16 Aralık 2016 Cuma

TÜRK TARİHİNDE DEVLET



Dünya tarihinde, Türkler kadar çok ve çeşitli devlet kurmuş bir başka ulusun olmadığı, bugün artık herkesin kabul ettiği bir gerçektir. Her dönemde ve sürekli biçimde, dünyanın çok geniş alanlarına yayılan Türkler, yaşadıkları her yerde; büyük-küçük, etkili-etkisiz, kalıcı-geçici o denli çok ve değişik devlet kurmuşlardır ki, Türk tarihi bir anlamda devlet kurmanın tarihi gibidir. Uzun dönemler boyunca çatışmışlar, yenmişler, yenilmişler; güçlenmiş ya da güç yitirmişler; başka toplumları eritmiş ya da onlar içinde erimişler ancak hiçbir zaman devletsiz kalmamışlardır.


Batı ve Türklerde Devlet

Batı’da devlet, köleciliğe dayalı üretim ilişkileriyle birlikte ortaya çıktı. İnsanın; kendisine, doğaya ve topluma yabancılaşmasının ilk evresi olan bu dönemde devletin amacı; “köle sahiplerini korumak, bunun için de köleleri baskı altına almak” tı.1
Bu amaç, güç ve şiddetin kaçınılmaz olarak devlete yerleşmesine neden oldu. Batı’da devlet önce, içinden çıktığı topluma şiddet uyguladı.
Türk toplumunda devletin ortaya çıkışı, değişik koşullarda, değişik önceliklerle oldu. Devletin oluşturduğu güç, şiddet aracı olarak, içe değil, boyun ya da kavmin haklarını korumak için dışa karşı kullanıldı. Toplumun tümünün genel çıkarlarını savundu. Batı’da; kişi, küme ya da sınıf çıkarı öne çıkarken, Türklerde toplumunun genel çıkarını amaç edinen kamucu bir yönetim anlayışı devlete egemen oldu.

Devlet Kurma Becerisi

Tarihin değişik dönemlerinde başka uluslar da güçlü devletler kurmuşlar ancak bunlardan hiçbiri bu işi Türkler kadar, çok yönlü, yaygın ve sürekli biçimde yapamamıştır. Macar tarihçi L.Ligeti Türkler’in devlet kurma yeteneği konusunda şunları söylemiştir: “Türk kavmi yayılmacı bir asker kavimdir. Ve bu işin tam eri ve en mükemmel örneğidir. Örgütlü gücüne, devlet kurma yeteneğine ne kadar hayran kalsak azdır”.2

İlk Devlet

Kazım Mirşan, insanlık tarihinde devlet sayılabilecek ilk siyasi yapılanmanın On Federasyonu adıyla Türkler tarafından oluşturulduğunu ve kesin tarih verilememekle birlikte en az M.Ö.8 binlere dek gittiğini söylemektedir. İskandinavya’da bulunan ve yaşı M.Ö.4140 olarak belirlenen kemik yazıtlarında On Federasyonu’ndan söz edilmekte ve bu oluşumun çok daha eskiye gittiği anlaşılmaktadır.3
Mirşan, On Federasyonu’ndan sonra tarihi belirlenen İkinci Türk devletinin M.Ö.16.yüzyılda kurulan Bir-Oy-Bil üçüncü devletin de M.Ö.6.yüzyılda (522) kurulan At-Oy-Bil olduğunu, bu devletlere ait tarihlerin M.Ö.522-519’da dikilen yazılı anıtların okunmasıyla ortaya çıktığını açıklamıştır.4

Hunlar

Hunlar, geniş bir alanda sağladıkları düzen ve geliştirdikleri ticaret nedeniyle varsıllaşıp güçlendiler ve Yarkent, Hotan, Kuca, Karaşar, Turfan, Kaşgar gibi Türk kentleri dönemin ileri uygarlık merkezleri yaptılar. Buralarda halı, kilim, keçe gibi dokuma; altın, gümüş, demir gibi maden işlemeciliği; inşaatçılık, ev eşyası üretimi, oymacılık gibi ahşap işçiliği, gelişkin birer sanayi kolu durumuna geldi.
Alma-Ata’nın 50 km. doğusundaki Eşik kazılarında ortaya çıkarılan altın giysi ve altın plaklar, Altay Dağları eteklerindeki Pazırık mezar kazısında (kurgan) bulunan dört tekerlekli araba ve Baykal Gölü kenarındaki Noyun Ula kazısında bulunan yüksek işçilikli ahşap tabut, üç ayaklı masa ve ev gereçleri Hun sanatının düzeyini gösteren incelikli örneklerdir.

İskitler

Karadeniz ve Hazar’ın Kuzey’inde Aral Gölü’ne dek uzanan İskit (Saka) İmparatorluğu kuruldu. Tarihçilerin M.Ö.12.yüzyıl ile 8.yüzyıl arasında kuruluş tarihi verdikleri bu İmparatorluk, Kırım’daki son parçası Kırım İskit Devleti’nin yıkıldığı M.S.2.yüzyıla dek süren, ortalama 1200 yıllık bir siyasi birlik gerçekleştirdi.
Karadeniz ve Hazar’ın Kuzey’ine Orta Asya’dan gelen İskitler, buraya, en parlak dönemine M.Ö.6-4.yüzyıllarda ulaşan bir uygarlık getirdiler. Uygarlıkları, Altay ve Tanrı Dağı kültürüne dayanıyor5 ve dönemin en gelişkin sanat-sanayi ürünlerini içeriyordu. Madencilikte çok başarılı ve gelişkindiler.

Göktürkler

Göktürk Devleti, M.S.552 yılında, Tanrı Dağları’yla Orhun Havzası arasındaki Ötüken bölgesinde ortaya çıktı ve kısa sürede hemen tüm Orta Asya boylarını birleştirerek büyük bir İmparatorluk kurdu. Sınırları Asya Hun İmparatorluğu kadar genişti ve hemen aynısıyla onun egemenlik kurduğu alanlar üzerine oturuyordu.
Özgür ve katılımcı bir yönetim biçimi geliştirmişler; bilim, sanat ve ticarette büyük bir varsıllığa ulaşmışlardı. Çinlilerin Takyu adını verdiği ve Batılı tarihçilerin de bu adla andıkları Göktürk Devleti, bıraktığı Orhun Yazıtları’yla Türk tarihinde özel bir öneme sahiptir. Göktürk Devleti’nin Türk tarihi için önem taşıyan bir başka özellik, olumsuzluk içerir ve dış karışmanın iç siyaset üzerinde yaptığı yıkıcı etkiye ilk büyük örneği oluşturur.

Yönetimde Katılımcılık

7.Yüzyıldan sonra kurulan Türk devletlerinde yönetim işlerine, nitelikli yöneticilerin yanı sıra onların koruma altına aldığı düşünürler ve yetiştirdikleri öğrencileri de katıldılar. Bu durum, Türk yönetim geleneğinde geçmişten gelen: eşitçiliği, katılımcılığı, etnik ve dinsel hoşgörüyü daha da geliştirdi. 
Devlet, evrensel değerlere sahip, geniş düşünceli, aydın insanlar tarafından yönetildi. Birçok yörede Türk olmayan halk, toplumsal yaşamda denge sağlayan, geleneklerine ve inancına baskı uygulamayan Türk yönetimini isteyerek kabullendi. Barışçı bir ortamda, onlar Türkler'i, Türkler de onları etkiledi ve bu etkileşim özgün bir uygarlık geliştirildi. Hindistan'dan Avrupa'nın ortalarına dek genişleyecek olan Türk devletleri bu birikim üzerinde gelişip güçlendi.

Türk Devletlerinde Öne Çıkanlar

Erken Türk devletleri On Federasyonu, Bir-Oy-Bil, At-Oy-Bil ile Asya Hun İmparatorluğu, İskit İmparatorluğu ve Göktürk İmparatorluğu'ndan başka kurulmuş olan Türk devletlerinin bir bölümü yalnızca isim ve tarih olarak şunlardır: Batı Hun İmparatorluğu (M.S.100-376), Asya Avar İmparatorluğu (yaklaşık M.S.250-552), Avrupa Hun İmparatorluğu (375-453), Avrupa Avar İmparatorluğu (565-835); Çin’de kurulan Topa Türk Devleti (386-557) ve Şato Türk Devleti (884-951); Hindistan’da kurulan Gazneli Devleti (1001-1148), Türk-Hint Kölemen Devleti (1206-1290), Kılciler (1290-1320), Tuğluklar (1320-1388), Seyitler ve Lodiler (1388-1527), Babür Devleti (Türk-Hint İmparatorluğu) (1527-1857); Orta ve Batı Asya’da kurulan Akhunlar (420-557), Türkeşler (690-766), Karluklar (760-932), Oğuz Devleti (Dokuz Oğuzlar) (646-790), Hazar Türk İmparatorluğu (602-1016), Bulgarlar (yaklaşık 550-1237), Uygur Devleti (745-1368), Peçenekler (yaklaşık 872-1091), Kıpçaklar (yaklaşık 1076-1210), Kırgız Devleti (840-920), Samanoğulları Devleti (874-999), Karahanlılar Devleti (840-1211), Kara Hitaylar (1125-1218), Büyük Selçuklu İmparatorluğu (1038-1194), Anadolu Selçuklu Devleti (1077-1308), Harzemşahlılar Devleti (1077-1231), Karakoyunlular Devleti (1375-1468), Akkoyunlular Devleti (1402-1502), Timur İmparatorluğu (1368-1501), Osmanlı İmparatorluğu (1299-1922).6

Günümüzdekiler

Varlıklarını yitirmiş olan bu devletlerden ayrı olarak günümüzde Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türkmenistan, AzerbaycanKırgızistan, Özbekistan, Kazakistan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bugün yaşamakta olan diğer Türk devletleridir.
Ancak, yukarda belirtilen devletler ve bunların oluşturacağı birikim, bu eylemin tarihsel boyutunu gerçek anlamda yansıtmada yeterli değildir. Çünkü Türkler, kendilerine ait olan bu devletlerden ayrı olarak tarihe başka milletler adına kaydedilmiş olan birçok devletin kuruluşunda yer almışlar ve bunların gelişip güçlenmesine belirleyici biçimde yön vermişlerdir.

Yeterince Bilinmeyenler

Anadolu’nun ilk uygarlıklarından olan ve Troas bölgesinde (Çanakkale civarı) kurulan Truva Devleti’nin bir Türk Devleti olduğu, tarihçilerin eskiden beri ileri sürdükleri bir görüştür. Bunlardan biri, 14.yüzyıl tarihçilerinden Venedikli Andren Dandolo, Türkler’in anayurdunun “Hazar Denizi’nin arkası” olduğu, “Yunanlılara yenilen Troyalılar’ın oraya geri gittiklerini” ileri sürer ve Türkler’i “Troyalılar’ın torunları olduğu için”, Avrupa’nın “iç düşmanı” sayar.7
Bazı tarihçiler ise Truvalılar’ı, hem Türklerin hem de Romalıların atası kabul eder.8 Katalonyalı Pero Tafur, İstanbul’un fethi nedeniyle “Türkler elbette Truva’nın öcünü alacaklardı”9 der. Benzer bir yorum Yunan tarihi kayıtlarında, İstanbul’un fethi kastedilerek, “Türkler Yunanlılar’a Truva’da yaptıklarını ödettiler” biçiminde yer aldı.10
Yunanlı tarihçi Mikhail Apostolis, kitaplarında “Türk” sözcüğünü “Törk” olarak değiştirir ve İstanbul’un düşmesiyle “Truvalılar’ın hiç kuşku duyulmayacak biçimde geri döndüğünü” söyler.11
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u aldıktan sonra Troya kenti yıkıntılarına gider ve orada şunları söyler: “Allah uzun yıllar sonra bu kent ve sakinlerinin intikamını almayı bana bahşetti... Geçmişte buraları Yunanlılar, Makedonyalılar, Teselyalılar, Pelopenezlilerce kırılıp geçirilmişti; aradan bunca zaman geçtikten sonra, bunların o dönemde ve sonrasında sık sık haksızlık ve zulum yaptıkları Asyalılar’ın öcünü, onların torunlarını cezalandırarak aldım”.12
Benzer söylemleri, 30 Ağustos 1922’de Dumlupınar’da Atatürk de söyler ve Yunan ordusunu yendiğinde, “Troya’nın intikamını aldık” der.13

“Türk Olmayan” Türk Devletleri

Troya üzerinde bu denli durulmasının nedeni, tarihin eski dönemlerinde yer alan ve Türklerle herhangi bir ilişkisinin olamayacağı sanılan bir konuda bile, karşımıza umulmayacak biçimde Türkler’in çıkmasıdır. Tarih iyi incelenirse; konu devlet ve uygarlık kurma, geliştirme ve yaymaya geldiğinde, Türkler’le karşılaşmamanın neredeyse olanaksız olduğu görülecektir.
Örneğin, Cengiz Han’ın kurduğu devlet tarihe Moğol İmparatorluğu olarak geçti. Ancak, Moğol İmparatorluk ordusunun yüzde 90’ı Türk unsurlardan oluşuyordu.14 En güçlü Arap devletlerinden Abbasi İmparatorluğu’nda durum pek ayrımlı değildi.15 M.S.868-905 yılları arasında Suriye ve Mısır’da egemenlik kuran Tolunoğulları, 935-965 arasında yaşayan Akşit Devleti ile 1250’den 1517’ye dek Mısır’a egemen olan Memlük (Kölemen) Devleti’ni, Eyyubiler tarafından tutsak edilen Türk askerler kurmuştu.16
Tolunoğulları Devleti’ni kuranlar Dokuz Oğuz Türklerinden Tolon’un oğlu köle komutan Ahmet’ti.17 Tarihçilerin bir İran devleti saydığı Safevi Devleti'ni (1501-1732) Türkmenlere dayanarak kuran Şah İsmail bir Türktü ve hanedanlığının kullandığı dil Türkçeydi.18

Koşulların Yarattığı Gelenek

Türkler’in devlet kurmada somutlanan örgütlenme becerisi, içinde yaşadıkları maddi koşulların ve dünyanın büyük bölümüne ulaşan göç eyleminin kazandırdığı (kazandırmak zorunda olduğu) bir yetenektir.
İklim ya da başka doğasal olaylar, bir zamanlar yaşama son derece elverişli Orta Asya’yı çölleştirmiş ve Türkler’i anayurtları olan bu topraklardan ayrılmaya zorlamıştır. Bu ayrılış; son bireyine, araç ve hayvanına, ev gereçlerine, üretim araçlarına dek, bir boyun, kavmin ya da ulusun, tüm varlığıyla bir başka yere gitmesidir. Bu gerçekleştirilmesi çok güç ve tehlikeli bir iştir.
Tehlikelerle dolu uzun yollardan bilinmez yerlere gitmek, oralarda dağılıp parçalanmadan varlığını korumak, yitip gitmemek ancak ve yalnızca güçlü olmak, dayanışma içinde bulunmak ve iyi örgütlenmekle olanaklıdır. Bu ise; üretim teknikleri, askeri teknoloji ve toplumsal disiplin alanlarında; gidilen yerlerden daha ileri olmayı, değişimciliği ve yenilikçiliği gerekli kılar. Bu gereklilik, örgütlenme yeteneğini ve çevreye uyum becerisini geliştirir.

Devlet Kurma Uzmanları

Türkler, bu beceriyi kazandıkları oranda, kimliklerini koruyup başka topluluklar içinde varlıklarını sürdürmüşler; başaramadıkları oranda, eriyip yok olmuşlardır. Yokolmaya her zaman açık olan göç eylemi, özgürlüklerine düşkün Türkler’i, bunu korumanın zorunlu koşulu olarak, devlet kurmanın ve onu güçlü kılmanın uzmanları durumuna getirmiştir.
Onlar için, ayakta kalmanın ve varlıklarını sürdürebilmenin başka bir yolu olamazdı. Nitekim Türk tarihindeki tüm yükseliş ya da çöküş süreçleri, devletin güçlenme ya da güçsüzleşme dönemleriyle birlikte ortaya çıkmıştır.
Göçler nedeniyle olağanüstü önem kazanan devlet ve ordu, binlerce yıl bu eylem içinde olan Türkler için, yaşamlarıyla bütünleştirdikleri kutsal varlıklardır. Bu varlığa bağlılık, toplumsal kimliğin vazgeçilmez öğesidir. Ortak iradeyi oluşturan değerler düzeninin en üstünde yer alan ve geçmişten gelerek toplumsal bir gelenek biçiminde etkisini bugün de sürdüren bu bağlılık, Türk toplumlarına özgüdür ve tarihsel bir ayrıcalık durumundadır.

DİPNOTLAR

1            “Toplumbilim Sözlüğü” O.Hançerlioğlu, Remzi Kit., 1986, sf.94
2            “Bilinmeyen İç Asya” L.Ligeti, Atatürk Kül.Dil ve Tar. Yük. Kur., Türk Dil Kur.Yay., Ankara 1986, sf.34
3            “Erken Türk Devletleri ve Türük Bil” K.Mirşan MMB–1999, sf.32
4            a.g.e. sf.32–33
5            Büyük Larousse, Gelişim Yay., 10.Cilt, sf.5794
6         http : // www. cankaya.gov.tr / fars.htm – “Türk Tarihinin Ana hatları” Kaynak Yay., sf.371–491–“Tarih II” Kaynak Yay., sf.37–64 ve Büyük Larousse Gelişim Yay.
7         “Chronica Per Extensum Descripta” ın E.Pastorelle (-d) Rerum Halicarum Scriptores, Cilt XII, Botonya 1932, ak. S.Yerasimos “Türkler” Doruk Yay., 2002, sf.22
8         “Hınerario de la Gran Militia ala Pavese” in Histories des Croisades, Cilt V. Sf. 658, ak., a.g.e. sf.23
9          “Andanus e viajes de Fero Tafur por diversas parkes del mundo avido” Madrit, 1874, sf.168, a.g.e. sf.23
10      “Historia Turcorum f 60d., Khronikon peri ton Tourken Soultanon Kata ton Ververinon ellenikon kodhika”III, Atina 1957; ak. a.g.e. sf.23
11      “History of Mehmet the Conqueror by Kritovoulos,” ak. a.g.e. sf.23
12      “Türkler” Stéphane Yerasimos, Doruk yay., 2002, sf.23
13      Prof.Fahri Işık, “Avrupa’nın İnanası Gelmiyor”, Oktay Ekinci, Cumhuriyet 10.12.2002
14      “Türk Tarihinin Ana Hatları” Kaynak Yay., 2.Bas., 1996, sf.109
15      “Büyük Larousse” İletişim Yay., 1.Cilt, sf.13
16      a.g.e. 13.Cilt, sf.7987
17      “Türklerin Tarihi” D.Avcıoğlu, 3.Cilt, Tekin Yay., 1995, 1.Cilt, sf.1324
18      a.g.e. 16.Cilt, sf.10034






7 yorum:

  1. Azerbaycan Türk devleti değil midir?

    YanıtlaSil
  2. Uyarın için teşekkürler. Hemen ekliyorum.

    YanıtlaSil
  3. hocam, teşekkür ederim.Yalnız Azerbeycan değil, Azerbaycan..

    YanıtlaSil
  4. Sağol Sevgili Azer. Düzelteceğim.

    YanıtlaSil
  5. Bu konuda okuduğum en iyi yazıydı. Elinize sağlık. Yalnız Mirşandan alınan bilgileri tekrarlamama izin verin.
    ERKEN TÜRK DEVLETLERİ:
    ON UYUL D.Ö. 10800
    BİR OY BİL D.Ö. 9689
    AT OY BİL D.Ö. 1517
    TÜRÜK BİL D.Ö. 879
    Devletler birbirinin devamıdır. Bir sonrakinin başlangıcı, öncekinin bitişi değildir. Son devlet Türük Bil' in içinde önceki üç devlet federal birer devlet olarak devam etmiştir. Bu durum yazıtlarda görünmektedir. Türük bil d.s. 580 de kendiliğinden beyliklere ayrılarak sona ermiştir. Son kağan, Kül Tiginden sonraki İNİNÇÜ APA OYIRIĞUN TURKAN dır. Mirşan onun 5 yıl kağanlık yaptığını söylemektedir. Bundan sonraki Türk tarihi bu büyük birikimin kalıntıları ile devam edebilmiştir. Kağanlar hukuku sona erdikten sonra aile hanedanlıkları dönemine girilmiştir. Selçuklular ve Osmanlılar, aile hanedanlığına örnek verilebilir. Zaten Türük Bil dönemi, tümü ile Türk halklarını bir arada tutma, dağılmama ve aile hanedanlarının kölesi durumuna düşmemeleri amaçlarına yönelik mücadelelerle geçmiştir. Mirşan GÖKTÜRK adında bir devletin kurulmadığını söyler.

    YanıtlaSil
  6. Sayın Metin Aydoğan faaliyetlerinize ve kavrayışınıza hayranlık ve saygı duyuyorum. Yalnız bu makalenizde bir hata var. Samanoğulları, içinde Türkler olsada bir Türk devleti değil. Fars devletidir. Saygılar sunarım.

    YanıtlaSil
  7. Safeviler de osmanlıdan çok Türk ülkesidir.

    YanıtlaSil