Birleşmiş
Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO),tarımsal kalkınmayı sağlamak, açlığı
yok etmek ve beslenme koşullarını iyileştirmek amacıyla 16 Ekim 1945’te
kuruldu. Yazıyı, aradan geçen 71 yılda tarımsal kalkınmanın nasıl
kalkınıldığını! göstermek amacıyla yayınlıyoruz.
Biyomühendislik ürünü
kereviz yaprakları; diri, lifsiz ve dayanıklı olduklarını açıklayan ilanlarla
piyasaya sürülüyor. DNA benzetmesi yoluyla elde edilen; dona karşı dayanıklı
krizantemler, karanfiller, domatesler ve çilekler, doğal olanları piyasadan
siliyor. DNA ile antifiriz proteini üretiliyor, hayvan kopyalanıyor. Dünyada en
çok süt veren inek cinsinden yüzde yirmibeş daha çok süt elde edilen süper
inekler yaratılıyor. Yeni biyoteknolojiler ve gen haritalarında sağlanan
ilerlemeler, tarımsal endüstriler üzerine egemenlik kuruyor. Kendi aralarında
yarışan gelişmiş ülkeler, yoksul ülkeleri deney ve kullanım alanı olarak
görüyor.
Kendini Besleyebilen Azgelişmiş Ülke Kalmıyor
1970’lerin etkili ismi, ABD Dışişleri Bakanı ve Beyaz
Saray Danışmanı Henry Kissinger o
yıllarda; “Birleşik Devletlerin ‘yiyecek
silahı’, Arap petrol kartellerinin elindeki ‘petrol silahıyla’ boy ölçüşecek
durumdadır” diyordu.1 Kissinger
haklıydı. Dünya tahıl ticaretinin yüzde 80’ini elinde bulunduran ABD, bugün
dünyanın büyük bölümünün yediği ekmeği sağlayan ülke durumundadır.
ABD,
2.Dünya Savaşı’ndan önce 5 milyon ton besinlik tahıl ihraç ederken, bu miktarı
1980’lerde 120 milyon tona çıkardı. Besinlik tahıl dışsatımının büyük bölümünü,
azgelişmiş ülkelere yapmaktadır. Birçok yoksul tarım ülkesi, artık, net bir
biçimde tahıl dışalımcısı durumuna gelmiştir. 1984 yılında Güney Sahra Afrikası’ndaki
nüfusun yüzde 25’i yaşayabilmek için dışardan alınacak tahıla bağımlı duruma
gelmişti.2
Tarım Tekelleri
Devlet bütçesinden ayrılan büyük boyutlu tarım destekleme
fonlarıyla, yarışılması olanaksız dünya tekelleri durumuna gelen Amerikalı
tarım şirketleri, dünyanın hemen her yerini etkisi altına almıştır. Özellikle
Asya, Afrika ve Güney Amerika ülkelerinin tarımsal üretimleri artık onlardan
soruluyor.
Bu şirketler, uluslararası pazarlarda hükümet
teşviklerinden aldıkları güçle, yerel üreticilerin altında fiyat verebiliyor.
Bu yöntemle, zaten çeşitli yetersizlikler içinde bulunan ve kendi başına ayakta
kalmaya çalışan azgelişmiş ülke tarımı, ürünlerini dünya pazarlarına sunamadan
bulunduğu yerde kolayca boğuluyor.
Tayland,
döviz gereksiniminin yüzde 15’ini pirinç dışsatımından sağlayan bir ülkeydi.
ABD, 1990’lı yılların başlarında, dünya piyasalarında 8 dolar olan pirincin
fiyatını birden 4 dolara indirdi.3 Bu fiyata inmesi olanaksız olan
Taylandlı pirinç üreticileri, çok güç durumda kaldı ve Tayland tarımcılığı
büyük zarar gördü.
Tarımını Yitiren Ülkeler
Birkaç kalem tarım ürününden başka satacak malı olmayan
yoksul ülkeler, bu tür politikalarla, tarım üretimi olanaklarını yitirdi.
Somali, Mozambik, Bangladeş, Sierra Leone, Togo ve Angola gibi çok yoksul
ülkeler, ilk kez buğday, mısır ve pirinç dışalımlamak zorunda kaldı. Bu tür
ülkelerin bir bölümünde, artık yabancı gıdalar tüm dışalımın yüzde 25’ini
oluşturmaktadır.4
Meksika
ve Türkiye, tarım üretiminde 1970’lere dek kendi kendilerine yeten ülkelerdi.
Tarım politikalarına yönelik IMF kaynaklı ABD önerilerini uygulamaya
başladıktan sonra, hızla tarım ürünü dışalımlayan ülkeler arasına girdi.
“Tarım Desteğini
Kaldırın”
Kendi ülkesinde, dev boyutlu tarım destekleme programları
uygulayarak dünya tarım piyasasını ele geçiren ABD, azgelişmiş ülkelere tarım
desteklerini kaldırmaları için ısrarlı dayatmalarda bulundu. Bu istek, artık
kredi anlaşmalarının değişmeyen koşuludur.
Kendini IMF politikalarına kaptıran Meksika, en çok
ürettiği tarım ürünleri mısır ve fasulyeyi dışardan alır duruma geldi. Türkiye,
tütün ve pancar gibi geleneksel ürünlerine kısıtlama getirdi. Köklü bir
geleneği olan hayvancılığı hemen hemen tüketti.
Türkiye
Ziraat Odaları Birliği Başkanı Faruk
Yücel, şunları söylüyor: “Ehil
ellerde olmayan tarım politikaları yaz-boz tahtasına döndü. Türk tarımı bugün
can çekişiyor. Tarım alanları azalıyor. Türkiye’de tarım değil, tarım ürünleri
ithalatı destek görüyor”.5
İntihar Eden Tohum
Gelişmiş ülkelere ait dev tarım şirketleri, Dünya
Ticaret Örgütü’nün (WTÖ)
kendilerine sağladığı ayrıcalıkları kullanarak tohum sattıkları ülkelerle
çeşitli anlaşmalar yaptı. Bu anlaşmalarda, genetik olarak değiştirilmiş
tohumların -her yıl tohum satabilmek için- bir hasattan çok kullanılmasını
yasaklanıyordu.
Bu
yasak, denetim ve izleme gerektiriyordu. Bu ise gider (masraf) demekti. Şimdi,
biyoteknoloji yoluyla intihar eden tohum bulundu. Azgelişmiş ülkelere bu
tohumlar satılıyor. Satılan tohumlara ek bir gen daha ekleniyor. Bu gen,
genetik olarak değiştirilmiş bitkinin tohum vermesini engelliyor.6
Tarım
ve Yaşam
İnsanlar, teknolojik olanakların sunduğu olanaklara sahip
olmadan varlıklarını sürdürebilir. Ancak temiz hava, temiz su ve besini olmadan
yaşayamaz. Bu nedenle sözkonusu insan olduğunda, besin tarımla, tarım da
yaşamla bütünleşir. Bu bütünlük, hayvancılıkla başlayan, bitkisel ürün elde
etmeyle süren tarımsal etkinliklerle, insanı insan yapan süreci başlatır. Bu
süreç insanlık tarihidir.
Hangi nedenle ve hangi ülkede olursa olsun, tarımın
çökmesine ya da gerilemesine yol açacak davranışlar, topluma karşı işlenen
insanlık suçudur. Bunun nedeni, tarımın uygarlığın oluşumuyla bütünleşen
niteliği ve bu niteliğin insanın varlığını sürdürebilmesiyle olan dolaysız ve
zorunlu ilişkidir.
Tarihin
değişik dönemlerinde gerçekleştirilen tarlaları yakmak, hayvanları öldürmek ya
da tohumları yok etmek gibi eylemler bugün barbarlık olarak nitelendiriliyor.
Oysa gerçek barbarlık, tarımdan başka yaşam şansı olmayan yoksul ülkelerin
sahip oldukları besin kaynaklarını, ticari ve siyasi hesaplarla yok ederek
bugün yapılıyor.
Yanlışı Önerme
Azgelişmiş ülkelere, önce dışsatımı yapılacak mal üretimi
için borç verildi. Oysa bu ülkeler, dünya pazarlarında gelişmiş ülke mallarıyla
yarışabilecek nitelikte üretim yapacak ne bilgi, ne teknoloji ve ne de
koşullara sahipti.
Dünya Bankası ve IMF, bu ülkelere tarıma büyük zarar
veren; devlet, destekleme alımlarının, gübre yardımlarının, düşük faizli kredi
uygulamalarının kaldırılması ve tarımsal KİT’lerin özelleştirilmesini içeren
tarımsal kalkınma programlarını ısrarla uygulattı. Uygulamalar sonucu ulusal
tarım üretimi, kısa sürede gerileyerek bu ülkeler halkını besleyemez duruma
geldi.
Sonuçta
dışsatım düşleriyle borç batağına sürüklenen azgelişmiş ülkeler, hem
sanayileşemedi hem de tarım ürünü almaya başladı. Borç taksitlerini ödemek için
borç arar duruma geldi. Aradıkları kredileri artık, ulusal değerlerinden ve
buna bağlı olarak ulusal tarım politikalarından verdikleri ödün oranında
bulabiliyorlar.
Türkiye'de
Durum
ABD ile Türkiye arasında 12 Kasım 1956 tarihinde, Tarım Ürünleri Anlaşması imzalandı. Bu
anlaşmaya göre ABD Türkiye’ye 46,3 milyon dolarlık buğday, arpa, mısır,
dondurulmuş et, konserve, sığır eti, don yağı ve soya yağı satacaktı.
Bu ürünler azgelişmiş bir tarım ülkesi olan Türkiye’nin
temel ürünleriydi. Bunlar, ABD gibi bir ülkenin eşit olmayan yarışına
bırakılıyordu. Ancak, daha önemli olanı anlaşmanın 2 ve 3. başlamlarıydı
(maddeleriydi). İkinci başlam şöyleydi: “Türkiye’nin
yetiştirdiği ve anlaşmada adı geçen ya da benzeri ürünlerin Türkiye’den
yapılacak ihracatı, Birleşik Devletler tarafından denetlenecektir”. Üçüncü
başlamın b bendi ise; “Türk ve Amerikan
Hükümetleri, Türkiye’de Amerikan mallarına karşı talebi arttırmak için birlikte
hareket edeceklerdir” diyordu.7
ABD Ankara Büyükelçisi, bu anlaşmaya dayanarak Türkiye
Cumhuriyeti Hükümetine 21 Şubat 1963 tarihinde verdiği 1222 sayılı notada,
Tarım Ürünleri Anlaşmasına dayanarak şunları istiyordu: “T.C. Hükümeti, 1 Kasım 1962-31 Ekim 1963 tarihleri arasındaki devrede
zeytinyağı ihracatını 10 bin metrik tonu aşmayacak biçimde sınırlayacaktır.
Eğer bu miktardan fazla zeytinyağı ihraç edecek olursa ABD’den fazlalık kadar
nebati yağ ithal edecektir.”8 Bu nota dönemin Ticaret Bakanı Muhlis Ete tarafından kabul edilmiştir.
Türkiye, bir başka tarım anlaşmasını, 55.Cumhuriyet
Hükümeti zamanında AB ile yaptı. 9 Ocak 1998 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan
bu anlaşmaya göre, Türkiye et başta olmak üzere (delidana hastalığının
Avrupa’yı sarstığı günler) AB’de devletçe desteklenen tarım ürünlerinin sıfır
gümrükle dışalımlanmasını kabul ediyordu.
Hükümetin
anlaşma nedeniyle yayınladığı dışalım kararnamesi üzerine bir açıklama yapan
Tikveşli Yönetim Kurulu Başkanı Doğan
Vardarlı, yetkilileri imzalarını geri çekmeğe çağırarak şöyle diyordu: “İmzalarını çekeceklerdir. Yerli üretici
yaşayamaz. Hastalık geliyor, bu kararnameyi bakanlar ya okumadan imzaladı ya da
belli kesimlerden para yediler. Başka açıklaması yok”.9
Oyun İçinde Oyun
Tarım ve madensel ürün dışsatımına bel bağlayan yoksul
ülkeler, bugün dünya piyasalarına her yönden egemen olan gelişmiş ülkelerin
oyuncağı durumundadır. Yapay fiyat ayarlamaları, kotalar ve kaynağı belli
olmayan medya haberleri bu tür ülkeleri çaresizlik içinde edilgen bir konuma
getirebilmektedir.
Örneğin, ABD basınında, kim oldukları belli olmayan Tüketici Sağlığını Koruma Örgütü’nün
ilanları çıkıyor ve bu ilanlarda, Palmiye yağları ve tropik şekerlerin
kanserojen maddeler içerdiği yer alıyordu. Yoksul sıcak ülke ekonomilerinin
tümden bağımlı olduğu bu ürünlerdeki ani istem düşüşü, fiyatları da indiriyor
ve sonuçta dışsatımcı yoksul ülkeler çok güç durumda kalıyordu.
Aynı
günlerde, ABD, Avrupa ve Japonya laboratuarlarında geliştirilen yapay
tatlandırıcılarla sentetik yağların satışlarında patlama oluyordu. 1970’lerin
başında, kahve fiyatlarındaki yüzde 60’a varan ani düşüşler, kahve dışsatımcısı
ülkeleri perişan ediyor ve kahve ekim alanlarının önemli bir bölümü yabancı
yatırımcıların eline geçiyordu.10
Devlet
Desteği
ABD’nde tarıma verilen devlet desteği 1980 yılında 2,7
milyar dolarken bu destek 1986 yılında 25,8 milyar dolara çıkmıştı. AB aynı
dönemde bu desteği 6,2 milyar dolardan 21,5 milyar dolara yükseltiyordu.11
The Economist Dergisi’nin
9 Haziran 2001’de yayınladığı verilere göre, bu destek 2000 yılında; Avrupa
Birliği’nde 100 milyar dolar, ABD’nde 56 ve Japonya’da 48 milyar dolara
çıkmıştı. Bu ülkelerde sanayi ürünleri dışalımına uygulanan gümrük vergileri
yüzde 4’lere gerilemişken, tarım ürünleri dışalımına uygulanan vergiler hala
yüzde 40-50 seviyesinde duruyordu. Japonya, tarım ürünleri dışalımından
ortalama yüzde 63 vergi alıyor, pirince özel bir uygulamayla yüzde 1000 (yüzde
bin) gümrük vergisi uyguluyor.12
ABD,
2000 yılında 56 milyar dolara çıkardığı destekle de yetinmedi ve bu desteğe
2002 yılında 45.1 milyar dolarlık yeni bir paket ekleyerek, tarıma yapılan
devlet desteğini 101,1 milyar dolara çıkardı. Yasanın Temsilciler Meclisinde
kabul edilmesi üzerine ABD Başkanı George
W.Bush; “Bu yasa Amerikan çiftçileri
için cömert ve güvenilir bir sosyal güvenlik ağı oluşturmaktadır” dedi. Bu
girişime IMF Başkanı Hors Köhler
bile karşı çıktı ve ABD’nin kendi tarım sektörünü bu denli korumasının “yoksullukla savaşa yeni bir engel”
olarak niteledi. Avrupa Birliği ve Brezilya bu destek nedeniyle, ABD’ni, Dünya
Ticaret Örgütü’ne şikayet etti.13
Toklar ve Açlar
Kişi başına besin üretim miktarı, 1964-1984 arasındaki 20
yılda; ABD’nde yüzde 21, Batı Avrupa’da yüzde 31 artarken, Afrika’da yüzde 12
azalmıştır.14 Avrupa ve Amerikalılar nitelik ve miktar olarak zaten
çok önde oldukları tarım üretimlerini, oransal olarak da arttırıyor.
Aynı
dönemde, kişi başına düşen ekili alan niceliği, ABD’nde 1,05 hektardan 0,90
hektara, Batı Avrupa’da 0,31 hektardan 0,25 hektara düştü. Bu ülkeler, ekili
alan miktarını azaltırken verimliliği arttırmış ve daha az topraktan daha çok
ürün elde etmişti. Oysa Afrika’da, kişi başına ekili alan miktarı, yoksulluk,
erozyon ve çölleşme nedeniyle, 0,74 hektardan 0,35 hektara düşerek yüzde 100
azalmış ve bir felaket halini almıştı.15
Küresel Barbarlık
Benzer uygulamalar, dünyanın her yerinde yaşanıyor.
Uluslararası piyasaları, izleme, inceleme ve etkileme olanağı bulunmayan yoksul
ülkeler, oynanan oyunun, bugün için küresel piyonları durumundadır. Oysa
gelişmiş ülkeler, uzun erimli programlarla geleceğe hazırlanıyor. Dünya tarım
haritalarında, hangi ürüne, nerede ve ne zaman izin verileceği (ya da
engelleneceği) saptanmıştır. Gıda teknolojisindeki gelişme, azgelişmiş
ülkelerle arayı her geçen gün daha çok açıyor.
Küresel gıda şirketleri tüketicilerine, haklı bir üne
sahip Kenya’nın AA kahvesi yanında, ABD Laboratuarlarında üretilen biyokimya
kahve çekirdeğini de sunuyor. Laboratuar vanilyaları Madagaskar’daki yetmiş bin
vanilya üreticisini tehdit ediyor.
Ürün
çeşitliliği, üretim düzeyi, dışsatım ve teknoloji alanlarının azgelişmiş
ülkeler zararına değişmesi artık sürekli duruma geldi. Bu değişim o denli
hızlıdır ki araştırmacılar ve sayıbilimciler (istatikçiler), tarımsal
kalkınmada bölgeler arası eşitsizlikleri gösteren verileri izlemekte zorlanmaktadır.
Elde edilen sayısal değerlerin oluşturduğu tablo eğrileri, gelişmiş ülkeler
için hep yukarı, azgelişmişler için hep aşağıya doğrudur.
DİPNOTLAR
1 “Küresel Düşler”
R.J.Barnet-J.Cavanaght Sabah Kitapları, 1995, sf.199
2 a.g.e. sf.199
3 World Bank, Wolrd Development Report 1991
(Washington D.C.: World Bank, 1991, sf.232-233 ak.R.J.Barnet-J.Cavanght
Sabah Kit., sf.199
4 “Türkiye 5 yıl sonra Açlık Sınırında”
Cumhuriyet 04.Nisan.1999
5 “Biyoteknoloji ve Uluslararası
Tekeller” Engin Yıldızoğlu Cumhuriyet 24.05.1999
6 “MAİ’den Sonra TEO” Serkan Demirtaş
Cumhuriyet 28.05.1999
7 Resmi Gaz.24.Eylül.1963 gün ve 11 513
Sayılı Resmi Gaz. ak. a.g.e. sf.39
8 “Tarım ve Hayvancılığa Darbe”
Cumhuriyet 30.Ocak.1998
9 “Küresel Düşler”
R.J.Barnet-J.Cavanaght Sabah Kitapları, sf.199
10 “Kotanın Diyeti Tarım Ürünleri” Cumhuriyet
01.05.1998
11 “The Economist” 09.06.2001, ak. Ege Censen, Hürriyet, 07.07.2001
12 “ABD Çiftçisini Korumaya Aldı”,
Cumhuriyet, 07.05.2002
13 “Küresel Düşler” R.J.Barnet-J.Cavanagh,
Sabah Yay., 1995, sf.198
14 FAO Verileri ak. Oxford University Pres “Ortak
Geleceğimiz” Türkiye Çevre Sorunları Vakfı Yayını, sf.156
15 a.g.e. sf.156
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder