Anayasa
sayılacak ilk metin, 23 Aralık 1876’da ilan edilen I.Meşrutiyet’le kabul
edildi. 2.Abdülhamid’in
Batılılara güven vermek için düzenlediği bu içi boş girişim, kimi tarihçi
tarafından mutlak monarşiye karşı atılan demokratik bir adım olarak
nitelendirilir. Bu doğru değildir. I.Meşrutiyet, bugünkü anayasa
değişikliği gibi, devlet yönetiminin en üstünde olan kişinin istemini yerine
getirme girişimidir. Bu girişimi incelemek, 1921’de kabul edilen Anayasa’yla
1923’te ilan edilen Cumhuriyet’in değerini anlamak
için önemlidir. 1876 ile 1921 arasındaki 45 ve 1921’le 2016 arasındaki 95
yıllık sürecin değerlendirilmesi gerekir. Önemli olan nereye gelindiği değil
nereden nereye gelindiğidir. I.Meşrutiyet,
yabancıların
isteklerine göre politika belirlemenin ve bunu halka başarıymış gibi sunmanın
örneklerinden biridir. Sırp ayaklanmasının sürdüğü ve Osmanlı İmparatorluğu’nun
zararına yeni sınır belirlemelerinin düşünüldüğü günlerde, Abdulhamid
Avrupa
ülkelerini İstanbul’da toplantıya çağırmıştı. “Tersane Konferansı” adı verilen bu toplantıda, dört ay önce tahta çıkan 2.Abdülhamid, Avrupalılara güven verip sınır
değişiminden vazgeçmelerini isteyecekti. Toplantı sürerken (23 Aralık 1876 Cumartesi
günü) şamatalı gösterilerle Meşrutiyet
ilan edildi.
Göstermelik bu girişimin, doğal olarak gerek Avrupalılar ve gerekse halk
üzerinde bir etkisi olmadı. 11 ay sonra
ortadan kaldırıldı.
Koşullar
1876
yılında, Sırbistan ve Karadağ Osmanlı Devleti’ne başkaldırmış, Balkanlar’ın
değişik yerlerinde milliyetçi ayaklanmalar başlamıştı. Rus Generali Çernayef’in
komuta ettiği Sırp ordusu, Gazi Osman Paşa tarafından yenilgiye
uğratılmış, Osman Paşa’nın ordusu Belgrad’a doğru ilerlemeye başlamıştı.
Rusya bu aşamada İstanbul’a bir ültimatom gönderiyor, ilerlemenin
durdurulmasını, bu yapılmadığında savaş ilan edeceğini bildiriyordu.
İstanbul Hükümeti, Rus
notasına uyarak Osman Paşa’yı durdurmakla kalmıyor, konuyu görüşmek
üzere 23 Aralık 1876’da İstanbul’da, Tersane Konferansı adı verilen ve
Rusya başta olmak üzere İngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya-Macaristan ve
İtalya’nın katıldığı uluslararası bir toplantı düzenliyordu. Kimilerinin, “Türk
tarihindeki ilk demokrasi girişimi” olarak kabul ettiği I.Meşrutiyet, Konferans
sırasında hükümetin kutlamalarla halka duyurduğu, Anayasa (Kanuni Esasi)
adı verilen bir metnin kabul edilmesiydi.
Yapay
Girişim
I.Meşrutiyet
olarak tanımlanan girişim, demokrasi ya da bir anayasal düzen istemi değil;
İstanbul’da toplanan yabancıları etkilemeye yönelik, içi boş, taktik bir
düzenlemeydi. Bu girişimle, Abdulhamid, Batı’ya ve iyileştirme
girişimlerine yatkınlığını gösterilecek, Avrupalılar’dan “Bulgaristan ve
Bosna-Hersek’te, Hıristiyanlar yararına yapılmak istenilen sınır
değişikliklerinden” vazgeçmeleri istenecekti.1
Bu
inancı hükümetin aklına, İngiltere’nin İstanbul Büyükelçisi Sir Henry Elliot
sokmuştu. Toprak başta olmak üzere her türlü ödünü vermeyi, günü geçirmenin
aracı yapan saray, Elliot’un önerisiyle İngiliz yanlısı Mithat
Paşa’yı2 hükümete alıyor ve ilk kez karşılaştıkları meşrutiyet
isteğini yerine getirmek için harekete geçiyordu. Anayasa tasarısını bizzat Elliot’un
kaleme aldığı da söyleniyordu.3
O güne dek, özellikle
İngilizler, anayasa, meclis, meşrutiyet gibi bir istekte bulunmamıştı. İşlerini
padişahlarla yürütmek onlara kolay geliyordu. Ancak, bu kez biraz da
rastlantılar sonucu padişah olan Abdülhamid’i yeterince tanımıyorlar,
üstelik ondan kuşkulanıyorlardı. I.Meşrutiyet yeni padişahı gerektiğinde
baskı altına almanın aracı olarak gündeme getirilmişti. Nitekim Sir Henry
Eliot, 23 yıl sonra, 1897’de yazdığı anılarında; “Avrupa devletlerinin
1876 Anayasa girişimine karşı yakın ilgi” gösterdiğini söylüyor ve “anayasal”
düzenin “Avrupa’nın himayesine alınması halinde” Abdülhamid’i “baskı
altında tutma” olanağına sahip olunacağını ileri sürüyordu.4
“Hasta Adam”
Politikası
Avrupalılar
Türkler’in gösterişli Meşrutiyet kutlamalarından etkilenmediler ve Tersane
Konferansı’nda aldıkları kararları, uygulanmak üzere Osmanlı hükümetinin
önüne koydular. Onların sorunu, meşrutiyet ya da anayasal düzen
değil, İmparatorluk’tan pay almayı bekleyen herkesin, üzerinde anlaşabileceği
bir yöntemin bulunması ve bunun uygulanmasıydı.
Bu istek, üstelik
yalnızca Tersane Konferansı’nın değil, elli yıllık “hasta adam”
politikasının temel amacıydı. Daha bir yıl önce İngiltere, “Bab-ı Alî’nin ricasına
karşın”, Avusturya’nın hazırladığı bir notayı kabul ederek, “Türkiye’nin
vakar ve bağımsızlığının ciddiye alınabileceği günler artık geride kaldı.
Osmanlı Padişahı eğer borçlarını ödeyemiyor ve düzeni koruyamıyorsa, bunun
sonuçlarına da katlanmak zorundadır” diyordu.5
Yabancıya Yaranma
I.Meşrutiyet,
ülke gerçeklerine değil, yabancıların istemine göre politika belirlemenin
ve bunu halka başarıymış gibi sunmanın örneklerinden biridir. Sırbistan,
Bulgaristan ve Batı Trakya’nın elden çıkma sürecini başlatan Tersane
Konferansı’na, büyük devletler olağanüstü elçilerle katılmıştı. İngiltere,
sanki toplantının niteliğini gösterircesine, Sömürgeler Bakanı Salisbury’i
göndermişti.
Kendi hükümetine
olduğu kadar, yabancı büyükelçilere de karşı çıkmak zorunda kalan Abdülaziz,
1876’da bir saray darbesiyle devrilmiş, yerine Meşrutiyet sözü veren
mason padişah V.Murat geçirilmişti. İngiltere’nin zaferi olarak
kabul edilen bu değişim, o güne dek Osmanlı tarihinde görülmemiş garip bir
törenle kutlanmıştı. V.Murat, padişah olarak halkın önüne çıktığında,
Osmanlı Devlet marşıyla birlikte “God Save the Queen” (Tanrı Kraliçeyi
Korusun) marşı da çalınmıştı.6
Bayram
Kutlaması
Ruh
sağlığı bozulduğu söylenen V.Murat birkaç ay sonra tahttan indirildi,
yerine aynı yıl içinde (1876) tahta çıkarılan üçüncü padişah olan, 2.Abdülhamid
geçti. Abdülhamid, 1876 yılı sona ermeden, Sırbistan olaylarına çözüm
bulmak için İstanbul’da bir konferans düzenledi. Avrupalı devletleri etkilemek
amacıyla aynı günlerde, göstermelik I.Meşrutiyet ilan edildi.
Konferans’ın
26 Aralık’taki ikinci oturumunda, delegelerin konuşmalarıyla, top sesleri
birbirine karışıyor, dışarda coşkulu bayram kutlamaları yapılıyordu. Oysa,
ortada kutlanacak bir şey olmadığı gibi, Osmanlı Devleti yeni toprak
yitikleriyle karşı karşıyaydı. Nitelim o günlerde, 1.Doğu Rumeli Valiliği
Bulgarlar’a bırakılmış, “2.Doğu Rumeli eyaletinde halkın gönenç ve
güvenliğini sağlamak için”, Bulgar prensliğine yasa çıkarma yetkisi verilmişti.7
Ulusal haklar
yitirilirken halkın karşısına törenlerle çıkma tutumu, daha sonra da
görülecektir. Örneğin, 1995’te Türkiye’yi ekonomik çöküşe götüren Gümrük
Birliği Protokolü imzalandığında, çok başarılı bir iş gerçekleştirilmiş
gibi, devlet törenleri düzenlenmişti.
Azınlıklar Meclisi
Abdülhamid,
bir ay süren Konferans’ın bitiminden 15 gün sonra, 5 Şubat 1876’da, Anayasa ve Meşrutiyet’in hazırlayıcılarından Mithat Paşa’yı,
üstelik onun hazırladığı Anayasa’ya dayanarak (113.madde) sadrazamlıktan aldı
ve sürgüne yolladı. Mithat Paşa’nın savaşa olan eğilimi, “millet
askeri” adlı bağımsız bir ordu kurma yönündeki çabaları ve İngiliz
yanlılığı, Abdülhamid’i rahatsız etmişti. Mithat Paşa, Taif’e
sürüldü ve 1884 yılında burada boğularak öldürüldü.
I.Meşrutiyet’in kısa ve etkisiz ömrü, yalnızca on
bir ay sürdü. Anayasa gereği “seçimler” yapılmış, “Meclis-i Mebusan”
19 Mart 1877’de Dolmabahçe Sarayı Muayede Salonu’nda, gösterişli bir törenle
açılmıştı.
Meclis
adı verilen bu ilginç kurulda, Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan hemen tüm
etnik kümeler yer alıyordu. Türkler azınlıktaydı, üstelik I.Meşrutiyet
Meclisi, halkın seçtiği temsili bir kurum da değildi. Milletvekilleri
(mebuslar), daha önce seçilmiş olan il genel meclisleri tarafından
belirlenmişti.8
130 üyesi olan9 I.Meşrutiyet
Meclisi’nin I.Döneminde, isimleri
bugün bilinen milletvekillerinin, 47’si Müslüman, 56’sı ise çoğunluğu
Hıristiyan olmak üzere diğer dinlerdendi. Müslüman milletvekillerinin 15’i
Arap, 32’si ise Anadolu Müslümanıydı. Bu sayılar 13 Aralık 1877’de başlayan
İkinci Dönemde; 54 Hıristiyan’a karşılık, 12 Arap ve 25 Anadolu Müslümanı
olmuştu.10
Dağılmanın Adımları
Abdulhamid,
kurduğu I.Meşrutiyet Meclisi’ni bir padişah fermanıyla kapattı.
Meclis’te çoğunluğu oluşturan azınlıklar, bu çoğunluğu arttırmak ve
İmparatorluğun azınlıkların çoğunlukta olduğu önemli bölgelerinde tümüyle
etkili olmak için, nüfus esasına göre seçim istiyorlardı. Batı ve Doğu
Trakya’dan, İstanbul’dan ya da Ermeni bölgelerinden gelen milletvekilleri, bu
düşünceyi ayakdireyerek (ısrarla) savunuyordu.
Meclis’te yapılan
görüşmelerde; “Müslim-gayri müslim tanımının kaldırılması” (Vilayet
Yasasına göre seçim bölgelerinde bu iki kesim yüzde ellişer milletvekili
çıkarıyordu)11, Türkçe yanında azınlık dillerinin de “resmi dil
yapılması”, “yönetim düzeninin yerelleştirilerek yeniden
yapılandırılması”, “basın özgürlüğü”, “bölgesel vergi sistemi”,
“Batı’ya daha çok bağlanma”12 gibi konularda İmparatorluğun
çözülmesine yol açacak istek ve tartışmalar yapılıyordu.
Azınlıklar Koalisyonu
I.Meşrutiyet
Meclisi, Türk siyasi tarihinde olumlu bir sonuç ve iz bırakmadan
yok olup gitti. Kapatılmasına, meclis içinden ya da dışından bir tepki gelmedi.
Türk halkı, kuruluşunda olduğu gibi kapatılışında da, içinde olmadığı bu olayı
yalnızca dışardan izledi.
Batılılar ve
Türkiye’deki Batıcılar, özellikle azınlıklar, iyileşme’den (Islahat), yeniden düzenlemeden
(tanzimattan) sürekli söz ediyordu ancak onların düşündüğü iyileştirme;
“Anayasa’ya dayalı meclis düzeni” kurup devleti güçlendirmek değildi. Meşrutiyet
adı altında, kişi egemenliğine dayanan ve yönetim zayıflığına yol açacak bir
azınlıklar koalisyonu yaratmaktı. Ademi merkeziyetçilik adı altında
yerel yönetimciliği yaygınlaştırmaktı.
Atatürk’ün Görüşü
Mustafa Kemal Atatürk,
1 Aralık 1921’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmada, I.Meşrutiyet
ve getirdiği Anayasa konusundaki görüşlerini açıklar. Milletvekillerine
elindeki 1876 Anayasasını gösterir ve “bu kitap” diye söz ettiği I.Meşrutiyet
Anayasası için şunları söyler: “Efendiler,
bir paşanın başkanlığında üçü Hıristiyan olmak üzere on altı memur, on ulema ve
iki askerden oluşan bir heyet Babıâli’de toplandı ve bu kitabı yazdı. Bu kitap,
milleti memnun etmek için, milletin arzu ve gerçek emellerini yerine getirmek
için yazılmadı. Efendiler, bu kitap, düşmanlarımızı geçici bir süre de olsa
memnun etmek amacıyla yazılmıştır. Kitabın; millet ile, egemenlik ile, millet
iradesi ile hiçbir ilgisi yoktur. Bu kitap, üstündeki (Anayasa y.n.)
ünvanı ile milleti yıllarca aldatan ve aldattıkça, dağılıp çökmeye sevk eden
bir kitaptan başka bir şey değildir. Bir paçavradır efendiler”.13
DİPNOTLAR
1 Büyük Larousse,
Gelişim Yay., 13.Cilt, sf. 8059
2 “Sosyalizm ve
Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi” İletişim Yay., 6.Cilt, sf.1800
3 “L’Angleterre
et la Russie en Orient” Cher buliez Revue d’histoire Diplomatique” 1896; ak. S.Yerasimos, “Azgelişmişlik
Sürecinde Türkiye” Belge Yay., 7.Baskı, 2001, 2.Cilt, sf.243
4 “Reform in the
Ottoman Empire” Roderiç Davison, (Harward-1942) sf.461; ak. Ş.Mardin, “Jön Türklerin Siyasi
Fikirleri” İletişim Yay., 9.Bas.-2002, sf.202
5 “Azgelişmişlik
Sürecinde Türkiye” S.Yerasimos Belge Yay., 7.Bas.– 2001, 2.Cilt, sf.242
6 a.g.e. sf.248
7 Büyük Larousse,
Gelişim Yay., 10.Cilt, sf.5869
8 “The First
Ottoman Constitutional Period”, Robert Devereux, Baltimore, 1963, sf.123; ak. Hasan Kayalı, “Jön
Türkler ve Araplar” Tar.Vak. Yurt Yay., 2.Baskı-2003, sf.27
9 “Meşrutiyetten
Günümüze Gericilik” Çağlar Kırçak, İmge Kit., 2.Bas.-1994, sf.24
10 “Türk Direniş
ve Devrimleri” Prof.Çetin Yetkin,
Otopsi Yay., II.Cilt, İst. 2003, sf.679-680
11 a.g.e. sf.681
12 “Jön Türkler ve
Araplar” Hasan Kayalı, Tar.Vak.Yurt Yay., 2.Bas., 2003, sf.27
13 “Türk Direniş
ve Devrimleri” Prof.Ç.Yetkin,
Otopsi Yay., II.Cilt, İst. 2003, sf.75
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder