Yol, köprü ve tünelleri, "yap işlet devret" ihaleleriyle yaptıranlar; yanlış
ya da kaçak geçiş yapanlara, geçiş ücretinin 10 katı ceza kesiyorlar. Bu
uygulamayı, yasaya ve sözleşmelere koymuşlar; ayrımsız uyguluyorlar. Kesilen cezanın
15 günde ödenmesi gerekiyor. Ödenmezse bildirim gönderiliyor ve ödenmediği sürece ceza sürekli artıyor. 10 kat cezanın 4 katını işletmeci şirket, 6 katını devlet
alıyor. Şirket ve devlet; pusuya yatmış avcı gibi, ceza kesecek yurtdaş
bekliyor. ‘İhtarnameler’ geç gidiyor,
ceza yediğini bilmeyen insanlar, arabalarının değerinden daha yüksek cezalarla
karşılaşıyor; mahkemelere koşuyor.
Ülkemizde toplumsal muhalefetin ve siyasi tartışmanın yoğunlaştığı bir dönem yaşanıyor. Kendiliğinden gelişen kitlesel eylemlerin ve siyasi tartışmaların niteliğini yükseltmek amacıyla bu bloğu oluşturduk. Hiçbir parti, grup ve toplulukla bağımız yoktur. Yazar Metin Aydoğan'ın yazılarını yayınlayacağız. Düşünsel yaşamımıza katkı koyacağına inandığımız yazıların, bilimsel tartışmalara yol açmasını diliyoruz.
29 Eylül 2017 Cuma
25 Eylül 2017 Pazartesi
DİL DEVRİMİ
(26 Eylül Dil Bayramı
kutlu olsun)
“Kendi dili ile düşünmeyen, okuyup
öğrenmeyen, kendi dilinde eğitim almayan bir ulus, bağımsız olamaz; hiçbir
ulus, dilindeki yabancı kültürlerin etkisini önlemeden kendini bulamaz; dilde
ödün verenler, ulusal savunma silahlarından birini elinden bırakmış, güçsüz
düşmüş, birliğini yitirmiş demektir”.(×)
21 Eylül 2017 Perşembe
UTANÇ BELGELERİ
Türkiye, 180 yıl öncesinin olumsuzluklarını yeniden
yaşıyor ve Osmanlının gittiği yere doğru gidiyor. Böyle bir şey nasıl olabilir?
Bir ülke 2 asır öncesini yeniden nasıl yaşar? Bunun dünyada bir başka örneği
var mıdır?
17 Eylül 2017 Pazar
OKULLAR AÇILIRKEN; TEVHİD-İ TEDRİSAD KANUNU
18 Ekim Pazartesi günü yani yarın okullar açılıyor. Bu yazı, eğitime yön
veren devlet iradesinin, bugününü ve 93 yıl önce önceki durumunu ortaya koymak
için yazılmıştır.
3 Mart 1924’te çıkarılan 430 sayılı yasayla, eğitimde Öğretim Birliği (tevhid-i tedrisat) ilkesi
kabul edildi. Aynı gün çıkarılan 431 sayılı yasayla Hilafet, 429 sayılı yasayla da Şer’iye
ve Evkaf Nezareti ortadan kaldırıldı. Hilafeti
ve Şeriye Nezareti’ni de kapsayan
üçlü uygulama nedensiz değildi. Eğitim, o güne değin din ağırlıklı olduğu için,
Hilafet Makamı’nın ilgi alanına giriyordu.
Medreseler Şerîye ve Evkaf Nezareti’ne
bağlıydı. Bu kurumlar varlığını sürdürdükçe, eğitimde birliği sağlamak olanaklı
değildi. Bu durum, yasa önerisinde şöyle dile getirilmişti: “Bir devletin genel eğitim siyasetinde, ulusun
duygu ve düşünce bakımından birliğini sağlamak gereklidir. Bu, gereklilik öğretim
birliği ile sağlanabilir. İki başlı bir eğitim düzeninde, iki tip insan yetişir.
Öneri kabul edildiğinde, Türkiye Cumhuriyeti içindeki tüm eğitim kurumlarının tek
kurumu Maarif Vekaleti olacak ve burada ulusal birliği sağlayan gençler yetiştirilecektir”.(×)
16 Eylül 2017 Cumartesi
BARZANİ’NİN REFERANDUMU; ERTELENSE NE OLUR ERTELENMEZSE NE OLUR
Dışişleri Bakanı, Ferudun
Sinirlioğlu, 2015’te Erbil’e gitti ve Barzani’yle
basına kapalı görüşmeler yaptı. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı olarak orada
söylediği sözler, Türkiye’nin Barzani’ye bakışını ortaya koyuyordu. Sinirlioğlu, Türkiye’nin, Kuzey Irak Kürt
Bölgesini; ‘kalkınmanın, ilerlemenin ve istikrarın
faktörü’ olarak gördüğünü söylemişti. (×)
12 Eylül 2017 Salı
SAKARYA’DA KAZANILAN
13 Eylül,
Kurtuluş Savaşı’nın dönüm noktasını oluşturan Sakarya Zaferi’nin yıldönümüdür.
Yoksul bir ulusun, sıradışı yoksunluklar içinde kazandığı bu savaşın, günümüzde
ders çıkarılacak birçok yönü vardır. Savaşan askerler üniformasızdır ve
paçavraya dönen giysiler içindedir. Yüzde yirmi beşinin ayakları çıplaktır.
Silah donanımı eksiktir. Açlığını gidermek için doğadan ot toplayıp yemektedir.
“Askeri otlatmaya çıkardım” sözcüğü, subayların günlük emirleri içine
girmiştir. Ön safta çarpışan subayların yüzde sekseni, erlerin yüzde altmışı
şehit olmuştur.
12 EYLÜL NEDİR, NE YAPMIŞTIR
1980 yılı Türkiye için, ekonomi ve siyaset başta olmak
üzere, toplumsal yaşamın her alanında büyük bir çöküşün yaşandığı bir kırılma
yılıdır. 1980’den söz edilince herkesin aklına doğal ve haklı olarak, silahlı
bir hareket yani darbe gelir. Bu, olayın gerçek boyutunu ortaya koymayan eksik
bir yaklaşımdır. 1980 olayları, bir bütün olarak ve biraz dikkatlice ele
alınacak olursa, yaklaşımın yetersizliği kolayca görülecektir. 12 Eylül sabahı
uygulamaya sokulan eylem, sanıldığı ya
da uygulayıcılarının söylediği gibi; ‘terör olaylarının’ zorunlu kıldığı bir
sonuç değildir. Ülkeyi
küresel isteklere sınırsızca açarak, ulus devlet varlığını ortadan kaldırmaya
yönelen dış kaynaklı
bir tasarımdır.
7 Eylül 2017 Perşembe
“ŞEHİR HASTANELERİ” NEDİR, HALKI NASIL ETKİLEYECEK?
Devletin Türkiye’nin bütün kentlerinde hastahaneleri varken, bunları
kapatacak ve özel şirketlere yüksek bedellerle lüks hastaneler yaptıracak. Bunu
yapan şirketlere; ücretsiz arazi, kazanç garantisi ve çalışanlarıyla birlikte
elindeki hastaneleri verecek. Bunlara ek olarak, devlet yapılan hastanenin
kiracısıymış gibi şirkete para ödeyecek. Sağlık Bakanlığı, hastanede yüzde 70
doluluğu garanti edecek. Muayene için başvuran yurttaştan yüksek bir bedel alınmayacak
ama röntgen, MR gibi tüm görüntüleme cihazları, kan tahlilleri, ameliyat
parası, yatak ve yemek gibi diğer hizmetler için bedeli yurttaş ödeyecek. Şehir
hastanelerine başvuran yurttaş, şirketin belirlediği, ‘beş yıldızlı otel’ ve özel hastane faturalarıyla karşılaşacak.
Devlet, şimdiden 18 Şehir Hastanesi için 30 milyar dolar kira ödemeyi kabul
etmiş durumda.
3 Eylül 2017 Pazar
SİVAS KONGRESİ, MANDACILAR VE TIBBİYELİ HİKMET
2 Eylül 1919’da Sivas’a geldi.
Erzurum Kongresi’nin verdiği meşru yetkiye dayanarak, her ilden delegelerini
seçmesini ve gizlice Sivas’a göndermesini istedi. Gizliliğe önem veriyordu.
İstanbul Hükümeti, Sivas Kongresi’ne gidecek delegelerin ‘tutuklanarak geri gönderilmesi’ ni istemişti. Türkiye’nin değişik
yörelerinden seçilen delegeler, çoğu yaya olmak üzere; at arabası, at, katır ya
da kağnılarla Sivas’a geliyordu. Tanınmama amacıyla değişik kılıklara bürünerek;
tenha yolları, dağ patikalarını ya da ıssız geçitleri izliyorlar, görülmemek
için gündüz uyuyup gece yol alıyorlardı. İstanbul Hükümeti, sözünü
dinletebildiği jandarma birliklerine, Mustafa Kemal’i ve Sivas
delegelerinin tutuklanıp geri gönderilmesi için emir vermişti.
1 Eylül 2017 Cuma
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI (1939-1945)
1
Eylül 1939’da Almanya Polonya’ya saldırdı, 2 gün sonra 3 Eylül’de İngiltere’yle
Fransa Almanya’ya savaş ilan etti ve İkinci Dünya Savaşı başladı. Büyük şirket
yöneticileri, hükümet yetkilileri ve bunların hizmetindeki politikacılar
dışında; çok az insan savaş istiyordu. İlk savaşın bitiminden henüz 21 yıl
geçmiş, bu savaşta çarpışan insanların çoğu, henüz emekli bile olmamıştı. ‘Noel’de
biter’ denilen birinci savaş tam dört yıl sürmüş ve 30 milyon insanın
ölümüne yol aşmıştı. Avrupa nüfusunun yüzde 70’i savaşın acılarını yaşamıştı.
İngiltere ve Fransa, Almanya’ya savaş ilan ettiğinde, bir öncekinde olduğu
gibi, Londra sokaklarında, utku umutlarını taşıyan törenler yoktu. Bu kez
Paris’in bulvar kahvelerinde çıt çıkmıyordu.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)