13 Nisan 2016 Çarşamba

ATATÜRK'ÜN CHP’Sİ


"Bu ülkeyi yönetmek isteyenler, ülkenin içine girmeli ve bu milletle aynı koşullar içinde yaşamalıdır ki ne yapmak gerektiğini ciddi olarak hissedebilsinler... Bir milletin yönetiminden sorumlu bulunan yöneticilerin kişisel ihtirasları, çekişmeleri, milli ve vatani görevlerin gerektirdiği yüksek duyguların üzerine çıkan ülkelerde, dağılmaktan ve batmaktan kurtulmak mümkün değildir... Sıradan politikacılıkla milleti bölmek ihanettir..."                                                                                                  Mustafa Kemal Atatürk


Cumhuriyet Halk Partisi’nin Kökleri

Hakimiyeti Milliye ve Yeni Gün gazeteleri, 7 Aralık 1922’de, Mustafa Kemal’in bir açıklamasını yayınladı. Açıklamada, “halktan gördüğüm sevgi ve güvene layık olabilmek için sıradan bir vatandaş olarak, yaşantım boyunca sürdürmek ve ülke yararına adamak amacıyla, halkçılık temelinde ve ‘Halk Fırkası’ adıyla bir parti kurmak istiyorum” deniyor 1 ve ülkenin siyasi geleceğiyle ilgilenen aydın ve düşünürler, konuyla ilgili tartışmaya çağrılıyordu. Atatürk, bu çağrıdan yaklaşık bir ay sonra, aynı konuyu halkla görüşmek üzere, uzun bir yurt gezisine çıkacak ve Eskişehir, İzmit, İzmir ve Balıkesir’de, kurulacak parti ile ilgili ünlü konuşmalarını yapacaktır.
Toplantılarda, yeni yönetim biçimi, parti ve örgütlenme konularında görüşlerini şöyle açıklıyordu: “Millet, daha önce olduğu gibi, çıkarcı gurupların kurduğu partilerin peşinden gitmemeli, kendi program ve partisini yaratarak siyasi eyleme dolaysız katılmalıdır; her görüşten yurttaşın üye olduğu Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk örgütlerinden ve bu örgütlerin yarattığı ulusal birikimden yararlanılmalıdır; kurulacak parti, halkçılık programı üzerinde yükselmeli, bu nedenle adı Halk Partisi (fırkası) olmalıdır. Tam bağımsızlık ve kayıtsız koşulsuz egemenlik ilkelerine dayanan bir politika izleyecek olan bu parti, ulusun tümünü kapsamalıdır. Sınıfsal değil, ulusal olmalıdır. Bu parti aynı zamanda, halka siyasi eğitim veren bir okul olmalıdır. Millet karşısında dürüst ve namuslu olmak, halka her zaman doğruyu söylemek gerekir. Kimsenin kendini halkın üstünde görmeye hakkı yoktur...” 2
Mustafa Kemal, 19 Ocak 1923’te yaptığı ve 7,5 saat süren İzmit konuşmasında, parti konusundaki görüşlerini şu sözlerle bitirir: “Benim ve hepimizin, düşünmek zorunda olduğu şey, bu ülke ve bu milleti gerçekten kurtarabilecek beyinlerin, vatanseverlerin bir araya gelmesini sağlamaktır. Bu yetenekte olan insanlar her nerede ise, onları alıp milletin geleceğini yürütme işini verdiğimiz meclisin içine koymak gerekir. Davranışlarımızın belirlenmesinde akıl, bilim, deneyim egemen olmalıdır. Somut ve köklü adımlar atmak zorundayız”. 3

Müdafaa-i Hukuk’tan Cumhuriyet Halk Fırkasına

Yeni Parti, hemen tümüyle, Sivas’ta ortaya çıkan ve Kurtuluş Savaşı’nı gerçekleştiren Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin örgütsel ve düşünsel temelleri üzerine oturuyordu. Bu nedenle, yeni bir kuruluştan çok, Müdafaa-i Hukuk örgütlerinin yeni bir yapıya dönüşmesini yansıtan bir girişimdi.
Partinin gerçek kuruluşu olarak 23 Ekim 1923 değil, 4-11 Eylül 1919 yani Sivas Kongresi kabul edildi. Bugün kuruluş günü sayılarak kutlamalar yapılan 9 Eylül 1923, Halk Fırkası tüzüğünün kabul edildiği gündür.
Sivas Kongresi’nin Halk Fırkası’nın kuruluşu olarak kabul edilmesi, nedensiz değildi. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti, her türlü particilik akımı dışında kalarak, değişik görüşten insanları bir araya getirmiş ve ulusal bir siyaset geliştirmişti. Şimdi yapılmak istenen, aynı anlayışla siyasi bir parti yaratmak ve sınıf ya da zümre ayrımı gözetmeden tüm ulusu bu parti aracılığıyla devrime katmaktı.
Müdafaa-i Hukuk, ulusalcı duruşuyla Kurtuluş Savaşı’nı hangi anlayışla başarıya ulaştırmış ise, Halk Fırkası da toplumsal gelişimi sağlayacak devrimleri aynı anlayışla gerçekleştirecekti.

Halkın Örgütlenmesi

Halk Fırkası’nın tüzüğünde dile getirdiği eşitlikçi anlayış, yeni ve önemli bir yaklaşımdı. Ancak, bundan daha önemli olan bu anlayışın somutlanması için önerilen örgütlenme biçimiydi. Ulusal egemenlik haklarını, eşit olarak tüm halk kesimlerine kullandırmak için, parti örgütlerinin köylere dek yaygınlaştırılması öngörülüyordu.
“Devlet siyasetinin belirlenmesi” nde, “köyler ve köy parti kongreleri” temel alınıyordu 4, Bu konuda tüzüğün 75, 76 ve 78. başlamlarında (maddelerinde) şöyle söyleniyordu: “Fırka üyeleri ve on sekiz yaşını bitirmiş olan köy ve mahalle halkından her kişi, halk kongresinin doğal üyesidir... Kongreler, yörenin koşullarına göre uygun bir yerde ya da köy meydanında toplanır... Kongrelerde başkan ve bir yazman seçilir, nahiye kongresine önerilecek konular saptanır ve ocak üyeleri seçilir...” 5
Tüzük, köy kongrelerinde seçilen delegelerin bucak, bucakta seçilenlerin ilçe, ilçe delegelerinin de il kongrelerine katılmasını öngörüyordu. Katılım, biçimsel düzeyde bırakılmıyor, köy ve köylü sorunlarının partinin genel merkez kongrelerine, sorunun gerçek sahipleri, yani köylü temsilcileri tarafından götürülmesi isteniyordu.
Halk Fırkası, hükümet işleri ve devlet siyasetinde, ilk önerme hakkını köy kongresine vererek, Türkiye’de ilk kez ve eylemli olarak, halkı siyasi haklarını en geniş biçimde kullanmaya davet ediyordu. Bu daveti, yazılı hale getirerek tüzüğüne almıştı. Siyasi katılımcılığın yani demokrasinin ileri bir aşamasını oluşturan bu yaklaşım Batı’da, yalnızca o dönemde değil, bugün dahil hiçbir dönemde görülmemiştir.

2.Büyük Kurultay

Cumhuriyet’in ilanından sonra adına Cumhuriyet sözcüğünü ekleyen Halk Fırkası, İkinci Büyük Kongresi’ni 15-23 Ekim 1927’de yaptı. Bu Kongre’nin, parti ve Cumhuriyet tarihi açısından önemli bir yeri vardır. Birinci Kongre kabul edilen Sivas Kongresi’nden sonra geçen sekiz yıl içinde; bağımsızlık savaşı kazanılmış, saltanat ve hilafet kaldırılmış, Cumhuriyet kurulmuş ve karşı devrim çıkışları bastırılarak yeni bir devlet, yeni bir toplum yaratılmıştı.
Kongre’ye anlam ve heyecan katan, bunca işin gerçekleştirilmesinden sonra ilk kez ve üstelik siyasi parti olarak toplanılması ve Mustafa Kemal’in sekiz yıllık savaşımının öyküsünü (NUTUK), belgeleriyle birlikte bu kongrede açıklamasıydı.

İlkeler

1927 Kongresi’nin bir başka önemli yanı, tüzüğün, örgütlenme anlayışında bir değişiklik olmadan geliştirilerek, 123 maddelik kapsamlı bir tüzük durumuna getirilmesiydi. 6 Yeni tüzükte; cumhuriyetçilik, milliyetçilik ve halkçılık partinin temel ilkeleri haline getiriliyor; laiklik sözcüğü kullanılmamakla birlikte, “devlet ve millet işlerinde din ve dünyayı birbirinden ayırmanın” önemli bir ilke sayıldığı açıklanıyordu. 7
İkinci Kongre’de, tüzük değişikliklerinden başka; sosyalist enternasyonalin katılım daveti reddediliyor 8, Türk Ocakları parti denetimine alınıyor 9 ve ekonomik uygulamalarda bundan böyle “ulus yararına uygunluğun esas alınacağı” 10 kabul ediliyordu.

Altıok

1927 Kongresi’nde kabul edilen üç temel ilkeye, 1931’de üç ilke daha eklendi ve Cumhuriyet Halk Fırkası’nın olduğu kadar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin de temelini oluşturan ünlü altı ilke kabul edildi.
Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, laiklik, devletçilik ve devrimcilikten oluşan ilkeler, altıok’la ifade edilerek Cumhuriyet Halk Fırkası’nın simgesi oldu. Altı ilke, 1937’de yapılan bir değişiklikle anayasa maddesi haline getirildi ve 27 Mayıs Anayasası’yla ortadan kaldırıldığı 1961 yılına dek Anayasa’daki yerini korudu.

Tek Partililik

Fransız sosyal bilimci Maurice Duverger, Siyasi Partiler adlı kitabında tek partili siyasi sistemleri inceler ve incelemesinde Atatürk dönemi Cumhuriyet Halk Partisi’ne özel önem verir.“Ne tüm tek partiler totaliterdir, ne de tüm totaliter partiler tek partidir” diyerek 11 tek partilerin de demokratik olabileceğini kabul eder.
Duverger, kabulünü kanıtlayacak örnek olarak, 1923’te Türkiye’de kurulmuş olan Cumhuriyet Halk Partisini gösterir. CHP ile ilgili olarak şunları söyler: “Bazı tek partiler, gerek felsefeleri ve gerekse yapıları bakımından gerçek anlamda totaliter değildir. Bunun en iyi örneğini, 1923’ten 1946’ya kadar Türkiye’de tek parti olarak faaliyet göstermiş bulunan Cumhuriyet Halk Partisi sağlamaktadır. Bu partinin başta gelen özelliği, demokratik ideolojisidir...12

Cumhuriyet Halk Partisinde Milletvekili Olmak

1927 Ağustosunda kamuoyuna yayınladığı bildiride, milletvekillerinin sahip olmak zorunda oldukları özellikleri şöyle belirlemişti: “CHP milletvekilleri, milletvekili sanlarını özel ekonomik yaşantıları uğruna küçük düşürmeyeceklerdir. Parti Genel Başkanlığı (kendisi y.n.) bu konuda özel titizliği gösterecektir. Sermayesinin çoğunluğu devlete ait olan kuruluşlar ve şirketler ile özel sözleşmeye dayanan imtiyazlı şirketlerde ve tekellerde, hükümetçe yönetim kurullarına atananlar, milletvekili olamayacaklardır...” 13

Dördüncü Büyük Kurultay

9-16 Mayıs 1935’te yapılan 4.Büyük Kurultay'ın Türk siyasi tarihinde iz bırakan önemli yeri vardır. Kemalist devrim, parti örgütlenmesi konusunda en olgun evresine bu kurultayla ulaşmış ve bu nitelikte bir CHP Kongresi bir daha yaşanmamıştır.
4.Kurultay’ın aldığı kararlar ve uygulamalar, 26 Kasım 1938’de, yani Atatürk’ün ölümünden 15 gün sonra yapılan Olağanüstü Kurultay’la ortadan kaldırılmıştır. 1935-1938 arasındaki üç yıllık 4.Kongre döneminin sona erişi, sürekli devrimciliği temel alan Kemalizm’den geri dönüşün başlangıcı olmuştur. Kemalist devrim, kendisini koruyacak kadroları yetiştirmeye başladığı en verimli döneminde, öndersiz kalması nedeniyle, karşı devrim niteliğinde bir geri dönüşle karşılaşmıştır.
4.Kurultay’da tartışılan konular ve alınan kararlar, Sivas Kongresi’nden beri sürdürülen on altı yıllık savaşımın oluşturduğu örgütsel-ideolojik birikimi geliştirmiş, bu birikime biçim ve içerik olarak yeni bir boyut kazandırmıştır.
Parti’nin ideolojik temelini oluşturan altıok’un, “ulusun ruhunda ve yurdun her yerinde yerleşmesi için bütün kuvvetlerin harekete geçirilmesi” kararı alınır. Sınıf, zümre ve cinsiyet ayrımı gözetmeyen parti eyleminin; “her yurttaşın istek ve ihtiyacına yanıt veren bir bütün” olduğu söylenir. 14
4.Kurultay’da kuramsal tartışma ve belirlemelerden başka, toplumun özellikle emekçi kesimlerini ilgilendiren kararlar alındı. Tarım ve sanayi sorunları, ticaret, toprak ve konut sorunu, işçi ve sosyal güvenlik hakları, sağlık hizmetleri gibi pek çok alanda, daha sonra yasalaştırılarak uygulanan yenilikler yapıldı.
Kararlara göre; “çiftçi topraklandırılacak, çiftçiye kredi bulunacak” ve “büyük özel araziler kamulaştırılacaktır”. Yurttaş konut sahibi yapılacak; bölgesinin, derebeylik, ağalık, aile ve cemaat ayrıcalıkları ortadan kaldırılacaktır. Planlı ekonomiye geçilecek, “planlama devlet siyasetine de uygulanacaktır”. İşçinin sömürülmesine izin verilmeyecektir. İşçi ve esnaf, kendi meslek örgütlerinde bir araya gelirken; halk ve gençlik, halkevleri aracılığıyla örgütlenecektir. 15

Seçkincilik Uç Veriyor

Atatürk’ün, Müdafaa-i Hukuk  örgütlerinden Birinci Meclise, oradan Halk Fırkası’na dek sürdürdüğü politika, halkın örgütlenerek siyasi etkinliğe dolaysız katılmasına dayanır. Ancak, 1935 Kurultayı’na doğru, halka uzak, seçkinci bir anlayış partide oluşmaya başladı.
Oysa Atatürk, partiyi halkın partisi, devleti de halkın devleti yapmayı, politik savaşımının başına koymuş ve bunu gerçekleştirmek için çok uğraşmıştı. Yönetim işlerinde seçkinciliğe karşı çıkmış, halkın yönetime katılmasına büyük önem vermişti. 2 Şubat 1923’te İzmir’de yaptığı söyleşide halkın, “her ne ad altında olursa olsun, şunun ya da bunun peşinden gitmemesi” ni, yalnızca “kendi programını izlemesi” ni söylemişti.

Partilere Özenenler

Halkın siyasi örgütlülüğüne ve katılımcılığa bu denli önem vermesine karşın, 1935’e doğru Cumhuriyet Halk Fırkası’nda, buna uygun düşmeyen gelişmeler ortaya çıkacaktır. Parti Genel Sekreteri Recep Peker, yönetim biçimi ve parti işleyişiyle ilgili olarak Adliye Bakanı Yusuf Kemal Tengirşek ile görüşüp, Başbakan İsmet İnönü’ünde onayını alarak bir öneri geliştirir.
Öneriye göre, Cumhuriyet Halk Fırkası, en tepede yer alan ve yüksek yetkilerle donatılan bir üçlü (triumvira) tarafından yönetilecektir. Önerinin sahibi Peker’in düşüncesindeki bu üç kişi, olasıdır ki Atatürk, İnönü ve kendisidir. İnönü, taslağı okuyup imzalamıştır.
Onayını almak için taslak Atatürk’e götürüldüğünde sert bir tepkiyle karşılaşılır. Atatürk “saçmalık” diyerek böyle bir önerinin yapılabilmiş olmasına sinirlenmiş ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak’a şunları söylemiştir: “İnanılmaz şey... İtalya seyahatinden dönen partimizin Genel Sekreteri (Recep Peker y.n.) bana verdiği raporda, bize de orada gördüğü ve incelediği Faşist Parti’den esinlenen önerilerde bulunuyor. Recep’in bu saçmalıklarını İsmet yeniden okusun”. 16

“Halkı Güçlü Kılan Kutsal Örgüt”

Atatürk, halkın siyasete katılmasını, Meclis’e girmesini kendisinin ve ulusun geleceği için önkoşul olduğunu, her yerde ve her zaman söyledi, yazılar yazdı ve bu yönde yoğun çaba gösterdi. Halk Fırkası’nın kuruluşundan bir yıl sonra 1924’te Trabzon’da, Halk Fırkası’nı yaratan Anadolu ve Rumeli  Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin, “bütün milleti kadrosu içine alarak” onu “kuvvet ve kudret yapan kutsal bir örgüt” olduğunu açıkladı ve “Halk Fırkası, hiçbir boş söze değer vermeyerek Türk Cumhuriyeti’ni kuran devrimci ruhun bütün millette belirip şekillenmesidir” dedi. 17 1925’te Akhisar’da, “Halk Fırkası’nın kadrosu bütün millet fertleridir. Bu gerçeği anlamayanlar henüz beyinlerini düşünmeye alıştıramayan bahtsızlardır” açıklamasını yaptı. 18
Katılımcılığa bu denli önem verirken, seçimlerin her şey olmadığını, seçilmişlerin halka ve ulusa zarar veren unsurlar haline gelebileceği uyarısında bulunmuştur. O’nun için sürekli değişim ve gelişim esastır ve bu gelişme kesin olarak; Türk Ulusunun gönencine, birliğine ve bağımsızlığına hizmet etmelidir.

Atatürk’ün CHP’ye Verdiği Önem

Atatürk’ün, Recep Peker ve İsmet İnönü’nün parti yönetimi ile ilgili yönelişinden duyduğu rahatsızlık kalıcı oldu ve bunu her fırsatta dile getirdi. Dördüncü Kongre ile ilgili yazışmalarda, bilinçli ve özenli bir tutumla Cumhuriyet Halk Partisi adını kullanmıyor, sürekli bir biçimde “partim” sözcüğünü kullanıyordu. Durumu görüp kendisine yöneltilen, “Cumhuriyet Halk Partisi yerine neden sürekli partim diyorsunuz?” sorusuna şu yanıtı vermişti: “Cumhuriyet Halk Partisi’nin benden sonra, sonuna kadar partim olarak kalacağını nereden bileyim”. 19

 

DİPNOTLAR


1       “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü” Prof.Utkan Kocatürk T.İş Ban. Yay., sf.220
2       a.g.e. sf.217 – 224 ve “Eskişehir ve İzmit Konuşmaları” Kaynak Yay., 1993, sf.237, “Kemalist Eğitimin Tarih  Dersleri–IV” Kaynak Yay., 3. Bas.2001, sf.169
3       “Eskişehir ve İzmit Konuşmaları” Kaynak Yay., 1993, sf.237–239
4       a.g.e. sf.170
5       a.g.e. sf.170
6       “Türkiye’de Siyasi Partiler” Prof.T.Z.Tunaya, Arba Yay., 2.Bas. sf.568
7       Büyük Larousse, Gelişim Yay., 4.Cilt,  sf. 2506
8       “Türkiye’de Siyasi Partiler” Prof.T.Z.Tunaya, Arba Yay., 2.Bas., sf. 569
9       a.g.e.  sf. 569
10     “CHP’nin Soyağacı” Rahmi Kumaş, Çağdaş Yay., 1999,  sf. 29
11     “Siyasi Partiler”, Maurice Duverger, Bilgi Yay., 2.Bas.. 1974, sf.358–359
12     a.g.e.  sf. 359–360
13     “Milli Kurtuluş Tarihi” D.Avcıoğlu, İstanbul Mat. 1974, 3.Cilt, sf.1366
14     “Türkiye’de Siyasi Partiler” Prof.T.Z.Tunaya, Arba Yay., 2.Bas. 1995, sf.570
15     “Türkiye’de Siyasi Partiler” Prof.T.Z.Tunaya, Arba Yay., 2.Bas. 1995, sf.571
16     “Türkiye’de Çok Partili Düzene Geçişte Dış Etkenler” Dr. Necdet Ekinci, Toplumsal Dönüşüm Yayınları – 1997, sf.110
17     “Kemalist Eğitimin Tarih  Dersleri -V” Kaynak Yay., 3 Bas. 2001, sf.174
18     a.g.e.  sf.175
19     “Atatürkçülük Nedir?” F.R.Atay, Bateş A.Ş. Yay., İst., 1980, sf.57



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder