23 Ekim 2017 Pazartesi

BALKANLARDAN AFGANİSTAN’A BARIŞ BÖLGESİ; SADABAT VE BALKAN PAKTI


Türkiye, İran, Irak ve Afganistan Tahran’ın sayfiye semtinde yeni yapılan Sadabat Sarayı’nda; 8 Temmuz 1937’de bir dostluk ve işbirliği antlaşması imzaladı. İran Şahı Rıza Şah, antlaşma üzerine Atatürk’e geçtiği telgrafta; “imzacı devletler sizin emperyalistlere karşı açtığınız mücadele sayesinde var olmuşlardır; bu sonucu, size ve Türk milletine borçluyuz” dedi... Başlangıçta başarılacağına kimsenin inanmadığı Balkan Birliği; güven verici davranışlar, içtenlik ve yeni Türkiye’nin saygınlığı sayesinde gerçekleştirildi. Atatürk, İstanbul’da gerçekleştirilen Konferansta, konuk ağırlayan bir devlet başkanı olarak, içtenlikli bir konuşma yaptı ve şunları söyledi; “Yüzyıllarca geriye giden ortak tarih içinde, acılı hatıralar varsa, bu acıya bütün Balkan milletleri dahildir. Türklerin hissesi ise daha az acı olmamıştır. Sizler, mazinin karışık his ve hesaplarının üzerine çıkarak, derin kardeşlik hisleri arayacaksınız...”

Barış Örgütlemek

Türkiye, İran, Irak ve Afganistan Tahran’ın sayfiye semtinde yeni yapılan Sadabat Sarayı’nda; 8 Temmuz 1937’de bir dostluk ve işbirliği antlaşması imzaladı. Adını imzalandığı saraydan alan bu antlaşma için, Türkiye öncülüğünde üç yıl uğraşılmış, birçok sınır sorunu çözüldükten sonra, “Sovyetler Birliği ve İngiltere’ye de haber verilerek”1 imza aşamasına gelinmişti. İran Şahı Rıza Şah, antlaşma üzerine Atatürk’e geçtiği telgrafta; “imzacı devletler sizin emperyalistlere karşı açtığınız mücadele sayesinde var olmuşlardır; bu sonucu, size ve Türk milletine borçluyuz” demişti.2
Türkiye, dört ülkeyle antlaşma yaparak, çok geniş bir bölgede barışı örgütlemeyi3 amaçlamış, sahip olduğu saygınlığa dayanarak bunu başarmıştı. Kuzey’de Sovyetler Birliği’nden sonra, Doğu’da 3,5 milyon kilometrekarelik bir alan, barış bölgesi haline gelmişti. Katılımcı ülkeler kadar, çevre ülkelerin de yararına olan bu girişimin, Türkiye’nin öncülüğüyle gerçekleşmesi Ankara’nın kazanmış olduğu saygınlığın göstergesiydi.

“İyi Komşuluk”

Tevfik Rüştü Aras’ın söylemiyle, Doğu’da, “İran, Afganistan ve Arap ülkeleri arasında uyum sağlayarak, hep birlikte iyi komşuluk ilişkileri kurmak”4 Türk dış siyasetinin önde gelen amaçlarındandı. Türkiye, Sadabat Paktı’nı gerçekleştirmekle, hem önceden belirlediği amacına ulaşıyor, hem de gelişmeye açık, barışçı ve güvenilir bir birliktelik yaratıyordu.
Bu dört ülke, artık sorunlarını kendi aralarında çözecek, oluşturulan birlikteliği koruyup geliştirdikleri oranda, bölgelerinin gerçek egemeni olacaklardı. Azgelişmiş ülkeler, dünyada ilk kez, emperyalist sömürüye kapalı, bağımsız ve bağlantısız bir hareket başlatıyordu.

Hazırlık

Sadabat Paktı’na temel olan yaklaşım, Kurtuluş Savaşı içinde oluşmaya başladı ve ilk uygulamalar o günlerde gerçekleştirildi. Afganistan’la 1921 yılında yapılan ittifak antlaşması, tarihsel bağlara, benzer sorunlara sahip iki ülkeyi birbirine daha çok yakınlaştırmış; sonrasında, Afgan Kralı’nın Türkiye’yi ziyaretiyle, yakınlaşma hız kazanmıştı.
İran’la ilişkiler, Şah Rıza’nın yönetime gelmesiyle gelişmiş, Afganistanla yapılan anlaşma hükümleri, İran için de geçerli kılınmıştı. Türkiye, İran’la olan sınır sorunlarını, 1931 yılına dek tümüyle çözmüştü. Irak’la ilişkiler, İngiltere’nin bu ülkedeki etkisiyle oluşan dengeler gözetilerek ve üçlü görüşmelerle oluşturulmuştu. Sadabat görüşmeleri, amaç ve sonuçlarıyla birlikte; “Türkiye’nin ilişkilerde en ileri dostluk düzeyine ulaşmış olduğu Sovyetler Birliği’ne” de bildirilmişti.5

Balkanlar

Atatürkçü dış siyasetin, Türk-Sovyet ilişkileri ve Sadabat Paktı’yla birlikte üçüncü önemli girişimi, Balkan ülkeleriyle de barış ve dostluğa dayalı ilişiler geliştirmesiydi. Uzun çatışmalar, kırımlar ve göçlerle oluşan kalıcı düşmanlıklarla dolu bu acılı bölgede, karşılıklı saygı ve dostluğa dayalı, güven duyulan ilişkiler geliştirmek güç bir işti.
Türkiye, birbiriyle sürekli çatışan Balkan devletlerinin, her zaman ortak düşmanı olmuştu. Konu, Türkiye’ye karşıtlık olduğunda bir araya geliyorlar, ancak başka hiçbir konuda anlaşamıyor ve çatışıyorlardı. Bu işleyiş, Balkanlar’da yüz yıldır süren bir gelenek haline gelmişti.

Balkan Birliği

Başlangıçta başarılacağına kimsenin inanmadığı Balkan Birliği; güven verici davranışlar, içtenlik ve yeni Türkiye’nin saygınlığı sayesinde gerçekleştirildi. Şaşırtıcı biçimde ve kısa bir sürede, düşmanlıklar dostluğa, güvensizlikler dostluk ve danışmaya dönüştürüldü.
Birliğe öncülük eden Türkiye, önce ülkelerle ayrı ayrı anlaşmalar yaptı. Daha sonra, ikili birlikteliklerin sağladığı yakınlaşmalara dayanılarak Balkan Paktı (Antlaşması) gerçekleştirildi.

Anlaşmalar Seti

Türkiye, 15 Aralık 1923’te Arnavutluk, 18 Ekim 1925’te Bulgaristan ve 28 Ekim 1925’te Yugoslavya’yla dostluk ve işbirliği anlaşmaları imzaladı. Uluslararası Barış Bürosu’nun, 10 Ekim 1929’da, Atina’da düzenlediği Dünya Barış Kongresi’nde, Balkan Birliği’nin kurulması için konferanslar düzenlenmesi önerildi.
İlk konferans, 5 Ekim 1930’da; Türkiye, Bulgaristan, Arnavutluk, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya’nın katılımıyla Atina’da yapıldı. İkincisi, aynı katılımla İstanbul’da (25 Ekim 1931), üçüncüsü Bükreş’te (1932) ve dördüncüsü Selanik’te (1933) yapıldı.
İstanbul’da gerçekleştirilen Konferansta, konuk ağırlayan bir devlet başkanı olarak, içtenlikli bir konuşma yaptı. Balkan uluslarının, Türk ulusuyla köken ve yazgı birliği içinde olduğunu açıkladığı ve Fransızca yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Balkan milletleri, sosyal ve siyasi olarak bugün nasıl görünürlerse görünsünler, onların Orta Asya’dan gelen, aynı kandan, yakın soylardan ortak ataları olduğunu unutmamak gerekir. Yüzyıllarca geriye giden ortak tarih içinde, acılı hatıralar varsa, bu acıya bütün Balkan milletleri dahildir. Türklerin hissesi ise daha az acı olmamıştır. Sizler, mazinin karışık his ve hesaplarının üzerine çıkarak, derin kardeşlik hisleri arayacaksınız. İnsanları mutlu edecek tek araç, onları yakınlaştırarak birbirine sevdirmek, karşılıklı maddi ve manevi ihtiyaçları sağlayan, hareket ve enerjiyi yaratmaktadır”.6

Geleceğe Uyarılar

Hastalığın ilerlediği günlerde, (27 Şubat 1938) Balkan Paktı toplantısı için Ankara’ya gelen ülke temsilcilerini Çankaya’da kabul etti. Şiddetli burun kanaması nedeniyle, geç katılabildiği davette, yetkililere ve gazetecilere açıklamalar yaptı. Balkan Birliği’ne verdiği önemi bu kez, ekonomi ve kültürel dayanaklarını öne çıkararak açıkladı. Şunları söyledi; “Balkan İttifakı, bizim öteden beri, içtenlikle üzerinde durduğumuz bir idealdir. Bu kadar yüksek bir idealin temel taşı, geçici siyasi hesaplara bağlı kalamaz. Esas temel, her türlü siyasete yön veren kültür ve ekonomik zenginlik olmalıdır”.7 Bir gün sonra, Avrupa’nın karışık durumunu kastederek, “uzun barış dönemleri tarihte enderdir. İçinde bulunduğumuz devreyi mümkün olduğu kadar uzatmak için, elden gelen gayret ve iyi niyeti göstermeliyiz... Herkesi memnun edecek bir adalete ulaşmak güçtür. Mutlak anlamda eşitlik, dünya üzerinde belki hiçbir zaman kurulamayacak. Bununla birlikte bütün gücümüzü, bu yüksek ideale çevirmeli ve buna yaklaşmak için, elden ne gelirse hepsini yapmalıyız” dedi.8

Birlik Gerçekleşiyor

1929-1933 arasında yapılan konferanslar dizisinden sonra, önce Yunanistan (15 Eylül 1933), daha sonra; Bulgaristan, Romanya ve Yugoslavya’yla, ikili dostluk anlaşmaları imzalandı. Ard arda gerçekleştirilen bu anlaşmalar, bir yıl sonra yapılacak Balkan Paktı’na temel oluşturdu.
Balkan Paktı; Türkiye, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya’nın katılımıyla, 9 Şubat 1934’te, Atina’da imzalandı. Bulgaristan ve Arnavutluk o aşamada Antlaşmaya katılmadı. Arnavutluk, 1937 sonunda katılmak için başvurdu, ancak geç kalmıştı ve artık yalnızdı; yakın olan savaş, görüşmeler için ona gerekli zamanı bırakmamıştı. Nitekim 1939 Nisan’ında, İtalya’nın saldırısına uğradı.

Bilinç ve Öngörü Yeteneği

İtalya’nın Arnavutluk’tan asker çıkarıp, oradan Yunanistan’a saldırması, Atatürk’ün öngörü yeteneğini gösteren olaylardan biridir. Konumu, gücü ve İtalya’yla olumsuz ilişkileri nedeniyle, Arnavutluk’la her zaman yakından ilgilenmişti. İtalyan saldırısından beş yıl önce, 1934’te; “Arnavutluk’un Balkan Antlaşması’na katılmamakla hata ettiğini” İtalya’nın doğrudan doğruya “Yugoslavya, Yunanistan ya da Türkiye’ye saldıramayacağını”, önce Arnavutluk’a çıkarak buradan “kendine en kolay görünen yere tecavüz edeceğini” söylemişti.9
Söylemini yalnızca Türk dışişleri yetkililerine değil, görüştüğü Balkan hükümet yetkililerinin tümüne iletmiş, bu nedenle “Arnavutluk’a önem verilmesini” istemişti.10 İtalya, onun beş yıl önce uyardığı gibi, 1939’da Arnavutluk’a girdi ve oradan Yunanistan’a saldırdı.
Atatürk, “dünyayı kana boyamaktan çekinmeyecek iki maceracı”11 olarak tanımladığı Mussolini ve Hitler’den hiç hoşlanmıyordu. “Avrupa Faşizmi konusundaki yorumları yanlışsızdır”.12 Mussolini’yi, “asker rolüne çıkmış bir aktör gibi, üniforma giyip caka satan bir sivil” olarak görüyor; “günün birinde kendi halkı tarafından asılacak” diyordu.13 (Mussolini 28 Nisan 1945’te, kendi yurttaşlarınca kurşuna dizildi.) “Seyyar tenekeciye” benzettiği Hitler’i, “özgür bir ulusu köle haline getiren diktatör” olarak niteliyor, Kavgam’ı (Mein Kampf) okuduktan sonra, “dilinin yabaniliği ve delice düşünceleri nedeniyle midem bulandı” diyordu.14

DİPNOTLAR

1       “Atatürk’ün Dış Politikası” T.R.Aras, Kaynak Yay., İst.-2003, sf.109
2       “Atatürk ve Dış Politika” Cemal Hüsnü Taray, Belgelerle Türk Tar. Der., S: 34, sf. 49; ak. D.Avcıoğlu, “Milli Kurtuluş Tarihi” 3.Cilt, sf. 1469
3       “Atatürk’ün Dış Politikası” T.Rüştü Aras, Kaynak Y., İst.-2003, sf. 109
4       a.g.e. sf. 108
5       a.g.e. sf.108-109
6       “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, 3.Cilt, Remzi Kit., 8.Baskı, İst.-1984, sf. 408
7       a.g.e sf. 409
8       “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü” Prof. U.Kocatürk, İş Bank.Yay., sf. 383
9       “Atatürk’ün Dış Politikası” T.Rüştü Aras, Kaynak Y., İst.-2003, sf. 135
10     a.g.e sf. 135
11     “Milli Kurtuluş Tarihi” Doğan Avcıoğlu, 3.Cilt, İst.-1974, sf. 1478
12     “Atatürk” Paraşkev Paruşev, Cem Yay., İst.-1981, sf. 332
13     “Atatürk” Lord Kinross, Altın Kit.Yay., 12.Basım, İst.-1994, sf. 530
14     a.g.e. sf. 530




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder