Küreselleşme, tekelci
şirket egemenliğidir. Gelişmiş ülkelerde, tekelci büyük şirketler, özellikle mali sermaye şirketleri, yalnızca
ekonomiye değil; siyasetin temel gücü olan devlet örgütlerine de egemen
olmuştur. Bu nedenle gelişmiş ülkelerdeki devlet etkinliğinin belirgin
özelliği, şirket istem ve gereksinimlerine göre yürütülmesidir. Rockefeller 1950’li yıllarda Başkan Eisenhower’a gönderdiği mektupta
şunları yazıyordu: “Standart Oil için iyi
olan Birleşik Devletler için de iyidir.” General Motors’un Başkanı Charles E.Wilson’da aynı şeyi başka
tümcelerle anlatıyordu: “Şirketim için
neyin iyi olduğunu biliyorum, dolayısıyla Birleşik Devletler için de neyin iyi
olduğunu biliyorum”.
Örgüt Ağı
Ülkelerin, kentlerin ve insanların; küresel ekonominin
basit ve uyumlu parçası yapılarak, yaygın bir örgüt ağı içinde birbirlerine
bağlanması, günümüzün en belirgin özelliğidir. Tecimsel (ticari) ilişkiler,
tarihin hiçbir döneminde, birbirinden bu denli uzak yörelere bugünkü kadar
kolay yayılmadı. İnsanlar hiçbir zaman bu yoğunlukta birbirleriyle ilişkili
kılınmadı.
Mal ve
para, dünyayı hiçbir zaman bugünkü kadar hızlı ve yoğun bir biçimde dolaşmadı.
Dünya hiçbir dönemde bugünkü kadar, küçük bir azınlığın egemenliği altına
girmedi. Hiçbir dönemde bugünkü kadar “küçülmedi”.
Dünya Küçüldü Ancak Bütünleşemedi
Ülkeler ve insanlar, küresel düzenin, silik ve umarsız
parçaları olarak birbirlerine bağlandı ancak bütünleşemedi. Evrensel ortak
değerler onları yakınlaştırıp, içten ve özgür bir beraberliğe ulaştırmadı.
Tersine, değişik yöntemlerle bireyselleştirdi; birbirlerinden uzaklaştırılarak
yaşama ve topluma yabancılaştırdı. Küçük bir azınlık varsıllaşırken çoğunluk
yoksullaştı.
Değişik
araç ve yöntemlerle gerçeklikten kopuk sanal bir dünya yaratıldı. Kitle
iletişim araçları, etkili yayınlarıyla milyarlarca insanı köklerinden kopararak
yozlaştırdı. Yeğinlik (şiddet), güçlüler için dilediği zaman kullanabileceği
bir hak durumuna geldi.
Çıkarın Egemenliği
Gerçekleştirilen küresel örgüt ağı, insanlığın gelişip
ilerlemesine uygun düşen, doğal ve ilerici bir yapılanma değil. Teknolojik
olanaklar ona sahip olanların elinde çekinceli silahlar durumunda. Bilim, büyük
oranda, çıkarın ve egemenliğin aracı olarak kullanılıyor.
Üretim alanında 19.yüzyılda yaşanılan üretken ve devimsel
(dinamik) gelişme yerini, asalak ve tutucu bir düzene bıraktı. Kurulup
yaygınlaştırılan uluslararası örgütler, bu düzenin ayakta kalmasının
dayanakları olarak görev yapıyor ve insanlığın genel gelişimi önünde aşılması
gereken engel durumunda.
Ülkeler
arasındaki; gelişmiş-azgelişmiş, güçlü-zayıf, büyük-küçük ayrımı, varlığını
etkin olarak sürdüren temel çelişki olarak ortada duruyor. Küresel örgütler bu
çelişkiyi güçlüler yararına çözmek amacıyla kuruldu. Günümüz dünyasında her
şeyi mal ve para satmak belirliyor. Satacak malı olan, malını satacak pazarı
bulmak zorunda. Kimseye kendi pazarı yetmiyor. Sınır ötesi ülkeler, en az
üretimin kendisi kadar önem kazanıyor ve gelişmiş ülkeler varlıklarını
sürdürebilmek için bu ülkelere yöneliyor. Kıran kırana süren ekonomik rekabet,
askeri çatışmaya zemin hazırlıyor.
Dünyayı Küçültmek
İkinci büyük savaştan sonra, gelişmiş ülkeler arasında
ekonomik çelişkiler askeri eylemden uzak tutulmaya çalışıldı. Bunu başarmanın
tek yolu, dünyayı açık pazar durumuna getirerek küçültmek ve onu ortaklaşa kullanmaktı. Bu yönde elde edilecek
başarı, silahlı çatışmayı en azından geciktirebilirdi.
Ya yoksul
ülkeler daha çok sömürülecek ya da, ayakta kalabilmek için çatışılacak.
Büyüklerin önündeki seçenek budur. Bu nedenle, uluslararası anlaşmalar büyük
ülkeler için yaşamsal bir önem taşıyor. Gelişmekte olan ülkeler, bağlayıcı
kararlarla tek ve büyük bir dünya pazarının küçük ve uyumlu at birimleri
durumuna getiriliyor. Anlaşmaların sayıları ve adları artıyor, etkileri
yayılıyor. Ekonomiyi ilgilendirmeyen konular dahil, anlaşmalar dışında kalmış
hemen hiçbir konu yok artık. Bu anlamıyla küreselleşme, dünyayı küçülten
bir uluslararası anlaşmalar düzenidir.
Dışa Açılma
Gelişmiş ülkelerin dış pazarlara bağımlılığı öyle bir
düzeye vardı ki artık birçok üretim dalında, ülke dışı satış ciroları metropol
gelirlerini, büyük oranda aşmıştır. NESTLES
A.Ş’nin satışlarının yüzde 98’ini kendi ülkesinin dışında yapmaktadır.1
Mc Donald’s’ın dünyanın her yerinde 100 binden fazla şubesi var2, Coca Cola’nın işletme gelirlerinin yüzde
80’i ABD dışından geliyor3 ve Philip
Morris 170 ülkede 160’dan çok markayla sigara üretiyor.4
Japonya’nın 1997’de dış ticaret fazlası 101,6, Almanya’nın 71,8 milyar dolar.5
Dünyadaki
ölçülebilen ekonomik etkinliğin yüzde 80’i en varsıl on iki ülkeden
kaynaklanıyor. Dünyanın en büyük 200 şirketinin neredeyse tümü bu ülkelere ait.6
Birleşmiş Milletler, 1989 yılında yapılan 196 milyar dolarlık denizaşırı özel
yatırımların yüzde 83’ünün, varlıklı 24 ülke tarafından gerçekleştirildiğini
söylüyor.7
“Kabileselleşmek”
Amerikalı gelecek bilimcisi ve küreselleşme savunucusu John Naisbitt’in sözleri, küresel
anlaşmaların temel mantığını özetler gibidir: “Kabilecilikle evrensellik arasında denge kurma isteği hep içimizdeydi.
Günümüzde ise demokrasi ve telekomünikasyon devrimi, kabilecilikle evrensellik arasında
denge kurma gereksinimini yeni bir boyuta taşıdı. Demokrasi kabilelerin hak
taleplerini büyütüyor ve arttırıyor, baskı ise tam tersini yapıyor.
Kabilecilik, insanın etnik köken, dil, kültür, dine ait inançlarını
geliştiriyor. Elektronik gelişme bizi küreselleştirirken aynı zamanda
kabileleştiriyor”.8
‘Demokrasi’ ile ‘telekomünikasyon devriminin’
kabilecilik ve evrensellik arasında bugün kurmaya çalışılan dengenin karmaşık
yapısı, kapsamlı bir teknolojik gelişmeyi içermektedir. Ancak bu yöntem, yöneliş
olarak eskiye dayanan bir uygulamadır. Uluslararası sermaye dolaşımı ile
azgelişmiş ülkelerin kabileleştirilmesi
arasında etkileşim ve bu etkileşimin politik sonuçları, 20.yüzyılın yazılı
tarihi gibidir.
Korumacılık
Gelişmiş ülkelerde merkezi devlet yetkesi, yalnızca ülke
içinde değil uluslararası düzeyde de yüksek tutulur. Dışarda desteklenen
ayrılıkçı eğilimlere yurt içinde kesin olarak izin verilmez. Azgelişmiş
ülkelere serbest ticaret önerilirken, gelişmiş ülkelerde, özellikle
yüksek teknoloji alanında deliksiz biçimde korumacılık uygulanır.
Devletin ekonomideki etkinliğinin belirgin bir biçimde
sürdüğü Japonya’da; uluslararası pazara açılıp küresel bir güce ulaşacak kadar
gelişmemiş olan sanayi dallarında, dışalım yasağı vardır ve bu yasak, devlet
örgütleri aracılığıyla etkin biçimde uygulanmaktadır.9
Fransa, İngiltere ve Almanya’da stratejik sanayi dalları,
devletten büyük oranda destek alan üretim alanlarıdır. ABD Avrupalıları;
desteğin GATT koşullarına göre yasal olmadığını belirterek suçlamaktadır ancak
aynı uygulamaları kendisi yapmaktadır.
Amerika’nın dışalımladığı malların yüzde 25’i gümrük
bildirmelikleri (tarifeleri) dışındaki engellerden etkilenmektedir.10
Uluslararası düzeyde çalışan işadamları; Japonya’yı dünyanın en haksız rekabet
uygulayan ülkesi olarak görüyor ancak ABD’ni de (Kore’den sonra) Japonya’nın
hemen arkasına yerleştiriyor.11
Avrupa Birliği 1991
yılında, ABD’nin serbest ticarette yüzlerce kez uymadığını gösteren bir belge
yayınladı.12
Darbe “Özgürlüğü”
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gerçekleştirilen
uluslararası örgütlenme, ‘verimli’
sonuçlarını 1980’den sonra vermeye başladı. Bu yıllarda, etki altına alınmamış
azgelişmiş ülke, hemen hemen kalmamıştı. Ülkelerin yönetim biçimlerine,
ekonomik önceliklerine, kültürel değerlerine dolaysız bir biçimde
karışılıyordu.
Brezilya’da ulusçu bir politika yürüten Goulant Hükümeti bir askeri darbe ile
devrildiğinde, ABD Dışişleri Komitesi Başkanı, Temsilciler Meclisinde şöyle
konuşmuştu: “Dış yardımlarımızı eleştiren
herkesin karşısına, Brezilya Silahlı Kuvvetlerinin Goulant Hükümetini devirdiği
ve bu güçlerin demokrasi ilkeleri (seçilmiş hükümeti devirme
demokrasisi-y.n.) ve ABD yandaşı olma
yönünde koşullandırılmasında ABD askeri yardımının temel unsur olduğu gerçeği
dikilmektedir. Bu subaylardan birçoğu, AID (Amerikan Yardım Teşkilatı y.n.)
programı çerçevesinde, Birleşik
Devletlerde eğitilmişlerdi. Demokrasinin komünizmden daha iyi olduğunu biliyorlardı”.13
Şili’de
seçilmiş Devlet Başkanı Allende’ye
karşı yapılan askeri darbe hakkında, dönemin CIA başkanı şöyle konuşuyordu: “Planımıza göre... Birleşik Devletlerden
yana olan bütün Şili’li subay ve generalleri tek tek elde ettik. Bekledik. Öteki
bütün yollar tıkanınca Ordu’nun harekete geçirilmesinden başka çare göremedik”.14
Küresel Anlaşmalar ve Tekelleşme
Küreselleşme demek, tekelci şirket egemenliği demektir.
Gelişmiş ülkelerde, tekelci büyük şirketler, özellikle mali sermaye şirketleri, yalnızca ekonomiye değil; siyasetin temel
gücü olan devlet örgütlerine de egemen olmuştur. Bu nedenle gelişmiş
ülkelerdeki devlet etkinliğinin belirgin özelliği, şirket istem ve
gereksinimlerine göre yürütülmesidir. Ya da bir başka deyişle devlet politikasını
şirket çıkarlarının belirlemesidir.
Rockefeller 1950’li
yıllarda Başkan Eisenhower’a
gönderdiği mektupta şunları yazıyordu: “Standart
Oil için iyi olan Birleşik Devletler için de iyidir”.15 General Motors’un Başkanı Charles E.Wilson’da aynı şeyi başka
tümcelerle anlatıyordu: “Şirketim için
neyin iyi olduğunu biliyorum, dolayısıyla Birleşik Devletler için de neyin iyi
olduğunu biliyorum”.16
Günümüz
dünya siyaseti, 20.yüzyılı belki de en iyi anlatan bu sözler üzerine kuruludur.
Gerek iç gerekse dış politika, bu sözlerde anlamını bulan anlayışa uygun olarak
yapılır. Bu nedenle uluslararası anlaşmalar giderek; devletlerarası anlaşmalar
olmaktan çıkar ve eylemsel olarak, tekelci büyük şirketlerle azgelişmiş ülke
devletleri arasındaki anlaşmalar durumuna gelir.
Şirket Etkinliği
Gelişmiş ya da azgelişmiş ülkelerin devlet yetkilileri
artık, kariyerleri şirket çıkarlarını gözetmedeki başarıya bağlanmış basit
görevliler durumuna gelmiştir. Gerçek söz ve karar iyeleri (sahipleri) artık
devlet değil, şirket yönetim kurulu başkanlarıdır.
Sermaye
dışsatımlanan şirket yöneticileri kendi devletlerinin destek ve koruması
yanında yerel hükümetlerden de ayrıcalıklı yatırım garantileri almıştır. Ancak,
süreç içinde bu tür garantilerle de yetinmemişler ve yerel yasalardan tümden
kurtulmak için, denetim yetkilerinin hemen tümünü, küresel örgütlere devretme
çabası içine girmişlerdir. Ulusal hukuk düzenlemelerini ortadan kaldırmayı
amaçlayan, MAİ gibi uluslararası
girişimler bunların son örnekleridir.
Şirket Şubeleri
Uluslararası Şirketlerin tüm dünyada açmış olduğu üretim
amaçlı şube sayısı, Birinci Dünya Savaşı’ndan önce 498 iken, bu sayı 1945’de
1984’e, 1970’de ise 10 909’a çıktı. 1990 yılında her alanda etkinliği olan
uluslararası şirket şube sayısı ise 206 bine yükselmişti.17
Şirket şube sayılarının artması; kimi iş çevrelerinin
durmadan yineledikleri gibi, yeni bir liberal dalganın dünyaya yayılması
değildi kuşkusuz. Satınalma ve birleşmelerle sayıları azalıp güçleri artan
büyük şirketler, kendilerine bağlı; devinim yeteneği yüksek, az işçi çalıştıran
ve denetimi kolay şirket şubeleri açıyordu.
Bilinçli
seçime dayalı küçük ölçekli örgütlenme biçimi, alt birim şirketlerinin sayısını
arttırıyordu ancak dünya piyasalarını denetim altında tutan ana şirket sayısını
arttırmıyor tersine şirket evlilikleriyle azaltıyordu. Küreselleşmenin
sorunlarıyla ilgili araştırmalar yapan Economist’in
27.03.1993 günlü yayınında şunları söylüyordu: “Dünya ekonomik sistemini gerçekleştirenler, merkezleri ABD, Japonya,
Almanya, Fransa, İsviçre, Hollanda ve İngiltere'de olan bir avuç dev şirkettir.
En tepedeki 300 şirketin toplu varlıkları kabaca, tüm dünyadaki üretim
varlıklarının yüzde 25’ini oluşturmaktadır”.18
DİPNOTLAR
1 “Küresel Düşler” R.J.Barnet-J.Cavanagh
Sabah Yay., 1995 sf.175
2 a.g.e. sf.187
3 “New York Times” 21.11.1991 ak. R.J.Barnet-J.Cavanagh
Sabah Yay., 1995, sf.131
4 “Here’s One Tough Cowboy’s”
Trachtenberg, sf.110, ak. a.g.e. sf.146
5 Devlet Planlama Teşkilatı Verileri ak.
Cumhuriyet 22.Şubat.1999
6 “Küresel Düşler” R.J.Barnet-J.Cavanagh
Sabah Yay., 1995, sf.225
7 “World İnvestment Report” UN.Centre
on Transnational Corportions New York United Nationas, 1991 sf.9 ak. a.g.e.
sf.225
8 “Global Paradoks” John Naisbitt
Sabah Yay., 1994, sf.12-13
9 “Soğuk Barış” Jeffry E.Garten
Sarmal Yayınevi, 1994, sf.134
10 “Mercantilist in Houston” The
Economist 07.07.1990 sf.13 ak. Lester Thurow “Kıran Kırana” Afa
Yayınları 280, 1994 sf.316
11 “Japon Viewed As World’s Most Unfair
Trading Nation” William Dullforce Financial Times 13.03.1990 sf.20 ak.
a.g.e. sf.316
12 “Report on Unidet States Trade Barriers
and Unfair Practices 1991 European Community” ak. a.g.e. sf.316
13 “Congressional Record”, May. 24.1965
sf.10840, ak. Harry Magdoff “Emperyalizm Çağı” Odak Yayınları, 4, 1974
sf.155-156
14 Le Monde 02.11.1973 ak. Doğan Avcıoğlu
“Milli Kurtuluş Tarihi” İstanbul Matbaası, 1974, 3.Cilt, sf.1693
15 “Petrol İmparatorluğu” H.O.Connor,
Almanca Baskı, sf.275-280 ak. Emin Değer “Oltadaki Balık Türkiye” Çınar
Araştırma sf.87
16 “Küresel Düşler” R. J.Barnet-J.Cavanagh
Sabah Kitapları, sf.317
17 “Curhan-Vaupel
(1973)”, sf.74-103 ak.Nuri Yıldırım “Uluslararası Şirketler” Cem
Yay., 1979, sf.83-“Centre on Transnational Corporations” Araştırması
B.M. ak.Ergin Yıldızoğlu “Globalleşme ve Kriz” Alan Yayıncılık, 167,
1996 sf.12
18 “A.Survey of Multinationals”
Economist, 27.03.1993 sf.5-6 ak. R.J.Barnet-J.Cavanagh “Küresel Düşler”
Sabah Yay., 1995 sf.2
Enderi az bulunan, büyük resmin anlatıldığı kıymetli bir metin
YanıtlaSilSizi kutlarım herkesin okuyup bilgilenmesi dileğiyle
Sağol Sevgili Adsız.
YanıtlaSil“İşçi Sınıfının Beynelmilel Kardeşliği” temelinde gelişen XIX.yy küreselleşmesi, sınır-ötesi akışkanlık, sermaye ve işgücünden ziyade emtiaya (ing. commodities) kazandırmıştı. Daha telgraf bile yokken gerçekleşen bu mucize, bugün INTERNET'le mümkün olamamaktadır.
YanıtlaSil