1 Ocak 2016 Cuma

21.YÜZYIL KİMİN OLACAK EMPERYALİST BLOKTA ÇATLAK



Dünya’yı gelecekte nelerin beklediğini görmek istiyorsak aranan yanıtı artık, NATO-Varşova, Arap-İsrail çatışmasında ya da Birleşmiş Milletler görüşmelerinde bulamayız. Bunların yerine ABD-Japonya-Almanya-Çin ve Rusya arasındaki ilişkilere ve bu ilişkilerin azgelişmiş ülkeler üzerindeki etkilerine bakmamız gerekiyor. Sovyetler Birliği’nin dağılması, daha önce çok az insanın düşündüğü bir gerçeği ortaya çıkardı. ABD’nin gölgesinde serpilip gelişen Japonya ve Almanya ile Uzakdoğu’da büyüyen Çin, büyük bir ekonomik güce ulaştı. Bu ülkeler, eriştikleri güce dayanarak artık dünya politikasına ağırlıklarını koymak istiyor. Yeni bloklaşmalar oluşuyor. Sovyet etkisiyle baskı altında kalan çelişkiler olgunlaşarak ortaya çıkıyor ve dünya adeta 20.yüzyılın başlarına geri dönüyor. Dünya etkinlik alanları için kıran kırana bir savaşımın sürdüğü çok kutuplu politik yapıya geri dönüyor


Geleceği Görmek, Geçmişi Bilmek

Dünya 21.yüzyıla, yüzyıl öncesindekine benzer koşullarla girdi. Yeniden çok kutuplu duruma gelen ve emperyalist devletlerin azgelişmiş ülkeler üzerinde baskı kurduğu bir dünyada, etkinlik alanları için savaşım giderek kızışıyor. ABD, Japonya ve Almanya arasındaki ekonomik rekabet şiddetleniyor. Bu ülkeler azgelişmiş ülkelere karşı birlikte hareket ediyor ancak kendi aralarındaki gerilimler de giderek şiddetleniyor. Amerikalılar gelişmelerden rahatsız. Dünya liderliğini yitirmekte olduğunu görüyor ve umarsız lıkır nedeniyle dünya önderliğini bir oranda paylaşmaya razı. Küresel etkinlikte, tek başına girişimde bulunamıyor,  bağlaşıklarının yardımına gereksinimi var.
Rusya ve Çin’i ayrı tutarak; ABD, Japonya, Almanya ilişkilerinin günümüzdeki niteliği ve bunun gelecekte alacağı biçimi inceleyen Amerikalı Yatırımcı, Banker ve Eski Hükümet Görevlisi Jeffry E.Garten, şunları söylüyor: “Dünyanın 21.yüzyılda alacağı biçimi görmek istiyorsanız, ABD, Japonya ve Almanya arasındaki ilişkilere bakmanız gerekecektir. Soğuk savaş sırasında bu üç ulus arasındaki güç ilişkilerinin nasıl değiştiğini ve nasıl değişmekte olduğunu incelemeniz gerekir… Üç büyükler, ekonomi alanında amansız rakiplerdir. Kendi iç pazarları dahil aynı pazarlar için rekabet edecekler. Sermaye dolaşımı için rekabet edecekler. Aynı yüksek teknolojili endüstri dallarına hakim olmaya çalışacaklar… Ulusumuz, 1941’den bu yana (ABD–Japon Savaşı) görülen en şiddetli meydan okumayla yüzyüzedir ve o döneme kıyasla bugün, böyle bir meydan okumaya tepki göstermek için daha az hazırlıklı durumdayız”.1
Sıradan birçok insan; bu üç ülke arasındaki gerilimlerin 2.Dünya Savaşı öncesiyle kıyaslanacak kadar şiddetlendiğini söylemeyi, abartılmış bir sav olarak görebilir. Ancak, konuyu araştırıp inceleyenler, bu ülkeleri yönetenler ve ekonomik veriler, çatışmanın şiddetli olduğunu gösteriyor.
ABD’de geniş mali kaynaklara sahip 20.Yüzyıl Fonu adlı kuruluşun başkanı Richard C.Leone şöyle diyor: “Yakın zamana kadar, kollektivist ideolojiye hizmet edenlere karşı sürekli bir savaş veriyorduk. Bu konuda umduğumuzdan daha başarılı olduk, çünkü Sovyetler Birliği’nin maddi çöküşü bu yarışın muhtemel sonucuna dair en iyimser görüşümüzü bile aştı. Ancak bugün nerede duruyoruz ve rakiplerimiz kim? Sanki dönüp dolaşıp aynı yere geldik; bir kez daha, eski hasımlarımız ve bazen de müttefiklerimiz olan Almanlar ve Japonlarla karşı karşıya geliyoruz. Bu karşılaşma Sovyetler Birliği’yle olduğu gibi rakip ideolojiler arasında olmuyor... Buradaki konu, Amerika’nın bağımsızlığıdır. Ekonomik rakiplerimizi tehditkar hasımlara dönüştüren, insana savaşı hatırlatan benzetmelerden geçilmiyor. Neredeyse ulusal seferberlik için savaş boruları çalınıyor”.2

Söyleme Dönüşen Çatışma

Politik liderlerin bu konudaki görüşleri, ekonomistlerden ayrımlı değil. Kimi zaman bilinçli olarak, kimi zaman da düşüncelerini saklamayı başaramayarak, diplomatik nezaketten uzak açıklamalar yapılıyor. Fransa Başbakanı Edith Cresson 1991 yılında şunları söylemişti. “Japonya oyunu kurallarına göre oynamayan bir düşmandır ve dünyanın mutlak hakimi olmak istemektedir. Buna boyun eğmek için ya aptal ya da kör olmak lazım”.3
Japonların ise kendilerine güvenleri tam. Yanıtları sert ve kararlı. Japonya’nın ünlü enstitülerinden Numara Securities, 1990 yılında yayınladığı araştırmada, 21.yüzyılın “Pasifik Çağı” olacağını iddia ederek şunları söylüyor: “Dünya, pazar savaşlarının aşırı derecede yoğunlaşacağı bir arenaya dönüşecektir”.4
Japon ekonomisti Şintaro İşihara “The Japan That Can Say No” (Hayır Demesini Bilen Japonya) adlı kitabında; “21. yüzyılda ekonomik savaş olacaktır. Bu savaştan Japonya galip çıkacaktır” diyor.5
Sony’nin Patronu ve Yönetim Kurulu Başkanı Morita’nın ABD’ne ait saptamaları görüş bildirmekten çok, hakarete benziyor: “ABD çöküşe gitmektedir. Zira, Japonya her yıl ABD’ye 50 milyar dolar daha fazla ihracat yapmaktadır. Amerika boğazına kadar açgözlülük, küstahlık, ırkçılık ve tembelliğe batmış bir ülkedir”.6
14–16 Kasım 1998’de Malezya’da yapılan APEC toplantısına katılan Japonya Ticari Temsilcisi Mikie Kiyoi’nin, Japonya’yı “Serbest ticaretin yayılmasında yıkıcı bir rol oynamakla” suçlayan ABD Ticari Temsilcisi Charlene Barshefski’ye verdiği yanıt, Morita’nın sözlerinden daha da sert: “Sizin şeytani bir ruhunuz olduğunu biliyoruz. Ama lütfen başkalarının da, dünyaya aynı şeytani gözle baktığını düşünmeyiniz”.7
Almanya Başbakanı Helmut Kohl, 21.yüzyıl için ne Japonya’ya ne de Amerika’ya şans tanıyor. Her iki ülkeye de ekonomik savaş ilan ederek şunları söylüyor: “Önümüzdeki yıllar Avrupalıların yılları olacaktır. Japonların değil. ABD’nin bu yarışta yeri olmayacaktır”.8
ABD Hükümetinin ‘şahinlerinden’ Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, bir cümleyle adeta ABD’nin 21.yüzyıl politikasını anlatıyor ve askeri gücüne güvenerek herkesi tehdit ediyor: “Yeni ekonomik gruplaşmalar 21.yüzyılın askeri ittifaklarıdır”.9

Süreçler, Çelişkiler, Sonuçlar

ABD, Yeni Dünya Düzeninin hem kurucusu ve hem de elli yıllık önderidir. Uluslararası politikaya yön veren ve bunun mali yükünü karşılayan odur. Dünyaya istediği biçimi vermek için muazzam bir servet harcamıştır.
Savaştan yenik çıkan Almanya ve Japonya ise uzun yıllar, herhangi bir askeri harcama yapmadan ABD’nin “kanatları altına sığınmış” ve bütün olanaklarını yeniden büyümek için ekonomiye ayırmıştır. Bu iki ülkenin, elli yıl içinde elde ettikleri ekonomik büyüme olağanüstüdür. ABD bir anlamda çekindiği iki rakibini de kendisi yaratmıştır.
Gelişmiş büyük devletlerle azgelişmiş yoksul ülkeler, yeniden ve yalnız olarak karşı karşıya kaldı. Zengin-yoksul, gelişmiş-azgelişmiş ya da Kuzey-Güney olarak bölünen dünya; 20.yüzyılın başlarında olduğu gibi; bu gruplaşmanın taşıdığı gerilim ve çatışmaların biçim vereceği, yeni bir döneme girdi. Baskının, uluslararası şiddetin ve gücün belirleyici olduğu ve 21.yüzyılı kapsayacak olan bu dönemde; yoksulluk, her türlü çatışma ve sömürü yaygınlaşarak, dünya küresel bir kaos ortamına sürüklenecektir.

Geleceğe Hazırlık

Dünyanın gelecekte alacağı biçimi en iyi gören ve kavrayan ülkeler ‘üç büyükler’dir. Dünyanın bugünkü durumunu, gelişme yönünü ve bu gelişme içinde kendi konumlarını, alınması gereken önlemleri en iyi bilen onlardır. Çatışmanın kaçınılmazlığını görüyorlar ve buna göre hazırlanıyorlar. Bu hazırlık, sürdürdükleri korumacılığa yönelik politikalarda, ekonomik ve askeri ittifaklarda ve dile getirilen görüşlerde açıkça görülüyor. “Serbest piyasa ekonomisi”, “Liberal Ticaret”, “Küresel Uygarlık”, söylemlerinin anlamı olmayan boş laflar olduğunu biliyorlar. Sahnesi dünya olan ve sonu kavgayla bitecek bir oyun oynanıyor.
‘Üç büyüklerin’ 21.yüzyıla yönelik büyüme stratejilerinde, artık ittifaklar ya da serbest bölge çıkarları değil, dünya ekonomik sistemine egemen olma planları yer alıyor. Bu amaca yönelik çatışma eğilimleri yetkili kişilerin açıklamalarında dile geliyor.

Güce Uygun Etkinlik

Almanya ve Japonya, günümüz dünya siyasetinde, eriştikleri ekonomik güce uygun düşen oranda söz sahibi olmak istemektedirler. Ekonomik güçleri doğal olarak onları dünya siyasetinde belirleyici olmaya zorluyor. Bunu da açıkça ifade ediyorlar.
Almanya Başbakanı Helmut Kohl şöyle söylüyor “Eğer Almanya daha fazla sorumluluk alacaksa, Alman görüşlerinin Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyi kararlarında daha ağırlıklı olarak ifade edilmesinin yolları bulunmalıdır”.10
Tokyo Bankası’nın Başkanı Yusuke Kashiwagi’nin sözleri istekten çok Japonya’nın tavrını açıklıyor: “2000’li yıllar, Japonya’nın sesini duyurmayı ve kendisini kabul ettirmeyi öğrenmek zorunda kalacağı yıllar olacaktır”.11
Japon ve Alman isteklerinin muhatabının ABD olduğu açıktır. Bu iki ülke, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, dünyada kendilerine ayrımlı bir yer arıyor. Ayrımlı çıkar kaygıları içindeler. Küresel finans kurumlarında, uluslararası örgütlerde, azgelişmiş ülkeler üzerinde ve dünyanın kritik bölgelerinde etkilerinin daha fazla olmasını istiyorlar.

Geleceği Üretim Belirleyecek

ABD, 1955 yılında elektronik ürünlerin yüzde 96’sını, 1965’de yüzde 30’unu üretiyordu. 1975’de ise bu oran sıfıra yakındı.12 Televizyon üretiminin sonu da aynıdır. 1980’lerin sonunda ABD televizyon endüstrisinden bir tek, yüzde 15 pazar payıyla Zenith kalmıştı. O da 1991 yılında bir Güney Kore firması olan Goldstar’la geniş kapsamlı bir teknoloji paylaşım anlaşması imzaladı.13
ABD ekonomisindeki üretim ve dış ticaret sorunları, birkaç üretim alanıyla sınırlı değildir. Yapısal nitelikte, genel bir sorundur. Dış ticaret açıklarındaki önlenemeyen artışlar, mali sermaye kurumlarındaki ABD üstünlüğünü ortadan kaldırmış durumdadır.
1970’lerde her yıl yaklaşık 10 milyar dolar olan dış ticaret açığı, 1980’lerde yıllık 94 milyar dolara çıkarak dramatik bir artış göstermiştir. Bu açığın, 40 milyar doları Japonya ile 10 milyar doları ise Almanya ile yaptığı ticarete aittir.14 Oysa daha 40 yıl önce Japonya, kullandığı otomobil ve kerestenin yüzde 80’ini, inşaat malzemesinin yüzde 70’ini ve petrolün yüzde 50’sini ABD den satın alıyordu. O dönemde Japonya, Amerika pazarına hemen sadece ipek verebiliyordu.15
Japonya, 1970 yılında ABD’nin üretiminin ancak yüzde 50’sini üretebiliyorken, 1990’a kadarki 20 yıl gibi kısa bir sürede, ABD’nin ulusal üretimini yüzde 22 oranında aştı.16 Japonya’nın yayılan üstünlüğü yalnızca üretim alanında değil mali piyasalarda ve bankacılıkta da kendisini açıkça göstermektedir. 1970 yılında dünyanın en büyük 15 bankası arasında hiç Japon bankası yokken, 1990 yılında dünyanın en büyük 15 bankasından 10’u Japon’du ve ilk altı sırayı da Japon bankaları alıyordu.17
1989 yılında Japon bankaları California’daki tüm kredilerin yüzde 20’sini karşılıyordu.18 Finans piyasalarına ağırlığını koyan Japon mali sermayesi Amerikalıları şaşkına çevirmişti. Bir ABD uluslararası şirketi olan Board’ın başkanı; “Açıkça kendi ekonomik kaderimiz üzerindeki kontrolümüzü yitirmek üzereyiz”19 derken haklıydı. Reagan döneminde ABD bütçesinin verdiği yıllık açık miktarı 150-250 milyar dolara çıkmıştı.20 ABD bugün dünyanın dış borcu en yüksek olan ülkesidir. 2013 yılında dış borcu 16 trilyon dolardı.

Alman Başarısı

Almanya’nın ekonomik başarımı (performansı) Japonya’ya oldukça benziyor. Almanya, Batı Avrupa ekonomilerinin gerçekten bütünleştirilmesi, orta ve Doğu Avrupa ülkelerine gecikmeden yayılma, Ortadoğu ve Avrasya’da etkinleşme gibi konularda bu güne dek önemli mesafe aldı. Birçok alanda üstünlükleri var.
Herşeyden önce, uzun süreden beri Batı Avrupa’nın ekonomik güç merkezidir ve artık en önemli siyasal güç haline gelmiştir. 1990 yılında dünyadaki en geniş hacimli ticaret fazlasını gerçekleştirdi; kişi başına düşen dış ticaret fazlalığı temel alındığında, Japonya’nın elde ettiği ticaret fazlasının üç katına ulaşıyordu. Almanya, tarihsel pazarları orta ve doğu Avrupa’da etkinliğini tamamlayıp Ortadoğu’ya yayıldığında, çok daha heybetli bir görünüm kazanacaktır.
Alman sanayinin büyük bir kısmı, Federal Alman Endüstrisi’nin (FAM-Bundesverband der Deutschen Industrie) ve Alman Ticaret Odası’nın (DIH-Deutschen Industrie und Handelstag) yönetimi altındadır. Alman şirketlerinin özellikle dış rekabet güçlerini arttırmaları için şirketlere yardımcı olan, devletin de desteklediği pek çok ticaret birliği vardır. Almanya’da, ekonomi ve ticaretteki hızlı gelişme, böyle bir örgütsel yapı üzerine oturtulmuştur.

Askeri Güç

Japonya ve Almanya’nın gelişen ekonomik gücüne karşılık ABD, üretim endüstrisi ve küresel ticarette gerilemektedir. Ama o da dünyanın tek askeri süper gücü durumundadır. Muazzam bir nükleer cephaneliği ve çıkarlarını korumak için hemen her yere askeri birlik gönderme yeteneği vardır. Ekonomik yarışta geri kalmaya başlayan bir ülkenin elinde böylesi bir gücün bulunuyor olması, kaygı verici bir dengesizliği oluşturmaktadır. Bu dengesizliğin insanlığa karşı oluşturduğu tehlikenin boyutu, teknolojik gelişmeler nedeniyle, hesap bile edilememektedir.
Amerikalılar’ın Almanya’dan en az Japonya kadar çekindikleri biliniyor. Amerika’nın en çok satan yayın organlarında, büyüyen Almanya’nın tarihindeki “karanlık yanların” ne zaman “yeniden ele alınacağı” merakla bekleniyor. Times, 20 Kasım 1989 tarihli sayısında; “Almanya: Dünya endişelenmeli mi?” diye soruyor. 30 Temmuz 1990 tarihli Newsweek, “Almanya Durdurulabilir mi?” başlığıyla çıktı. Amerikalıların endişe etmekte hakları var. Alman ekonomik mucizesi (wirtschaftswunder) şaşırtıcı bir büyüme gerçekleştirdi. 1950 ile 1963 arasındaki yalnızca 13 yılda, toplam sanayi üretimi 3 kat, otomobil üretimi 20 kat arttı, dışsatım yükseldi ve kişi başına gelir katlandı.21
ABD-AB arasındaki ticari ilişkilerde ibrenin Avrupalılar yararına dönmesi, ekonomik rekabeti, önceden imzalamış küresel anlaşmaları yok sayacak kertede şiddetlendirmiştir. 1999’un başlarında ortaya çıkan “muz savaşı” ve “sivil havacılık kavgası” bu tür çatışmaların ne ilkidir ne de sonuncusu olacaktır. Avrupa Birliği’nin doların küresel tekeline karşı Euro’yu ortaya çıkarması, ABD-AB arasında yeni bir çatışma kaynağıdır.

DİPNOTLAR

1          “Soğuk Barış” Jaffry Garten, Sarmal Yay., sf. 19 ve 231
2          a.g.e. sf. 18
3         “The Fighter of France” Steven Green House, The New York Times 16.05.1991 sf. 3 ak. Lester Thurow “Kıran Kırana” Afa Yay., sf. 86-87
4          “Japan Can Say No” Nomura Research Institute sf.1, ak. a.g.e. sf.27
5         “The Japon That Can Say No” Şintaro Isıhara Why Japan Will Be First Among Equals (New York:Simon&Schuster, 1991) sf.50 ak. Lester Thu-rov “Kıran Kırana” AFA Yay., sf.27
6          “21Yüzyıl Ekonomik Guruplar Çağı” Cumhuriyet 12.01.1998
7         “Los Angeles Times” 14.11.1998 ak. Ergin Yıldızoğlu “Dikkatler Reel Ekonomiye Dönerken” Cumhuriyet 16.11.1998
8         “Kohl to Reassure Soviets on Unification” The Boston Globe, 09.02.1990, sf.2
9         “21Yüzyıl Ekonomik Guruplar Çağı” Cumhuriyet 12.01.1998
10       “Soğuk Barış” Jeffry E.Garten Sarmal Yay., sf.52
11    “Japan and Germany Must Take Bigger Military, Policy-Making Roles in Word Affairs” Habart Rowen The Washington Post 03.03.1991: P.H1; Yusuke Kashiwaqi, Japan Society, New York, 11.07.1991 ak. Jeffry E.Garten “Soğuk Barış” Sarmal Yay., sf.52
12        “Kıran Kırana” Lester Thurow Afa Yay., sf.200
13      “Goldstar’s Stake in Zenith Involves Widespread Links” Davit E. Sanger, The New York Times, 26.03.1991 sf. D.1, D.10 ak. Lester Thurow Afa Yay., sf.201
14         “Soğuk Barış” Jeffry E.Garten Sarmal Yay., sf.24
15         a.g.e. sf.81
16         OECD Main Economic İndicators, Temmuz 1991, sf.102 ak. L.Thorow “Kıran Kıran” Afa Yay., sf.270
17         The Banker Haziran 1971, sf.663 American Banker 20 Temmuz 1991, sf.16.A. ak. a.g.e. sf.270
18         “Küresel Düşler” R.J.Barnet-J.Cavanagh Sabah Yay., sf.319
19         New York Times 20.05.1987 ak. a.g.e. sf.319
20         “Küresel Düşler” Richard J.Barnet - John Cavanagh Sabah Yay., sf.319

21         a.g.e. sf.108

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder