1 Haziran 2016 Çarşamba

ÇAĞDAŞ BİLİMİN ÖNCÜLERİ: EL-KİNDİ’DEN FARABİ’YE



Arap düşünür Ebû Yusuf el-Kindi (800-872), “akılla imanı uzlaştırmaya” çalışan ve “imanın en önemli öğesinin bilgi” olduğunu kabul eden, Mutezile akımına bağlı ilk büyük İslam düşünürüdür. Felsefenin yanı sıra gökbilim, tıp, aritmetik ve gıda bilimi dallarında da döneminin en yetkin uzmanıydı... Bilimde İlk Öğretmen (Hace-i Evvel) kabul edilen Aristo’dan sonra, İkinci Öğretmen (Hace-i Sani) kabul edilen Türk düşünürü Farabi (870-950), yalnızca Doğu’nun değil, dünya bilim tarihinin en büyük bilim insanlarından biridir. Türkistan’ın Farabi kentinde doğan, “kitapları arasında sessiz ve üretken, alçak gönüllü bir yaşam süren, ölene dek Türk kılığıyla gezen” ve “bilimin hemen her dalıyla ilgilenen” bu büyük bilgin; Doğu biliminde olduğu kadar, belki de ondan daha çok, Batı biliminde etkili olmuştur.

Dönemini Aşan Bilim


Doğu’da, 9. ve 14.yüzyıllar arasında, alanlarında doruğa çıkan çok sayıda bilim adamı yetişti. Bu insanlar, yaptıkları çalışmalarla dönemlerini aştılar ve dünya bilimine ölümsüz yapıtlar armağan ettiler; yapıtlarıyla bilimsel gelişmeye çok uzun bir süre yön verdiler, çağdaş bilimin temellerini attılar.
Düşünceye sınır koyan hiçbir engeli tanımadılar; araştırdılar, incelediler ve deneylerle kanıtladıkları yeni buluşlarıyla olağandışı bir gelişme sağladılar. Geliştirdikleri kuramlarla gerek çağdaşlarının gerekse kendilerinden sonraki bilim adamlarının öğretmeni oldular. Büyük bir alçak gönüllülükle binlerce öğrenci yetiştirdiler. Sayıları ve yaptıkları, o denli çok ve değerliydi ki, bunların tümünün bugüne aktarılamamış olması büyük bir kültürel yitiktir.
Doğu aydınlanmasında yer alan bilim adamlarının tümünü, yapıtlarıyla birlikte ve gerçek boyutuyla ele alıp incelemek; çok güç, belki de olanaksız bir iştir. İnsanlığın ortak kalıtı (mirası) olan bu konuyla, ilerde kuşkusuz daha çok ilgilenilecek ve tarihin karanlığında yitirilmiş gibi görünen konuyla ilgili birçok yeni bilgi, gün ışığına çıkarılacaktır.
Bu işin başarılmasının sorumluluğu, doğaldır ki, önce bu kalıtın varisleri olan doğulu bilim adamlarına düşecektir. Burada, Doğu aydınlanmasıyla ilgili bir bakış oluşturması amacıyla, en dikkat çekici olan birkaç düşünür, çok özet olarak ele alınmakla yetinilecektir.

Doğu Bilimi ve Felsefe

Doğu’da bilim, her yerde olduğu gibi, “bilimlerin bilimi” felsefenin gelişmesiyle yükselmeye başladı. Felsefe pozitif bilimleri, pozitif bilimler de felsefeyi geliştirdi. Birbiri içine giren ve olumlu bir bütünlük oluşturan bu ilişki; özdek (madde), doğaötesi (metefizik) ve mantık alanındaki sorunların çözümüne giden yolu açıyordu.Gökbilim, matematik, tıp ve başka bilimler bu ayrılmazlığın doğal ürünleriydi.
Felsefeyle başlayan düşünsel berraklık, nesnel bilimlere, oradan da dil bilgisi, edebiyat, müzik ve başka dallara yayılıyordu. Her bilim adamı, bilimin birden çok dalında uzmanlaşıyor ve iyi bir fizikçi aynı zamanda iyi bir matematikçi, gökbilimci ya da tıpçı olabiliyordu. Bilim adamları aynı zamanda, bir dil bilimci ve birçok dil bilen usta çevirmenlerdi. Dokuzuncu yüzyılda yetişen; Yahya İbn Maseveyh, Musa bin Şakir ve matematikçi üç oğlu, gökbilimci Harranlı Sabii; 10.yüzyılda filozof Luka el-Baalbekki, mantıkçı Matta bin Yunus; bu tür bilim adamlarının ilk örnekleriydi.1

El-Kindi’nin Önemi

Arap düşünür Ebû Yusuf el-Kindi (800-872), “akılla imanı uzlaştırmaya” çalışan ve “imanın en önemli öğesinin bilgi” olduğunu kabul eden, Mutezile akımına bağlı ilk büyük İslam düşünürüdür. Felsefenin yanı sıra gökbilim, tıp, aritmetik ve gıda bilimi dallarında da döneminin en yetkin uzmanıydı. Nitelikli bir çevirmendi. Aristo çevirilerinin tümünü denetledi, Platon’u incelemişti.
Mutezile akımını 8.yüzyılda Abbasi Devleti’nin resmi görüşü yapan halifeler Memun ve Mutasım’ın koruması altında, verimli bir bilimsel yaşamı oldu ve 270 yapıt kaleme aldı. Aristo’yu İslam düşünce yaşamına o soktu. “Evrende herşey birbirine neden-sonuç ilişkisiyle bağlıdır. Bu nedenle varlıklardan birinin tam olarak bilinmesi, öbürlerinin de bilinmesini sağlar... Dünyada değişmeyen, kalıcı hiçbir şey yoktur, yalnızca akıl dünyasında süreklilik vardır. Bu nedenle insan; aklın nimetlerine, Tanrı inancına, bilime ve iyi edimlere yönelmelidir” diyordu.2
Bu görüşler, o dönemde düşünsel gerilik içindeki Avrupa’da, ileri sürülmesi bir yana, akla bile getirilemeyecek denli ileri düşüncelerdir. El-Kindi’nin başlattığı düşünce akımı (Meşşaiyye); Ahmet Serakhsi, Belkhi ve İbn Sina’ya esin kaynağı olmuş ve onlar tarafından geliştirilmiştir.3
El Kindi, Doğu aydınlanmasının öncülerindendi ve dönemin ortak özelliği olan bilimde çok yönlülüğe, erişmişti. Onun ve bir kuşak sonraki Farabi’nin müziğe yaptığı katkı ve bu katkının Avrupa’ya etkisi, bugün ne yazık ki unutulmuş ya da unutturulmuş ve buluşlarına başkalarınca el konulmuştur.
Örneğin, müzik notalarının adları olarak kullanılan do, re, mi, fa, sol, la, si hecelerinin İtalyan Arezzo’lu Guido tarafından bulunduğu ve Havari Johannes için yazılmış bir ilahinin, ilk satırlarının baş hecelerinden alınmış olduğu ileri sürülmüştür. Oysa, bu ilahinin, nota adlarının kullanıldığı tarihten sonra bestelendiği daha sonra ortaya çıkmış ancak yanlışlık düzeltilmemiştir.
Alman araştırmacı Sigrid Hunke’ye göre Avrupalılar nota hecelerini olasılıkla; Arapça’da aynı amaçla kulanılan; dâl, , mim, , sat, lâm, sin harflerinden almışlardır. Nitekim bu harfler 11.yüzyılda yazılan ve içinde birçok Arapça sözcük bulunan bir Latince müzik yapıtında görülmüştür.4
Doğu biliminde İlk Öğretmen (Hace-i Evvel) kabul edilen Aristo’dan sonra, İkinci Öğretmen (Hace-i Sani) kabul edilen Türk düşünürü Farabi (870-950), yalnızca Doğu’nun değil, dünya bilim tarihinin en büyük bilim insanlarından biridir.
Türkistan’ın Farabi kentinde doğan, “kitapları arasında sessiz ve üretken, alçak gönüllü bir yaşam süren, ölene dek Türk kılığıyla gezen” ve “bilimin hemen her dalıyla ilgilenen” bu büyük bilgin; Doğu biliminde olduğu kadar, belki de ondan daha çok, Batı biliminde etkili olmuştur.

Farabi'nin Büyüklüğü

İslam dünyasında bilimsel düşünceyi başlatan ilk düşünürün, el-Kindi olduğu kabul edilir ve bu doğrudur. Ancak Farabi’nin bilimsel düzeyi o denli yüksektir ki, el-Kindi’den sonra gelmesine karşın, O’na “ilk İslam düşünürü” adı verilir ve bu tanıma herhangi bir karşı çıkış olmaz.5
Farabi, bilimin hemen her alanında ürün vermiştir. Ancak, gerçek ününü; felsefi görüşlerinden, özellikle de felsefe-din ilişkilerini sorgulayan, bunları bütünleştirmeye çalışan görüşlerinden almıştır. Sınır koymadığı düşüncelerinde o denli özgürdür ki; görüşleri, bilime saygı duyulan o günkü ortamda bile kimi çevrelerde tepki çekmiştir.

“Batı Aydınlanmasının Tohumları”

Dinsel konuların; “nesnelerin gerçek niteliği bilinmeden, bir takım benzetmeler ve yerini bulmamış uyumsuz yaklaşımlarla” ele alındığını söylemesi, büyük sorun yaratmıştı.6 Ünlü araştırmacı Brockelman Gall’e göre Farabi; felsefe, siyaset, toplumbilim, fizik, canlıların evrimi, mantık ve müzik alanlarındaki yapıtlarıyla “Batı aydınlanmasının tohumlarını atan” düşünürdür.7
Yapıtlarında, anadili Türkçe’den başka Arapça, Farsça ve Süryanice kullandı. Antik Çağ Yunancasını iyi bildiği için, o dönemde yazılan kitapları kaynağından okudu; Aristo’dan çeviriler yaptı, yapılmış çevirileri gözden geçirdi.
Kitab-ül Musiki adlı yapıtıyla, müziğin kurallarını ve kuramını yazdı; kitabı, 17.yüzyıla dek Avrupa müziğine yön veren temel kaynaklardan biri oldu. Batıya, üçlü biçimin majördeki oranının 5/4, minördeki oranının 6/5 olduğunu Farabi ve onun izleyicisi İbn-Sina öğretti. Üçlü biçimin uzlaşmazlık (dissonance) yapısını gidererek onu, günümüzdeki kulakların alışık olduğu ahenkli ses birliği haline getiren de oydu. Günümüzdeki piyanonun “dedesi” sayılan kanunu Farabi bulmuştu.8

Bilimde Erişilen Düzey

Farabi yapıtlarıyla, yalnızca İbn-Sina, Miskaveyh, İhvanüssefa gibi Doğu düşünürlerine değil, pek çok büyük Batı düşünürüne de öncülük etti. Siyaset bilimini, insancı (hümanist) yaklaşımlarla, eşitliğe dayandıran Macchiavelli’den (1469-1520) altıyüz yıl önce o geliştirdi.
İnsanların mutluluk içinde yaşayacağı, eşitliğe dayanan toplum önermesini, Tommaso Campanella’dan (1568-1639) yedi yüz, Thomas Moore’dan (1478-1668) altı yüz yıl önce o savunmuş, “tek dünya devleti” düşüncesini o ileri sürmüştü.
Canlıların evrimi konusunu, Charles Darwin’den bin yıl önce, üstelik üstün bir kavrayışla o ele aldı.
Deneyciliği ve nesnelliği bilime katmada eriştiği düzeye, Thomas Hobbes (1588-1679) ancak yedi yüz yıl sonra ulaştı; önerdiği “toplumsal sözleşmeyi”, Jean-Jacques Rousseau (1712-1778) dokuz yüz yıl sonra kaleme aldı.9
Farabi’nin geliştirdiği bilimin yüksek düzeyi, birçok insana inanılmaz gibi gelebilir ancak Farabi bilimi, somut bir gerçektir. O, çoğu yitmiş olsa da, yapıtlarıyla bilim tarihinde her türlü saygıyı hakeden bir yere oturmuş ve geçmişte görmüş olduğu saygıyı gelecekte de görecek olan, büyük bir bilgindir.
İngiliz bilimcisi T.J.Boer’in O’nun için yaptığı şu değerlendirme, Farabi düşüncesinin niteliğini ortaya koymaktadır: “Farabi, ayrı yasalardan çok tüm evrende geçerli olan tek bir yasanın gerekliliğine inanıyordu. Farabi’nin bu inancı, yüzlerce yıl sonra büyük fizikçi Einstein’in ‘birleştirilmiş alan’ kavramını gerçekleştirmeye çalışırken öngördüğü düşüncenin aynısıdır”.10

DİPNOTLAR

1       Büyük Larouuse, İletişim Yay., 10. Cilt, sf.5800
2       Ana Britannica, Ana Yayıncılık A.Ş. 19.Cilt, sf.86-87
3      “Felsefe Ansiklopedisi-Düşünürler Bölümü” O.Hançerlioğlu, 1 Cilt, Rem-zi Kit., 1985, sf.144
4      “Allah’ın Güneşi Avrupa’nın Üzerinde” S.Hunke Altın Kit.Yay., 2001, sf.314
5      a.g.e. sf.157
6      “Tarih Boyunca İlim ve Din” A.A.Adıvar, Remzi Kit., 5.Bas. 1994, sf.80
7  “Düşünce Tarihi” O.Hançerlioğlu, 5.Bas. 1993 Remzi Kit., sf.157, “Felsefe Ansiklopedisi-Düşünürler Bölümü”, 1.Cilt, Remzi K.-1985, sf.158
8      “Allah’ın Güneşi Avrupa’nın Üzerinde” S.Hunke Altın Kit. Yay., 2001, sf.313
9      “Felsefe Ansiklopedisi-Düşünürler Bölümü”, O.Hançerlioğlu 1.Cilt, Remzi Kit.-1985, sf.158
10 “TheHistory of Philosophy in İslam” T.J. Buer sf. 109; ak. O. Hançerlioğlu “Felsefe Ansiklopedisi-Düşünürler Bölümü” 1.Cilt, Remzi Kit., 1985, sf.158









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder