15 Haziran 2015 Pazartesi

İZMİR SUİKASTI


15 Haziran 1926 Mustafa Kemal Atatürk’e İzmir’de suikast tasarlanan gündür. Yazıyı bu nedenle yayınlıyoruz.

Saltanatın kaldırıldığı 1922 yılından beri, gerçekleştirilen hemen her yeniliğe karşı çıkan “karşıtçılar cephesi”, Mustafa Kemal’le meşru sınırlar içinde başedemeyeceğini anlamıştı. Devrim atılımları uygulanıp halka mal oldukça o güçleniyor, karşıtları güç yitiriyordu. Çok yakında, hiçbir şey yapamaz duruma düşecekleri için, zaman yitirmeden ve hangi biçimde olursa olsun onu durdurmalıydılar. Kurmakta olduğu yeni düzen, daha çok güçlenmeden Mustafa Kemal ortadan kaldırılmalıydı. Suikastçıların amaç ve düşüncesi buydu.


Giritli Şevki

Motorcu Giritli Şevki, 15 Haziran 1926 Pazartesi günü, ivecen (aceleci) adımlarla İzmir Valiliği’nin merdivenlerinden çıkıyordu. Amacı, Vali ile görüşüp “her şeyi” anlatmaktı. “Gazi Paşa’ya Kemeraltı’nda suikast yapılacaktı. Suikastçılar, son toplantılarını onun evinde yapmışlardı. Suikasttan sonra Yunanistan’a onun teknesiyle kaçacaklardı.” 1
Giritli Şevki’nin suikastı bildirdiği gün, yurt gezisi nedeniyle Balıkesir’deydi. 14 Haziran’da buradan ayrılacak, 15 Haziran’da İzmir’de olacaktı. Ancak, herhangi bir nedeni olmamasına karşın, İzmir’e gelişini “salt içgüdü, ya da bir tür önseziyle”2 bir gün ertelemiş, böylece belki de saltık (mutlak) bir ölümden kurtulmuştu. “Komitacılığı ve komitacı zihniyeti biliyordu.”3 Savaşım içinde geçen yaşam ona, “devrim-karşı devrim çatışmasının kurallarını öğretmiş”4, yöntem ve anlayışlar konusunda ona yeterli deneyim kazandırmıştı.
İzmir’e gelişinin nedensiz ertelenmesi, Giritli Şevki’yi kuşkulandırmıştı. Suikast düzenleyicilerinin önde gelen kişileri, Emekli Binbaşı Sarı Edip Efe ve Manisa Milletvekili Abidin Bey’in, “olay anında İzmir’de olmadıklarını kanıtlamak için”5 İstanbul’a dönmeleri de eklenince, kuşkusu korku durumuna gelmiş ve “devletin haberi var” düşüncesiyle suikastı haber vermişti.
Suikast, Kemeraltı’nda üç yolun birleşim yerinde, bugünkü Kemeraltı Karakolunun az ilerisinde yapılacaktı. Burada, araba ister istemez yavaşlayacak, o sırada üç ayrı yerden ateş açılacak ve “çiçek demetleri arasında gizlenen el bombaları üzerine atılacaktı.”6 Kargaşa’dan yararlanılarak “Yemiş Çarşısı’nda bekleyen bir arabayla, Şevki’nin sahilde bekleyen motoruna gidilecek”7 ve Yunanistan’a kaçılacaktı.

Suikastçılar

Suikastçıların başında; genç bir deniz teğmeni olan Rize Milletvekili Ziya Hurşit, emekli Jandarma Yüzbaşısı, İttihatçı Sarı Edip Efe ile İttihat ve Terakki Merkez Yönetim Kurulu Üyesi ve eski Maarif Vekili, İzmit Milletvekili Şükrü Bey vardı. Yakınında bulunmuş bu kişileri tanıyordu ve bulundukları yere gelmeleri için onlara yardım etmişti.
Ziya Hurşit’i, yaşı küçük olmasına karşın milletvekili yaptırmış, Sarı Edip Efe’ye Milli Mücadelede yer vermiş (Sarı Efe adını bu dönemde almıştı), Şükrü Bey’i de Malta’dan kurtarıp İzmit Milletvekili yapmıştı.8 Gürcü Yusuf, Laz İsmail ve Çapur Hilmi, suikast için kiralanan sabıkalılardı. Pusu, Çapur Hilmi’nin kardeşi Berber Nuri’nin dükkanında kurulacaktı. Laz İsmail, yanında Nimet Naciye adlı bir kadın da getirmişti.9
Suikastın boyutu, başlangıçta fazla geniş görünmüyordu. Ancak soruşturma genişletilince, eski İttihat ve Terakki üyelerinden, Terakkiperver Cumhuriyet Fırka’sı yöneticilerine dek uzanan büyük bir gizdüzen (komplo) ile karşılaşıldı.
1919’da Samsun’a birlikte çıktığı karargâh subaylarından en yakın arkadaşı Albay Arif Bey, Manisa Milletvekili Abidin Bey, Sivas Milletvekili Halis Turgut Bey, İstanbul Milletvekili İsmail Canbulat Bey, Erzurum Milletvekili Rüştü Paşa, Emekli Veteriner Albay Rasim Bey ve “hayatta kalan İttihatçıların önderi durumundaki”10 eski Maliye Nazırı Cavit Bey, Kara Vasıf Bey, Küçük Talat Bey, eski Polis Müdürü Azmi Bey gibi ünlü ittihatçılar işin içindeydiler.
Soruşturmalar, olayı ayrımlı konumda olsalar da; Rauf (Orbay) Bey, Adnan (Adıvar) Bey, Kazım (Karabekir) Paşa, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Rafet (Bele) Paşa, Cafer Tayyar Paşa’ya dek götürüyordu.
Karşılaşılan durum, dar bir kümenin kendiliğinden girişimi değil, geniş bir çevreyi kapsayan ve iktidar değişimini amaçlayan siyasi bir kalkışmaydı. Bu durumu, 8.Kolordu Komutanı Salih (Omurtak) Paşa’ya 19 Haziran 1926’da çektiği telgrafta, “suikast birkaç serserinin tertip eseri değil, muhaliflerin devrim ve Cumhuriyete karşı giriştikleri büyük bir ihanet kalkışmasıdır” diyerek açıklayacaktır.11

Amaç ve Düşünce

Saltanatın kaldırıldığı 1922 yılından beri, gerçekleştirilen hemen her yeniliğe karşı çıkmış olan “karşıtçılar cephesi”, onunla meşru sınırlar içinde baş edemeyeceğini anlamıştı. Devrim atılımları uygulanıp halka mal oldukça o güçleniyor, karşıtları güç yitiriyordu. Çok yakında, hiçbir şey yapamaz duruma düşecekleri için, zaman yitirmeden ve hangi biçimde olursa olsun durdurulmalıydı. Kurmakta olduğu yeni düzen, daha çok güçlenmeden Mustafa Kemal ortadan kaldırılmalıydı. Suikastçıların amaç ve düşüncesi buydu.

Karşıtçılar Cephesi

Ziya Hurşit’ten Kazım (Karabekir) Paşa’ya dek, konum ve niteliği ayrımlı birçok insan, katılarak, destekleyerek ya da sessiz kalarak, suikast girişimiyle ilişkiliydi. Tutuklanarak mahkemeye çıkarılan sanıklar; doğrudan katılıp uygulayanlar, özendirip örgütleyenler ve duyduğu halde haber vermeyenler olarak, üç ana kümede toplanmıştı. Gizli siyasi çalışma içindeki eski İttihatçılar, suikastı örgütleyip uygulayan etkin unsurdu. İçlerinde Kurtuluş Savaşı önderlerinin de bulunduğu Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası yöneticileri ise, duydukları halde haber vermeyenler içine giriyordu.
1926 başından beri büyük kentlerde, özellikle İstanbul’da, gizli örgütler kurulmuş, bu işte uzmanlaşmış İttihatçılar, sanki Karakol Cemiyeti yeniden kurulmuş gibi çalışmıştı. Örgütün başında, “eski Maliye Nazırı Selanikli Yahudi Cavit”12 vardı. “Doğu Masonlarından dostları ve uluslararası bankerlerle ilişkisi olan Cavit Bey, örgütün perde arkasındaki beyniydi.”13
Suikastçılar başarılı olsaydı, yitirilen yalnızca onun yaşamı değil, Türk Devrimi olacaktı. “Türkiye halkını ve ondan büyük bir ulus yaratma görevini”14 yerine getirecek bir başka önder yoktu. Cumhuriyet çok yeniydi, kadro yetişmemişti. Devrim’i, tek başına o temsil ediyordu. “O Türkiye’ydi ve onu yok etmek, Türkiye’yi yok etmekti.”15

Yargılamalar

Ziya Hurşit ve yanındakilerle başlayan tutuklamalar, soruşturmalarla birlikte hızla arttı ve paşalara dek uzandı. Cavit Bey ve Doktor Nazım Bey başta olmak üzere İttihatçılar, 25 milletvekili, Kazım (Karabekir), Ali Fuat (Cebesoy), Refet (Bele), Cafer Tayyar, Mersinli Cemal Paşalar ard arda tutuklandılar. Yurt dışında olan Rauf (Orbay) ve Adnan’la (Adıvar), bulunamayan eski İzmir Valisi Rahmi Bey, mahkemede bulunmadan (gıyaben) yargılandılar.
İstiklâl Mahkemesi, 26 Haziran’da İzmir’de başlayan duruşmalarda, doğrudan öldürme eylemini ele aldı ve eylemle ilişkili gördüğü sanıkları yargıladı. Yirmi iki gün sonra, 18 Temmuz’da, Ankara’daki duruşmalarda ise, suikastla dolaylı bağlantısı olanları içeren, siyasi ağırlıklı yargılama yaptı.
İzmir duruşmalarında ana konu öldürme eylemi, Ankara duruşmalarında ana konu, “hükümet darbesi ve rejimi değiştirme” girişimiydi. İzmir’de suikasta katılanlar başta olmak üzere, içlerinde Albay Arif, Rüştü Paşa, Albay Baytar Rasim, eski Ankara Valisi Abdülkadir ve İttihatçı Kara Kemal’in de bulunduğu 13 sanık ölüm cezasına çarptırıldı. Paşalar ve bir bölüm sanık beraat etti. Kalan sanıkların, Ankara’da yapılacak duruşmalarda yargılanmasına karar verdi.16
Paşaların yargılanması, hükümete dek uzanan rahatsızlıklar yarattı. İstiklâl Mahkemesi, Ankara’da gözaltına alınan Kazım Paşa’yı serbest bıraktıran Başbakan İsmet Paşa’yla çelişkiye düştü, ancak mahkeme dediğini yaptı ve “eski komutanları” yargıladı. Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, daha sonra yayımladığı anılarında, Mustafa Kemal’in kendisine; “Paşaları senin hatırın için affettirdim” dediğini yazmıştır.17
Ankara’da açılan davada, sanıklara yüklenen, rejimi devirme ve vatana ihanet suçuna karşılık gelen cezalar, Takrir-î Sukûn ve Vatana İhanet yasalarında bulunuyordu. Bölücü bir unsur olarak, Türk Devrim hareketine düşmanca saldıran ve eski siyasi alışkanlıklarından bir türlü vazgeçmeyen “İttihatçı azınlık”, Kemalistlerce Ankara’da yargılandı. Mustafa Kemal’e ilk suikastı (1908) onlar yapmıştı.18 Sonuncusunu da onlar yapıyordu.

Eski Düzen Artıkları

İttihatçı taban, Kurtuluş Savaşı ve devrimlere büyük oranda katılmış, üstlendikleri görevleri başarıyla yerine getirmişlerdi. Ancak, İmparatorluğun yıkılış sorumluluğunu taşıyan ve sayıları çok olmayan kimi eski yöneticiler, “Türk devrim hareketini ikiye bölen bir düşmanlığın” ana unsuru gibi çalışıyor, sürekli ona saldırıyordu.
Bu unsurları, “köklü bir milli programdan yoksun devrik bir rejimin, kişisel çıkarlara bağlı artıkları”19 olarak değerlendiriyordu. “Bir takım para kaynaklarıyla beslenen, yeraltı çalışmasında uzman”20 ve dış bağlantılı bu insanlar, Cumhuriyet devrimlerinin sinsi ve kararlı düşmanları olarak örgütlenmişlerdi. Devrim’in yarattığı meşruiyetle bu örgüt dağıtılacak, İttihatçılık Türk siyasi yaşamından silinerek, bir türlü bitmeyen devrim-karşı devrim çatışması, devrimden yana bitirilecekti.

Yabancıların İlgisi

Türkiye’de, Devrim’e karşı ortaya çıkan her hareket, “yabancı sermaye çevrelerinin” ilgisini çekiyor ve destek alıyordu. Ankara’daki ulusçu yönetime son vererek eski düzene geri dönmek, Avrupalılar için tutkulu bir istek, önceliğini yitirmeyen bir amaçtı.
Bu yolla, “Türkiye’nin zenginliklerine yeniden el konulacak”, koruyucu olarak “Yunanlılarla Ermeniler geri getirilecekti.”21 Ankara hükümetinin bu oyuna izin vereceğini düşünmek, “bir çılgınlıktı”22, ancak Avrupa’nın Cumhuriyet’e yönelik kalıcı politikası, Mustafa Kemal’e yönelen her karşı çıkışı desteklemeyi gerektiriyordu.

Cezalar ve Dış Basın

Ankara İstiklâl Mahkemesi, elli sanıktan; dördüne ölüm, dokuzuna onar yıl hapis cezası verdi; otuz yedi sanığı suçsuz buldu. İttihatçı gizli örgütün önderleri, eski Maliye Nazırı Cavit Bey ve eski İaşe (Beslenme) Nazırı Kara Kemal’di. Cavit Bey “bilgi ve düşünce gücüyle”, Kara Kemal ise “örgütçülük yeteneğiyle”23 dikkat çekiyor; Kara Kemal, Dünya Savaşı sırasında edindiği servete dayanarak örgüte akçalı kaynak da sağlıyordu. Ölüm cezasına çarptırılan dört kişi, önder konumundaki Cavit Bey, Kara Kemal, Artvin Milletvekili Hilmi ve İttihat ve Terakki’nin sorumlu yazmanı Nail Bey’di.24
Cezaların uygulanmaması için, Avrupa’da baskı düzeyine ulaşan ve dava henüz bitmeden devreye sokulan, uluslararası bir af girişimi başlatıldı. “Londra, New York ve Berlin’deki büyük Yahudi örgütleri, sanıkların bağışlanmalarını sağlamak için Ankara’ya telgraf üzerine telgraf gönderdi.”25
Cavit Bey sürgündeyken ona akçalı yardım yapan büyük finans şirketleri, özellikle Viyana’daki Rothchilds ve Londra’daki Sassaun Bankerlik Kurumları devinime (harekete) geçerek, “İngiliz ve Fransız Hükümetinden Cavit için acele olarak girişimde bulunmasını” istediler.26
Batı basını bu konuda yoğun yayın yaptı. Fransız Bakan Albert Sarraut, “Türk-Fransız dostluğu adına ve Gazi düzeyinde girişimde bulunmak için”27 Ankara’ya geldi. Cavit Bey, “yüksek dereceli bir Masondu.”28 Ankara’ya gelen Sarraut da Doğu Mason Örgütü’nün yüksek dereceli ustasıydı.29
Atatürk, Sarraut’u Çankaya’da kabul etti ve “Cavit’in affedilmesi için kendisine adeta yalvaran”30 Fransız Bakan’a şunları söyledi: “Adaletin kılıcı bazen masonlara vurur, ama tarihin kılıcı daima zayıflara vurmuştur. Ben bu sonunculardan değilim. Bu adamlar benim hayatıma kastettiler. Bu o kadar önemli değil. Ben hayatımı yüz kere savaş meydanlarında ortaya koydum ve gerekirse yine koyarım. Ama bunlar, Türk halkının hayatına kastetmek istediler. Bunu benim affetmeye hakkım yoktur.”31
Uluslararası bankerler, Mason locaları, yabancı hükümetler ve Yahudi sermayesi’nin, hangi koşullarda ve hangi işler için bir araya geleceğini, girişilen ortak eylemin ne anlama geldiğini biliyordu. Ülke içi sorunlara, hangi amaçla olursa olsun, dışardan karışılmasını hoş görmesi, özyapısına (karakterine) ve devlet anlayışına uygun değildi. Dışardan gelen örgütlü karışmayı, “komplonun genişliğinin ve ulaştığı uluslararası yaygınlığının”32 kanıtı saydı. Af isteğinin geldiği yer, onun için, verilen cezanın doğruluğunun kanıtıydı.
Cumhurbaşkanı olarak, “idam müzekerelerini” duraksamadan imzaladı. Attığı imza, yıllarca önce çok başka amaçla söylediği bir kızgınlık sözünü, gerçeğe dönüştürüyordu. Birinci Dünya Savaşı sırasında, aç kalma noktasına gelen Ordu’nun gereksinimini karşılamak için, “Bulgaristan’dan yiyecek satın alma önerisini geri çeviren” Maliye Nazırı Cavit Bey’in aymazlığına öfke duymuş ve öfkesini, “böyle adamları asmak gerek” sözleriyle dile getirmişti.33

Silah Arkadaşları”

Kurtuluş Savaşı’nı birlikte başardığı “silah arkadaşlarının”, suikast olayındaki konumları, onun için üzücü olduğu kadar anlaşılmaz bir durumdu. Devrim atılımlarına destek olmak bir yana, üstelik yeğin (şiddetli) biçimde karşı çıkmışlardı. Kurdukları partiyle toplumun geri unsurlarına yönelmişler, siyasi savaşım adına devrime zarar veren bir uğraş içine girmişlerdi. Devletin elinde, “hepsinin aleyhinde önemli kanıtlar vardı. Kazım Karabekir, içeriği önemli olmasa da Şeyh Sait’e mektup yazmıştı.”34 Bu tür davranışları anlamıyor ve tepki gösteriyordu.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası yöneticisi eski komutanlarla, Rauf (Orbay) ve Adnan (Adıvar) Beylerin, suikastı duydukları, ancak hükümete haber vermedikleri, sorgular süresince ortaya çıktı. Sarı Edip Efe sorgusunda, “suikastın, Terakkiperver Fırkası Umumi Heyeti tarafından kararlaştırıldığını” söylemişti.35 Gürcü Yusuf ise, Rauf (Orbay) Bey’in, suikastı duyduğunda, “ben Avrupa’da bulunayım, siz ne yaparsanız yapın” dediğini söylüyordu.36
Lord Kinross, Terakkiperver Fırkası’nın İzmir Suikastı konusundaki tutumu hakkında şu yorumu yapar: “Bir bilgisizlik uykusu içinde, partilerinin gizli tedhişçi hareketler için paravan gibi kullanılmasına göz yummuşlardı. Terakkiperverci Paşalar, gerçekte olup biteni iyice görmüş olsalar, bu duruma düşmezlerdi. Ama aslında hiç de duyarlı davranmamışlar, komplonun gözleri önünde gelişmesine seyirci kalarak hükümete haber vermeyi savsaklamışlar, böylece ülke içinde düzensizlik ve anarşi yaratmaktan dolayı suçlanmayı hak etmişlerdi.”37
1926’da Ordu Milletvekili olan Faik Bey (Ziya Hurşit’in kardeşi), Başbakan İsmet Paşa ve Mahkeme Başkanı Ali Çetinkaya’ya, Kazım (Karabekir) Paşa ile ilgili ilginç açıklamalar yapmıştı. Açıklamaya göre; suikast girişiminden kısa bir süre önce, Kazım Paşa Meclis’te kendisine; “Mustafa Kemal’in Bursa çevresinde gezide olduğunu biliyorsunuz. Bu sıralar vefat ederse İsmet Paşa’ya karşı ben ne vaziyet almalıyım” diye beklenmedik bir soru sorar.
Faik Bey, şaşkınlık içinde bu soruya, “İsmet Paşa bizlerle görüşmez, Meclis’in büyük çoğunluğu elindedir. Eğer görüşmek isterse sizin başbakan, kendisinin de cumhurbaşkanlığına gelmesini kabul eder” yanıtını verir. Bu yanıt üzerine Kazım Paşa’nın yaptığı açıklama, daha da şaşırtıcıdır: “Cumhurbaşkanlığını İsmet Paşa’ya verelim mi?”38

Öldürülme Girişimleri

İzmir Suikastı, karşılaştığı tek öldürme girişimi değildi. Yaşamının değişik aşamalarında, özellikle Kurtuluş Savaşı’na başladıktan sonra, birçok kez öldürülmek istenmişti.
İttihatçıların düzenlediği 1908’deki ilk girişimden sonra, Kurtuluş Savaşı sırasında, bir İngiliz ajanı “Hint Müslümanı” görüntüsü altında ve öldürme amacıyla çevresine oldukça yaklaşmış, ancak başarılı olamadan yakalanarak yargılanıp Ankara’da asılmıştı. Yemeğine zehir konmuş, “şiddetli acılar çekerek büyük bir çaba sonucu yaşama dönmüştü.”39
İzmir Suikastı’nı gerçekleştirenler; daha önce 1925 kışında, Ankara’da bir başka suikast düzenlemişti. “İstanbul’dan gönderilen ve Terakkiperver Fırka’nın kimi ileri gelenlerince barındırılan”40 öldürme ekibi, Mustafa Kemal’in arasıra uğradığı, “kulüp binasının önüyle, Çankaya yolu üzerindeki kavşak noktasını pusu yeri” olarak saptamıştı. Öldürme eyleminin dışında kalmış bir yönetim kurulu üyesi, suikastı duyup durumu Fırka liderlerine bildirince, “açığa çıkma korkusu” eylemi erteletmişti.41

Karşı Devrimin Sonu

İzmir Suikastı, bitmeyecek gibi görünen tutucu karşıtçılığın son önemli çıkışıydı. Bu aykırı eylemle kendi sonunu da getirmiş oldu. Türkiye’nin gelişimi için gerçekleştirilecek yeni atılımların önünde artık, yeraltına çekilen gericilik dışında, ciddi bir güç kalmamıştı.
Devrimlerin tamamlanarak özgür ve gönençli bir toplum yaratılması, bu amaca hizmet edecek devlet örgütünün demokratik ve laik ilkeler üzerinde güçlendirilmesi, artık açık direnişle karşılaşmayacaktı. Mustafa Kemal ve Cumhuriyet Hükümeti, gerilimli çatışmalar, ölüm çekinceleriyle dolu savaşımlardan sonra, bundan böyle daha rahat çalışabileceklerdi.

Halkın Öfkesi

İzmir’deki öldürme girişimi, tüm yurtta büyük bir öfke dalgasının yayılmasına neden oldu. Suikastı öğrenen halk, o gün sokağa döküldü ve “alçakların hemen cezalandırılmasını” isteyen gösteriler yaptı.42 Savcılığın yer gösterme için olay yerine getirdiği sanıkları, “onları parçalamak isteyen halkın elinden” polis güçlükle kurtardı.43 Ülkenin her yerinden ona ve Meclis’e, geçmiş olsun dileklerini ileten ve “suikastçıları lanetleyen” telgraflar gönderildi.
Atatürk, Suikastın ortaya çıkışından bir gün sonra, 16 Haziran’da İzmir’e geldi ve suikastın yapılacağı otelin önünde bir konuşma yaptı. Kemeraltı sokaklarını dolduran “insan seline” karşı yaptığı bu konuşmada “olayın, başka yerler varken, düşmandan son kurtarılan şerefli İzmir’de” ortaya çıkmasından duyduğu üzüntüyü bildirdi; bu tür “alçakça girişimler, devrimin kutsal ateşini söndüremeyecektir” dedi.44 Benzer bir konuşmayı, kendisini ziyarete gelen İzmirlilere karşı yaptı ve “Ben ölürsem milletimizin, birlikte yürüdüğümüz yoldan asla ayrılmayacağına eminim. Bu konuda gönlüm rahat. Düşmanlarımızın son çırpınış hareketleri, bizim devrim ateşimizi söndüremez” dedi.45
18 Haziran’da Anadolu Ajansı’na yaptığı açıklamada ise şu ünlü sözlerini söyledi: “Alçak girişimin, benim kişiliğimden çok, kutsal Cumhuriyetimiz ve onun dayandığı yüksek ilkelerimize yönelik olduğundan kuşku yoktur... Benim naciz (önemsiz) vücudum bir gün elbet toprak olacaktır. Ancak, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır (sonsuza dek yaşayacaktır). Türk milleti, güven ve mutluluğunu sağlayacak ilkelerle, uygarlık yolunda kararlılıkla yürüyecektir...”46

DİPNOTLAR

  1. Gazi Paşa’ya Suikast” Uğur Mumcu, Tekin Yay., 2.Basım, İst.-1993, sf.7
  2. Atatürk” Lord Kinross, Altın Kit., 12.Baskı, İst.-1994, sf.496
  3. Bozkurt” H.C. Armstrong, Arba Yay., İst-1996, sf.193
  4. a.g.e. sf.193
  5. Atatürk” Lord Kinross, Altın Kit., 12.Baskı, İst.-1994, sf.496
  6. a.g.e. sf.296
  7. Gazi Paşa’ya Suikast” Uğur Mumcu, Tekin Yay., 2.Basım, İst.-1993, sf.8
  8. Tek Adam” Ş.S.Aydemir, 3.Cilt, Remzi Yay., 8.Basım, İst.-1983, sf.267-268
  9. Gazi Paşa’ya Suikast” Uğur Mumcu, Tekin Yay., 2.Basım, İst.-1993, sf. 8
  10. Tek Adam” Ş.S.Aydemir, 3.Cilt, Remzi Yay., 8.Basım, İst.-1983, sf.281
  11. Gazi Paşa’ya Suikast” Uğur Mumcu, Tekin Yay., 2.Basım, İst.-1993, sf.26
  12. Bozkurt” H.C. Armstrong, Arba Yay., İst-1996, sf.194
  13. a.g.e. sf.194
  14. a.g.e. sf.193
  15. a.g.e. sf.193
  16. Tek Adam” Ş.S.Aydemir, 3.Cilt, Remzi Yay., 8.Basım, İst.-1983, sf.274
  17. a.g.e. 3.Cilt, sf.275
  18. a.g.e. 1.Cilt, sf.139
  19. Atatürk” Lord Kinross, Altın Kit., 12.Baskı, İst.-1994, sf.502
  20. a.g.e. sf.502
  21. Mustafa Kemal” Benoit Méchin, Bilgi Yay., Ank.-1997, sf. 271-272
  22. a.g.e. sf.272
  23. Türkiye Cumhuriyetinde Tek Parti Rejiminin Kurulması 1923-1931” Mete Tuncay, Tarih Vakfı Yurt Yay., 3.Baskı, İst.-1999, sf.169
  24. Gazi Paşa’ya Suikast” Uğur Mumcu, Tekin Yay., 2.Bas., 1993, sf.93 ve 95
  25. Mustafa Kemal” Benoit Méchin, Bilgi Yay., Ank.-1997, sf.275
  26. a.g.e. sf.275
  27. a.g.e. sf.275
  28. a.g.e. sf.272
  29. Bozkurt” H.C. Armstrong, Arba Yay., İst-1996, sf.198
  30. Mustafa Kemal” Benoit Méchin, Bilgi Yay., Ank.-1997, sf.275
  31. a.g.e. sf.275
  32. a.g.e. sf.275
  33. Atatürk” Lord Kinross, Altın Kit., 12.Baskı, İst.-1994, sf.503
  34. Bozkurt” H.C. Armstrong, Arba Yay., İst-1996, sf.191
  35. Gazi Paşa’ya Suikast” U.Mumcu, Tekin Yay., 2.Basım, İst.-1993, sf.15
  36. a.g.e. sf.11
  37. Atatürk” Lord Kinross, Altın Kit., 12.Baskı, İst.-1994, sf.499
  38. Gazi Paşa’ya Suikast” U.Mumcu, Tekin Yay., 2.Basım, İst.-1993, sf.33-34
  39. Bozkurt” H.C. Armstrong, Arba Yay., İst-1996, sf.181
  40. Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri IV” Kaynak Yay. 3.Bas., 2001, sf.195
  41. a.g.e. sf.195
  42. Atatürk” Lord Kinross, Altın Kit., 12.Baskı, İst.-1994, sf.497
  43. Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri IV” Kaynak Yay., 3.Bas., 2001, sf.196
  44. Atatürk” Lord Kinross, Altın Kit., 12.Baskı, İst.-1994, sf.497
  45. Tek Adam” Ş.S.Aydemir, 3.Cilt, Remzi Yay., 8.Basım, İst.-1983, sf.270
  46. Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti tarihi Kronolojisi 1918-1938” Prof. Dr. U.Kocatürk, TTK, 2.Bas., 1988, sf.458 ve “Tek Adam” 3.C., sf.270

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder