “zaferin yaklaşan ışığı”
olduğunu söyler ve şu değerlendirmeyi yapar: “Türkün, eski asker ruhu yeniden canlanmıştı. Yepyeni bir ordu
kurulmuş, başına modern savaş yöntemlerini iyi bilen genç subaylar geçmişti.
Şimdiden sonra, daha henüz uzak ve belirsiz olsa da, Mustafa Kemal, önünde
zaferin yaklaşan ışığını görebilecekti”.14
“Devrim Tarihinde yeni Bir Sayfa”
Mustafa Kemal için İnönü savaşları, “devrim tarihimiz” de yeni bir sayfanın
yazıldığı ve milletin “ters alınyazısını”
değiştiren önemli bir dönüm noktasıdır. Nutuk’ta “o günün duygularını saptayan
belgeler” diyerek kimi telgraf yazışmalarını açıklar.
Büyük Millet Meclisi Başkanı olarak
Türk Ordusu’nu ve onun Komutanı İsmet
İnönü’yü kutladığı telgraf’ta şunları söyler: “Bütün dünya tarihinde, sizin İnönü Meydan Muharebesi’nde yüklendiğiniz
kadar ağır bir görev yüklenmiş komutanlar enderdir. Milletimizin hayatı ve
istiklali, üstün yönetiminiz altında şerefle görev yapan, komutan ve silah
arkadaşlarımızın inanç ve yurtseverliklerine olan güvene dayanıyordu. Siz orada
yalnız düşmanı değil, ulusun ters giden
alınyazısını da yendiniz. Düşman çizmesi altındaki kara yazılı topraklarımızla
bütün vatan, bugün en küçük yerlerine kadar zaferinizi kutluyor. Düşmanın
istila hırsı, azim ve yurtseverliğinizin yalçın kayalarına çarparak paramparça
oldu. Adınızı, tarihin övünç yazıtları arasına geçiren ve bütün ulusta size karşı sonsuz bir gönül borcu duygusu uyandıran büyük savaş ve zaferinizi
kutlarken; üstünde durduğunuz ve binlerce düşman ölüsüyle dolu tepenin, size
olduğu kadar ulusumuz için de, şeref ve yükseliş pırıltılarıyla dolu bir
geleceği gösterdiğini söylemek isterim”.15
DİPNOTLAR
1 “Mustafa Kemal” B.Méchin, Bilgi Kit.,
Ankara-1997, sf.206
2 a.g.e.
sf.206
3 “Çankaya” Falih Rıfkı Atay, Betaş A.Ş.
İstanbul-1980, sf.283-284
4 a.g.e.
sf.284
5 “Türkün Ateşle İmtihanı” H.E.Adıvar,
ak. L.Kinross “Atatürk”, Altın Kitaplar
Yay., 12. Bas., İstanbul-1994, sf.306
6 “Mustafa Kemal” Paul Dumont, Kül.Bak.
Yay., 2.Bas., 1994, sf.76
7 “Atatürk” L.Kinross, Altın Kit. Yay.,
12. Bas., İst.-1994, sf.311
8 “Mustafa Kemal” P.Dumont, Kültür Bak.
Yay., 2.Bas., İst.-1994, sf.76
9 “Atatürk” L.Kinross, Altın Kit.Yay.,
12. Bas.,1994, sf.311 a.g.e. sf.311
10 a.g.e.
sf.312
11 a.g.e
sf.312
12 a.g.e. sf.315
13 “Kilimanjaro’nun Karları” Ernest Hemingway;
ak. L.Kinross, Altın Kitaplar Yay.,
12.Bas., İst.-1994, sf. 314
14 “Atatürk” L.Kinross, Altın Kit. Yay.,
12. Bas., İst.-1994, sf. 315-316
15 “Nutuk” M.K.Atatürk, II.Cilt, T. T. K.
Yay., 4.Bas., 1989, sf.777
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder