14 Kasım 2015 Cumartesi

MUSTAFA KEMAL'İ İSTANBUL GÜNLERİ: KURTULUŞ SAVAŞI HAZIRLIKLARI -2


Mustafa Kemal, İstanbul direnişini örgütlerken her sınıf ve kesimden çok değişik insanla dolaylı ya da doğrudan ilişki kurdu. İngilizler’in ünlü istihbaratçıları, onun Saray’dan Sirkeci kayıkçıklarına, kadın örgütlerinden yurt dışı yapılanmalarına uzanan bilgi toplama ağıyla baş edemiyordu. İşgal güçlerinin koyduğu idam cezasına karşın, milliciler; “büyük bir ustalıkla her yere sızıyor, Saray’dan girip elçiliklerden çıkıyor ve İngilizler’in haber alma servisleriyle adeta alay ediyorlardı”. Hemen her karşı girişimi, önceden öğrendiler, önlem alarak başarısız kıldılar. Kendilerini, tümden davaya adamışlardı. Ulusal direnişe katılanlar, “Bizim vücudumuz millete aittir, biz ulusal direnişin bir parçasıyız” diyordu.


Mim Mim ve Silah Edinme

Ankara’nın gereksinim duyduğu silahların önemli bir bölümü, işgalci güçlerin İstanbul’da depoladığı silahlara el konularak sağlandı. Mustafa Kemal, kurdurup yönlendirdiği Müdafaa-i Milliye Cemiyeti’nin askeri kanadını, başlangıçta İstanbul’un Müslüman halkını, Rum ve Ermeniler’in saldırılarından korumakla görevlendirdi.
Kısa adı M.M. (Mim Mim) olan bu örgütü, daha sonra Ankara’ya silah ve adam taşıma işine verdi. Mim Mim’in başkanlığına, Çanakkale’de yanında onbaşı olarak savaşan Topkapılı Mehmet Bey’i (Cambaz Mehmet) getirdi. M.M. İstanbul’da kendisini korudu ve Rum saldırılarına karşı koymak için, hemen her semtte örgütlendi.1 Ankara’ya geçtikten sonra, örgüt içinde, doğrudan kendisine bağlı sekiz kişilik bir komite oluşturdu. Bu komite, belirlediği kişileri Ankara’ya kaçırıyor, yol giderlerini ve gerekli belgeleri sağlıyordu.2
Mim Mim, baskınlarla ele geçirdiği 38 bin ton silah, cephane ve donanımı, elinde hiçbir motorlu araç olmamasına karşın, kağnılarla, at, deve ya da katırlarla Ankara’ya taşıdı.3 Bu yükün karşılığı; 56 bin süngü, 320 makineli tüfek, 1500 tüfek, bir batarya, 3 bin sandık cephane, 10 bin üniforma, 100 bin nal, 15 bin matara, bin değişik askeri donanımdı.4
Karakollardan, kışlalardan, askeri depolardan silah ve malzeme “çalınıyor!” du. 1921 Mart’ında Davutpaşa Kışlası’ndan el bombaları ve makinelı tüfekler çalınmıştı. “Bir eleverenin (muhbirin) bildirmesiyle (ihbarıyla)” İngilizler, Sarıyer Karakolu’nda Anadolu’ya gönderilmeyi bekleyen 374 tüfek, 7 makinalı tüfek 25 el bombası ve 35 kasa cephane bulmuştu.
“Ermeni yetimlerin yerleştirilmesi” gerekçesiyle okullardan çıkarılan Kuleli Askeri Lisesi’nin 800 öğrencisi, götürüldükleri Maçka Kışlası’nın cephanesini neredeyse boşaltıp M.M.’e teslim etmişti. Aynı işi Beylerbeyi Jandarma Okulu öğrencileri de yapmıştı. Yeşilköy Çobançeşme cephaneliğinden 250 bin mermi, Haliç’teki Karaağaç silah deposundan 500 sandık cephane ‘kaybolmuştu’.5

Bilgi Toplama Başarısı

Fransız Yazar Berthe Georges-Gaulis, İstanbul'daki milliciler için şu değerlendirmeyi yapar: “Türklerin en sert ve acı tepkileri bile, görünürde bir kayıtsızlık perdesi arkasında gizliydi. Sokakta, size bakmadan geçen bu insanları, herhangi bir direniş yapamayacak durumda sanırdınız. Ama birdenbire ortaya çıkan sert olayları, nedeni anlaşılamayan bu yangınları kimler çıkarıyor? Silah sesleri nereden geliyor? Yönetim makinesinin çarkları arasında kayabilen bu kum taneleri nereden çıkıyor? Avrupalılar, sorumluları gözle görülemeyen ve kavranamayan bu olaylara akıl erdiremiyor. Onların kaba kuvveti, burada iş göremiyor...”6
Halkın direncini kıramayan işgal yönetimi, yalnızca millicileri değil, onlara yardım edenleri de ölüm cezasına çarptırmaya karar verdi ve bu kararı “İstanbul’un her yerine yapıştırdığı ilanlarla” duyurdu.7
Bu duyuru da etkili olmadı ve direniş yayılarak gelişti. Haberalma çalışmaları ve silahlı eylemlerden ayrı olarak, mahallelerde, okullarda ve fabrikalarda, halkı direnişe çağıran bildiriler dağıtıldı.
Amiral Bristol’un Mustafa Kemal’in kaleme aldığını varsaydığı8 ve işçilere dağıtılan bir bildiride şunlar yazıyordu: “Bir kısım vicdansız ve şerefsiz devlet adamları, yeşil çuhalı masalarda, bize atalarımızdan miras kalan bu ülkeyi parçalamaya ve bölmeye karar verdiler. Bununla yetinmedikleri gibi ölüm fermanımızı çıkardılar... Üstümüze en menfur kavmi saldırttılar; öyle bir kavim ki, sevgili İzmirimiz’i bizden söküp aldı. Şimdi aynısını Türklüğün beşiği Trakya’da yapmaya çalışıyor... Düvel-i muazzama kökümüzü kazımaya karar verdi. (Ancak biz y.n.) Ülkemizin mübarek köşelerini müdafaa etmek için, silahlar elimizde öleceğiz…”9

Millici Kadınlar

Millici kadınlar, yeraltı direnişinde bilgi toplama ağırlıklı olmak üzere, görev aldılar ve çok başarılı oldular. Kazım (Orbay) Bey’in eşi, Enver Paşa’nın kızkardeşi Mediha Hanım, Amiral de Robeck’in sözleriyle, “Türk kadınlar Derneği’yle bağlantılı ve Kızılay Derneği’nin kadın üyeleriyle birlikte Anadolu’yla düzgün bir haberleşme” düzeni kurmuştu.10
Polis şefi Azmi Bey’in eşi, İtalyanlarla kurulan ilişkilerde görev almış, “sıkça Rodos’a gidip geliyordu”.11
Eski Sadrazamlardan Sait Halim Paşa’nın akrabası Prenses Nimet Muhtar, Avrupa’daki Türk kadınlarını örgütlemiş, “Mustafa Kemal için çalışan bir merkez durumuna getirilen Münih’te” çalışma yürütüyordu.12
Topkapılı Ebe Şahende Hanım (CHP Genel Sekreteri Recep Peker’in kayınvalidesi), Şair Şüküfe Nihal (Başar), Nakiye (Elgün) Hanım, işgal İstanbulu’nda direnişe katılan ve gösterdikleri kararlılıkla herkese örnek olan kadın önderlerdi. Şahende Hanım, gördüğü ağır işkenceye karşın, işgalci güçlere hiçbir bilgi vermemişti.13
Mustafa Kemal bilgi toplamayı içeren gizli çalışmaya önem veriyor, bu işlerle doğrudan kendisi ilgileniyordu. Kişisel ilişkileri dahil, her türlü olanağı bu yönde kullandı. Sahip olduğu sıradışı bellek gücüyle adları, yerleri ve olayları asla unutmuyor, halk örgütlerinden Saray’a dek her kesimden insanla, güvene dayalı ilişkiler kuruyordu.
Prenses Mevhibe Celalettin’i, İtalyan İşgal Kuvvetleri Komutanı Kolonel Roletto’nun düzenlediği baloya göndermiş, katılımcılar ve oradaki konuşulanlar hakkında bilgi almıştı.14 II.Abdülhamit’in Kızı Naime Sultan, V.Murat’ın kızı Fehime Sultan, millici yeraltı direnişinin önemli bilgi toplama kaynaklarıydı. Fehime Sultan, Damat Ferit’le Vahdettin’in birlikte oluşturduğu, “halkla Kuvvayı Milliye arasında çatışma çıkarmayı amaçlayan gizli planı” ortaya çıkarıp, M.M. aracılığıyla Ankara’ya bildirmişti.15
Damat Ferit’in “ayaklanma çıkartmak amacıyla ayrılıkçı Kürt örgütleriyle” İstanbul’da yaptığı görüşmeleri bildiren de oydu.16 Daha sonra, Türkiye Büyük Meclisi’nde Tokat milletvekili olan Nazım Bey hakkında M.M.’yi o uyardı. “Nazım Bey, Damat Ferit’in ajanıydı ve bir muhalefet partisi kurması için kendisine 4500 lira ödenmişti. O da Halk İştirâküyyün Fırkası adında bir parti kurmuştu”.17

Ordu Denetmenliği (Müfettişliği)

İstanbul günlerinin sonuna doğru, Anadolu’ya geçmeye hazırlanırken, 29 Nisan 1919’da, geniş yetkilere sahip Ordu Müfettişi olarak Anadolu’da görevlendirildi. Bu görevlendirilme, kendiliğinden gelen ve ‘şansa dayalı’ bir gelişme değil, resmi-sivil görüşmelerin, dostluğa dayalı kimi özel ilişkilerin devreye sokulmasıyla elde edilen bir atamaydı. Mustafa Kemal’e özgü kararlılığın, yoğun çabasının ve ustalıkla kurulmuş ilişkilerin doğurduğu bir sonuç, incelikli taktiklerle yaratılmış bir ‘şanstı’.
Yenilginin ve ardından gelen işgalin neden olduğu yönetim boşluğu, her yerde olduğu gibi Karadeniz’de yaşayan azınlığı yüreklendirmiş, bölge Rumları işgal güçlerinin korumasına güvenerek silahlı eylemlere girişmişti. Bunlar, Türk köylerine saldırılar düzenliyor, savunmasız insanları öldürüp mallarını yağmalıyordu. Saldırılara karşı savunma tepkisi ve silahlı önlem gecikmiyor, İngilizleri rahatsız edecek kadar güçlü bir Türk direnişi ortaya çıkıp bölgeye yayılıyordu.
Küçük ve devinimli silahlı birimlerden oluşan halk güçlerini bastırmayı göze alamayan İngiliz İşgal Komutanlığı, Padişah’a baskı yaparak, Türk direnişinin önlenmesini ve yöre halkının silahsızlandırılmasını istedi. Yapılmaması durumunda, bu işi doğrudan İngiliz birliklerinin yapacağını ve bölgeye asker gönderileceğini bildirdi.
Bu kurusıkı (blöf) davranışa boyun eğerek isteneni yapacağını bildiren Padişah ve Hükümet, bu işi kendilerine önerilen ve “iyi bir komutan” olan Mustafa Kemal’e yaptırmayı düşündüler. Anadolu’da silahlı direniş başlatmak için hazırlık yapan ve oraya gitmek için gün sayan insana, başlamış olan silahlı direnişi bastırma görevi verdiler. Benzeri herhalde olmayan bu çelişkiye, belki ‘şans’ ya da ‘yazgı’ da denilebilirdi.
Yetki veren-yetki alan arasındaki beklenti ayırımı ve bu ayırıma dayanan uzlaşmaz çelişki, yetki veren için kuşkusuz bir yanılgı sorunuydu. Yetki alan içinse; parlak bir başarıydı. Büyük Savaşın yenilmeyen tek komutanı, savaşın her türünü bilen yetenekli bir askerdi. Dönemin günah keçisi ittihatçılarla ilişkisi olmadığı gibi, onlarla karşıtlıklar içeren bir geçmişi vardı. İşgal gerçeğini ve padişah yetkesini kabullenmiş görünüyordu. Karadeniz bölgesindeki ‘başıbozuk ayaklanmaları’ durduracak en uygun kişi oydu.

Atanma Biçimi

Uzun bir uğraştan sonra atanacağını anladığı an, Harbiye Nazırlığı ve Başkumandanlık Vekaleti’ndeki (Genelkurmay) arkadaşları aracılığıyla atama sürecine dolaylı da olsa katıldı ve yetki sınırını hemen tümüyle kendisi belirledi. Düzeni bozulmuş, işlemez durumdaki yönetim yapısı işe yaramış, bu olanağı ona sağlamıştı.
Görevlendirme yazısını doğal olarak Genelkurmay kaleme alacak ve Hükümetin onayına sunacaktır. Genelkurmay İkinci Başkanı Kazım (İnanç) Paşa arkadaşıdır. Yetki sınırını birlikte genişletirler. Harbiye Nazırı imza atmaya cesaret edemez ancak mührünü vermeyi kabul eder. Kazım Paşa, odasında mührü basar ve atama yazısını Mustafa Kemal’e verir.
O gün duyduğu sevinç ve coşkuyu daha sonra şöyle dile getirecektir: “Talih bana öyle uygun koşullar hazırlamıştır ki, kendimi onların kucağında hissettiğim zaman ne kadar bahtiyarlık duyduğumu tarif edemem. Nezaretten çıkarken, heyecanımdan dudaklarımı ısırdığımı hatırlıyorum. Kafes açılmış, önüne geniş bir alem serilmişti. Kanatlarını çırparak uçmaya hazırlanan bir kuş gibiydim”.18
Görevlendirme yazısını, 5 Mayıs 1919’da aldı ve gidiş hazırlıklarını hızlandırdı. İngiliz İşgal Komutanlığı, atamaya önce karşı çıktı. Onların gözünde, “çekinceli, üstelik yetenekli bir kişiydi. İskenderun konusundaki tutumu unutulmamıştı”.19 Hükümet ise; eldeki en iyi komutanın o olduğunu, ülkedeki ünü nedeniyle ayaklanmaları en iyi onun bastıracağını söylüyordu. İngilizler, onun hakkında, “tutuklanıp Malta’ya sürülmesiyle, Padişah temsilcisi olarak Anadolu’ya gönderilmesi arasında gidip gelen”20 ve günler süren bir ikilem yaşadılar. Sonunda, Anadolu’ya gitmesine sessiz kalınması yönünde karar verildi ve adı “tutuklanacaklar listesinden çıkarıldı”.21
Harbiye Nezareti, ona ve “kalabalık ekibine gerekli olan vize”22 için İngiliz İşgal Komutanlığı’na başvurdu. Harbiye Nezareti’nde irtibat subayı olarak görevlendirilmiş olan Bennett adlı İngiliz Yüzbaşı, Mustafa Kemal’in karargahı için seçtiği 15’i subay 21 kişinin23 yüksek niteliğinden kuşkulandı. “Bu kurul, bir barış misyonundan çok, bir savaş komitesine benzemektedir”24 diyerek yola çıkmalarından bir gün önce Genel Karargaha başvurdu. Komutan yerinde yoktu, kendisine vizeyi verebileceği söylendi.25

Samsun’a Gidiş

15 Mayıs’ta Genelkurmay ve Babâili’ye, bir gün sonra Padişah’a veda ziyaretine gitti. Gemisinin batırılacağı yönündeki bildirime aldırmayarak, 16 Mayıs akşamı yola çıktı. Gece yarısına doğru Sadrazam Damat Ferit, Yüksek Komisyon’da askeri danışman olarak görev yapan Wyndham Deedes’i ivedi olarak görüşmeye çağırdı. Padişah, “Mustafa Kemal’in gizli direniş örgütleriyle ilişkisi olduğu”26 ve “Samsun’a sorun çıkarma amacıyla” gittiği27 yönünde yeni bir bildirim aldığını belirterek, geminin “ne pahasına olursa olsun durdurulmasını” istedi.28
Ancak geç kalmışlardı. Mustafa Kemal, Boğaz’dan çıkar çıkmaz, “geminin rotasını değiştirmiş ve kıyıya yakın gidilmesini emretmişti”.29 Türlü çekememezlikler içindeki işgal güçleri, deniz ulaşımında düzenli işleyen bir denetim sağlayamamışlardı. Yolcu gemilerini İngilizler, Fransızlar ve İtalyanlar, her biri ayrı ayrı denetliyordu. Görevlilerin yetki sınırları belirsiz ve iç içe geçen bir karmaşa içindeydi. Geç kalınmış, “kuş kafesten uçmuş”30, Mustafa Kemal, yalnızca birkaç saatlik bir farkla Anadoluya gitmişti.
13 Kasım 1918’de, hasta ve yorgun olarak geldiği İstanbul’dan, altı ay sonra, hemen hiçbir sağaltılmadan (tedavi görmeden), ölüm olasılığı içeren yeni gerilimler ve yorgunluklarla dolu, çatışmalı bir geleceğe gidiyordu. Yenilgiyle sonuçlanan kanlı bir savaştan sonra, başarı olasılığı yok gibi görünen, ‘umutsuz’ bir savaş başlatacaktı. Buyruğunda, güvendiği subaylardan oluşan karargahından başka bir güç yoktu.
Ancak, şaşılacak düzeyde umutlu ve coşkuluydu. Kendi gücüne ve kurtuluş kavgasına çağıracağı Anadolu halkına güveniyordu. Bandırma Vapuru, Kızkulesi açıklarında düşman zırhlılarının arasından geçip Karadeniz’e yöneldiğinde, güvertedeki arkadaşlarına, işgalcileri kastederek şunları söylüyordu: “Bunlar işte böyle yalnız demire, çeliğe, silah gücüne dayanırlar. Bildikleri tek şey yalnız maddedir. Bunlar hürriyet uğruna ölmeye karar verenlerin gücünü anlamazlar. Biz, Anadolu’ya ne silah, ne cephane götürüyoruz; biz ideali ve imanı götürüyoruz”.31

DİPNOTLAR

1                           “Gaflet Dalalet, Hiyanet” Yılmaz Dikbaş, Top.Dön.Yay., 8.Bas, İst-2003, sf.64
2                           “İşgal Altında İstanbul” B. Criss, İletişim Yay., 3.Bas., 2000, sf.182
3                           “İstiklal Savaşı’nda Anadolu’ya Kaçırılan Muhimmat ve Askeri Eşya Hakkında Tanzim Edilmiş Mühim Bir Vesika” Hüseyin Dağtekin, Tarih Vesikaları 1:16 (1955); ak. Bilge Criss, a.g.e. sf.184
4                           “Milli Mücadelede İttihatçılık” E.J.Zürcher, Bağlam Yay., 2.Bas., sf.129
5                           “İşgal Altında İstanbul” B. Criss, İletişim Yay., 3.Bas, İst.-2000, sf.186
6                           a.g.e. sf.32-33
7                           “Mustafa Kemal” Paul Dumont, Kültür Bak.Yay., 2.Bas., 1994, sf.49
8                           U.S. Records 867.00/1329, 19 Tem.1920, Bristol’dan Dışişleri Bakanı’na; ak. B. Criss “İşgal Altında İstanbul 1918-1923”, İletişim Yay., 3.Bas., İst.-2000, sf.135-136
9                           a.g.e. sf.135-136
10                      FO371/5170, 16.09.1920, de Robeck’ten Curzon’a; ak. B. Criss sf.179
11                      a.g.e. sf.179
12                      a.g.e. sf.180
13                      “Belgelerle Kurtuluş Savaşı’nda Casusluk Örgütleri” Ergun Hiçyılmaz, sf.54-55; ak B. Criss, a.g.e. sf.18
14                      “Atatürk’ün İstanbul’daki Çalışmaları” S. Borak, Kaynak Yay., 2. Bas., İst.-1996, sf.225
15                      “İşgal Altında İstanbul” B.Criss, İletişim Yay., 3.Bas. İst.-2000, sf.181
16                      a.g.e. sf.
17                      “Muhterem Casuslar” Razi Yalkın, Tarih Dünyası 2:12-14 (1 Ekim-1 Kasım 1950); ak. B. Criss, a.g.e. sf.181
18                      “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, I.Cilt, Remzi Kit., 9.Bas., İst.-1983, sf.402
19                      “Bozkurt” H.C.Armstrong, Arba Yay., İst.-1996, sf.86
20                      a.g.e. sf.86
21                      a.g.e. sf.86
22                      “Atatürk” L.Kinros, Altın Kitaplar Yay., 12.Bas., İst.-1994, sf.195
23                      “Atatürk’ün İstanbul’daki Çalışmaları” S. Borak, Kaynak Yay., 2. Bas., İst.-1996, sf.270-271
24                      “Atatürk” L.Kinros, Altın Kitaplar Yay., 12.Bas., İst.-1994, sf.195
25                      a.g.e. sf.195
26                      “Mustafa Kemal” Benoit Mechin, Bilgi Yay., Ank.-1997, sf.163-164
27                      “Bozkurt” H.C.Armstrong, Arba Yay., İst.-1996, sf.87-88
28                      a.g.e. sf.88
29                      “Atatürk” L.Kinros, Altın Kitaplar Yay., 12.Bas., İst.-1994, sf.197
30                      a.g.e. sf.197

31                      “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü” U. Kocatürk, T.İş Ban.Kül.Yay., sf.81

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder