6 Nisan 2015 Pazartesi

FENER RUM PATRİKHANESİ


Fener Rum Patrikhanesi, kendisine tanınan ayrıcalıklara karşın, Fatih’ten günümüze dek Türk düşmanlığını hiçbir dönemde bırakmadı. Kuşaktan kuşağa aktarılan kin ve nefret, siyasi ereklerle birleştirilerek genlere işleyen bir kalıt (miras) olarak hep canlı tutuldu. Kendini güçsüz gördüğü dönemlerde susarak, güçlü gördüğünde ise saldırarak, yurtiçindeki bir tehdit unsuru olarak varlığını sürdürdü. Anadolu’da Türk egemenliğine son vermek isteyen Batı saldırısının, her dönemde gönüllü işbirlikçisi oldu. Fener Rum Patrikhanesi, bugün dokunulmazlığı olan bir dükalık gibidir. Uluslararası etki gücü yüksektir. Destekçisi çoktur. Türkiye’de cemaati çok azdır ancak Hıristiyan dünyasında ekümen bir kilise olarak kabul edilmektedir. Türkiye’den istedikleri artık; “Cihan Patrikliği”, “ekümenlik hakları”, “kızılhaç televizyonu”, “dinler arası diyalog” ve “Diyanet yanında temsil” gibi noktalara varmıştır.



Fatih Kanunnamesi ve Patrikhane

II.Mehmet (Fatih) İstanbul’u aldığında, Hıristiyan dünyası Doğudaki ikinci büyük merkezinin dini açıdan Müslümanlarca yok edileceğine inanıyor, buna karşı yeni bir haçlı seferinin hesabını yapıyordu. Ancak Fatih, hiç ummadıkları bir tutumla, Patrikhane’yi kapatmak bir yana, onlara hiçbir zaman görmedikleri özgürlükler ve haklar verdi. Türklerin egemen oldukları yerlerde dini baskı uygulamama genel tutumu yanında, Fatih, Hıristiyan dünyasının bölünmüşlüğünün sürmesini amaçlamış, Patrikhane’yi adeta koruması altına almıştı.
Fatih Kanunnamesi’yle II.Gennadios ekümenik (evrensel) Patrik yapıldı ve vezir ünvanı verilerek, devletin önemli işlerinin görüşüldüğü divan’a alındı. Patrik ve Patrikhane’ye bağlı kişiler vergiden bağışık tutuldu. Patrik, Hıristiyan halkın tartışmasız önderi sayıldı, Ortodoks topluluğunun yargılama ve cezalandırma işlemlerinde tam yetkili kılındı. Bu haklar, Patriğin Bizans dönemindeki haklardan daha ileriydi.1
Kimi padişahlar, Patrikhane’ye tanınan hakları bir miktar kısıtlasa da, ayrıcalıklar Cumhuriyet’e dek sürdü. 1856 Islahat Fermanı’yla, Patriğin görevi ömürboyu sürecek biçimde uzatıldı. Yargılama ve cezalandırma konusundaki yetkileri arttırıldı.2

Türk Düşmanlığı

Fener Rum Patrikhanesi, kendisine tanınan ayrıcalıklara karşın, Fatih’ten günümüze dek Türk düşmanlığını hiçbir dönemde bırakmadı. Kuşaktan kuşağa aktarılan kin ve nefret, siyasi ereklerle birleştirilerek genlere işleyen bir kalıt (miras) olarak hep canlı tutuldu. Kendini güçsüz gördüğü dönemlerde susarak, güçlü gördüğünde ise saldırarak, yurtiçindeki bir tehdit unsuru olarak varlığını sürdürdü. Anadolu’da Türk egemenliğine son vermek isteyen Batı saldırısının, her dönemde gönüllü işbirlikçisi oldu.
17.Yüzyılda yaşayan III.Parthenios, en gözükara Patriklerden biriydi. Balkanlarda devlet karşıtı çalışmalar yapıyor, Ortodoksları ayaklandırmaya çalışıyor, Patrikhane’nin olanaklarını bu amaçla kullanıyordu. Padişah IV.Mehmet, 1657 yılında idamına karar verdi ve Paşakapı’da idam edildi. Suçu; Eflak Voyvodası Costantin’i ayaklanmaya teşvik etmek ve İstanbul yangınında kargaşa çıkarıp yağma yaptırmaktı.3
Patrikhane, III.Parthenios’un asılmasından sonra uzun bir süre sessiz kaldı. Ancak, 18.Yüzyılın sonlarına doğru Yunanistan’da gelişmeye başlayan ulusçu devinimlerle ilişki kurdu. Ayaklanmaya hazırlanan örgütlere para ve silah yardımı yaptı, tinsel (manevi) destek verdi. 1821 yılında ortaya çıkan ve Yunanistan’ın Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılmasıyla sonuçlanan Mora Ayaklanması’na önemli etkisi oldu. Patrik II.Gregorios, Rum çetelere verdiği destek nedeniyle 1821’de Patrikhane’nin orta kapısında idam edildi. O tarihten günümüze dek orta kapı hiç açılmadı. Patrikler ve metropolitler, "burada bir sultan ya da bir Türk devlet adamı asılmadan” ana kapının açılmamasına karar vermişlerdi.4

Rus Çarı’na Mektup

Patrik II.Gregorios’un Rusya'nın İstanbul Büyükelçisi aracılığla Rus Çarı’na gönderdiği mektup, Patrikhane’nin yüzlerce yıl sürdürdüğü politikanın özeti gibidir. Mektupta şunlar söyleniyordu: ”Çar Cenapları, siz Türk milletini yok etmenin tek yolunun savaş olduğunu düşünüyorsunuz. Bu görüşünüz doğru değildir. Türkleri hazırlıksız yakalayıp yenseniz bile, bununla yok olmazlar. Oturup düşünürler, yanlışlarını giderir, eksikliklerini tamamlar ve karşınıza çıkarlar... Onları yok etmenin tek yolu, uzun vadeli çalışarak inanç ve geleneklerini sarsmak, yaşam biçimlerini bozmaktır... Bunlar; yalan, ikiyüzlülük, rüşvet gibi kötülükleri bilmeyen bir ahlaka sahiptir. Güçleri buradan gelir. Bunu bozmak gerekir. Bu yönde başarılı olmanın kolay bir yolu vardır. Türkler, sonradan Müslüman olanları, doğuştan Müslüman olanlardan daha çok sever, bağırlarına basar; ırk farkı gözetmezler. Bunların arasına yalandan din değiştiren adamlar sokun. Yüksek yerlere gelmelerini sağlayın. Ahlakları zaafa uğradımı, çürük bir ağaç gibi kırılırlar, yeniden büyüyemezler. Türkleri ahlakları sağlamken yenseniz bile, sağlam ağaç budaması gibi daha gür dallanırlar ve yeniden ağaç olurlar.”5

I.Dünya Savaşı’nda Patrikhane

Yunanistan bağımsızlığına kavuştuktan sonra, Patrikhane Yunanistan’ın “ikinci büyükelçiliği” gibi çalıştı. 1904 Türk-Yunan Savaşı’nda Osmanlı ordusu yengiyle çıkmasına karşın, Batılıların karışmasıyla masa başında yenik duruma düşürüldü. Devletin güçsüzlüğünü gören Patrikhane bu tarihten sonra tümüyle Yunan hükümetinin buyruğu altına girdi. İlerde başbakan olacak Venizelos 1910’da gizlice İstanbul’a geldi ve Patrikhane’de toplantılar yaptı.6
Patrikhane Birinci Dünya Savaşı süresince Anadolu ve Rumeli’de onlarca örgüt kurdu. Osmanlı İmparatorluğu’nun savaştan yenik çıkacağını düşünerek, olası Yunan işgaline destek olacak yerel yapılar oluşturdu. Etnik-i Eterya Cemiyeti, Rum Matbuat Cemiyeti, MaRum Müdafaa-i Milliye Cemiyeti, Trakya Rum Cemiyeti, Rum Muhacirin Cemiyeti, Rum Tüccar Cemiyeti, Rum Küçük Asya Cemiyeti, Rum Edebiyatçılar Cemiyeti, Rum İzcilik Teşkilatı, Rum Pontus Cemiyeti, Mavri Mira Cemiyeti kurulan örgütlerin bir bölümüydü. Pontus Cemiyeti’ne bağlı çeteler, Karadeniz bölgesinde Türk köylerini basarak toplu öldürmeler yaptı.7
Osmanlı Devleti’nin savaştan yenik çıkacağı anlaşılınca, 1918’de Patrikhane’nin dış kapısısına bağımsızlık anlamına gelen çift kartallı Bizans bayrağı çekildi. Patrikhane, bağımsızlık istemini bayrak çekmeyle sınırlamadı ve işgal güçlerinin kendisine verdiği desteğe dayanarak, Yunanistan'a bağlanma yönünde kararlar aldı. Önce, Osmanlı uyruğundan olmayan ve Türk düşmanlığıyla tanınan Atina Metropoliti Meletios, 8 Aralık 1921’de Patrik ilan edildi. Yasal dayanağı olmayan bu atamayı hükümet kabul etmedi ancak Meletios Patrik olarak çalışmalarını sürdürdü. Patrik vekili Nikola şu açıklamayı yaptı: “Fener Rum Patrikhanesi, Başkan Wilson tarafından milletlerin kendi kaderlerine hakim olması presibine dayanarak 6 Mart 1919 günü, Türk esaretinden kurtulduğunu ve anavatan Yunanistan’a ilhak edildiğini ilan etmiştir.” Bu açıklama, Osmanlı hükümetine ve büyük devletlerin elçiliklerine bildirildi.8
Yunanistan’a bağlanma kararı, Metropolitler aracılığıyla Türkiye’nin her yerine ulaştırıldı. İl ve ilçelerde toplantılar ve yeni duruma uygun hazırlıklar yapıldı. İzmir Metropolitinin kaleme aldığı ve kiliseleri tümünde okunan ve bölgeye dağıtılan bildiride şunlar söyleniyordu: “İstanbul ve civar Rumları, kiliselerde toplanarak anavatan Yunanistan ile birleşme kararını ittifakla kabul etmişlerdir. Anadolu Rumları, 25 yüzyıldır kendilerine ait olan bu topraklarda, her bakımdan üstün durumdaki barbar Türklerin yönetimi altında yaşamak istemediklerinden, Türkler ve onların yönetimiyle bağlarını koparma kararı almışlardır. Beşyüz yıldır sürekli bir biçimde Türkler tarafından barbarca imha edilmiş, sürgünlere yollanmış Rum milleti, Dünya Savaşı’nın daha ilk günlerinden itibaren müttefik devletlerin hizmetine girmiş ve bu nedenle de ayrıca zulme uğramıştır. Türkiye Rumları, üzerinde 25 yüzyıllık hakları bulunan topraklarla birlikte anavatanları Yunanistan’a bağlanmayı ve bu uğurda bütün güçleriyle mücadeleye girişeceğini tüm dünyaya bildirir.”9

Kurtuluş Savaşı

Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlı papazlar, Kurtuluş Savaşı’nın başından sonuna dek Yunan Ordusunu destekledi. Batı ve Orta Anadolu ile Doğu Karadeniz bölgelerindeki hemen tüm Rum ayaklanmalarında etkin biçimde yer aldılar. Kiliselerin bodrumuna silah depoluyor, çeteler oluşturuyor ve Yunan ordusuna asker topluyorlardı. Aynı işi, Doğu Anadolu Bölgesinde Ermeni papazlar yapıyordu. Meletios, Yunan Ordusu Başkomutanı Papulas’a gönderdiği telgrafta, “Patrikhane’nin ve Anadolu’daki Rum milletinin, Yunan Ordusu’nun arkasında” olduğunu söylüyordu.10
İzmir Metropoliti Hrisostamos, kendine bağlı papazları toplayarak, 16 Mayıs 919’da bir bildiri hazırladı. Bir gün önce Yunan Ordusu İzmir’i işgal ederek kırım (katliam) yapmış, başta Vahdettin’in buyruğuyla silahlarını bırakan subaylar olmak üzere 300 Türk’ü öldürmüştü. Bunca vahşetin yaşandığı İzmir işgalini, kilisede yaptığı ve daha sonra bildiri olarak dağıtılan konuşmasında şöyle kutsuyordu: “Bugün sizleri, muhteşem ve ilahi bir törene davet ettik. Bu öyle bir törendir ki, milletler uzun yüzyıllar boyunca, ancak bir kez gerçekleştirme şansına sahip olabilirler. Huşu ve saygıyla eğiliniz ama başlarınızı dik tutunuz. Kardeşler, beklenen an gelmiştir. Yüzyıllık arzular yerine gelmektedir. Olağanüstü yıllar yaklaşmıştır. Irkımızın büyük umudu, anamız Yunanistan’la birleşmek yolunda, bağrımızı kızgın demir gibi yakan ve kavuran o şiddetli, derin ve yakıcı arzumuz, işte bugün, tarihi minnetle anılması gereken 15 Mayıs günü gerçekleşiyor. Bugünden sonra, büyük vatanımız Yunanistan’ın ayrılmaz bir parçası oluyoruz. Yunan tümenleri, Küçük Asya sahillerine çıkmaya başlamıştır. Yaşasın Helenizm.”11

Mustafa Kemal’in Tavrı

Mustafa Kemal, dinî görünümlü emperyalist kışkırtmaya ve bu kışkırtmanın araçlarından biri olan Patrikhane’ye karşı önlem almakta gecikmedi. Kuvayı Milliye’nin silahlı gücünü kullanarak, Rum çetelerini önce etkisizleştirdi sonra ortadan kaldırdı. Kilise bodrumlarındaki silahlara elkoydu. Papazların Yunan yaymacası (propagandası) yapmasını önledi.
Mustafa Kemal, Le Journal muhabiri Paul Herriot’a, 25 Aralık 1922 günü Patrikhaneyle ilgili olarak şunları söyledi: “Bir fesat ve ihanet ocağı olan, ülkede ayrılık ve uyuşmazlık tohumları saçan, Hıristiyan hemşehrilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluk ve felaket simgesi olan Rum Patrikhanesi’ni artık topraklarımızda barındıramayız. Bu tehlikeli örgütü ülkemizde tutmamız ne gibi gerekçe ve nedenle ileri sürülebilir? Türkiye’nin Rum Patrikhanesi için topraklarında bir sığınak göstermeye ne zorunluluğu vardır? Bu fesat yuvasının gerçek yeri Yunanistan değil midir?”12

Papa Eftim

Atatürk, yalnızca Türk olduğu için değil, ülkenin işgaline ve Patrikhanenin ihanetine karşı savaşım verdiği için Papa Eftim’i destekledi, çalışmalarına yön verdi. Hıristiyan Türkler içinde olduğu kadar, Müslüman Türkler ve Hıristiyan Rumlar içinde de saygınlığı olan Papa Eftim, bu üç kesim arasında oluşabilecek olumsuz olayları önleme ve Ortodoks Cemaatini ulusal savaşıma kazanma ya da yansızlaştırma yönünde başarılı çalışmalar yaptı.
Atatürk’ün istemi üzerine Türk Ortodoks Patrikhanesi’ni kurdu. 72 Ortodoks ruhban temsilcisiyle kurduğu Türk Patrikhanesi, Fener Rum Patrikhanesi’ni etkisizleştirmek için çalışmalar yaptı. Anadolu’yu dolaşarak, Ortodoksları Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkmamaya, onu desteklemeye çağırdı. Dini topluluklara ve tüm kiliselere bildiriler yolladı. Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkanların, ülkenin ve kendilerinin felaketine neden olacağını belirterek; bunu yapanların, hoşgörü ve adaletle davranan Türk Ulusu’na karşı suçlu olacaklarını söyledi.
Sivas Kongresi’ne katıldı. 23 Nisan 1920’de, Büyük Millet Meclisi’nin açılış duasını okuyan din adamlarının arasında o da vardı. Burada yaptığı ve çoşkuyla karşılanan konuşmayı, “yaşasın Türk Ordusu ve milleti” diyerek bitirdi.13

Ortodoks Türkler

Papa Eftim, Karamanlılar adı verilen ve Tokat, Niğde, Ürgüp, Ihlara, Mersin, Tarsus, Karaman, Burdur, Aydın dolaylarında yaşayan Hıristiyan Türklerdendi. Karahanlılar, Fuat Köprülü’ye göre, Anadolu’ya Selçuklulardan önce gelen Oğuz boylarının bir koluydu. Türkçe konuşuyor, Rumca bilmiyorlardı.14
Soyadı yasasıyla Zeki Erenerol adını alan Papa Eftim, Yunanistan’ın ve onun Türkiye’deki uzantısı Patrikhane’nin hiçbir sözüne güvenilmemesi gerektiğini söylüyordu. Düşünceleri ve eylemleri nedeniyle suçlandı, mahkemelere verildi, “aforoz edildi” ancak doğru bildiği yoldan sapmadı. İstiklal madalyalı tüm Kurtuluş Savaşı gazileri gibi, önce unutturulmaya çalışıldı, daha sonra değişik biçimlerde cezalandırıldı. Patrikhane’nin kini o denli yoğun, eli o denli uzundu ki, Papa Eftim’in ölümünden kırk yıl sonra, torunu ve Türk Ortodoks Patrikliği Basın Sözcüsü Sevgi Erenerol, düzmece Ergenekon davasıyla altı yıl iki ay hapis yatırıldı.

Eskiye Dönüş

Her konuda olduğu gibi Patrikhane konusunda da, 1938’den sonra “eskiye dönüş” süreci başladı. İlk ödünü veren İsmet İnönü’ydü. CIA adına çalışan Athenagoras, 1948 yılında, ABD Başkanı Truman’ın özel uçağıyla İstanbul’a geldi. Ankara Ekspresi’ne eklenen özel bir vagonla Ankara’ya götürüldü, burada ayrıcalıklı bir protokolle karşılandı.
Medrese çıkışlı CHP’li Başbakan Şemsettin Günaltay, Fener Rum Patrikhanesi’nin isteğine uygun olarak, Papa Eftim’in kurduğu Türk Ortadoks Kilisesi’nin dağıtılmasını istedi. Daha sonra, Yunanistan uyruklu Athenagoras, Bakanlar Kurulu Kararıyla Türk vatandaşlığına geçirildi ve Fener Patriği yapıldı.
1950’de Başbakan olan Adnan Menderes, Athenagoras’ın ayağına dek gitti ve elini öptü. Milli Eğitim Bakanlığı, Heybeliada Ruhban Okuluna “Teoloji Yüksek Okulu” adını vererek ilahiyat fakültesi konumuna getirdi. Turgut Özal Hükümeti, Patrikhane tarihinde görülmeyen bir ayrıcalıkla Kültür Bakanlığı Bütçesinden para yardımı yaptı.15

Bugünkü Durum

Türkiye’nin güçlü dönemlerinde susan, güçsüz dönemlerinde hareketlenen Fener Rum Patrikhanesi’nin sesi bugünlerde gür çıkıyor. İstekler yerine getirildikçe yeni istekler ileri sürülüyor.. Dinle örtülen siyasi erekler, alan ve eylem çeşitliliğiyle yayılıyor, iletişimin etkili gücüyle toplumu etkisi altına alıyor. Patrikhane’nin söz ve eylemleri; ülkenin her yöresinde çalışan misyonerler ve ilçelere dek yayılan “apartman kiliseler”le birlikte değerlendirilmeli; azınlıklara ait vakıf mallarının geri verilmesi, ruhban okulu ve yabancılara taşınmaz satışları gözönünde tutularak ele alınmalıdır.
Bu yapıldığında, 19.Yüzyıla, Tanzimat sonrasına geri dönüldüğü görülecektir. Cemaatsiz kalan Fener Rum Patrikhanesi, Batıdan aldığı desteğe güvenerek sonuçsal (nihai) ereğe, “Helen Birliğine” ulaşmak için dayanacağı kitle yaratmanın peşindedir. Ruhban okulu onun için önemlidir. Yabancılara taşınmaz satışı ise, bulunmaz bir fırsattır.

Yabancılara Taşınmaz Satmak

Yabancıların toprak alabilmesi, 19.yüzyılda, Tanzimat döneminde yasallaşmıştı. Ancak, yabancılar yaygın olmamakla birlikte, daha önce de padişah fermanıyla taşınmaz edinmiş, Batı Anadolu’da kimi yerleşim birimleri bu yolla Rum kolonileri konumuna gelmişti. Ayvalık, bu oluşuma verilebilecek çarpıcı bir örnektir.
18.yüzyıl sonlarında küçük bir köy olan Ayvalıkta doğan ve Fener Rum Patrikhanesine bağlı bir papaz, İstanbul’daki “resmi çevrelerin gözüne girmeyi” başarmış ve 1773’de Padişah III.Mustafa’dan, “köy sınırları içinde hiçbir Müslüman’ın oturamayacağını” kabul eden bir ferman almıştı. Kısa bir süre içinde Yunanistan’dan yoğun göç alınmasına yol açan bu ferman, aynı zamanda, Osmanlı Devleti’nde “Yunanlılar’a, araziye dayalı olarak verilen ilk kendi kendine yönetim” olanağıydı.16 1773’de kimsenin bilmediği küçük bir köy olan Ayvalık, “Yunan İhtilali’nin patlak verdiği 1821 yılında, köyleriyle birlikte 30 bin Rum’un yaşadığı, Batıyla ticari ilişkileri olan” ve Yunan parası kullanılan büyük bir merkez durumuna gelmişti.17
Islahat Fermanı’na dek (1856) Ezine’de tek bir Rum yoktu. Ferman’dan sonra, önce üç Rum kente yerleşti ve arkası geldi. “1909 yılında Ezine’de Rum nüfus 380 haneye” yükseldi. Edremit’de olanlar ayrımlı değildir. 1856’de her ikisi de “birer Türk zengininin yanında çalışan” yalnızca iki Rum aile vardı. 1909 yılında ise, Edremit’de “1500 haneden çok” Rum vardı. “Edremit köylerinde vaktiyle bir tek Rum yokken, Tanzimat-ı Hayriye sayesinde Rumlar, Türkler’e göre, Edremit kıyı köylerinde çoğunluğu sağlamıştı. Kiliseler, okullar yapmışlar, Türklerden sözü geçen kişileri eşkiyalıkla bölgeden kaçırmışlardı.”18

Yabancıyı Kitleselleşmek

AKP Hükümetleri 2003-2012 arasındaki 9 yılda, 26 190 adet toplam 132 milyon metrekare (132 bin dönüm) taşınmaz sattı. Bunların 126 milyon metrekaresi tarım arazisi, 11 milyon metrekaresi kat iyeliği (mülkiyeti) biçimindeki taşınmazlardır. Ayrıca, 150 bin kilometrekare alanın maden arama hakkı 29 ve 49 yıllığına yabancı şirketlere verilmiştir.19 Yunanlılar, Türkiye’den taşınmaz alan yabacılar içinde ilk sırayı oluşturuyor.20
Yabancılar, Türkiye’de çevrili bölgeler (anklav) oluşturmuş, bir başka deyişle, Türkiye Cumhuriyeti topraklarıyla çevrili yabancılaştırılmış topraklar yaratılmıştır. Buralara yabancı uyrukların yerleşmesi uzak bir olasılık değildir.

Devşirme Papazlar

Bakanlar Kurulu, Ekim 2010’da aldığı bir kararla, Yunanistan yurtdaşı 13 üst düzey papazı Türk yurtdaşı yaptı. Fener Rum Patrikhanesi’nin buyruğunda çalışmaya başlayan bu papazlardan ikisi, Çanakkale ve Isparta’ya metropolit yapıldı.21
Bakanlar Kurulu, dört ay sonra, Şubat 2011’de metropolit düzeyinde yedi Yunanlı papazı daha Türkiye Cumhuriyeti yurtdaşı yaptı. Arkasının geleceği belli olan bu girişimler basında yer almadı ve Patrikhane’ye Yunanistan’dan kadro aktarımı Türk halkından gizlendi. 20.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Teolji Araştırma Merkezi adlı özel araştırma kuruluşu konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı: “Fener Rum Patrikhanesi Bizans döneminin kadrosunu topluyor. Bir tek Ortodoks’un olmadığı illere metropol atanıyor. Gereksinim duyulan kadrolar için Yunan papazlar, ağır ağır yürütülen bir programla Türk vatandaşı yapılıyor.”22

Clinton ve Ruhban Okulu

ABD Başkanı Bill Clinton, 14 Kasım 1999’da eşi ve kızıyla birlikte Türkiye’ye geldi. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’le yaptığı görüşmede şaşırtıcı bir istekte bulundu. Heybeliada Ruhban Okulu’nun, Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlı olarak açılmasını istedi.
Bu istem, konuyla ilgili gelişmeleri bilenler için şaşırtıcı değildi. Yirminci Yüzyılın son on yılında, ABD başta olmak üzere hemen tüm Batı ülkelerinde, “dinler arası diyalog” adı altında bir devinim başlatılmış, emperyalist siyasetin önem verdiği bu devinimde, “dünya Ortodokslarının dini merkezi” kabul edilen Fener Rum Patrikhanesi öne çıkarılmış ve onun ekümenik patriklik olduğu ilan edilmişti.
ABD’de bu yönde yoğun çalışımlar (kampanyalar) düzenleniyor, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına ve Lozan Anlaşması’na aykırı olan bu tutum sürekli gündemde tutuluyordu. Fatih Kaymakamlığı’nın denetimine bağlı bir dini birim olan Patrikhane, uluslararası siyasetin Türkiye’ye yönelen unsuru durumuna getiriliyor, bu tutumla yüzyıl öncesine adeta geri dönülüyordu. Clinton’un istemi bu sürecin üst düzeydeki sonuçlarından biriydi.

Patrikhaneyi Ziyaret Edenler

Clinton’dan sonra, Türkiye’ye gelen büyük devlet yetkililerinin hemen tümü, Patrikhane’yi “ziyaret” etti, Bartholomeos’u ekümenik patrik kabul ettiklerini gösteren görüşmeler yaptı. Almanya Cumhurbaşkanı Johannes Rau, ABD Dışişleri Bakanı Hillari Clinton, Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis, Papa 16.Benedik, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, Almanya Başbakanı Gerhard Schröder ve Angela Merkel, Avusturya Cumhurbaşkanı Heinz Fischer, Yunanistan Başbakanı Antonis Samaras, Papa Francesco; Patrikhane’yi “ziyaret” eden yabancıların bir bölümüdür.

Papa-Patrik Birlikteliği

Yirminci Yüzyılın ilk soykırımı Ermenilere yapılmıştır” diyen23 Papa Francesco ile Patrik Bartelemeos arasındaki ilişki, dikkat çekecek kadar yoğun ve öncekilerden ayrımlı özellikler taşıyor. Bartelemeos, Francesco’nun Mart 2013’te Vatikan’da yapılan göreve başlama ayinine katılmıştı. Ortodoks Patriğin Katolik Papa’nın bu nitelikte bir ayinine katılması, Hıristiyanlık tarihinde ilk kez yaşanıyordu.
Papa ve Patrik, Mayıs 2013’te Kudüs’te, Haziran 2013’te Vatikan’da olmak üzere iki kez daha biraraya geldi. Francesco altıncı yurtdışı gezisini Kasım 2014’te Türkiye’ye yaptı ve gezisini Ortodoks kilisesinin kurucusu Aziz St.Andreas adına düzenlenen dinsel törene (ayine) denk getirdi. Törene; Süryani Kilisesi İstanbul Metropoliti Yusuf Çetin, Hahambaşı İsa Haleva, amacı ne ise Yunanistan Dışişleri Bakanı Evangelos Venizelos katıldı. AKP, ayine Özlem Zengin Topal başkanlığında bir kurul gönderdi.
Törende herkesi şaşırtan ilginç bir olay yaşandı. Papa Francesco, Bartelemeos’a; “beni ve Roma Kilisesini kutsar mısınız” demesi üzerine Bartelemeos Francesco’nun başını öptü ve eliyle okşadı.24 Bu olay da Hıristiyanlık tarihinde ilk kez oluyordu.
Vatikan gazetesi Avvanire’nin, “inanç ve ümit kardeşleri” dediği25 Papa ve Patrik, törenden sonra kimsenin alınmadığı “özel” bir toplantı yaptı; ardından ortak bir bildiri yayınlandı. Siyasi içerikli bu bildiride; “Hıristiyanların birliğine yönelik gayretlerin kararlılıkla yoğunlaştırılacağı”, “Suriye, Irak ve Ukrayna’daki olaylardan kaygı duyulduğu” belirtiliyor, “Hıristiyanların olmadığı bir Ortadoğu’ya razı olamayız” deniyordu.26
Papa Francesco’nun Türkiye’yi ziyareti konusunda, Cizvit Cemaatı Papazı Antuan Ilgıt, BBC’ye şu açıklamayı yaptı: “Papa’nın Türkiye’yi ziyareti, Ortadoğu ve İslam dünyasına olan hassasiyetinin bir göstergesidir... Sayın Erdoğan’ın, Petrus ve Andreas kardeşlerin şahsında Roma ve Rum ekümenik patriğini İstanbul’da kucaklaştırması, Türkiye’nin başarısıdır. Bu buluşma güncel konjonktürde Türkiye’nin oynayabileceği kuvvetli rolün sağlam bir işaretidir.”27

Heybeliada Ruhban Okulu

ABD Başkanı Barack Obama, Nükleer Güvenlik Doruğu için geldiği Seul’de Recep Tayyip Erdoğan’la görüştü ve gazetecilere Doruk’la ilgisi olmayan şu sözleri söyledi: “Türk hükümetinin dini özgürlükler konusundaki girişimleri memnuniyetle karşılıyorum. ABD yönetimi Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasını dilemektedir.”28
Düzeysizlik içeren bu söylemin dikkat çekici iki özelliği vardı. “Türkiye’de dini özgürlükler konusunda girişim”, mezhepçilik siyaseti yürüten AKP tarafından değil, laikliği getiren Cumhuriyet tarafından yapılmıştı. İkinci özellik, bir okulun açılmasıyla ilgili “sıradan” bir konu büyük bir devletin başkanı tarafından önemli bir etkinlikte dile getirilmesiydi.
Yansız bir gözün “sıradan” olarak değerlendireceği Ruhban Okulu konusu, gerçekte yalnızca Obama’nın değil hemen tüm Batılı devlet yetkilisinin aynı biçimde dillendirdiği ortak bir istem durumundadır. Politikacılar, dini önderler ve medya, sürekli aynı şeyden sözediyor; kimi zaman dilekte bulunarak, kimi zaman buyrukçu söylemlerle, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasını istiyorlar. ABD’de çalışımlar düzenleniyor. Konu, Yunan hükümetinin gündeminden çıkmıyor. Batının Ruhban Okulu'na verdiği sıradışı önem, Türkiye’yi bekleyen tehlikenin bir göstergesi durumundadır.

Tapu Devri, Kullanıma Açılma

Ortadoğu ve Avrupa’nın en büyük ahşap yapısı olduğu söylenen okul binanın tapusu, Kasım 2010’da Patrikhane’ye devredildi. Bina kısa bir süre içinde elden geçirildi ve eğitim alanında olmasa da kullanıma açıldı. 22 Eylül 2013 günü, “Dini Müzik Sempozyumu” düzenlendi. Aynı günün akşamı, Türk ve Yunanlı sanatçıların katıldığı, “Yunanistan’dan Türkiye’ye Kültür Yolculuğu” adlı etkinlik yapıldı.
Yurtdışından gelen istem yoğunluğu, içerdeki medya desteği ve hükümet uygulamalarıyla birlikte değerlendirilirse, Ruhban Okulu’nun, “uygun bir ortam oluştuğunda” açılacağı görülmektedir. Hükümet sözcüsü Bülent Arınç bunu açıkça dile getiriyor ve “gerçekleşmesi için bir takım iç ve dış gelişmelerin oluşması lazım” diyor.29

Patrikhane’nin Gücü

Fener Rum Patrikhanesi, bugün dokunulmazlığı olan bir dükalık gibidir. Uluslararası etki gücü yüksektir. Destekçisi çoktur. Türkiye’de cemaati çok azdır ancak Hıristiyan dünyasında ekümen bir kilise olarak kabul edilmektedir. Türkiye’den istedikleri artık; “Cihan Patrikliği”, “ekümenlik hakları”, “kızılhaç televizyonu”, “dinler arası diyalog” ve “Diyanet yanında temsil” gibi noktalara varmıştır.
Patrikhane’nin sonuçsal (nihai) erekleri, Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki haklarından daha ileri götğrülmüş durumdadır. Emperyalizmin yarattığı güce dayalı egemelik ve bu egemenliğin yarattığı küresel karmaşa, Türkiye’nin güçsüzlüğüyle birleşince, Patrikhane bu cesareti kendisinde bulmaktadır.

Fener Rum Patrikhanesi’nin sonuçsal erekleri şunlardır:
1-Dışardan getirtilerek ya da içerde kazanılarak Hıristiyan nüfusun artırılması,
2-Değiştirmeyle (mübadeleyle) giden Rumların geri dönmelerinin sağlanması,
3- Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması ve yabancı uyruklu öğrecilerinin de eğitim görebilmesi,
4-Patrik olmada Türk yurttaşı olma koşulunun kaldırılması,
5-Ayasofya’nın kilise olarak ibadete açılması,
6-Tarihi Yarımada adı verilen suriçi bölgenin, özerk ekümenik Patriklik için ayrılması,
7-Katolikler ve Protestan kiliseleriyle birlikte hareket ederek Dünya Hıristiyanlarının birliğini sağlamak.

DİPNOTLAR

  1. tr.m.wikipedia.org
2 a.g.s.
3 www.e-tarih.org
5 “General Ignatgev’in Hatıratı ve Patrik Gregorios’un Mektubu” www.talhaturhal.com
6 a.g.s.
7 a.g.s.
8 “Papa Eftim’in Muhtıraları ve Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi”, Turan Yay., 2.Baskı, 1995, sf.7
9 “Papa Eftim’in Muhtıraları ve Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi”, Turan Yay., 2.Baskı, 1995, sf.438
10 m.milligazete.com.tr
11 Sancılı Yıllar: 1918-1922”, Engin Berber, Ayraç Yay., sf.218
12 “Atatürk’le Konuşmalar Ansiklopedisi”, S. Turan, Y.K.Yay., 2.Bas, 1995. sf.438
14 Ayşe Hür, arsiv.taraf.com. tr
15 “Papa Eftim’in Muhtıraları ve Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi”, Turan Yay. 2. Baskı, 1995, sf.439
16 “The Western Question in Greece and Turkey”, A.J. Toynbee, sf.121-126; ak.Doğan Avcıoğlu Milli Kurtuluş Tarihi”, III. Cilt, 1974, sf.1057
17 a.g.e.
18 Aydın Milli Cidali”, Ş.Akar, IC, sf.66, ak. Doğan Avcıoğlu, 1029
19 Meclis Tutanakları, 21.04.2005, www.tbmm.gov.tr
21 blog. Milliyet.com.tr
23 “Washington Post’dan Beş Konu Başlığı Altında Papa’nın Türkiye Ziyareti”, t24.com.tr
24 “Papa’nın Türkiye’yi Ziyaretinde En Önemli An”, www.yurtgazetesi.com.tr
25 “Papa’nın Türkiye’yi Ziyaretinde En Önemli An”, www.yurtgazetesi.com.tr
26 “Bartelemeos ve Papa’dan Ortak Bildiri”, www.gazetevatan.com
27 “Papanın Türkiye Ziyareti Ne Anlama Geliyor”, www.bbc.co.uk
28 “Obama’dan Heybeliada Düzeltmesi”, www.hurriyet.com.tr
29 www.radikal.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder