21 Kasım 2016 Pazartesi

GİRİT’İN YOLUNDAKİ KIBRIS


KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis’le 17 aydır sürdürdüğü görüşmeler maratonunda son noktaya geldi. Temsil ettiği devletin sonunu getirecek anlaşmayı tamamlamak için İsviçre’nin küçük bir kasabası Mont Pelerin’de, Anastasiadis’le buluştu. İşbirlikçi basın, açıklama yapılmayan toplantıdan; “çözüme yaklaşıldı”, “beşli zirve gerçekleşecek”, “Kıbrıs sorunu çözülüyor”, “kararlar 20 Kasım’da” gibi başlıklarla ve olumlu bir gelişmeymiş gibi verdi. Oysa gerçek, gazete başlıklarından başkaydı ve Kıbrıs, kapalı kapılar ardında Girit’in gittiği yola sokuluyordu.


Görüşmeler Maratonu

KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis’le 17aydır sürdürdüğü görüşmeler maratonunda son noktaya geldi. Temsil ettiği devletin sonunu getirecek anlaşmayı tamamlamak için İsviçre’nin küçük bir kasabası Mont Pelerin’de, Anastasiadis’le buluştu. İşbirlikçi basın, açıklama yapılmayan toplantıdan; “çözüme yaklaşıldı”, “beşli zirve gerçekleşecek”, “Kıbrıs sorunu çözülüyor”, “kararlar 20 Kasım’da açıklanacak” gibi başlıklarla ve olumlu bir gelişmeymiş gibi verdi. Oysa gerçek, gazete başlıklarından başkaydı ve Kıbrıs, kapalı kapılar ardında Girit’in gittiği yola sokuluyordu.
Mustafa Akıncı, “Kıbrıs görüşmelerinde her şeyin planlandığı gibi gitmesi” ve “herhangi bir yol kazasının meydana gelmemesi” gerektiğini; “2016 yılı sonuna kadar siyasi bir anlaşmanın ortaya çıkacağını, ardından 2017’de referanduma gidilerek anlaşmanın halklara kabul ettirileceğini”1 bir yıl önce açıklamıştı.
Akıncı, “üniter bir devlet değil, birleşik federal bir Kıbrıs kuracağız” diyordu.2 Kıbrıs’ta yaşayan ve Ada’ya sonradan yerleşen Türler için söylediği şu sözler, görüşmeleri hangi anlayışla sürdürdüğünü gösteriyordu: “kimseyi gemilere koyup gönderecek değiliz. Ancak vatandaşlık konusu başkadır gemiler meselesi başkadır”.3

Konular

Avrupa Birliği İlişkileri, Mülkiyet ve Toprak Sorunu, Yönetim Biçimi, Garantörlük ve Güvenlik konulu 6 başlıktan oluşan toplantılara “Kıbrıs Görüşmeleri” adı verildi. Oysa bu toplantılar gerçekte, “Kıbrısı Yunanistan’a terk etme” sürecinin yeni bir aşamasıydı ve Türkiye’nin garantörlüğünü sona erdirilerek Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Ada’dan ayrılmasını hedefliyordu.
Açıklama yapılmayan ancak basına sızdırılan görüşmelerde ele alınan konular, bilinmeyen şeyler değildi. Pazarlık ediliyor görüntüsüyle; Rumlara toprak verilecek, Türkiye’nin garantörlüğü başlangıçta esnetilecek ve giderek kaldırılacaktı. KKTC’nin ulus devlet niteliğindeki yönetim yapısı yok edilecek; yerine, “dönüşümlü başkanlık” adı altında “federasyon işleyişi” getirilecekti. Daha sonra, “Rumlarla entegrasyona” ulaştırılacak bu süreç, “bölünmemiş bir Kıbrıs'ın”, Avrupa Birliği üyeliğiyle sonlandırılacaktı. Bunlar, Mustafa Akıncı’nın sözünü verdiği, belli ki Ankara’dan da onay aldığı önceden saptanmış tasarımlardı.
Mülkiyeti Rumlara devredilecek iki bölge, önemleri nedeniyle dikkat çekiyordu. Bunlar, KKTC ekonomisinde önemli yeri olan narenciye merkezi Güzelyurt ve stratejik öneme sahip Karpaz Bölgesi’ydi. Bugün, Türklere ait olan bu bölgeler Rumlara verildiğinde, Rumlar buralarda Türklerin oturmasına izin verecekti!
Kıbrıs’ın Girit’in gittiği yola sokularak Türklerden temizleneceği, yalın bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor. Bunu görmek için tarihçi olmaya gerek yok. Meydan Larousse’ta Girit tarihi bölümüne bakmak yeter. Bu işin başını, yüz yıl önce İngiltere ve Fransa çekiyordu, bugün gelişmelere Avrupa Birliği yön veriyor.

Kıbrıs’ın Önemi

Batı’nın Kıbrıs’a verdiği önem ve bu öneme uygun düşen politik davranışlar eski bir öyküdür. Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’deki stratejik konumu, bu adanın tarihin her döneminde saldırılar ve elegeçirme girişimleriyle karşılaşmasına neden olmuştur.
Suriye, Filistin, Anadolu, Yunanistan ve Mısır arasındaki ticaret yollarının kavşak noktasında olan Kıbrıs, Doğu Akdeniz’e egemen olmak isteyen devletlerin, Antik Çağ’dan beri elegeçirmeyi amaçladıkları bir yer olmuştur. Bu nedenle Kıbrıs’ın tarihi, yoğun ve sürekli çatışmalarla dolu bir tarihtir.

Türkiye, Kıbrıs ve Avrupa Birliği

Kıbrıs, Avrupa Birliği’nin kuruluşundan özellikle de 1974’den beri, yürütmekte olduğu Ortadoğu politikasında ilk sırada yer alan bir konudur. AB’nin Kıbrıs’a gösterdiği “ilgi”, her zaman “çok yakın” olmuş; bu ilgi, 1995’te kabul edilen Gümrük Birliği Protokolü’nden sonra yoğunlaşmıştır.
Avrupa Birliği, Türkiye’nin adadaki etkisini ortadan kaldırmak için yoğun çaba harcadı ve Kıbrıs’a yönelik tam 11 karar aldı. Bu kararlarla, Kıbrıs konusu Türkiye-Yunanistan arasındaki bir konu olmaktan çıktı ve uluslararası bir sorun haline geldi. Bunun dönüm noktası, 1999’daki Helsinki Doruğu oldu... Türk hükümetinin bu Doruk’ta, Kıbrıs konusunun AB gündemine taşınmasını kabul etmesi, bu sonucu doğurdu.

Sonu Gelmeyen İstemler

Avrupa Birliği, Kıbrıs konusunda ilk kararını 20 Mayıs 1988 tarihinde yani Türkiye’nin üyelik başvurusunun reddedilmesinden bir yıl sonra aldı. Türkiye’yi suçlayan ve “Kıbrıs’daki Durum” başlığıyla alınan bu kararda şunlar söyleniyordu: “Avrupa Topluluğuna ortak üye olan bir ülkenin topraklarının (Kıbrıs y.n.), yine Toplulukla ortaklık ilişkileri içindeki başka bir ülkenin (Türkiye y.n.) askerleri tarafından yasalara aykırı bir biçimde işgali, Türkiye ile Topluluk arasındaki ilişkilerin düzeltilmesi önündeki en önemli engellerden biridir”.4
İkinci karar, 13 Aralık 1995 tarihinde yani, Türkiye’nin Gümrük Birliği Protokolü’nü imzalamasıyla birlikte geldi: “Türk Hükümeti ve TBMM Kıbrıs’ın bölünmüşlüğüne son vermek için somut adımlar atmalı ve işgal altında tuttuğu Kıbrıs topraklarından çekilmelidir”.5
Üçüncü karar, 19 Eylül 1996 tarihini taşıyordu ve şöyleydi: “Avrupa Parlamentosu, Türk hükümetinden özellikle işgalci askeri güçlerini geri çekmesini ve Kıbrıs sorununa adil ve uygulanabilir bir çözüm çağrısında bulunan Birleşmiş Milletler kararlarını kabul etmesini ve uygulamasını ister”.6
AP’nun 17 Eylül 1998 tarihinde aldığı karar, yine Türk Ordusu’nun Kıbrıs’tan çekilmesini istiyordu. Karar şöyleydi: “Avrupa Parlamentosu Türkiye’ye Ada’nın askersizleştirilmesini sağlamak amacıyla, Kıbrıs’tan askeri güçlerini çekmesi için somut adımlar atma çağrısında bulunur”.7
AB, Türkiye’den “Ada’nın askersizleştirilmesini” isterken, Kıbrıs Rum kesimi sürekli silahlanıyor, Yunanistan Ege adalara yasa dışı üsler kuruyordu.

Gözkorkutma

Avrupa Birliği, Kıbrıs’la ilgili 7 karar daha aldı. İstemle başlayan kararlar, uluslararası düzeyde gözkorkutmaya (tehdite) dönüştürüldü.
İstemi gözkorkutmaya dönüştüren ilk karar, 5 Ekim 2000 tarihinde alındı. Karar şöyleydi; “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin (Rum kesimi) Ada’yı bir bütün olarak temsil etme hakkına sahip tek devlet olduğu kabul edilmiştir. Kıbrıs’ın en önemli toprakları 26 yıldır Türkiye tarafından işgal edilmiştir. Kıbrıs (Rum kesimi) Kopenhag Kriterlerini tam olarak yerine getirdiği için AB üyeliğine alınacaktır. Bu konuda Türkiye’nin yapacağı her türlü itiraz, siyasi ve manevi açıdan geçersizdir”.8
Kararın açık anlamı şuydu: AB, Kıbrıs’ı Rum adası olarak görmektedir. Ve bu adayı AB’ye katacaktır. Türk Ordusu işgal ettiği topraklardan çekilip Türkiye’ye dönmelidir. Dönmezse, yakında AB üyesi olacak olan Kıbrıs’ı değil, AB topraklarını işgal etmiş duruma gelecektir. Sonrasını siz düşünün...
AB yetkilileri, kararı yorumlarken, gözkortmayı daha açık biçimde dile getirdiler. AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Başkanı Daniel Cohn Bendit şunları söyledi: “Kıbrıs’ın üyeliği AB genişlemesinin önceliklerinden biridir. Kıbrıs bir bütün halinde AB’ye üye olmalıdır. Türkiye, Kıbrıs’ı ilhak etmesi durumunda Avrupa toprağının bir parçasını ilhak etmiş olacaktır”.9 Avrupa Parlamentosu üyesi Fransız Parlamenter Jean Charles daha açık konuştu ve “Türkiye’nin Kıbrıs’ı ilhakı savaş nedenidir”.10

Girit’in Yoluna Giren Kıbrıs

Türkiye’nin Yunanistan’ın bağımsızlığını ilan ettiği 1829’dan beri, görüşmeyle sorun çözme ilişkisinde, Lozan’na dek kazanç elde ettiği tek bir örnek yoktur. Avrupa’nın desteğini alan Rumlar, kısa ya da uzun erimli, istediği her şeyi Türklere kabul ettirmiştir. 1897 Türk-Yunan Savaşı, 1919-1923 Kurtuluş Savaşı ve 1974 Barış Harekatı gibi, sorunu silahın çözdüğü olaylarda Türkler üstünlük sağlamıştır. Ancak, örneğin 1897’de savaş kazanılmış, görüşme masasından Girit yitirilerek kalkınmıştır. Kurtuluş Savaşı’nın kazanımları Atatürk’ün sağlığında korunmuş ancak daha sonra, özellikle Avrupa Birliği politikalarıyla yitirilmiştir. 1974 Barış Harekatı’yla Kıbrıs Türkleri kırımdan kurtarılarak bağımsız bir devlet kurulmuş ancak bugün yapılmakta olan görüşmelerle Kıbrıs Girit’in yoluna sokulmuştur.
Başarılacak her iş, niteliğine uygun insanı gerekli kılar. Kıbrıs’taki kazanım Rauf Denktaş sayesinde bir süre korunabildi. Ancak, şimdi Nikos Anastasiadis’in “barış için çok şey yapacağım arkadaşım Mustafa” dediği, Mustafa Akıncı var. AB’nin ve basının desteğiyle seçilen bu kişi, “artık yavru vatan olmak istemiyoruz” diyerek ne yapacağını ilk günden belli etmiştir.
Mustafa Akıncı, seçildikten sonra, ulusal haklar konusundaki tutumuyla aynı yerde olduğu Recep Tayyip Erdoğan’la biraraya gelmiş ve birlikte “2015’in Kıbrıs için çözüm yılı” olacağını açıklamışlardı... 2015 “çözüm yılı” olmadı ama 2017’nin “çözüm yılı” olması için herşey yapılıyor. Akıncı’yla Erdoğan; 27 Ağustos, 10 Ekim ve 5 Kasım 2016’da üç kez biraraya geldiler ve Kıbrıs’ın “çözüm sürecini” görüştüler. Ödünlerle başlayan süreç, kazanılmış hakların yitirilmesiyle sürüyor. PKK’nın “çözüm sürecinden” sonra şimdi Kıbrıs’ın “çözüm süreci” ortaya sürülüyor.
“Gevşek federasyon” ya da “federatif çözüm” adı verilen “çözümün”, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni, Türkiye’nin adadaki garantörlük haklarıyla birlikte ortadan kaldıracağını kaç kişi düşünüyor, kaç kişi kaygı duyuyor. Kıbrıslı Türkler, Avrupa Birliği üyesi olarak, uygar ve gönençli bir yaşam süreceklerine sanabilirler. Ancak, onları bekleyen son; Girit’te, Rodos’ta, Sakız’da olduğu gibi; hak kayıpları, aşağılanma, özgürsüzlük ve göç olacaktır.

DİPNOTLAR

1     Kıbrıs müzakerelerinde 3. tur başladı, 2017 ortasında referandum beklentisi”zete.com
2     www.haberturk.com
3     Kıbrıs’ta liderler buluştu: 25.000 kişiye vatandaşlık söz konusu değil”zete.com
4   “Düngen Bugüne Avrupa Birliği ilişkileri”, Dr.Esra Çayhan İst.,1997, ak. H. Yalçınsoy-A.Aşırım “Türkiye’deki Siyasi Partilerin Avrupa Birliğine Bakışı”, Sude Ajans,2000, sf.169
5     “Yeni Dünya Düzeni Kemalizm ve Türkiye” Metin Aydoğan Umay Yayınları, 12.Baskı 2004, sf.874-875
6   Europeean Parliament, Resalution on the political situation in Turkey (B4–0986, 0987,0988,0989,0990/90 and B-4–0991/96) 19.09.1996, ak. Türk–İş Yayını “Avrupa Birliği Türkiye’den Ne İstiyor” sf.3
7    Europeean Parliament, Resalution on the Commission Reports on developments in relations with Turkey since the entry into force of the Customs Union (COM (96) 0491–C4 0605/96 and COM (98) o147–C4- 0217/98–17.09.1998; ak. Türk–İş Yayını “Avrupa Türkiye’den Ne İstiyor” sf.4
8     Aydınlık, 08.10.2000
9     “Büyük Yunanistan Rüyası” Cumhuriyet 25.05.2002
10  “AGSP’de, Kıbrıs’ta Çatışma Korkusu” Cumhuriyet, 09.11.2001










3 yorum:

  1. ''Yavru Vatan olmak istemiyoruz.'' diyenler, Kıbrıs Yunanlılara peşkeş çekilip, Rum baskıları artınca ve kıçları tutuşunca Ana Vatana göç etmeye başlarlar.

    YanıtlaSil
  2. Akdenizin kîyisina hapsedilen yalnîz bir ulke olma yolunda hızla ilerliyoruz.

    YanıtlaSil
  3. Kıbrıs'ın fethedildiği günlerde Akdenizin bir "Türk Gölü"ne dönüştüğü konuşuluyordu. Bugün Akdeniz'de Türklerin üzerinde varlığını sürdürdüğü tek ada olan Kıbrıs'ın da Türklerden temizlenmesi için her türlü tehdit, hile ve ihanete başvuruluyor. Tariih boyunca olageldiği gibi bir kez daha masa başında teslim oluyoruz. Kıbrıs Türk Mücadele Tarihi, kişisel çıkarların ve ihanetlerin sayesinde kara satırlarla son bulmak üzeredir...

    YanıtlaSil