30 Aralık 2017 Cumartesi

2018 VE YURTSEVERLERİ BEKLEYEN GÖREV


Türkiye, bugün 1938’in değil, 1919’un koşullarını yaşıyor. Gizli işgale dönüşen dışa bağımlılık, ulusal varlık için kalıcı sorunlar yaratıyor. İktidar sahipleri, ele geçirdikleri devlet gücünü yitirmemek için, her yolu meşru sayan bir tutum içindeler. Halk yoksul ve sahipsiz. Büyük bir bölümü dostu, düşmanı seçemiyor. Gelinen noktanın sorumluluğunu taşıyan çıkar peşindeki politikacılar, ayrıcalıklarını korumak için; tedirginlik yaratan ve halkı çatışmayla tehdit eden tehlikeli bir yola giriyor. Ekonomik çöküntüyle yaratılan karmaşa ve yoksunluk içinde Türkiye, göz göre göre dağılmaya doğru gidiyor. Durumun ayırtına varanlar, henüz yeterince örgütlü değil. Ancak, ülkenin geleceğinden kaygı duyanların sayısı artıyor. Kaygı, giderek mücadeleye dönük toplumsal tepkiye dönüşüyor. İnsanlar, peşinden gideceği bir önder bekliyor ve ‘dip dalgası’ yükseliyor. Ülke, yurtseverleri göreve çağırıyor.


Durum

Ülkenin durumu açık biçimde dile getirilecek olursa, bugünkü durum şudur: Türkiye, askeri değil ama askeri işgalin amacı olan, siyasi ve ekonomik işgal altındadır. Sevr, toprak paylaşımı dışında hemen tüm maddeleriyle, üstelik daha kapsamlı olarak uygulanıyor. Topraklar silahla el değiştirmiyor ancak, yabancıların toprak satın almasıyla, Anadolu’da hızlı bir mülkiyet değişimi yaşanıyor. Ulusu ilgilendiren hemen her önemli karar, ülke dışında alınıyor, içerde eksiksiz uygulanıyor. Ulusal sanayi çöküyor, tarım yok oluyor. Yeraltı yerüstü varsıllığımızı, dilediğimiz gibi kullanma özgürlüğüne sahip değiliz. Ulusal değerler korunmuyor, kültürel bozulma yaygın. Ayrılıkçı terör durdurulamıyor.
Parayla donatılmış yerli ya da yabancı misyonerler, bu ülke için bir şeyler yapmaya çalışan yurtseverlerden daha geniş olanaklarla serbestçe çalışıyor. Ulusal haklara saldırmada, hiçbir sınır tanınmıyor. Vatanseverlik baskı altında. Hıyanet, getirisi yüksek bir meslek durumunda. Basın ihanet içinde. İşgal İstanbul’u sanki yeniden yaşanıyor.

Bilinçle Görmek ya da Yaşayarak Öğrenmek

Hiçbir yanıltma ve kandırma girişimi, hiçbir baskı ya da göz boyama, toplumsal gerçeği uzun süre gizleyemez. Yaşam en iyi öğretmendir ve gizlenmiş gerçekler, göremeyenlerin önüne çıkmakta gecikmez. Düşünerek öğrenmeyenler, yaşayarak öğrenirler. Ancak, uygar olmak, ya da daha doğru söylemle insan olmak, olayları önceden görmeyi ve önlem almayı gerekli kılar. 1919 ve sonrasında bu yapılmıştı, bugün de bu yapılmalıdır.

Yeniden Kuvayı Milliye

Bu koşullarda yapılması gereken, benzer koşullar altında geçmişte verilen mücadeleden yararlanmak ve bu yönde çalışmaktır. Samsun’a çıkan anlayış, Kuvayı Milliye ruhu, Müdafaa-i Hukuk örgütleri, önümüzdeki yakın dönemi belirleyecek biçimde, yeniden gündeme geliyor. Kurtuluş Savaşı, öncesi ve sonrasıyla dikkatlice incelenmeli, güncelliğini koruyan bu eylem, günün koşullarına uyumlu kılınarak, aynı anlayışla uygulanmalıdır.
Ülkenin parçalanmasını önlemek isteyen herkes, Mustafa Kemal’e başvurmak, mücadelesinden ders almak zorundadır. Türkiye’de yükselmekte olan ulusal uyanış, geçmişteki benzersiz deneyimden, kesin olarak yararlanmalı, bu konuda bilgilenmelidir. Atatürk, bugün ona çok gereksinim duyan Türk halkına anlatılmalıdır.

Değeri Bilmeyen Onu Koruyamaz

Bir değerin nasıl kazanıldığını bilmeyen, onu koruyamaz, geliştirip uygulayamaz. Kurtuluş Savaşı’nın hangi koşullarda, nasıl ve kimlere karşı kazanıldığını, ne bedel ödendiğini, ulusu ayakta tutan kalkınmanın nasıl sağlandığını bilmeden, Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak olanaklı değildir.
Yapılanlar çabuk unutuldu ya da unutturuldu. Unuttukça da geriye gidildi. Ve bugün, içinde sıkışıp kaldığımız sorunlarla dolu koşullara gelindi. Bu koşullar, nitelik olarak, Osmanlının 20.yüzyıl başında yaşadığı koşullardır. Bunu artık herkes görmelidir. “Dünü unutursan, yarın hatalara düşmekten kurtulamazsın” diyen Atatürk’ü güncel kılan da budur ve doğaldır ki, emperyalist boyunduruktan kesin olarak kurtulana dek, bu güncellik sürecektir. Her kesimden yurtsever, bu nedenle Atatürk’e yöneliyor; Kuvayı Milliye ruhu bu nedenle yayılıyor, Müdafaa-i Hukukçular bu nedenle yeniden ortaya çıkıyor.

Atatürk’ü Örnek Almak

Ülke için önemli olduğuna inandığımız konuları öne çıkaralım. Milli mücadelenin hazırlanmasına, kullanılan mücadele yöntemlerine, halkın örgütlenmesine, meşruiyet anlayışına ve bu yöndeki tartışmalara öncelik verelim. Mustafa Kemal’in bu konularla ilgili söz ve davranışlarını koşullarıyla birlikte dikkatlice inceleyelim. Bu söz ve davranışların, bir tarih araştırması değil, Kemalist bir eylem önerisi olarak değerlendirelim. Ülkenin kurtuluşu için mücadele edenler ve edecek olanlar, Mustafa Kemal’in karşılaştığı engellerin benzerleriyle karşılaşacaklardır. Özellikle onlar; aktarılan bilgileri eleştirici gözle incelemeli, bugüne uyarlamalı ve girişilecek mücadelede nelerle karşılaşacaklarını bilerek hareket etmelidirler.
Atatürk’ü anlamak ve “izinden gitmek” bilinçli olmayı gerekli kılar. Yaptığını yapmak, insana, üstelik en ağırından sorumluluk yükler. Atatürk öldükten sonra, Atatürkçülerin başına gelmedik kalmamıştır. Bu sorumluluğu yüklenmek isteyenler, eyleme geçtiklerinde bu işin, “karga kovalamak” ya da “sarı saç mavi göz” edebiyatından çok farklı bir iş olduğunu görürler. Emperyalizmle doğrudan ve sürekli mücadele demek olan Atatürkçülük, sert mücadelelere her zaman hazırlıklı olmayı gerekli kılar. Kemalist olmak, kolay bir iş değildir.

Yapılması Gereken

Mustafa Kemal’i ortaya çıkaran toplumsal koşulları, eğitimini, düşünce yapısını, kendini geleceğe hazırlamasını örnek alalım. Libya günlerini, Balkan Savaşlarını, Çanakkale’yi ve Doğu Cephesi’nde yaptıklarını bilelim. Kurtuluş Savaşı için Mondros’tan önce yaptığı hazırlığı, İstanbul çalışmalarını ve Anadolu’ya geçiş koşullarını anlamaya çalışalım. İşbirlikçi İstanbul Hükümeti ve mandacılarla mücadelesini, Erzurum ve Sivas Kongrelerini, Kuvayı Milliye’yi gerilla kavramını, I.Meclis’i, düzenli orduya geçişi ve bütün bunların sonucu olarak İnönü, Sakarya, Başkomutanlık Meydan Savaşı’nı inceleyelim. Türk halkının yaptığı özveriyi, çektiği acıları, Yunan vahşetini ve emperyalist tuzakları unutmayalım.
1923-1938 arasındaki 15 yılda; neler yapıldığını, nasıl yapıldığını ve neler elde edildiğini öğrenelim. Yapılanlardan dersler çıkararak, günümüze yönelik uygulanabilir sonuçlar çıkaralım. Bu benzersiz mirastan; kalkınmanın, güçlenmenin ve çağı yakalamanın yeni yöntemlerini geliştirelim.
Bunları yaparsak bilinçlenecek ve günümüze yönelik sonuç çıkarmada büyük bir olanağa kavuşacağız. Atatürk’ten ancak böyle yararlanabilir, onu böyle örnek alabiliriz. Bunu yaparsak yalnızca bir yaşamı ve bir ulusun kurtuluşunu değil, adeta bir “destanı” öğrenmiş olacağız ya da daha doğru bir söylemle, örnek almaya çalıştığımız olayın bir “destan” olduğunu göreceğiz. Bu “destan”, direnenlere umut ve güç veren ulusal bir hazinedir. Yeter ki yararlanmasını bilelim.

Herkesin Yapabileceği Bir Şey Vardır

Ülkesi için herkesin yapabileceği bir şey vardır. Abartmadan ve küçük görmeden, herkes elinden geleni bu ülkeye vermelidir. Ayrılıklara izin verilmemeli, halkı içine alan yeni birliktelikler oluşturulmalıdır. Nelerin yitirilmekte olduğunu ve gelecekte nelerin yitirileceğini herkes görmelidir.
Çıkış yolu vardır ve elimizin altındadır. Türk ulusunun gerçek gücünün ne olduğu bilinmeli, bu güç harekete geçirilmelidir. Halk örgütlenmelidir. Bu yolda geç kalınan her gün, kaçınılmaz gibi görünen gelecekteki mücadele günlerinde, çekilecek acıların artmasına neden olacaktır. Kendi gücüne dayanılmalı; dış isteklere, siyasi ve ekonomik oyalamalara izin verilmemelidir. Gerçek dışı sanlar, aldatıcı sözvermeler ve sanal ereklerle halkın kandırılması önlenmelidir. Bunun tek yolu, Mustafa Kemal Atatürk’ü ve Türk Devrimi’ni öğrenmek ve buna göre davranmaktır.




6 yorum:

  1. Türk halkını kandırmaya çalışan sanal ereklerle mücadele daima olacaktır. Umarım geç kalmayız çünkü eskisi gibi sistem işlemiyor herşey medyadan oluyor.

    YanıtlaSil
  2. Doğru. Elimizdeki de medyadır. Kullanalım.

    YanıtlaSil
  3. Şu konuda sevgili hocamla hemfikiriz ve herkes-her vatansever de bunun farkında olmalıdır:Bu zamandaki Türkiye, yeniden tam bağımsız olabilmek için, tekrar bir Kurtuluş Savaşı vermek zorundadır! Bunu anlayabilmek için, Atatürk sonrası Türkiye'nin ne kadar emperyalizm güdümüne girdiğini, ne kadar onun ağına düştüğünü, ne kadar onun bu coğrafyadaki bir 'ileri karakolu' durumunda olduğunu iyi farkedebilmek lazımdır! Ruhu satılmış medyanın hergün beyin yıkadığı şu zamanda bunun geniş kitleler tarafından hemen görülemeyeceğinin de farkındayım! Okur insan sayımızın epey az olduğu bu ülkede, aydın geçinenlerin çoğunun da satılmış medyadan bir farkının olmadığı veya korkaklıktan ses edemedikleri de dikkate alınırsa, bu halkın, dolayısıyla bu milletin mücadelesi kolay değildir! Büyük Atatürk eğer bu davada "Atatürkçü" geçinen geniş kitlelerce örnek alınmıyorsa, bu millet yok olsun daha iyidir !!! Ümidim tümden yok değildir ; vardır ancak, bilinçlenme ve birlik olma süreci çok yavaş işliyor!

    YanıtlaSil
  4. Güzel yazılarını zaten ben hep beğeniyorum eline sağlık öngörünüz gerçekleşiyor gerçekten bilgi birikiminiz vardır. Kutluyorum

    YanıtlaSil
  5. İHANETE SES VERMEMEK, İHANETE ORTAK OLMAK DEMEKTİR, TÜRK MİLLETİ ASLA BUNUN ALTINDA KALACAK BİR ULUS OLMADI, OLMAYACAK.!!!
    KEMALİZM ÇATIMIZ VE HEDEFİMİZ.. ATATÜRK LİDERİMİZ, BURSA NUTKU GÖREVİMİZDİR.!!!

    Hiçbir şey için geç değildir, Biz bitti demeden hiçbir şey bitmez.!!
    Devrimlerle kazandığımız egemenliği elimizden almaya hiç kimsenin gücü yetmez..
    .
    Herşeyden önce bilmemiz gerekir ki; her birimiz bir Atatürk olmadıkça, birlik olup kocaman bir Atatürk yaratmadıkça bu sorun ÇÖZÜLMEZ..

    Tabii öncelikle sizin de dediğiniz gibi gerçek Atatürk'le tanışmalı, Kemalizm'in muhteşem sistemini iliklerimize kadar sindirmeliyiz, tek çıkar yol Kemalist sistemdir, başka yol yok, aklın yolu bir.!!

    YanıtlaSil
  6. Hocamızın yazdıklarına katılıyorum ve gerçekçi olarak, birşeyler yapmamız gerektiğine inanıyorum.

    YanıtlaSil