23 Haziran 2014 Pazartesi

ÖZELLEŞTİRME Mİ SOYGUN MU


Türkiye’deki özelleştirmelerin hemen tümü, Dünya Bankası’nın, bağlı olarak Amerikan danışmanlık şirketlerinin belirleyiciliği ve yönlendiriciliği altında yapılmaktadır. Bunlardan BOOZ–Allen ve Hamilton TCDD, CS Firs Boston Erdemir, Price Waterhause Sümerbank, Samuel Montaqu Petkim, Chase Manhattan Bank Tüpraş, Solomon Brothers Petrol Ofisi, Department of Employmeny Education and Training (DEET) Kardemir ile ilgilendi. Danışmanlık firmaları bunlarla sınırlı değildir ve sayıları çoktur. Türkiye’de hemen her iş için bir yabancı ‘danışman’ firma vardır. Petkim’in mali ‘danışman’ firmaları Samuel Montaqu ve Deloite Trouche, teknik danışmanı ‘Trichem ve Chem Systems’, ÖİB’nin ‘kuramsal danışmanı’ Mc Kinsey, ‘Özelleştirme Uygulamaları Teknik Yardım ve Sosyal Güvenlik Ağı Projesi Danışmanı’ Coopers & Lybrand’dı.

Kamu İktisadi Teşekkülleri (KİT’ler)

Ülke kalkınmasını amaçlayarak düzenli ve kapsamlı bir izlence (program) içinde yer alan, tümü ya da yüzde 50’den çok hissesi devlet mülkiyetinde olan kuruluşlara Kamu İktisadi Teşekkülü (KİT) deniliyor. KİT’ler Kemalist devletçiliğin ve ona bağlı planlı kalkınmanın temel öğesidirler. Tanım olarak ilk kez Atatürk kullanmış 1962 yılında da Anayasaya girmiştir. KİT tanımıyla örtüşen devlet işletmeleri Cumhuriyet’in ilk döneminde kurulmuştur.
Osmanlı döneminde ordunun gereksinimini karşılayan birkaç işletmeyi KİT olarak değerlendirmemek gerekir. Başka ülkelerdeki benzer kuruluşlar da ayrı bir inceleme konusudur. Gelişmiş ülkelerin kalkınmasında Önemli payı olan bu kuruluşlara Avrupa’da Kamu Teşebbüsü Merkezi (CEEP) deniliyor.

Kemalizm ve Türk KİT’leri

Kemalist kalkınmanın ekonomik ayağını oluşturan ve çok başarılı olan Türkiye KİT’leri özgündür ve içinde yer aldığı kalkınma yöntemi gibi Türk buluşudur. Özgünlüğü Kemalist kalkınmanın bütünleyici bir unsuru olmasındandır. Kemalizm ne denli özgünse Türk KİT’leri de o denli özgündür.

Türkiye KİT’leri

Türk KİT’leri asal görevi olan üretim dışında ülkenin gereksinim duyduğu birçok konuda yararlı çalışmalar yapmıştır. Örneğin yapılacakları yer saptanırken Türkiye yatırım haritasında Muğla’dan Kars’a, İstanbul’dan Diyarbakır’a dek ülkenin her yerine dengeli biçimde dağıtılmış; insanların yaşadıkları yerde çalışması amaçlanmıştır. İç göçün olmadığı bir ortamda ilerde oluşacak iç göç olgusu başlamadan önlenmek istenmiş, bu istem KİT açarak karşılanmaya çalışılmıştır.
Açılan KİT’ler yoksul Anadolu bozkırında uygarlık vahaları gibidir. Lojmanları, okulu, kreşi, toplantı salonları, bol yeşil alanı, çiçekli bahçeleri ve toplumsal etkinlikleriyle Anadolu insanı için eğitici birer örnek olmuşlardır.
KİT’ler üreterek elde ettiği kazançla devlet bütçesine katkı sağlar.
KİT’ler, kazançlarının bir bölümünü görev zararı adı verilen amaç için kullanır. Görev zararı bilerek yapılan ve ülke yararına olan harcamalardır.
KİT’ler, İşçi sağlığı ve iş güvenliğine önem verir. Kaçak ya da sigortasız işçi çalıştırmaz. Sosyal haklara saygılıdır. Primlerini, vergilerini zamanında öder.
KİT’ler, ülke içi ve dışında öğrenci okutur. Bu yolla hem eğitime katkı sağlar hem de kendisi için yüksek nitelikli teknik kadrolar yaratır.
Görüldüğü gibi Türk KİT’leri yalnızca üretim yapan ekonomik kuruluşlar değil, asal görevi o olmakla birlikte aynı zamanda toplumsal işlevi olan kuruluşlardır. Kemalizmin dünyada ilk kez bulup uyguladığı ve sıra dışı bir gelişme sağladığı KİT kavramı budur.

KİT Karşıtlığı

KİT’lere karşıtlık onların kuruluşuna dek giden bir tutumdur. Önce ideolojik nedenlerle karşı çıkıldı. Devletçiliğin “Komünistlik” olduğunu söyleyenler bile oldu. Daha sonra arpalık olarak kullanıldılar. Bu dönemde, ihmal edilip kötü yönetilirken yenileri açıldı. En sonunda yurt dışından alınan buyrukla haraç mezat satıldılar. Bu talana yumuşatıcı bir etki yapsın diye olacak özelleştirme adı verildi.

Özelleştirme: Eski Bir Öykü

Özelleştirmenin dile getirilmesi ABD’nin Türkiye’ye girdiği 1945 yılına dek gider. O yıl, kendini ABD yanlısı ve Liberal olarak tanımlayan Demokrat Parti kuruldu. Dört yıl sonra 1950’de yönetime gelen bu parti, izlencesine KİT’lerin özelleştirileceğini almıştı.
Demokrat Parti’den günümüze dek hükümette yer alan tüm partiler (ve darbeler) özelleştirme konusunu değişik zamanlarda ve değişik yoğunlukla dile getirdi ancak uygulamaya geçemedi. Tersine yenilerini açtı. Özelleştirme girişimleri, 12 Eylül’ün uygulamalara direnecek güçleri ezmesiyle gündeme gelebildi ve beyin yıkamaya dönüşen yaymacadan (propagandadan) sonra uygulamaya geçildi. Özelleştirmeleri hızla yapıp bitirmek için 12 Eylül gibi acımasız bir darbe, AKP gibi bir gözükara parti gerekiyordu. İkisi de kolayca oluşturuldu ve bugün Türkiye’de hemen hemen KİT kalmadı.

KİT’lere Karşı Olan Neden KİT Açar

KİT’lere karşı olanların neden yeni KİT açtığı çelişkili bir durum gibi gözükebilir. Bu görüş, yanlış da değildir. Ancak, buradaki çelişki bir zorunluluğa dayanır.
KİT’ler ülkenin varsıllığına katkı koymada o denli başarılıdır ki, hükümetler siyasi olarak ayakta kalabilmek için bu kuruluşları üstelik dışarıya borçlanarak açarlar. Borç verip bağımlılaştırdığı için, dışarısı önce ses çıkarmaz. İçerde ise halka, iş yapan bir hükümet görünümü verilir. Ayrıca, açılan her KİT politikacı için yeni bir çıkar kapısıdır.

Medya Gücü

12 Eylül’den sonra Türkiye’de önemli değişiklikler oldu. Aydınlar susturuldu, demokratik ortam yok edildi. Özgür tartışmanın yerini özel televizyonlar ve radyolarla buralarda yalanı ve yanlışı anlatan insanlar aldı. Bunlar hiç durmadan; KİT’lerin zarar ettiğini, çok adam çalıştırdığını, devlete yük olduğunu, satılmaları gerektiğini v.b. anlattılar. Yüksek gelirli köşe yazarları, profesyonel televizyon konuşucuları sürekli aynı şeyi söylüyordu.
Yaymaca o denli yoğundu ki insanlarımız şaşkına döndürülmüş, devleti zarara sokan bu kuruluşların neden hala elden çıkarılmadığını sorgular duruma getirilmişti.



Satışlar Başlıyor

Satışlar başladığında az sayıdaki yurtsever aydın dışında uygulamalara karşı çıkan olmadı. Satılan KİT’lerin çalışanları bile önce ses çıkarmadı. İşyerlerinin özel kesime (özellikle yabancılara) geçmesiyle çalışma koşullarının iyileşeceğini, ücretlerinin artacağını düşünenler bile oldu.
Satışlar gerçekleşip işçi çıkarmalar başlayınca gerçek görülmeye başlandı. Ancak iş işten geçmişti. Özelleştirme karşıtı eylemler başladı gelgelelim bunda da sağlıksız bir yan vardı. İşçiler sıranın kendi işyerlerine geldiğinde direnişe geçiyor, başka KİT’lerde çalışanlar yalnızca izliyordu. Genel işçi dayanışması sağlanamadığı için, savaşıma girişenler ne denli özverili bir eylem içinde olurlarsa olsunlar başarılı olamıyor, savaşımdan yenik çıkıyordu.

Tansu Çiller, Devlet ve KİT’ler

DYP’nin Genel Başkanı ve 50.DYP-CHP Hükümetinin Başbakanı Tansu Çiller; 1994 yılında özelleştirmeyi savunurken Kemalist Cumhuriyete cepheden saldırıyor ve şunları söylüyordu: “Türkiye’de KİT’ler her dört günde bir trilyon lira zarar etmektedir. Bu kurumları yıkmak zorundayız. Eğitimin önünü açmak için, daha iyi sağlık hizmeti sunmak için buna mecburuz. Türkiye’de herşey devletin egemenliği altında. Kendi bölgesinde son sosyalist devleti yıkacağız. Çocuklarınıza, biz onu yıktık diyeceksiniz.”1
Tansu Çiller’in “devlet yıkmak”la ilgili sözlerine savcılar ilgi göstermedi ancak verdiği rakamlarla ilgilenen de pek olmadı. Oysa Çiller’in söyledikleri doğru değildi. KİT’ler bütün olumsuzluklara karşın kâr ediyordu. Üstelik bunu, Çiller’in Başbakanı olduğu devletin organları belirleyip açıklıyordu.

Yüksel Yalova ve Ebu Bevval (*)
(* Ebu Bevval: Ünlü olup tarihe geçmek için zemzem kuyusuna işeyen bir Bedevidir.)

57.Ecevit Hükümeti’nin Devlet Bakanı Yüksel Yalova özelleştirme konusunda söyledikleriyle şimdiden Türk siyasi tarihine geçmiş bulunmaktadır.
16 Kasım 1999 günü düzenlediği basın toplantısında, Devlet Personel Yasası kendisini bağlamıyormuş gibi; kamu kurumlarında genel müdür olabilmeyi “özelleştirme yanlısı olmak” koşuluna bağlayarak şunları söyledi: “Bana gelip açık açık ‘özelleştirmeye inanmıyorum’ diyen genel müdürü görevde tutarsam ülkeme ihanet etmiş olurum. Özelleştirme felsefesine inanmış insanları göreve getirmeye devam edeceğim.”2
Ülkeye ihanet’ kavramı ne kadar değişti. Atatürk döneminde, “devlet malına zarar veren” ya da “kamu çıkarlarını korumayan” felsefeler ülkeye ihanet sayılırken, bugün, “özelleştirme felsefesine” inanmamak ihanet sayılıyor.
Yüksel Yalova’nın özelleştirme konusunda yasalar ve yönetim sorumluluğuyla bağdaşmayan sözleri “genel müdür atamayla” sınırlı kalmadı; 9 Şubat 2000’de; Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD), İstanbul Sanayi Odası (İSO), İstanbul Ticaret Odası (İTO) ve Deniz Ticaret Odası’nın (DTO) başkanları ile yaptığı toplantıda, kendisine yönelik olarak artan; “kamu mallarını özel kişi ve kuruluşlara peşkeş çektiği” suçlamalarına karşı şu açıklamayı yaptı: “Doğrudur. O peşkeşi çekiyorum. Zaten özelliğine göre o tür bir peşkeş içinde olacağımı da söylemiştim.”3
Bu tür söylemler, bu açıklıkla ancak; kamu mallarının tekelci sermaye kümelerine yoğun olarak aktarıldığı ve özelleştirmenin 20.yüzyıldaki ilk kapsamlı uygulamalarının yapıldığı, Faşist İtalya ve Nazist Almanya’da söylenebiliyordu.
Söylem benzerliği yöntem benzerliğiyle bütünleşmektedir. Hitler acele ediyordu bizimkiler de öyle davranıyor. Hitler işini kararnamelerle yürütüyordu, bizimkiler de öyle yapıyor. Çoğunlukta oldukları Meclis’e bile katlanamıyorlar. Uygulamalarını daha çok “kanun kuvvetinde kararname”, “torba yasa” adı verilen faşist yöntemlerle yürütüyorlar.

Faşizmden Beter

Bugün, ülkemizde gerçekleştirilen özelleştirme uygulamalarının, Faşist İtalya ve Nazist Almanya’daki uygulamalara benzerliği biçimseldir. Niteliği konusunda ise çok önemli bir ayrım vardır. Türkiye’deki özelleştirmeler, ulusal ekonominin yaratılıp geliştirilmesi açısından çok önemli bir olumsuzluğu fazladan içinde taşımaktadır. Gerek İtalya’da ve gerekse Almanya’da özelleştirilen devlet işletmeleri milli şirketlere veriliyordu. Türkiye’de ise, stratejik yatırım alanlarındaki devlet işletmeleri başta olmak üzere, kamu işletmeleri doğrudan yabancı şirketlere ya da dışardan ortaklı yerli şirketlere devredilmektedir.
Bu çok önemli bir ayrımdır. Almanya ve İtalya’da devlet destekleriyle güçlenen milli şirketler, başka gelişmiş ülke firmalarıyla yarışıp ülkelerine döviz aktarırken, Türkiye’de, kamusal varlıklar yabancı firmalara devrediliyor ve ülkemiz yarı sömürge bir ülke durumuna getiriliyor. Türkiye, özelleştirme konusunda, Faşizmden de kötü bir açmaza sürüklenmiş durumdadır.

Eyüp Aşık

Mafya ile ilişkileri basında yer alması nedeniyle görevinden ayrılan Devlet Bakanı Eyüp Aşık’ın, TEKEL’in özelleştirilmesi ile ilgili sözleri çok ilginçtir. Eyüp Aşık, Amerikan sigaralarının Türkiye pazarında yarışamadığı Samsun sigarasının, neredeyse iki yıllık kazancına karşılık satılmak istendiği günlerde şunları söylüyordu: “Halen atıl durumda bulunan ve bir işe yaramayan TEKEL binalarını sembolik ücretlerle çeşitli kuruluşlara devrediyoruz... TEKEL’in, çöpüne kadar her şeyini satacağız. Bana göre tek çöp bırakılmamalıdır.”4
TEKEL’i “çöpüne kadar satmak” Eyüp Aşık’a nasip olmadı ancak AKP hükümeti TEKEL’i gerçekten çöpüne dek sattı. (Konu ile ilgili ayrıntılı bilgi bakınız; Kuramsal Aktarım ve Metin Aydoğan kuramsalaktarim.blogspot.com)
Yalnızca TEKEL’de değil tüm Türkiye’de satılmadık “tek çöp” bırakılmayacak gibi gözüküyor. Çünkü böyle düşünen ve bu yönde çaba harcayan yalnızca Eyüp Aşık değil. Parti yöneticilerinin tümü aynı anlayış ve tutum içindedir ve birçok devlet taşınmazı “sembolik ücretle” değil neredeyse bedelsiz özelleştirilmiştir. Örneğin, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın verilerine göre İstanbul’da 4 taşınmaz 16.02.2010 tarihinde 3 dolara; yanlış okumadınız (üç) dolara satıldı.5 Sakarya’da 1 taşınmaz 217 (ikiyüzonyedi) dolara6, İzmir’de bir taşınmaz 1.363 (binüçyüzaltmışüç) dolara satıldı.7

Babalar Gibi Satmak”

Kemal Unakıtan AKP’nin kurduğu 58, 59 ve 60.Hükümetlerde Maliye Bakanlığı yapmış bir kişiydi. Konumuna uygun düşmeyen garip açıklamalarda bulunuyor, ciddiyetsizliği devlet katına taşıyordu. R.Tayyip Erdoğan’ın “Kemal Abi” dediği bu kişi; Tansu Çiller gibi Cumhuriyet’e, Eyüp Aşık gibi KİT’lere saldırıyor, söylemleriyle Yüksel Yalova gibi “Ebu Bevval” tutumuyla ünlü olup tarihe geçmeyi hak ediyordu. Şöyle konuşuyordu: “KİT’ler satılmasın diyenler var. Babalar gibi satarım. Parayı veren düdüğü çalar… Sümerbank’ı tarihten sildik.”8

Demirel Ne Diyor

10.Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, TMMOB Makina Mühendisleri Odası’nın, 10 Aralık 1999 tarihinde düzenlediği “Sanayi Kongresi 99” adlı toplantıda şunları söyledi: “Türkiye şimdiye kadar özelleştirme falan yapmadı. 6 milyar dolarlık özelleştirme yapıldı, bu 6 milyar dolar da masraflara gitti. Türkiye’nin elinde 100 milyar dolarlık tesis var. Türkiye eğer bu tesisleri özelleştirmezse bütçesini denkleştiremez. Devlete dayanarak ekonomiye artık hayır.”9
Demirel, 6 milyar dolarlık özelleştirme gelirinin tümünün “masraf”a gitmişken 100 milyar dolarlık “özelleştirme” gelirinin neden “masraf”a gitmeyeceğini açıklamadı.

Bülent Ecevit’in Söyledikleri

Demirel’in bu açıklamayı yaptığı günlerde Başbakan Bülent Ecevit, gösterişli medya yayınlarıyla Dünya Ekonomik Forumu’na katılmak üzere Davos’a gitti. Basın, Bülent Ecevit “seyyar satıcılar gibi” yanında, yabancı sermayeye satmak üzere 53 KİT’in tanıtım dosyası götürdüğünü yazdı. Bu dosyalarla, yabancı sermaye, kendi ülkelerinde bulamadığı ayrıcalıklarla Türkiye’ye çağırılıyordu. Bu çağrıyı yapan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, Davos’ta, Fethullah Gülen okullarını kıvanç duyarak övüyor, trene binmeyi çok romantik bulduğunu açıklıyor ve Turgut Özal dönemindeki uygulamalar için; “ekonomide atılan adımlar muhteşemdi” diyordu.
Bülent Ecevit, İsviçre’nin kayak merkezinde yabancı sermaye temsilcilerine şunları söyledi: “Türkiye sizler için bulunmaz bir fırsattır. Bu toplantı dış sermayeye katkı için Türkiye’nin olanaklarının sergilenmesi bakımından büyük fırsattır. Biz, dünyadaki yatırımcıları yalnızca Türkiye için değil, tüm bölgenin kalkınması için katkıda bulunmaya çağırıyoruz. Gerek Doğuda gerek Batıda bunun faydalarını göreceğiz ve böylece dünyayı kalkındırmış olacağız.”10

Recep Tayip Erdoğan: “Pazarlamacı Başbakan”

Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın özelleştirmeye yönelik sözleri yapılan işin gerçek niteliğini ortaya koyan açıklıktadır ve “ülke satmakla” ilgili itiraf gibidir. Graloto Port’un tartışıldığı günlerde Cevahir İş Merkezi’ni açarken gazetecilere şunları söylüyordu: “Yatırım için dünyanın tüm girişimcileriyle tek tek ve her yerde görüşürüm. Bakanlarıma da her yerde görüşmelerini tavsiye ederim. Çünkü ben ülkemi adeta pazarlamakla mükellefim.”11
R.Tayyip Erdoğan özelleştirme uygulamalarının hız kazandığı 2005 yılında, özelleştirmeyle ihanet kavramlarını birleştiren bir konuşma yaptı ve bu konuda Yüksel Yalova’yla aynı yerde buluştu. Şunları söyledi: “Ekonomi mükemmel gidiyor… Özelleştirme yapmazsak halka ihanet etmiş oluruz… Erdemir’i yabancılara söz verdim, yerli firma olmaz.”12



Metin Kilci

Metin Kilci, 2003-2009 yılları arasındaki ÖİB Başkanlığı yapmış bir kişidir. Başkanlığı dönemindeki 6 yılda 1986-2014 arasındaki 28 yılda yapılan tüm özelleştirmelerin yüzde 52’sini gerçekleştirmiş. PETKİM, Seydişehir Aleminyum, TÜRK TELEKOM, TÜPRAŞ, Başak Sigorta, ERDEMİR, ETİ Bakır, ETİ Gümüş, Elektrik Dağıtımı, ETİ Krom gibi stratejik KİT’ler önemli limanlar onun döneminde satılmış.13
Metin Kilci, yaptığı işin doğruluğundan kuşku duymuyormuş ancak yapılan eleştirilere üzülüyormuş. Oğlu bile, “baba sen vatan haini misin?” demiş. Bir arkadaşının oğlu, kendisini televizyonda görünce babasına “baba sen bu vatan hainiyle hala konuşuyor musun” diye sormuş. Bunları, Zaman gazetesine Kilci kendisi anlatıyor.14
Metin Kilci’nin oğlunun ve arkadaşının oğlunun sorularına şaşırmamak gerekir. Çünkü yaptığı işler ve söylediği sözlerle sorulara neden olan kişi kendisidir.
Seydişehir Aleminyum yok pahasına satıldığı günlerde, Seydişehir halkı çoluk çocuk sokağa dökülmüşken insanların “kanını donduran” şu sözleri söylemişti: “Bir ya da birkaç yıllık kârına satılıyor diye özelleştirmeden vazgeçmeyeceğiz. Üstelik kâr eden kuruluşlar daha kolay satılıyor. Özelleştirme, çalışma potansiyelinden başka bir şeyi olmayan kuruluşların satılmasından ibaret değildir.”15

AKP ve Özelleştirme

Özelleştirmelerin gerçek uygulayıcısı AKP’dir. Çünkü Türkiye’de bugüne dek yapılan özelleştirmelerin yüzde 88’ini bu partinin hükümetleri yapmıştır. Satılan devlet malları içinde 204 stratejik şirket ve fabrika ile 2515 taşınmaz vardır. Satılan şirketler, büyük sanayi kuruluşlarıdır ve Türkiye’nin üretim gücünün önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Taşınmazlar içinde; büyük kentlerde yüksek değerli arsalar, limanlar, akarsu santralleri, lüks oteller (İzmir Efes, İstanbul Tarabya, Bursa Çelik Palas), depolar, v.b. bulunmaktadır.16

KİT’ler Zarar Ediyor mu

KİT’lere 1985–1995 yılları arasında hemen hiç yatırım yapılmamıştı. KİT yatırımlarının toplam yatırımlar içindeki payı yüzde 38.4’den yüzde 5.3’e düşürülmüş, istihdam yüzde 13.8 azaltılmış ve serbest sermaye oluşumu gerçek (reel) olarak yüzde 66 oranında düşürülmüştü.2 Kilit görevlere, yetkisiz ve yetersiz ve çoğu kez başarısızlığı amaçlamış kişiler getiriliyor, üst düzey çalışan değişik yöntemlerle görevlerinden uzaklaştırılıyordu. KİT ürünlerinin yarışma (rekabet) olanaklarını ortadan kaldıracak olan her tür uygulama geniş bir biçimde yapılıyordu.
Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz “enflasyonu önlemek için”, enflasyonun yüzde yüzlere çıktığı bir ortamda KİT ürünlerine 6 ay zam yapmama kararı almıştı. KİT’ler, bilinçli olarak iç ve dış borç sarmalına sürükleniyor, geçmiş yıl kur ayrımları ve faizleri gider olarak kâr–zarar hesaplarına geçiriliyordu. Hükümet buyruğu altındaki devlet kuruluşlarını koruyacağına onlara zarar veriyordu.



Yılmaz Argüden

Ereğli Demir Çelik, özelleştirme kapsamına alınmış büyük bir devlet işletmesiydi. 56.Ecevit Hükümeti döneminde (1997-2001) ABD kökenli CS First Boston şirketi, kendisi için danışman firma olarak seçilmiş ve “özelleşeceği” günü bekliyordu. Erdemir’de, Yılmaz Argüden adında bir Genel Müdür, kendi deyimiyle “ülke yararına” işler yapıyor ve “Toplam Kalite Yönetimi” anlayışını işletmeye yerleştirerek büyük başarılar sağlıyordu.
Argüden, amaçlarının üretim kapasitesini arttırarak, Avrupa’nın ilk 10’una girmek olduğunu ve buna da az kaldığını söylüyordu. Yılmaz Argüden, 26 Mart 1999 günü görevinden istifa etti ve şu açıklamayı yaptı: “Erdemir’in dünya çapında bir şirket olması için iki yıl çalıştık. Klasik kamu şirketi anlayışından, ‘müşteri odaklı’ şirket yönetimi anlayışına geçmek için çaba sarfettik. Son bir yılda bütün ihaleleri şeffaf bir biçimde yaptık. Ve Erdemir’i belli bir yere getirdik. Çok fazla yorum yapmak istemiyorum ama birilerinin benden rahatsız olduğu bir gerçek. Siyasilerin ne düşündüğü beni hiç ilgilendirmiyor. Ancak bir süredir siyasilerin etkisiyle bize karşı bir muhalif gurup oluştu. Dünya çapındaki bir tesise muhalefet yakışmıyor.”17

KİT’ler Zarar Değil Kâr Ediyor

Özelleştirme yanlılarının savlarının tümü yalana dayalıdır. En sık yöneldikleri KİT’lerin zarar ettiğidir. KİT’ler zarar değil kâr ettiler. Bu saptamayı devletin yetkili kurulları yapmaktadır.
Hazineye yük olmaları bir yana, elde ettikleri kazanç, ödedikleri vergiler ve yüklendikleri “görev zararlarıyla” devlet gelirlerine önemli katkı sağlıyorlardı. Bu gerçeği hiçbir bilânço oyunu örtemiyordu. Hazine Müsteşarlığı’nın verilerine göre, KİT’ler 1998 yılında 10 katrilyon 559 trilyon lira (39,8 milyar dolar) gelir elde ettiler.
376.4 trilyon liralık (1,4 milyar dolar) “görev zararları” ve tüm giderler düşürüldükten sonra 1 katrilyon 144 trilyon lira (4,3 milyar dolar) net kâr sağladılar. Bu kâr 1999 yılında 1.6 katrilyon liraya çıktı.18

Devletin Söylediği

KİT’lerin kâr etmesi ve Türkiye Cumhuriyeti hazinesine kaynak yaratması, 1998 yılıyla sınırlı değildi. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu’nun 1996 yılında hazırladığı bir rapora göre KİT’ler Hazine’ye 1992’de 23 trilyon lira (3,3 milyar dolar), 1993’de 39 trilyon lira (2,1 milyar dolar), 1994’de 175 trilyon lira (5,6 milyar dolar), 1995’de 326 trilyon lira (7,4 milyar dolar), 1996’da 837 trilyon lira (10,3 milyar dolar) net katkı sağlamıştı.19
Tüm olumsuz koşullara karşın KİT’lerin 5 yılda Hazine’ye yaptığı katkı 28,7 milyar dolardı. Rakamlar enflasyondan arındırılarak gerçek değerlerine getirildiğinde, yapılan katkının gerçek boyutu daha yukarı çıkıyordu. 1997 yılında TEDAŞ 148 trilyon, TMO 17.5 trilyon, TEAŞ 11.6 trilyon, TEKEL 15.2 trilyon kâr etti.20 1998 yılında Türk Telekom 111.5, Petrol Ofisi 15.7, TKİ 12.8, DHMİ 8.4, Tür-kiye Şeker Fabrikaları 6.3 trilyon lira kurumlar vergisi ödediler. Aynı yıl Ankara’da en fazla kurumlar vergisi ödeyen ilk 10 firmanın 9’u devlet kuruluşuydı.21

Can Çekişirken Kâr Etmek

Özelleştirme kapsamına alınıp ÖİB’na devredilen KİT’ler bile kâr etmektedir. Oysa ÖİB’na alınmak demek mezbahaya alınmış kesimlik demektir. Çalışanları umutsuz ve moralsizdir. İşsiz kalacakları günü beklemektedirler. Hiçbir gereksinmeleri karşılanmamaktadır. Bütün olumsuz koşullara karşın bunlar da kâr etmektedir.
ÖİB’nın verilerine göre bu KİT’lerden 4.7 milyar doları temettü geliri, 1,5 milyar doları diğer kaynaklar olmak üzere 5,2 milyar dolar kâr sağlanmıştır.22

Yabancı Danışmanlar

Türkiye’deki özelleştirmelerin hemen tümü, Dünya Bankası’nın, bağlı olarak Amerikan danışmanlık şirketlerinin belirleyiciliği ve yönlendiriciliği altında yapılmaktadır. Bunlardan BOOZ–Allen ve Hamilton TCDD, CS Firs Boston Erdemir, Price Waterhause Sümerbank, Samuel Montaqu Petkim, Chase Manhattan Bank Tüpraş, Solomon Brothers Petrol Ofisi, Department of Employmeny Education and Training (DEET) Kardemir ile ilgilendi. Danışmanlık firmaları bunlarla sınırlı değildir ve sayıları çoktur. Türkiye’de hemen her iş için bir yabancı ‘danışman’ firma vardır. Petkim’in mali ‘danışman’ firmaları Samuel Montaqu ve Deloite Trouche, teknik danışmanı ‘Trichem ve Chem Systems’, ÖİB’nin ‘kuramsal danışmanı’ Mc Kinsey, ‘Özelleştirme Uygulamaları Teknik Yardım ve Sosyal Güvenlik Ağı Projesi Danışmanı’ Coopers & Lybrand’dı.



Örnekler

Türkiye’de bugüne dek değişik büyüklükte 204 KİT, 2141 taşınmaz satılmış, satışların toplam tutarı 59.3 milyar dolar olmuştur. Satış bedelleri ve sözleşme koşulları incelendiğinde göze çarpan ilk özellik satışların çok düşük bedellerle yapılmış olmasıdır. Kimi satışta koşullar o denli kötüdür ki satılan malın adeta üstüne para verilmiştir.
Birçok satışta, KİT’in, satış anındaki parasal varlığı da satış bedelinin içinde kabul edilmiş; alıcı peşinatın önemli bir bölümünü, bu parayla yani KİT’in kendi parasıyla ödemiştir. (Daha geniş bilgi için bakınız “Türkiye’de Özelleştirme Vurgunu”-Kuramsal Aktarım, Ocak 2014)
Kimi uzman satılan KİT’lerin yenilerinin yapılması için yarım yüzyıl gerektireceğini söylüyor. Kimisi Türkiye’nin bu kuruluşları günümüz koşullarıyla bir daha yapamayacağını düşünüyor.
Görüşlerin doğruluk derecesi ne olursa olsun gerçek, Türkiye’nin yitiğinin çok yüksek olduğudur. Kimi satış bedelleri o denli düşüktür ki, birçok kimse rakamlara inanmakta güçlük çekmektedir. Ancak ne yazık ki rakamlar gerçektir ve bunları OİB açıklamaktadır.
Birkaç örnek verilecek olursa;
Üretim yapan KİT’ler: Seka Balıkesir İşletmesi 1,1 milyon, Amasya Şeker 1,25 milyon (Balıkesir Seka ve Amasya Şeker’in satış bedeli İstanbul’da ortalama bir dairenin fiyatı kadardır), PETKİM 273,7 milyon, Seydişehir Alüminyum (tüm taşınmazlar ve barajıyla birlikte) 305 milyon, SEKA Aksu İşletmeleri 3,5 milyon, Eti Bakır 21,8 milyon, TÜPRAŞ 453,9 milyon dolar.
Oteller: Emekli Sandığı İstanbul Hilton Oteli 255,5 milyon, E.S.İzmir Büyük Efes Oteli 121,5 milyon, İstanbul Ataköy Otelcilik 62,7 milyon, E.S.İstanbul Tarabya Oteli 145,3 milyon, E.S. Bursa Çelik Palas 38,9 milyon (emlakçılar bu otellerin arsa değerlerinin çok daha yüksek olduğunu söylüyor);
Deniz Ulaşım Araçları; Türkiye Denizcilik İşletmeleri (TDİ) Karadeniz Yolcu Gemisi 4,2 milyon, TDİ Ankara Feribotu 2,5 milyon, TDİ Samsun Feribotu 2,5 milyon, TDİ Turan Emeksiz Yolcu Gemisi 0,1 milyon (yüzbin dolar), İstanbul Şehir Hatları Hiz. Tüm gemiler 21,8 milyon dolar.
Taşınmazlara birkaç örnek yazı içinde verilmişti. ÖİB, taşınmazların niteliğini açıklamıyor, bu konudaki isteklere yanıt vermiyor. Taşınmaz bedelleri o denli düşük ki tepki çekeceği düşünülmüş olabilir. Her nasılsa Bursa’da 3 dairenin satış bedelleri verilmiş; 32360, 44469, 48439 dolar.23

DİPNOTLAR

1 “KİT Sistemlerinin İktisadi Değerlendirilmesi, Nicel İrdeleme, Özelleştirme Sorunları ve Politika Seçenekleri Özet Rapor” KİGEM Yay. 1997, sf.30
2 “Özelleştirme Karşıtı Görevde Kalamaz” Cumhuriyet, 17.11.1999
3 “Duruma Göre Peşkeş Çekebilirim” Cumhuriyet 10.02.2000
4 Hürriyet 12 Ağustos 1998
5 Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı www.oib.gov.uygulamalar
6 Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı www.oib.gov.uygulamalar
7 Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı www.oib.gov.uygulamalar
8 “Artık Sümerbank Yok Sömürübank Var”, Mustafa Balbay, Cumhuriyet 02.08.2005
9 Sabah 11.12.1999
10 “Ecevit 53 Projeyle Gitti” Cumhuriyet 28.01.2000
11 Milliyet.om.tr 16.Ekim.2005, sabah.com.tr 16.11.2005
12 “Yabancılara Söz Verdim” Yeniçağ 26.07.2005
13 TC.Özelleştirme İdaresi Başkanlığı www.oib.gov.tr
14 “25 Milyar Dolarlık Özelleştirme Yaptım Oğlum” “Vatan Haini Misin Diye Soruyor” Zaman 22.12.2007
15 “Kârlı Şirket Kolay Özelleşir” Cumhuriyet 27.05.2005
16 TC.Özelleştirme İradesi Başkanlığı, www.oib.gov.com
17 “Yaptıklarımdan Birilerini Rahatsız Ettik” Hacer Gemici Cumhuriyet 03.04.1999 ve Hürriyet 03.04.1999
18 Cumhuriyet 10.04.1999
19 “Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Raporu” ak. Ali Nejat Ölçen, “Türkiye Sorunları” Yıl 6, Sayı 33
20 Milliyet 20.11.1997
21 Dünya 13.05.1999
22 Kaynak Ö.İ.B. Özelleştirme Uygulamaları I www.oib.gov.tr
23 Ö.İ.B. www.oib.gov.tr, 1985-2014 uygulamalar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder