26 Şubat 2020 Çarşamba

İZMİR İKTİSAT KONGRESİ



İzmir İktisat Kongresi, Türkiye için önem taşıyan günlerde, 1923 yılının 17 Şubat - 4 Mart aralığında toplandı. Mustafa Kemal Kongreyi açarken şunları söyledi: “... Amacımız odur ki, bu ülkenin insanları ürettikleriyle; tarımın, ticaretin, sanatın, emeğin ve yaşamın temsilcileri olsun. Ve bu ülke, artık yoksul ve kimsesizler ülkesi değil, zenginler ülkesi, zenginlikler ülkesi olsun. Yeni Türkiye’ye çalışkanlar diyarı denilsin. En büyük makam, en büyük hak, çalışkanlara ait olsun... Eğer vatan, kupkuru dağlardan, sert kayalardan, mezralardan, çıplak ovalardan ve vatan; bakımsız şehirlerden, köylerden ibaret olsaydı, onun zindandan hiçbir farkı olmazdı. Bu değerli vatanı, böyle zindan ve cehennem yapmışlardı. Oysa bu vatan, evlatlarımız ve torunlarımız için cennet yapılmaya layık, çok layık bir vatandır. Ülkemizi bayındır kılıp cennet haline getirecek olan araç ve etkenler, tümüyle ekonomik faaliyetlerdir... Geçmişte ve özellikle Tanzimat devrinden sonra, yabancı sermaye, ülkede kural dışı ayrıcalıklara sahipti. Devlet ve hükümet, yabancı sermayenin jandarmalığından başka bir şey yapmıyordu. Artık, her medeni devlet ve millet gibi, yeni Türkiye buna razı olamaz; burasını esirler ülkesi yaptırmayız... Bütün millet, bütün dünya bilsin ki, bu millet tam bağımsızlığının sağlandığını görmedikçe, yürüdüğü yolda bir an durmayacaktır.”                                                           Mustafa Kemal 17 Şubat 1923-İzmir İktisat Kongresi 

20 Şubat 2020 Perşembe

EMPERYALİST BLOKTA ÇATLAK VE ÇİN'İN İPEKYOLU



Dünya 21. yüzyıl’a, yüzyıl öncesindekine benzer koşullarla girdi. Yeniden çok kutuplu duruma gelen ve emperyalist devletlerin azgelişmiş ülkeler üzerinde baskı kurduğu bir dünyada, etkinlik alanları için savaşım giderek kızışıyor. ABD, Japonya, Almanya, Rusya ve Çin arasındaki ekonomik rekabet şiddetleniyor. Amerikalılar gelişmelerden rahatsız. Dünya liderliğini yitirmekte olduğunu görüyor ve çaresizliği nedeniyle dünya önderliğini bir oranda paylaşmaya razı. Küresel etkinlikte, tek başına girişimde bulunamıyor, bağlaşıklarının yardımına gereksinimi var. Ama onlar artık müttefikten çok ekonomik rakip durumunda.

15 Şubat 2020 Cumartesi

ORTADOĞU, ABD, RUSYA VE TÜRKİYE



Türkiye, üç küçük girişimden sonra ve daha kapsamlı olarak dördüncü kez Suriye’ye girdi. Bu ülkenin toprak bütünlüğünden sürekli söz etti ama sözlerinin tersinde siyaset izledi. İblid müdahalesi öncekilerden farklı bir nitelik taşıyor. Bu kez, ABD’nin isteği ve desteğiyle yapılıyor. Büyük bir olasılıkla, Erdoğan’ın13 Kasım’daki Washington ziyaretinde kararlaştırılmıştır. Öyle görülmektedir ki, Türkiye ordusunu bundan böyle, ABD’nin ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ için daha açık biçimde kullanacaktır. Yeni yönelişin içerdiği tehlike, Türkiye’nin varlık sorununu kapsayacak düzeydedir. Bunu en açık biçimiyle, ABD Başkan adayı olmuş ünlü ekonomist Lyndon La Rouche’un açıklamalarında buluyoruz; “Türkiye, uluslararası askeri operasyonlarda üzerine görevler yüklenmesi sürecinde parçalanacaktır. Iran’a karşı bir harekat Türkiye’nin son nefesi olacaktır.”

12 Şubat 2020 Çarşamba

ŞEYH SAİT AYAKLANMASI VE İNGİLİZLER



Şeyh Sait ayaklanması, 13 Şubat 1925 günü başladı 15 Nisan’da bastırıldı. 49 Kişi asılarak idam edildi. Şeyh Sait’ten 6 ay önce, Hakkâri’de yaşayan ve Nasturi papazlarından Nastoris tarafından kurulan Nastur tarikatına bağlı Süryaniler ayaklanmıştı. Bu ayaklanma, İngiltere’nin Musul sorununun ele alınması için Milletler Cemiyeti’ne başvurmasından bir gün önce başlamıştı. İngiliz subaylar, Nastur halkını örgütlemiş, İngiliz uçakları ayaklanmacıları desteklemişti. Şeyh Sait ayaklanması ise, İngiliz işgal güçlerinin Kuzey Irak’ta sıkıyönetim ilan ettiği, subay izinlerinin kaldırıldığı, birliklerini Musul’a taşıdığı günlerde ortaya çıktı. O günlerde Büyük Britanya Sömürgeler Bakanı, Musul’a gelerek denetlemelerde bulunmuş, güçlü bir İngiliz donanması Basra’ya hareket etmişti.

9 Şubat 2020 Pazar

MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ (MHP)



MHP, adını 9 Şubat 1969’da Adana’da yapılan CKMP Kurultayında aldı. 12 Eylül darbesinin kapattığı bu parti, 24 Ocak 1993’de yeniden bu adı aldı. MHP bugün, yöneticilerinin niteliği ve düşünsel yapısıyla partiden çok; kişiye bağlı, ilkesiz ve eylemsiz bir örgüt durumundadır. Parti çalışması, genel başkanlarının Meclis salonlarında yaptığı konuşmalar ve sözcüsünün medyaya yaptığı açıklamalarla sınırlandırılmıştır. Yıllarca savunduğu Türk milliyetçiliği saldırı altındayken, ülkede tehlikelerle dolu bir dönem yaşanırken, parti örgütleri sessizlik içindedir. Ulusal değerlerin yok edilişi olağan dışı bir edilgenlikle yalnızca izlenmektedir. Partilere yaşam veren kitlesel eylem adeta yasaklanmıştır. Genel başkanın uygun göreceği yer ve zamanda yapılacak ve yalnızca kendisinin konuşacağı mitingler, kitle eylemi sayılmaktadır. AKP’nin yedek gücü haline gelen MHP bugünkü yapısıyla Türk ulusunun gereksinimlerine yanıt verecek, Cumhuriyet’i savunabilecek bir parti olmaktan çıkmıştır. Bu nedenle geleceği yoktur, yok olması kaçınılmazdır.

4 Şubat 2020 Salı

ALTIOK



5 Şubat 1937’de Anayasa maddesi yapılan Altıok, yaymaca amaçlı sıradan bir tanımlama değil; direniş içinde oluşan, yaşama bağlı ve geleceğe yön veren ilkeler bütünüdür. Geri kalmışlıktan kurtularak gelişmek isteyen bir ulusun, kalkınıp güçlenmek için izleyeceği yolu gösterir. Bu işin nasıl yapılacağını açıklar. İnsanı esas alır, bilime ve gerçeklere dayanır. Herşeyden önce, çok yönlü, ileri ve çağın gereklerine uygun belirlemeler; halka verilen söz ve yükümlenmelerdir. Toplumsal gelişimi temel amaç sayan, kendine güvenli ve devrimci bir yönetimin yapabileceği bir girişimdir. Türk ulusunun buluşudur ve evrensel bir boyutu vardır.

3 Şubat 2020 Pazartesi

ARAPLAR VE TÜRK EGEMENLİĞİ



Türkiye’de, ulusçuluğu yadsıyan ümmetçilik ya da ulusçuluğu ümmetçilikle kaynaştırmağa çalışan siyasi girişimler, çok yönlü ve yaygın bir girişim olarak, yeni bir aşamaya gelmiştir. Ümmetçiler ve Türk-İslam Sentezciler, Batıcılıkla kolayca uyuşmaktadır. Uyuşmanın temelinde, Amerikalıların Ilımlı İslam adını verdiği, ulusçuluğu ümmetçilik içinde eritmeyi amaçlayan ve azgelişmiş ülkelere yönelen küresel politikalar vardır. Kavramlar üzerinde, yaşanmakta olan yozlaşma ve bu yozlaşmanın devlet politikalarına yerleştirilmesi, küresel bir girişimdir. Ancak, bu girişimi hazırlayan düşüngüsel (ideolojik) temel, yüzlerce yıl işlenen Türk karşıtlığına dayanır. İlk dönem Arap düşünürlerinin Türklere yönelik değerlendirmeleri, Batıdakiler gibi bilim ve gerçeklerle ilgisi olmayan, karalamaya dayalı öznel yargılardır.