9 Şubat 2020 Pazar

MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ (MHP)



MHP, adını 9 Şubat 1969’da Adana’da yapılan CKMP Kurultayında aldı. 12 Eylül darbesinin kapattığı bu parti, 24 Ocak 1993’de yeniden bu adı aldı. MHP bugün, yöneticilerinin niteliği ve düşünsel yapısıyla partiden çok; kişiye bağlı, ilkesiz ve eylemsiz bir örgüt durumundadır. Parti çalışması, genel başkanlarının Meclis salonlarında yaptığı konuşmalar ve sözcüsünün medyaya yaptığı açıklamalarla sınırlandırılmıştır. Yıllarca savunduğu Türk milliyetçiliği saldırı altındayken, ülkede tehlikelerle dolu bir dönem yaşanırken, parti örgütleri sessizlik içindedir. Ulusal değerlerin yok edilişi olağan dışı bir edilgenlikle yalnızca izlenmektedir. Partilere yaşam veren kitlesel eylem adeta yasaklanmıştır. Genel başkanın uygun göreceği yer ve zamanda yapılacak ve yalnızca kendisinin konuşacağı mitingler, kitle eylemi sayılmaktadır. AKP’nin yedek gücü haline gelen MHP bugünkü yapısıyla Türk ulusunun gereksinimlerine yanıt verecek, Cumhuriyet’i savunabilecek bir parti olmaktan çıkmıştır. Bu nedenle geleceği yoktur, yok olması kaçınılmazdır.

İlk Dönem ve Dokuzışık

MHP’nin ortaya çıkışı, yeni bir parti olarak kurulmayla değil, Alparslan Türkeş’in arkadaşlarıyla birlikte, başka bir partinin yönetimine gelmesiyle başlar. Türkeş’in ele geçirdiği bu parti, Osman Bölükbaşı’nın uzun yıllar genel başkanlığını yaptığı Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’dir (CKMP).
CKMP’nin eylem ve ideolojisine her zaman Genel Başkan Alparslan Türkeş yön verdi. Türkeş 1965’de, daha sonra niteliği önemli oranda değişerek kitaplaştırılan Dokuz Işık İlkesi adlı bir broşür çıkardı. CKMP’nin programına temel oluşturan bu broşürde; Milliyetçilik, Ülkücülük, Ahlakçılık, İlimcilik, Toplumculuk, Köycülük, Hürriyetçilik ve Şahsiyetçilik, Girişimcilik, Endüstri ve Teknikçilik başlıklarıyla partinin temel görüşleri ortaya konuyordu.
Dokuzışık İlkesi temel alınarak hazırlanan parti programında, “Kemalizmin partiye yol gösterdiği” açıklanıyor, CKMP’nin “Milliyetçi, demokratik, laik ve yasalara saygılı” bir parti olduğu söyleniyordu. “Özgürlük, milliyetçilik, ahlakçılık, toplumculuk, gelişme ve halkçılık, köycülük ve sanayileşme” partinin temel ilkeleriydi. İlkeleri açıklayan bölümlerde “milliyetçilik” ilkesine özel vurgu yapılıyor ve şunlar söyleniyordu: “Türk milliyetçiliği anti-emperyalist, barışçı, özgürlükçü ve demokratik bir görüştür. Bu nitelikler Türk tarihinden, Türk halkından ve Atatürk’ün düşüncelerinden alınmıştır”.1

Adana Kongresi: Türkçülükten İslamcılığa

1965 yılında kabul edilen program, 1969’a dek, parti eylemine yön veren belge olarak önemini korudu. Ancak, 1969 Adana Kongresi’nde alınan kararlarla, yeni bir yöneliş içine girildi ve parti politikası önemli oranda değiştirildi. Yeni yönelişle; milliyetçilik, Türkçülük, laiklik, devletçilik gibi temel konularda, içeriğe yönelik anlayış değişikliği yaşanıyor ve Atatürkçülük artık anılmıyordu. Türkçülüğün yerini önemli oranda İslamcılık alıyor, etnik yapıyla dini inancı birbirine karıştıran Türk İslam Sentezi gibi bilimselliği olmayan ve Türk etnik kimliğiyle çelişen yeni bir kavram getiriliyordu.
Adana Kongresi’nde Partinin adı, Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştirildi. Amblem, Osmanlı’nın üç hilalli bayrağı oldu. “Tanrı Türkü korusun” sloganının yerine, “Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslümanız” sloganı getirildi. Bu tür sloganlar daha sonra “Kanımız aksa da zafer İslam’ın”, “Çağrımız İslam’da dirilişedir” ve “Ya Allah bismillah Allah-ü ekber” biçimini aldı.2
Değişiklikler, doğal olarak sancısız olmadı. Nihal Atsız başta olmak üzere birçok eski Türkçü, değişime tepki gösterdi ve partiden ayrıldı.3 Ancak, tepki ve ayrılmalar sonucu değiştirmedi ve MHP giderek artan biçimde “İslamcı” yanı ağır basan bir parti durumuna geldi.

Türkeş’in Değişimi

Alparslan Türkeş, 1961 yılında Cumhuriyet gazetesinden Cevat Fehmi Başkurt’la yaptığı görüşmede şunları söylemişti: “Atatürk devrimleri yerinde saymadı, aksine geriledi. Din, kıyafet ve en önemlisi anlayış olarak geriledi... Son zamanlarda Anadolu’yu hiç dolaştınız mı? Çarşafın nasıl kapkara bir yangın halinde bütün yurdu sardığını gördünüz mü? Gerileme yalnız bu alanlarda olmadı. Örneğin Türkçecilikte oldu. Türkçecilik Atatürk’ün bu millete en yararlı armağanlarından biriydi. İhaneti önce, ezanı Arapça okutmakla başlattılar... Türk camilerinde Türkçe Kuran okunur, Arapça değil”.4
Ülkücü kesimden Hakkı Öznur, Ülkücü Hareket adlı yapıtında, Dündar Taşer ve Ahmet Er gibi “milli-İslami hassasiyetleri olan kişiler”in, “Türkeş’i de yönlendirerek”, CKMP’yi “Kemalist yapıdan milli ve manevi ağırlıklı bir siyasi çizgiye” getirdiğini söyler. Bu savın doğruluk payı yüksektir. Çünkü Alparslan Türkeş, 1969 Adana Kongresi’nde yaptığı konuşmada, eski düşüncelerini değil, Ahmet Er’in bir yıl önce açıkladığı ve “üçüncü yol” adını verdiği görüşleri yansıtmıştı. Ahmet Er, 1968’deki İstanbul İl Kongresi’nde şunları söylemişti: “İslam, kişi ve toplum hayatında olduğu gibi, dünya ve kainatta da dengeyi hedef almaktadır. İslam bir ideoloji değil, bir hayat nizamıdır. Kaynağı İslam ve hak olmayan bir hareket başarıya ulaşamaz. Bizim milli hareketimizin kaynağı ve anlayışı da Kuran ve sünnete dayanmaktadır”.5
Ahmet Er’in dile getirdiği görüşlerle, o dönemde ve daha sonra Washington’dan yapılan açıklamalar ve Türkiye’ye önerilen politikalar arasında büyük benzerlikler vardı. Temelinde Atatürk’e karşıtlığa dayanan “ılımlı İslam” anlayışının bulunduğu bu politika, bugün artık toplumsal yaşamın hemen her alanını etkisi altına almıştır. CIA Ortadoğu Direktörü ve ABD Ulusal İstihbarat Konseyi Başkanı Graham Fuller’ın yaptığı şu değerlendirmeyle, Ahmet Er’in sözleri arasında büyük bir benzerlik vardır: “Kemalizm bitti. Dünyadaki bütün liderler gibi o da sonsuza dek yaşayacak ürün veremedi. Oysa İncil ve Kuran hala veriyor. Bu nedenle, kendisine entelektüel güven duyan Türkiye, İslam’ın günlük yaşamdaki yerini almasını yeniden düşünmelidir”.6
Kimi ülkücü yazar, 1969’daki değişimin ideolojik kaynağının, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan ve Anadoluculuk Akımı adı verilen düşünsel devinim olduğunu söyler. Bu yargı yanlış değil, eksiktir. 1969 değişimine yön veren temel etmen yerel düşünsel akımlar değil, küresel politikaların Türkiye’ye yaptığı etkidir. “İslamcı” görüşlere dayanan Anadoluculuk Akımı, yapılmak istenen politik değişime uygun düştüğü için ideolojik bir araç durumuna getirilmiştir.
Nurettin Topçu, Anadoluculuk Akımı’nın önemli isimlerinden biridir. Topçu, ülkücü yazar Hakkı Öznur’a göre; ‘İslamın sınırları ve ölçüleri içinde, İslam’a mecz olmuş (bağlanmış, erimiş, içine çekilmiş) bir Türk milliyetçiliği anlayışını ortaya koyan’ düşünce adamıdır.7 Nurettin Topçu, Hareket dergisinde şunları yazar: “İslam’la mecz olmuş Anadolu milliyetçiliğinin baş düşmanı Kemalizmdir. Altıok milliyetçiliği; kaba, bozuk, maddeci bir realizmdir. Halkçılığı gerçekte halka düşmanlıktır. Köycülüğü, köylünün üzerinde kurduğu saltanattır. Devrimciliği ilkesizliktir. Laikliği ise din düşmanlığıdır”.

12 Eylül ve MHP

Milliyetçi Hareket Partisi, 12 Eylül’den sonra tüm partilerle birlikte kapatıldı (16 Ekim 1981) ve mallarına el kondu. Alparslan Türkeş başta olmak üzere parti yöneticileri tutuklandı; binlerce parti üyesi gözaltına alındı, işkence gördü; Türk Ceza Yasası’nın ‘149 ve 146. maddelerindeki cürümleri işlemek’ suçundan dava açıldı ve Türkeş 11 yıl hapse mahkum oldu. Beş kişiye idam, dokuz kişiye ömür boyu, iki yüz yirmi bir kişiye de 10 ayla 36 yıl arasında çeşitli hapis cezaları verildi. Karar, Yargıtay Birinci Ceza Dairesince onaylandı (1995).8
Yıllarca devleti savunmuş olan MHP, devlet tarafından, üstelik ağır biçimde cezalandırılmıştı. Bu durum, MHP’liler için hapisten daha ağır bir cezaydı. Yönetici ve üyeler, hiç hak etmedikleri bir davranışla karşılaştıklarına inanıyor ve kullanılmışlığın ezikliğini yaşıyordu. Uzun yıllar savaşmışlar, acı çekmişler, buna karşın ceza evlerine doldurulmuşlardı.
Sıkıyönetim iddianamesinde şöyle suçlanmışlardı: “Anayasal düzenin Cumhuriyetçilik ve demokrasi ilkelerine aykırı olarak, devletin tek kişi tarafından yönetilmesi amacına yönelik değiştirilmesine zor yoluyla kalkışmak, Türkiye ahalisini birbiri aleyhine silahlandırarak toplu kıyıma yönlendirmek, toplu kıyıma neden olmak, bu cürümlere katılmak, TCK’nın 149 ve 146. maddelerinde yazılı cürümleri işlemek için silahlı örgüt oluşturmak”.9
12 Eylül’ün, kendilerini “Komünizm tehlikesine karşı devleti koruma” gibi bir özgörevle (misyon) tanımlayan MHP’yi mahkum etmesi, tabanda yaygın bir kimlik bunalımına yol açtı. Parti yönetimine güvenerek ülke yararına olduğuna inandığı ağır bir savaşım içine giren üyeler, özellikle genç olanlar, büyük bir düş kırıklığı yaşayarak siyasetten çekildiler.
Alparslan Türkeş ve parti yöneticileri, mahkemedeki savunmalarında kendilerini, “düşüncesi iktidarda, kendisi zindanda bir kadro”10 olarak tanımlıyordu. “Komünizmi ezmek” adına, politik malzeme olarak kullanılmışlar, yıprandıkları anda da bir kenara konmuşlardı. Başını ABD’nin çektiği küresel merkezler, Türkiye’de artık, başka amaçlar için başka güçlerle çalışacaktı. Tabanında milliyetçilerin bulunduğu MHP’nin, bu çalışma içinde şimdilik yeri yoktu.

Bugünkü MHP

MHP bugün, yöneticilerinin niteliği ve düşünsel yapısıyla partiden çok; kişiye bağlı, ilkesiz ve eylemsiz bir örgüt durumundadır. Parti çalışması, genel başkanlarının Meclis salonlarında yaptığı konuşmalar ve sözcüsünün medyaya yaptığı açıklamalarla sınırlandırılmıştır.
Yıllarca savunduğu Türk milliyetçiliği saldırı altındayken, ülkede çekincelerle (tehlikelerle) dolu bir dönem yaşanırken, parti örgütleri sessizlik içindedir. Ulusal değerlerin yok edilişi olağan dışı bir edilgenlikle (pasiflikle) yalnızca izlenmektedir. Partilere yaşam veren kitlesel eylem adeta yasaklanmıştır. Genel başkanın uygun göreceği yer ve zamanda yapılacak ve yalnızca kendisinin konuşacağı mitingler, kitle eylemi sayılmaktadır.
MHP bugünkü konumuyla AKP’nin yürüttüğü politikaya kritik dönemlerde yaptığı katkıyla dikkat çekmektedir. CHP, R.Tayip Erdoğan’ın milletvekili olmasının yolunu açarken; MHP 2002 erken seçim kararının alınmasına ve Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesine olanak sağlamıştır. Yönetime geldiğinde, Kemal Derviş’in programını uygulamıştır. Bugün, AKP’nin yan kuruluşu gibi davranmaktadır.
MHP bugünkü yapısıyla Türk ulusunun gereksinimlerine yanıt verecek, Cumhuriyet’i savunabilecek bir parti olmaktan çok uzaktır. Bu nedenle geleceği yoktur, yok olması kaçınılmazdır.

DİPNOTLAR

1       “Ülkücü Hareket – I”, Hakkı Öznur, Akik – 1996,  sf.148, 149
2       “Ülkücü hareket – I”, Hakkı Öznur, Akik – 1996,  sf.156 ve 227
3       “Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi” İletişim Yay., 8.Cilt,  sf.2115
4       “Ülkücü Hareket – I”, Hakkı Öznur, Akik – 1996,  sf.147
5       a.g.e.  sf.154
6       “12 Eylül’de İrtica”, Prof.Dr.Çetin Yetkin, Ümit Yay., Ank.– 1994, sf.43
7       “Ülkücü Hareket – I”, Hakkı Öznur, Akik – 1996, sf.106
8       “Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi” İletişim Yay., 15.C.,  sf.1276
9       Büyük Larousse, Gelişim yayınları, 13.Cilt,  sf.8185
10     “Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi” İletişim Yay., 15.C.,  sf.1276

1 yorum:

  1. GERÇEK BİR KREDİ ŞİRKETİNDEN KREDİMİ NASIL ALDIM.

    Çevrimiçi birçok sahte kredi verenin bir aldatmaca kurbanı oldum, yaratıcıma o kadar çok teşekkür ediyorum ki, nihayet bana bu yıl yüzüme bir gülümseme koyan bu yeni borç verene yönlendirerek beni gülümsedi ve ayrıca aldatmadı ancak aldatarak ya da yalan söylememekle birlikte, adı STEVE WILSON olan bu borç veren bana% 2 kredi verdi, bu miktar şirket şart ve koşullarını kabul ettiğimden sonra 350.000 dolarlık ABD doları ve bu kredi şirketi hakkında sevdiğim önemli bir şey çok hızlılar
    Kredi veren ile iletişime geçebilirsiniz
    EMAIL: stevewilsonloanfirm@gmail.com veya whatsapp: +16673078785

    YanıtlaSil