11 Ekim 2014 Cumartesi

TÜRKİYE'DE NELER OLUYOR


Bir haftadır Türkiye'de sıradışı olaylar yaşanıyor. Ülke dışındaki gelişmeler, ülke içinde ayaklanmaya yönelen eylemlere gerekçe yapılıyor ve onlarca insan ölüyor. Kamu binaları, okullar ve araçlar yakılıyor. Ne istediğini bilmeyen insanlar yapay bir öfkeyle kırıp döküyor, talan yapıyor. Yaşananların kendiliğinden gelişen kitle eylemleri olmadığı açık. Açık olmayan ise amacı ve ereği. Ancak, karmaşa yaratan eylemlerin dile getirilmeyen bir ereği var kuşkusuz. Batı başkentlerinde yıllarca önce tasarlanan izlencenin (programın) bugün son aşaması uygulanıyor.2015 yılının ne anlama geldiğini /geleceğini bilmeden yaşananları anlamak ve yaşanacak olan karmaşaya önlem almak olası değil. Aşağıdaki yazıyı bu anlayışla dikkatlice okuyunuz. 2015'in önemini anlayacak ve Türkiye'yi bekleyen tehlikenin boyutunu göreceksiniz.


21.Yüzyılı Türkiye Belirleyecek”

ABD Başkanı Bill Clinton, Ekim 1999’daki Amerika ziyareti sırasında Başbakan Bülent Ecevit’e şunları söyledi: “20. yüzyılın ilk elli yılı Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasının paylaşılmasının yol açtığı değişikliklerle geçti. 21.yüzyılın ilk elli yılı da Türkiye’nin alacağı doğrultuyla şekillenecektir... Türkiye modelinin, gerek İslâm dünyası, gerekse Türkiye’nin bulunduğu bölge, hem de Avrupa için çok büyük etkileri olacaktır.”1
Clinton benzer görüşleri bir ay sonra yineledi. Berlin Duvarı’nın yıkılışının 10. yıldönümünde Georgetown Üniversite’sinde yaptığı konuşmada ise şunları söyledi: “Önümüzdeki yüzyılın, büyük ölçüde, Türkiye’nin bugünkü ve yarınki rolünü nasıl tanımlayacağına bağlı olarak şekilleneceğini umuyorum.”2
Bu sözler; Batılı ülkelerin, Ortadoğu ve Türkiye’ye yönelik yüz yıldır değişmeyen politik tutumunun en özlü anlatımıdır. 21.Yüzyıl başında, “Türkiye’nin alacağı doğrultu” Batı için gerçekten “önemli”dir. Bu “önem”in temelinde, yalnızca Ortadoğu’ya değil, küreselleştirilmeye çalışılan tüm dünyaya yönelik kaygılar vardır ve bu kaygılar gelişmiş ülkelerde yerleşik devlet politikası durumuna getirilmiştir.
Bunun açık kanıtı, Mart 2001 de yayınlanan “Global Trends 2015” adlı rapordur. ABD Dışişleri Bakanlığı, Merkezi Haber Alma Örgütü (CIA) ve ABD Ulusal İstihbarat Konseyi (NIC) tarafından ortak olarak hazırlanan bu raporda, Türkiye için şu saptama yapılıyor: “Türkiye’deki her gelişme, global oluşumları direkt olarak etkileyecektir.. Türkiye’nin 2015’e kadar iç istikrarı ile jeopolitik konumundaki gelişmeler; Bölge, Batı dünyası ve Amerikan menfaatleri üzerinde büyük etki yapacaktır.” 3

Türkiye 21.Yüzyılı Nasıl Belirleyecek

Yarattığı Kemalist eylemle 20. yüzyıl dünya politikalarına biçim veren Türkiye, aynı gizilgücü (potansiyeli), 21.yüzyıla girerken de taşımaktadır. Bugün, Kemalizm ve Yeni–Osmanlıcılık’la bir yolayrımına getirilmiş olan Türkiye; Kemalist yolu seçebilir ve tüm az gelişmiş ülkelere ‘küreselleşmeye’ karşı örnek olabilecek güncel bir model oluşturabilir.
Clinton’ın kaygı ve korkusu budur. Bu kaygı ve korku, Türkiye üzerindeki Batı kaynaklı global baskıyı arttırmış ve bu baskı, Türkiye’nin Kemalist politikalara yönelmesi oranında sertleşmiştir. 1920’deki Ankara-İstanbul çatışmasının yerini, gizli ya da açık, yumuşak ya da sert; yurtsever-işbirlikçi savaşımı almış ve bu savaşımın somut anlatımı olan küresel egemenlik–ulus devlet çatışması derinleşecektir.
İkinci olasılık, Kemalist birikimin tümüyle etkisizleştirilerek Türkiye’nin Batının taşeronu olarak Ortadoğu’da kullanılmasıdır. Büyük Ortadoğu Projesi’nde etkin görev verilerek, stratejik konumu ve askeri gücüyle emperyalist politikaların uygulayıcısı olmasıdır. Bu olasılıkda da Türkiye, ulusal bağımsızlığa dayalı Kemalist yola girmeyerek küresel siyasete güç veren önemli bir oyuncu olacaktır. “2015 yılına dek iç istikrarıyla jeopolitik konumundaki gelişme” olarak dillendirilen budur. Clinton bu iki olasılıktan söz etmektedir.

Avrupalıların İlgisi

Türkiye’nin gelecekte alacağı doğrultu” konusuna, doğal olarak Avrupalılar da yakın ilgi göstermektedirler. Büyük devlet çıkarlarının kesişme noktasında bulunan ve alacağı doğrultuyla bu çıkarları doğrudan etkileyecek olan Türkiye, bugün dünyada iç işlerine en çok karışılan ülke durumundadır. Türkiye’nin getirildiği yolayrımında, seçmesi gereken yolu, Clinton üstü örtülü olarak gösteriyor, ama Avrupa Parlamentosu Üyesi ve Türkiye–AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Daniel Cohn–Bendit, bunu açık olarak ve isim takarak yapıyor.
Cohn Bendit Batıyla bütünleşmeye Barselona Yolu, Kemalizmin yaşatılmasına ise Bağdat Yolu diyor ve şunları söylüyor: “Her iki yol da mümkündür, her iki yolun da kendi şans ve imkanları vardır. Barselona yolu Türkiye için geleneksel Kemalist köktenciliğin parçalanması anlamına gelmektedir. Bu durumda Türkiye, Türk Devleti içinde Kürtlerin öz yönetimini güçlendirmeyi de içeren, bölgesel ademi merkeziyetçiliği kabul etmek zorundadır. Bağdat Yolu ise, Kemalist merkeziyetçilik ve otoriteciliğin güçlendirilmesi, böylece de Avrupa’dan vazgeçilmesi anlamına gelmektedir.” 4

28 Şubat’ın Önemi

Türkiye, “28 Şubat Kararlarıyla”, doğrultusunu herkesin anlayabileceği bir biçimde Kemalizme döndürmüştü. “28 Şubat süreci”, Milli Güvenlik Kurulu’nun 1997 yılı Şubat’ında aldığı kararlarla sınırlı bir gelişme değildir. Türkiye, aynı yıl Milli Güvenlik Kurulu ile, “Milli Siyaset Belgesini”, Genel Kurmay ile de “Milli Askeri Strateji Kavramını” (MASK) değiştirmiştir. Batıyı rahatsız eden ve kaynağını Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş anlayışından alan bu yöneliş, doğal ve kaçınılmaz olarak; küresel güç odaklarının tepkisini çekmiş ve baskı altına alınmıştır.

ABD’den Tehdit

ABD Hava Harp Akademisi Türkiye Masası Şefi Albay Michael Robert Hickok, Türkiye’deki yeni yönelişlerden duyduğu hoşnutsuzluğu açık olarak dile getiriyor. Albay Hickok, “Yükselen Hegemon Türk Stratejisi ile Askeri Modernizasyon Arasındaki Uçurum” adını vererek yayınladığı makalesinde, hoşnutsuzluğunu şu üç konu üzerinde yoğunlaştırıyor: “Kararların Washington ya da Brüksel’de değil Ankara’da belirlenmesi, diğer NATO üyelerinde askeri harcamalar azalırken Türkiye’de artması ve Milli Askeri Strateji Kavramı’nın Birleşik Devletler’e sorulmadan değiştirilmiş olması.”...

Avrupa’dan Açıklamalar

Almanya Dışişleri Bakanı Hans Dietrich Genscher, Almanya’nın önemli gazetelerinden Süddeutsche Zeitung’a, 1992 yılında verdiği demeçte; “Biz Yugoslavya’da yeni bir model oluşturduk, Türkler de Kürtlerle, buna benzer bir model üzerinde anlaşmalıdırlar” diyordu.7
Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesinde (Haziran 1999), Avrupa Birliği üyesi 15 ülkenin 11’inde iktidarda olan ve ikisinde koalisyon hükümetlerine katılan Sosyalist ve Sosyal Demokrat Parti liderleri, 27 Mayıs 1999 tarihinde Paris’te yapılan “Avrupa Solu” zirvesinde bir araya geldiler.
Avrupalılık” kavramının tartışıldığı zirvede, toplantının “mimarı” ve eski Fransa Kültür Bakanı Jack Lang, şunları söyledi: “Avrupa Birliği yalnızca ekonomik çıkarlar ve düzenlemelerden ibaret değildir. Demokrasi ve insanlığa verdiğimiz değerleri, yalnız sınırlarımız içinde değil, sınırlarımız dışında da savunacağız. Gelecekte ve gerekirse bugün, Kosova’da yaptığımız gibi Kürt halkını da savunup koruyacağız. AB’nin ne stratejik ve ne de ekonomik çıkarları, diktatörlerle mücadelemizi önleyemez.”6

NATO Kürtleri Korusun”

Baskılar gerçekten artmıştır. Baskıcı anlayışın en çarpıcı ve kaba örneğini Amerikalı bir milletvekilinin sözlerinde buluyoruz. ABD Temsilciler Meclisi’nde, Şubat 1999’da bir konuşma yapan Californiya Eyaleti Milletvekili Brad Sherman, şunları söyledi: “Türk Devleti’nin Kürdistan’a (Güney ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri kastediliyor) gönderdiği askeri güç, Slobodan Miloseviç’in Kosova’ya gönderdiği güçten daha fazladır. Kürdistan’da, Kosova’dan daha çok insan öldürülüyor. Umuyorum ki ABD, Kürtlerin korunması için daha açık ve daha katı bir tutum izler. Baskıcı rejimlere karşı olan tutumumuz, bu ülkelerin NATO müttefiki olması ya da olmaması ile değiştirilmemelidir. Türkiye’deki Kürtlerin korunması için ABD, askeri güç kullanarak devreye girmelidir.”7

Türkiye’nin Önemi

İleri sürülen görüşler, sıradan haber ve yorumlar değil, Batılı devletlerin günümüzdeki Ortadoğu ve Türkiye politikalarının temel eksenidir. Avrupa ve ABD, oluşumunu sağladığı Kuzey Irak, Suriye ve Güneydoğu Anadolu sorunlarını, küresel bir boyutta tutmanın kararlılığı içindedir.
Ortadoğu’daki Batı çıkarları, artık bölgede bilinen petrol yataklarının elde tutulması sınırını aşmıştır. Türkiye; Orta Asya, Rusya ve Ortadoğu enerji kaynaklarının kavşak noktasıdır; 21.yüzyılın temel sorunu olacak olan, zengin su kaynaklarına sahiptir; GAP, herkesin “iştahını kabartmaktadır.”
Uygulamalar, dünyaya egemen kılınmak istenen yeni düzen ideolojisinin, politik sonuçlarıdır. Avrupa Parlamentosu’nun, Türkiye’ye yaptığı Kıbrıs, Ege ve Güneydoğu önerileri, Batı parlamentolarında alınan “Ermeni soykırımı” kararları, Barzani ve Talabani ile “bölgesel bir yönetim birimi olarak Kürt Federe Devletinin” kurulmasına yönelik gelişmeler, Türk ordusunun üst düzey komutanlarının tutuklanması, 10 yıldır çıkarılan yasalar, şirket satışları, özelleştirmeler, Suriye politikası vb. bu çerçevede değerlendirilmelidir.
Türkiye bugün istenilen biçime sokulmuş, Clinton ya da Cohn Bendit’in kaygı ve korkusu; Türkiye’nin doğrultusunun Atatürk ve ulusal bağımsızlığa değil, emperyalizmle bütünleşmeye çevrilerek şimdilik giderilmiştir. ABD istihbarat örgütlerinin 2001 yılında hazırladığı “Global Trent 2015” raporuna ve orada dile getirilen “Türkiye’nin 2015’e kadar iç istikrarı ile ilgili her gelişmenin, global oluşumları direkt olarak etkileyecektir” yaklaşımı 10 yılda Türkiye'de yaşananlarla birlikte değerlendirilmelidir. 2015’e gelindi. Batı Başkentlerinde yıllarca önce tasarlanan ve adım adım uygulanan izlencenin bugün son aşaması uygulanıyor. 2015 yılının Türkiye için ne anlama geldiğini/geleceğini bilmeden yaşananları anlamak ve yaşanacak olan karmaşaya önlem almak olası değil.

DİPNOTLAR

1 “Kendine Rağmen Dünya Devleti Olmak” Sedat Ergin, Hürriyet 05.10.1999
2 “Clinton’u Nasıl Okumalı?” Ali Sirmen, 11.11.1999 Cumhuriyet
3 “ABD Batı’nın Geleceği Türkiye’nin Elinde” Hürriyet, 07.03.2001
4 “Europa İstdie Letzte Utopie”, Daniel Cohn Bendit, Tageszeitung, 03.11.2000, ak. Aydınlık, 26.11.2000
5 “Bir Hürriyet Havarisinin Sabıka Dosyası” Y. Adsız, Boyut Kit., sf.161
6 Mine G.Kırıkkanat Milliyet 29.05.1999
7 “Haksız Suçlama” Cumhuriyet 12.02.1999 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder