28 Mayıs 2015 Perşembe

MUSTAFA KEMAL’İN PARTİ GİRİŞİMİ


1919’da Anadolu’yu örgütlerken, bir generalin halkın içine girerek onları direnişe çağırması Türkiye’de nasıl ilk kez yaşanmışsa, “bir devlet başkanının başkentinden çıkıp” halkla yüzyüze konuşup tartışması da ilk kez yaşanıyordu. Bu tutumuyla, eski yöneticilerden ayrılıyor, “yönetenle yönetilenler arasında yeni ve dolaysız bir ilişki kurarak” çok eskiden beri kurmayı düşündüğü halk devleti yolunda ilerliyordu. Halkın gelişme isteğinin yönetim gücü durumuna getirilmesinin ancak örgütlenmeyle olanaklı olduğunu biliyordu. Halkçı bir ulus önderi olarak, girişeceği sivil savaşta “silah olarak”, halka dayanan “siyasi bir savaş makinası”, yani güçlü bir parti yaratmak zorundaydı. Başarılı olabilmesi için bu koşuldu.


Parti Kurmak

Hakimiyeti Milliye ve Yeni Gün gazeteleri, 7 Aralık 1922’de, yani Meclis’teki ünlü önergeden 5 gün sonra, bir açıklamasını yayımladı. Açıklamada; “halktan gördüğüm sevgi ve güvene layık olabilmek için sıradan bir yurttaş olarak, yaşantım boyunca sürdürmek ve ülke yararına adamak amacıyla, halkçılık temelinde ve Halk Fırkası adıyla bir parti kurmak istiyorum” diyor1, ülkenin siyasi geleceğiyle ilgilenen aydın ve düşünürler başta olmak üzere herkesi, konuyla ilgili tartışmaya çağırıyordu. Milletvekili seçilme hakkına yönelik düzeysiz girişim, ters tepmiş, halkın sahiplenme duygusu, büyük bir “sevgi seline” dönüşmüştü. Bu destek, girişeceği parti kurma atılımı için, çok uygun bir ortam oluşturmuştu.
Siyasi savaşımı yürütecek halka dayanan bir parti için, “Anadolu köylüleri arasından katılımcılar saptayacaktı.”2 Zaman yitirmeden uzun yurt gezilerine çıktı. 14 Ocak 1922’den, 2.Meclis’in açıldığı 13 Ağustos’a dek 7 ay içinde toplam 58 gün süren üç ayrı gezide3; halkın ve aydınların soru sorup görüş açıkladığı, her konunun ele alınıp tartışıldığı 34 büyük toplantıda konuştu.4
Gittiği her yerde, halktan büyük ilgi gördü. Aydınlar, kent ileri gelenleri (eşraf) ya da köylüler; onu görmek, dinlemek ve ne yapacaklarını ondan öğrenmek için geliyordu. Hiçbir salon, gelenleri almıyor, bilgi ve yeniliğe susamış insanlar, çoğunlukla dışarda kalıyordu. Çoğu kez altı-yedi saat süren toplantılar, “halkı, ulusal orduya katılmaya çağırdığı, 1919 toplantılarını anımsatıyordu”.5
Açık konuşuyor, bilgi ve bilince dayanan görüşlerini, herkesin anlayabileceği somut önermeler biçiminde tartışmaya açıyordu. Ustalıkla dile getirdiği içtenlikli görüşleri; halkın özlemlerine yanıt veren, gerçekçi ve geliştirmeci izlence taslakları gibiydi. Dinleyicilerden; soru sormalarını, görüş bildirmelerini istiyor, onları teşvik ediyor ve soruların tümünü yanıtlıyordu.6

Halk Devleti’ne Giden Yol

1919’da Anadolu’yu örgütlerken, bir generalin halkın içine girerek onları direnişe çağırması Türkiye’de nasıl ilk kez yaşanmışsa, “bir devlet başkanının başkentinden çıkıp” halkla yüzyüze konuşup tartışması da ilk kez yaşanıyordu. Bu tutumuyla, eski yöneticilerden ayrılıyor, “yönetenle yönetilenler arasında yeni ve dolaysız bir ilişki kurarak”7 çok eskiden beri kurmayı düşündüğü halk devleti yolunda ilerliyordu.
Halkın gelişme isteğinin yönetim gücü durumuna getirilmesinin ancak örgütlenmeyle olanaklı olduğunu biliyordu. Halkçı bir ulus önderi olarak, girişeceği sivil savaşta “silah olarak”, halka dayanan “siyasi bir savaş makinası”, yani güçlü bir parti yaratmak zorundaydı.8 Başarılı olabilmesi için bu koşuldu.

Halk Fırkası ve Müdafaa-i Hukuk

Ülkenin gelişme isteğine yanıt vermeyen düzeysiz karşıtlığın ulus birliğine zarar vermeden aşılması, yanlış yorumlanmayacak kadar açık ilkeler koymak ve bu ilkelere bağlı siyasi bir örgütün oluşturulmasıyla olasıydı. Düşünülen devrimci atılımları yaşama geçirmek ve korumak için; ülke sorunlarına yanıt veren gerçekçi bir izlencesi olan, kararlı ve halka ulaşan bir partiye gereksinim vardı. Halk Fıkrası bu gereksinimin ürünü olarak ortaya çıkacak ve devrimlerin topluma yerleştirilmesinin örgütlü gücü olacaktı.
Siyasi savaş makinası” olarak Halk Fıkrası’na temel olacak örgütsel yapı, Anadolu’da hazırdı. Bu yapı, Kurtuluş Savaşı’nın ağır koşullarında silahlı savaşım içinde olgunlaşmış özverili üyelere sahip Müdafaa-i Hukuk örgütleriydi.
Ülkenin her yerini saran bu örgütler, işgalcileri ülkeden sürüp çıkaran ve Türkiye’yi zafere götüren savaşımın, halk ayağını oluşturmuştu. Örgüt hala diriydi ve yurtseverlik varlık nedeniydi. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk örgütleri şimdi; kendi içinde bütünlüğü olan, sıkıdüzenli (disiplinli) ve merkezi bir partinin, düşünsel ve örgütsel temelini oluşturacaktı.
Gittiği her yerde, önce Müdafaa-i Hukuk yöneticileriyle görüşüyor, sonra diğer çalışmaları yapıyordu. Hemen tümünü, savaş döneminden tanıdığı örgüt yöneticilerine önerilerini, açık ve anlaşılır sözlerle yapıyor, onlara; ”örgütünüzü dağıtmayın, yabancı düşman gitti, ama savaş henüz bitmedi. Ülke vatan hainleriyle dolu. Örgütünüzü genişletin. Yeni Türkiye’yi birlikte kuracağız. O Türkiye ki, kanınızla canınızla yeniden elde ettiniz. Onu, dışta ve içteki tüm düşmanların saldırılarına dayanabilecek kadar sağlam temeller üzerine kurabiliriz. Halk Fırkası’nı sizler kuracaksınız. Bütün sadık Türkleri, örgütümüzün çatısı altında toplayın. Türkiye’yi yönetecek olan sizlersiniz; yani halktır, yani Halk Fırkası’dır” diyordu.9

Devrim İçin Parti

Yurt gezilerinde söylediği sözler, gelecek devrimlerin köktenliğini gösteren ön iletilerdi. Kurmakta olduğu yeni devletin yöneldiği bağımsızlıkçı erekleri ortaya koyarken, kararlılığını gösteren ve halka güven veren devrimci açıklamalar yaptı. “Hangi koşullar altında olursa olsun milleti aydınlatmak ve uyarmak için”10 yola çıkmıştı.
Gerçek bir devrim yaptık; devrimi sürdürüyoruz. Devrimin yasaları, mevcut yasaların üzerindedir. Bizi öldürmedikçe ve kafalarımızdaki düşünceyi boğmadıkça, başladığımız yenilikçi devrimimiz bir an bile durmayacaktır. Her yararlı ve yeni girişim karşısında, onu yok edecek bir güç de ortaya çıkar. Bizim dilimizde buna irtica derler. Bütün millet emin ve içi rahat olsun ki, devrimi yapanlar, onu sonsuza kadar götürmeye karar verenler, karşısına çıkanları çıktıkları noktada ezebilecek güce, yeteneğe ve önleme sahiptirler” diyordu.11

Eskişehir-İzmit Konuşmaları

Eskişehir, İzmit, İzmir ve Balıkesir toplantılarında, pek çok konu yanında, yönetim anlayışı, parti, parti izlenceleri ve Türkiye’nin sınıfsal yapısı konularında geniş açıklamalar yaptı.
15 Ocak 1922’de geldiği Eskişehir’de, “Ülkeye ve millete gerçekten hizmet etmek isteyen” yönetici konumundaki insanlar, “düşüncelerini ve yapacakları işleri, halka açık olarak söylemelidirler. Bunu yapamazlarsa, boş sözlerle (safsatalarla) milleti yanıltıyor, aklını karıştırıyorlar demektir. Şiarımız her zaman millete gerçekleri anlatmak olmalıdır. Millet, ancak böyle aydınlığa götürülebilir. Benim hayatım boyunca izlediğim yol budur. Şimdiye kadar millete yapamayacağım bir şeyi söz vermedim” dedi.12
Eskişehir’de, Türkiye’de gerilim yaratan sınıfsal ayrılıkların olmadığını belirterek, “Ülkemizde her zümreyi içeren bir halk vardır ve bu halk çatışmayı değil, bağımsızlığının, egemenliğinin korunmasını istiyor” dedi. Halka yaptığı açık çağrı şuydu: “Milletin ana çıkarlarını sağlamak için, bütün millete dayanan bir partinin (fırkanın) kurulması gerekir. Böyle bir partinin programı, yalnızca bir kişinin kafasından çıkamaz. Bu konuda inceleme yapmış, ülkenin ihtiyacını görmüş kişilerden yararlanılmalıdır. Program yaparken, haddimizi ve atacağımız adımı bilmeli, hayallere kapılmamalıyız. Amaca ulaşmak için izleyeceğimiz yolu, duygularımızla değil, aklımızla çizmeliyiz.”13
Eskişehir’den sonra gittiği İzmit, İzmir ve Balıkesir’de, parti ve örgütlenme konusunu ele almayı sürdürdü. Ayrıntılı açıklamalar yaptı, tartıştı ve yönetime gelecek kadrolarla ilgili önermelerde bulundu: “Benim ve hepimizin düşünmek zorunda olduğu şey, bu ülke ve bu milleti gerçekten kurtarabilecek beyinlerin, vatanseverlerin, bir araya gelmesini sağlamaktır. Bu yetenekte olan insanlar, her neredeyse, onları bulup milletin geleceğini yürütme işini verdiğimiz Meclis’e sokmak gerekir. Davranışlarımızın belirlenmesinde; akıl, bilim, deneyim egemen olmalıdır.”14
Dört kentte yaptığı konuşmalarda, parti ve örgütlenme konusunda şunları söyledi: “Türk milleti, daha önce olduğu gibi, çıkarcı gurupların kurduğu partilerin peşinden gitmemeli, kendi program ve partisini yaratarak siyasete katılmalıdır... Tam bağımsız, kayıtsız ve şartsız egemenlik ilkelerine dayanan bir program izlemeliyiz. Ülkeyi, hızla zengin ve mutlu kılmak için ne yapmak gerekirse onu yapmalıyız. Şunun bunun sözüne, şu ya da bu kurama bakmadan kararlılıkla yürümek istiyoruz... Ancak, bunu yaparken, madem ki bu yönde yürümeye gücü yetmeyerek önümüze çıkan karşıtlarımız vardır, onları tepelemek ve yürümek gerekir... Bugün elimizde, bağımsızlığı ve egemenliği kurtarmak için millete yol göstererek tarihi görevler yapmış, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Derneği (Cemiyeti) vardır ve ben bu derneğin başkanıyım. Ancak, bu bir fırka değil, dernektir. Müdafaa-i Hukuk Dernekleri’yle bütün milli kuruluşlar birlikte çalışarak bir fırka oluşturulmalıdır. Ben buna, Halk Fırkası demeyi uygun görüyorum... Halk Fırkası, halkımıza siyasi eğitim verecek bir okul olmalıdır.”15

Dokuz Umde (İlke)

Parti ve izlence konusunu, doğrudan ilişkili olduğu seçimler ve yeni Meclis’in oluşturulmasıyla birlikte ele aldı. Çalışmalarını, temel gündemi olan Lozan’ı önde tutarak, bu üç konu; yani parti, seçimler ve Meclis’in yenilenmesi üzerinde yoğunlaştırdı. Gezilerde ya da Ankara’da, sürekli bu konularla uğraşıyordu.
Parti çalışmalarının olgunlaştığı bir dönemde, 8 Nisan 1923’te, milletvekili seçimlerinde kullanılacak bir bildiri yayımladı. Gezilerde saptadığı halk eğilimlerinden, aydın ve uzman görüşlerinden ve İzmir İktisat Kongresi kararlarından yararlanarak; kurulacak partinin izlence için bir ön taslak oluşturan bu bildiriye, Dokuz İlke (Umde) adını verdi.
Dokuz İlke’nin giriş bölümünde, “ülkeyi ve ulusu parçalayarak yıkılma felaketinden kurtaran” Büyük Millet Meclisi’nin, “ulusal egemenlik esasına dayanan bir halk devleti ve hükümeti” kurduğu, şimdiki görevinin ise, “ekonomik gelişmeyi sağlayacak kurumlaşmanın tamamlanması” ve “milletin gönence kavuşturulması” olduğu söyleniyordu. Bunu başarmak için “ulusal egemenlik temelinde bir siyasi örgüte erişmek” gerektiği açıklanıyordu.16
Dokuz ayrı başlıkta toplanan ilkeler, özet olarak şöyleydi: “Egemenlik, kayıtsız koşulsuz ulusundur ve halkın kendi kendini yönetmesi esastır... Saltanatın kaldırılması ve ulusal egemenliğin Meclis’in yetkisinde olduğunu kabul eden kararlar, hiçbir biçimde değiştirilemez... Ülkede huzur ve güven sağlanıp korunacak yasalar, ulusal gereksinime ve hukuka uygun olarak yeniden ele alınacaktır... Aşar vergi yöntemi düzeltilecek, tarım desteklenecek, çiftçi ve sanayicilere kredi sağlanacak, demiryolları geliştirilecektir... Eğitim, yeni yöntemlerle yaygınlaştırılacak, ulusal gereksinimlere göre yeniden yapılandırılacaktır... Ulusal üretim ve sanayi, dışa karşı korunacaktır. Sağlık ve sosyal yardım kuruluşları geliştirilecek, işçi ve subayların gönenç düzeyi yükseltilecek; gazi, dul ve yetimlerin yoksulluk çekmesi önlenecektir... Ekonomi, siyaset, maliye ve yönetimde, bağımsızlığı zedeleyecek bir barış antlaşması, kesinlikle kabul edilmeyecektir.”17

Parti Kuruluyor

İkinci Meclis’i oluşturmak için yapılan seçimleri, büyük bir oranla Müdafaa-i Hukuk adayları kazandı. Milletvekilleri seçim sürecinin tamamlandığı 7 Ağustos 1923’den, 9 Eylül’e dek yapılan toplantılarla, Halk Fırkası tüzüğü hazırlandı. Tüzük, 9 Eylül 1923’te kabul edildi, 11 Eylül’de Genel Başkan seçildi. 23 Ekim’de, Genel Başkan olarak Mustafa Kemal, Genel Sekreter olarak Recep Peker’in imzaladıkları bir dilekçeyle İçişleri Bakanlığı’na başvuruldu ve Halk Fırkası kuruluşunu resmen tamamlamış oldu.18
Yeni Parti, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin örgütsel ve düşünsel temelleri üzerine oturduğu için, Cemiyet’in kuruluşu olan Sivas Kongre’si, Halk Fırkası’nın kuruluş kongresi kabul edildi. Fırka’nın adı, 1924’te Cumhuriyet Halk Fırkası, 1935’te Cumhuriyet Halk Partisi olarak değiştirildi. Bugünkü CHP’nin kuruluşu olarak kutlama yapılan 9 Eylül, tüzüğün kabul edildiği gündür.

Halk İçin Parti

Halk toplantılarında dile getirdiği görüşler, yaptığı öneriler ve verdiği sözler; halkın istemleriyle bütünleştirilerek tüzüğe yansıtılmıştır. Başlamlarda (maddelerde) anlamını bulan açık gerçek, ülkenin ve devletin tüm olanaklarının artık ve kesin olarak halk için kullanılması ve Fırka’nın, yalnızca bu amaca yönelmiş olmasıydı.
Birinci başlam “Fırka bir devrim (inkılap) partisidir” diyordu. Yalnızca “halktan yana olanların”19 üye olabileceği Fırka, “Ulusal egemenliğin halk tarafından halk için uygulanmasına” öncülük edecekti. Fırka üyeleri, “hiçbir aile, sınıf, cemaat ve kişi ayrıcalığını kabul etmeyen” ve “mutlak özgürlük ve bağımsızlığı tanıyan” bireylerden oluşacaktı.20
Tüzük, egemenlik hakkını sözden çıkarıp halka eylemsel olarak kazandırmak ve siyasi katılımcılığı geliştirmek için; Fırka örgütlerinin “köylere dek yayılmasını” ve “köylülerin devlet siyasetine dolaysız katılmasını” öngörüyordu. Batı demokrasilerinin hiçbirinde olmayan yüksek düzeyli katılımcı anlayış, “köy parti kongrelerini” Halk Fırkası’nın temeli sayıyor, “hükümet işlerine ve devlet siyasetine ait herhangi bir işte, ilk teklif hakkını köy kurultaylarına veriyordu.21
Tüzük; köy kurultaylarında seçilen delegelerin bucak, bucak kurultaylarında seçilen delegelerin ilçe, ilçe kurultaylarında seçilenlerin il kurultaylarına katılmasını öngörüyordu. Başlamlarda somutlaşan parti anlayışına göre; halkın sorunları, sorunun gerçek sahibi olan halk tarafından çözülmeli, bu nedenle yönetime biçim veren siyasi yapılanma, köy ve mahallelerde başlamalıydı.
Köylü, Türkiye’de ilk kez, siyasi haklarını dolaysız kullanmaya çağrılıyor ve bu çağrının hukuksal dayanağı, Halk Fırkası Tüzüğü’yle güvence altına alınıyordu. Köy eğitim izlenceleri köy eğitmenleri ve köy enstitüleri girişimi, bu anlayışın yarattığı uygulamalardı. Katılımcılığın geliştirilmesini özendiren 75, 76. ve 78. başlamlarda şunlar söyleniyordu: “Fırka üyeleri ve 18 yaşını bitirmiş köy ve mahalle halkından her kişi, halk kongrelerinin doğal üyesidir... Kongreler, yörenin koşullarına göre uygun bir yerde ya da köy meydanında toplanır... Başkan ve bir yazman belirlenir... Bucak kongresine yapılacak öneriler saptanarak, bucak delegeleri seçilir.”22

DİPNOTLAR

1 “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü” U.Kocatürk, İş Bank. Yay., sf.220
2 The Times, 12.01.1923; ak. Bilal Şimşir, “Dış Basında Laik Cumhuriyetin Doğuşu” Bilgi Yay., Ank.-1999, sf.115
3 “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü” U.Kocatürk, İş Bank. Yay., sf.222-232
4 “Atatürk” Lord Kinross, Altın Kitaplar Yay., 12.Baskı, İst.-1994, sf. 428
5 “Mustafa Kemal” Benoit Méchin, Bilgi Yay., Ank.-1997, sf. 250
6 “Atatürk’ün Resmi Yayınlara Girmemiş Söylev, Demeç, Yazışma ve Söyleşileri” Sadi Borak, Kaynak Yay., 2.Basım, ist.-1997, sf.217
7 “Atatürk” Lord Kinross, Altın Kitaplar Yay., 12.Baskı, İst.-1994, sf.428
8 “Bozkurt” H.C.Armstrong, Arba Yay., İst.-1996, sf.162
9 “Mustafa Kemal” Benoit Méchin, Bilgi Yay., Ank.-1997, sf. 251 ve “Bozkurt” H.C.Armstrong, Arba Yay., İst.-1996, sf.163
10 “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, 3.Cilt, Remzi Kit., 8.Baskı, İst.-1983, sf.69
11 “Mustafa Kemal Eskişehir-İzmit Konuşmaları” Kaynak Yay., 1993, sf.215
12 “Mustafa Kemal Eskişehir-İzmit Konuşmaları” Kaynak Yay., 1993, sf.77
13 a.g.e. sf.77
14 a.g.e. sf.237-239
15 a.g.e. sf. 233-237, “Atatürk’ün Resmi Yayınlara Girmemiş Söylev, Demeç, Yazışma ve Söyleşileri” S.Borak, 2.Bas., İst.-1997, sf.220 ve “Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri IV” Kaynak Yay., 3.Basım, ist.-2001, sf.169
16 Türkiye’de Siyasi Partiler” Prof. T.Z.Tunaya, Arba Y., 2.B., 1995, sf.580
17 a.g.e. sf. 580-582
18 a.g.e. sf.559
19 Büyük Larousse, Gelişim Yay., 4.Cilt, sf.2506
20 “Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri IV” Kaynak Yay., 3.Bas. ,2001, sf.170
21 a.g.e. sf.170
22 a.g.e. sf.170


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder