22 Ağustos 13
Eylül arasında 22 gün 22 gece süren ‘Sakarya Meydan Savaşı’, bir gün farkla
dünyanın en uzun meydan savaşıdır. Kurtuluş Savaşı’nın dönüm noktasını
oluşturan bu savaş, yoksul bir ulusun birliğini sağladığında neleri
yapabileceğini gösteren evrensel boyutlu bir örnektir. Sakarya Savaşı’nda askerler
üniformasızdır ve paçavraya dönen giysiler içindedir. Yüzde yirmi beşinin
ayakları çıplaktır. Silah donanımı eksiktir. Açlığını gidermek için doğadan ot
toplayıp yemektedir. “Askeri otlatmaya çıkardım” sözcüğü, subayların
günlük emirleri içine girmiştir. Ön safta çarpışan subayların yüzde sekseni,
erlerin yüzde altmışı şehit olmuştur.
Sakarya’nın Önemi
Eskişehir ve Kütahya
savaşları sonunda Yunanlılar, “strateji ve taktik bakımından” başarı
sağlamış görünüyordu. Kral Constantine, “Türklerin işini bitirdik”
diye açıklamalar yapıyor, Yunanistan’da şenlikler düzenleniyordu. Ancak
önlerinde, kutlanacak bir yengiyle sonuçlanması çok zor bir savaş vardı. Türk
Ordusu’nun “ne tümünü ne de bir parçasını” yok edebilmişlerdi. Koskoca
ordu “çabucak gözden kaybolmuş” Anadolu yaylasının “uzun ve yorucu
yollarında ülkenin canevine”, Ankara’ya doğru çekilmişti.1
Meclis’te Durum ve
Olağanüstü Yetki
Meclis’te,
geri çekilmenin yarattığı bir hoşnutsuzluk vardı. Kimi milletvekilleri, onun
Başkomutanlığı üzerine almasını ve savaşı cepheden yönetmesini istiyordu. Hem
kendine yakın olanlar, hem de eleştirenler aynı kanıdaydı. Milletvekillerinin
tam desteğini alarak Başkomutanlığı kabul etti. Ancak, Meclis’in sahip olduğu
yetkinin tümünü, “üç aylık geçici bir süre için” üzerine almak ve
kullanmak istiyordu. Orduyu “savaşın bundan sonraki dönemine”, gereken
hızla ancak böyle hazırlayabilirdi.2 Önerisi, kimi karşı çıkışlara
karşın kabul edildi.
Vereceği buyruklar,
artık yasa sayılacaktı. Bir meclis, hiçbir zorlama altında kalmadan, kendi
özgür iradesiyle, üstelik oybirliğiyle, yetkisini tek bir kişiye devrediyordu.
Kırık
Kemikle Savaş Yönetmek
12
Ağustos’ta, Genel Kurmay Başkanı Fevzi Paşa’yla (Çakmak) birlikte Polatlı’da kurduğu cephe karargahına
geldi. O gece, ‘düşmanın izlemesi muhtemel hücum yönünü görmek için’, çevreye
hakim bir tepe olan Karadağ’a çıktı. Atının, sigarasını yakmak için çaktığı
kibritten ürkmesi üzerine, yere düştü. Kaburga kemiklerinden biri kırılmıştı.
Tedavi
için gittiği Ankara’da, hekimler kesin olarak yatması gerektiğini söylediler. “Çalışmayı
sürdürürseniz yaşamınız tehlikeye girer” diyorlardı. “Savaş bitsin o
zaman iyileşirim”3
diyerek onlarla şakalaşıyor, önerileri umursamıyordu.
Yirmi dört saat sonra
cepheye geri döndü. Savaşı, bir trenden sökülen yolcu koltuğunu kullanarak
yönetti. Kırık göğüs kemiği, “yeniden depreşen eski böbrek hastalığı”4 ona acı veriyor, güçlükle
yürüyebiliyor, çoğu kez, “bir masaya dayanarak dinlenmek zorunda kalıyordu”.5
‘İskender’in Doğu
Seferi’
Yunan
Ordusu, 23 Ağustos 1921 günü sabaha karşı saldırıya geçti. Constantine,
savaş parolasını ‘Ankara’ya’ diye belirlemiş ve ‘İngiliz istihbarat
subaylarını daha şimdiden, Mustafa Kemal’in şehrinde, Ankara’da, zafer yemeğine
çağırmıştı’.6
Atina basınında, ‘Büyük
İskender’in Doğu seferinden’ söz eden yazılar çıkıyordu. Constantine,
Helen ordusuyla birlikte, onun 2300 yıl önce yaptığını 20. yüzyıl’da yapacak, ‘bir
kez daha Gordion düğümünü keserek Asya’da yeni bir imparatorluk’ kuracaktı.7
Gelişkin silahlarına, mükemmel donanımına ve arkasındaki büyük güce, İngiltere’ye güveniyordu.
İnanç ve Yoksulluk
Mustafa
Kemal ise; sayısı az, donanımı eksik ve esas gücünü inanç ve
kararlılığın oluşturduğu ‘yoksul’
ordusuyla, düşmanını bekliyordu. Karargah olarak kullandığı bina, Alagöz
Köyü’nde Ali Çavuş adlı köylüye ait, yarım kalmış kerpiç bir evdi.8
‘Kara giysili
Karadenizli koruyucularını’ bile cepheye sürmüştü.
Rütbelerini Erzurum’da çıkardığı ve Meclis de kendisine ‘resmi bir rütbe
vermediği için’ sırtında bir er üniforması vardı.9 Akciğeri
için, sakıncalı olmasına karşın, göğsünü sargılatmış, cepheden ayrılmıyordu.
Savaşı, “geceli gündüzlü hiç ara vermeden bizzat yönetti ve 22 gün boyunca
hiçbir gece düzenli uyumadı”.10
‘Büyük ve Kanlı Savaş’
Sakarya
Savaşı, 100 kilometrelik bir cephe üzerinde gelişen, sözcüğün gerçek anlamıyla
tam bir meydan savaşıydı. Başladığı 23 Ağustos’tan 13 Eylül’e dek, 22 gün
sıradışı bir şiddetle sürdürüldü. Yunanlılar, Türklere karşı duydukları kinle
ve varsıl bir ülkeyi ele geçirmek için; Türklerse yüzyıllarca uyruk yapıp
içlerinde yaşattıkları Rum ihanetine duydukları öfkeyle, vatanlarını savunmak
için savaşıyordu.
Yunan Ordusu’nun
önemli bir bölümünü oluşturan Osmanlı uyruğu yerli Rumlar, savaşı
yitirdiklerinde vatan haini sayılacaklarını ve ‘Helen İmparatorluğu’ kurmak
yerine, varsıllıklarını borçlu oldukları Anadolu’yu tümden yitireceklerini
biliyordu. Bu nedenle, büyük bir dirençle savaşıyorlardı.11
‘Hatt-ı Müdafaa’ Değil
‘Satt-ı Müdafaa’
Sakarya
Savaşı önemliydi, ancak onun için yitirilse bile son değildi. Mücadele, her
koşul altında, yeni yöntem ve araçlarla sürdürülecek, düşman tümüyle yok
edilinceye dek savaşılacaktı. “Her parça toprak, üzerine basılan her yer
savunulacaktır” diyordu.
Ordusuna verdiği ve
savaş tarihinde örneği olmayan kesin emir şuydu: “Hatt-ı müdafaa yoktur,
sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı
yurttaş kanıyla ıslanmadıkça terkedilemez. Onun için, küçük büyük her birlik
bulunduğu mevziden atılabilir, fakat büyük küçük her birlik durabildiği ilk
noktada, düşmana karşı yeniden cephe kurup savaşmaya devam eder. Yanındaki
birliğin çekilmek zorunda olduğunu gören birlikler ona uymaz. Bulunduğu mevzide
sonuna kadar direnmekle yükümlüdür”.12
Yirmi İki Gün Yirmi
İki Gece
Yirmi
iki gün, yirmi iki gece süren Sakarya Savaşı, bir gün farkla dünyanın gördüğü
en uzun meydan savaşıydı.13 Yalnız uzun değil, ‘vahşi ve öldürücü
bir savaştı bu’.14
İki yüz bin insan, yakıcı bir güneş altında, ‘susuz, günlük yiyeceği bir
avuç mısıra’15
ya da bir parça ekmeğe indirgenmiş olarak, birbirlerine durmadan saldırdılar.
Ankara’ya açılan
Haymana Ovası’na hakim büyük-küçük tüm tepeler, sıkça el değiştiriyor, her el
değiştirmede yüzlerce insan ölüyordu. Mustafa Kemal’in elindeki asker,
silah ve cephane kısıtlıydı. Sınırlı sayıda dağıtılan mermiler çabuk bitiyor ve
askerler birbirinden mermi alıyordu Topçu tümenlerinde mermi eksikliği çok
fazlaydı. Subay ağırlıklı olmak üzere çok yitik veriliyordu. Ancak, her
olanaksızlık, ona yeni askeri taktikler geliştirtiyordu.16
Subay Savaşı
Mustafa
Kemal Sakarya Savaşı’nı ‘subay savaşı’ olarak tanımlar.
Yengiden altı gün sonra, 19 Eylül 1921’de, Meclis’te yaptığı uzun konuşmanın
sonunda, “subaylarımızın kahramanlığı hakkında söyleyecek söz bulamam.
Ancak, doğru ifade edebilmek için diyebilirim ki, bu savaş bir subay savaşı
olmuştur” dedi.17
Sakarya
Savaşı’na “ön safta katılan subayların yüzde 80’i, erlerin yüzde 60’ı şehit
oldu”.18 42.Alay’ın ‘bütün rütbeli subayları şehit olduğu
için’ Alay’ın komutasını bir yedek subay üstlenmişti. 4.Tümen’in hücum
taburunda ‘bir tek subay kalmıştı’.19 Yalnızca Çal Dağı
çarpışmalarında; ‘3 alay komutanı, 5 tabur komutanı, 82 subay ve 900 er
şehit olmuştu’.20 Çevresine hakim Karadağ tepesini almak için,
yarım tümen şehit verilmişti.21 8 tümen komutanı, süngü savaşında
şehit olmuştu.22
Sakarya Meydan Savaşı 13 Eylül’de
sona erdiğinde, birkaç gün içinde Ankara’ya gireceği söylenen Yunan Ordusu
çökertilmişti. Bitkin durumda ‘Anadolu yaylasının başlangıcındaki harekat
noktalarına doğru tersyüzü’ geri çekiliyor, çekilirken ‘geçtikleri her
yeri yakıp yıkıyordu’.23
Sayısının azlığına ve olanaksızlıklara karşın, ‘muazzam
bir çabayla’ olağanüstü bir direnç gösteren Türk Ordusu, dayanma sınırının
sonuna geldiği için; ‘Sakarya Nehri’ni zorlayarak’, Yunan Ordusu’nu
izlemedi, onu tümüyle yok edemedi. Bunu yapmak için, daha bir yıla gereksinimi
vardı.24
Yunan Ordusu
Sakarya’da yok edilemedi ama büyük darbe vuruldu. “Azaltılmış rakamlarla ve
yalnızca ölü olarak subay-er 18 bin” yitik vermişti.25 Silah ve
donanım yitikleri hesaplanamıyordu.
Ankara’yı Kurtarmak
Ankara
kurtarılmış, parlak bir zafer kazanılmıştı. Türkiye coşku, dünya şaşkınlık
içinde, Sakarya’daki Türk başarısını konuşuyordu. Ezilen uluslar, Türk halkına
duyduğu yakınlığı Ankara’ya gönderdikleri kutlama telgraflarıyla gösteriyordu.26
Rusya ve Afganistan’dan, Hindistan ve Güney Amerika’dan, hatta Fransa ve
İtalya’dan bile kutlama geliyordu.27
Ankara
halkı, büyük bir sevinç içindeydi. Eşyalarını toplamış, ‘top seslerini
duyarak’ doğuya göçmeye hazırlanmıştı. Artık güvendeydi ve Mustafa Kemal’e
‘sonsuz bir şükran duygusu içindeydi’28 O da, aynı duyguları, Türk halkı için taşıyordu.
14 Eylül’de ‘Millete
Beyanname’ adıyla, orduyu ve Türk halkını kutlayan bir teşekkür bildirisi
yayınladı. Düşmanı tümüyle ülkeden atıp özgürlüğü sağlayana ve “milli
sınırlar içinde her türlü yabancı müdahalesine son verene kadar, silahlarımızı
bırakmayacağız” diye bitirdiği bildiride şöyle söylüyordu: “Ordumuz,
Avrupa’nın en mükemmel araçlarıyla donatılmış Constantine birliklerinin
hakkından geldiyse, bu inanılmaz mucizeyi Anadolu halkının gösterdiği
fedakarlık duygusuna borçluyuz... Biz hiç kimsenin hakkına el uzatmadık. Bizim
tek isteğimiz her türlü tecavüze karşı çıkarak, hayat ve istiklalimizi sağlamak
ve korumaktır. Her medeni millet gibi, özgürce yaşamaktan başka amacımız
yoktur”.29
Siyasi
Sonuçlar
Sakarya
Meydan Savaşı, içte ve dışta önemli gelişmelere yol açtı; Mustafa Kemal’in gücünü ve saygınlığını arttırdı. Büyük Millet
Meclisi O’na, 19 Eylül’de ‘Gazi’
ünvanıyla ‘Türk askeri rütbelerinin en
yükseği’ olan Mareşal rütbesini verdi. Oysa, daha bir yıl önce Vahdettin, ondan ‘Mustafa Kemal Efendi’ diye söz ederek rütbelerini almış ve idam
kararını imzalamıştı.30
Sakarya’dan
30 gün sonra, 13 Ekim 1921’de Sovyetler Birliği’nin aracılığıyla artık birer
sosyalist cumhuriyet durumuna gelen Kafkasya Devletleri; Azerbeycan, Ermenistan
ve Gürcistanla, Kars Anlaşması
imzalandı. Hemen bir hafta sonra 20 Ekim 1921’de Fransa’yla Ankara Anlaşması, 3 gün sonra 23 Ekim’de
İngiltere’yle Tutsak Değişim
anlaşması yapıldı. Bu anlaşmalarla Ankara, savaş galibi emperyalist ülkeler
tarafından tanınmış oldu. 2 Ocak 1922’de Ukrayna Halk Cumhuriyeti ile Dostluk Anlaşması imzalandı. İtilaf
Devletleri 22 Mart 1922’de Ankara’ya mütareke önerisinde bulundu.31
Sovyetler
Birliği’nden para ve silah sağlandı. Alınan parayla, “Fransa’dan, İtalya’dan, Bulgaristan’dan, Amerika’dan silah satın
alındı”.32
Fransızlarla
yaptığı Ankara Anlaşması’yla Güney
cephesinde serbest kalan 80 bin asker kullanılabilir duruma geldi, bunların 40
binini “Fransa’dan satın aldığı
silahlarla donattı”.33
Fransızlarla kurduğu
ilişkiler, paylaşım çelişkisi yaşayan İtilaf Devletleri arasında gerilim
yarattı. İngiltere Dışişleri Bakanı Lord
Curzon, “adeta dehşetle karışık bir
şaşkınlık” içindeydi.34 Büyükelçilik görevlisi Rumbold İstanbul’dan Curzon’a gönderdiği yazıda, “Fransızlar şerefsizce davrandılar,
müttefiklerin ilişkisi kökünden sarsıldı” diyordu.35
DİPNOTLAR
* Atatürk’ün
Nutuk’ta kullandığı tanım
1 “Atatürk”
L.Kinross, Altın Kit. Yay.,
12.Bas., İst.-1994, sf.322
2 “Nutuk”
M.K.Atatürk, II.C., Türk Tarih
Kurumu Yay., 4.Bas., 1989, sf.817
3 “Atatürk”
L. Kinross, Altın Kit. Yay.,
12.Bas., İst.-1994, sf.325
4 “Bozkurt”
H.C. Armstrong, Arba Yay.,
İstanbul-1996, sf.126
5 “Atatürk”
L. Kinross, Altın Kit. Yay.,
12.Bas., İst.-1994, sf.325 ve 327
6 a.g.e. sf.326
7 a.g.e. sf.326
8 “Mustafa Kemal” B.Méchin,
Bilgi Kit., Ankara-1997, sf.213
9 “Atatürk”
L.Kinross, Altın Kit. Yay.,
12.Bas., İst.-1994, sf.327
10 “Kemalist
Eüitimin Tarih Dersleri-IV” Kaynak Yay.,
3.Bas.,2001, sf.101
11 “Mustafa
Kemal” B.Méchin, Bilgi Kit.,
Ankara-1997, sf.213
12 “Nutuk”
M.K.Atatürk, II.Cilt, Türk Tarih
Kurumu Yay., 4.Bas., 1989, sf.827
13 “Atatürk”
L.Kinross, Altın Kit. Yay.,
12.Bas., İst.-1994, sf.329
14 a.g.e. sf.329
15 “Mustafa
Kemal” B.Méchin, Bilgi Kit.,
Ankara-1997, sf.213
16 “Atatürk”
L.Kinross, Altın Kit. Yay.,
12.Bas., İst.-1994, sf.329
17 “Anadolu
İhtilali” S.Selek, II.Cilt,
Kastaş A.Ş. Yay., 8.Bas.,1987, sf.670
18 “İstiklal
Savaşı Nasıl Oldu?” Şevki Yazman, sf.99; ak.Ş.S. Aydemir “Tek Adam”, II.Cilt,
Remzi Kit., 8.Bas., İst.-1981, sf.503
19 a.g.e. sf.503
20 “Anadolu
İhtilali” S.Selek, II.Cilt,
Kastaş A.Ş. Yay., 8.Bas., 1987, sf.661
21 “Atatürk”
L.Kinross, Altın Kit. Yay.,
12.Bas., İst.-1994, sf.334
22 “Bozkurt”
H.C. Armstrong, Arba Yay.,
İst.-1996, sf.127
23 “Mustafa
Kemal” B.Méchin, Bilgi Kit.,
Ankara-1997, sf. 214
24 “Türkiye Ulusal Kurtuluş
Savaşı Tarihi 1918-1923” A.M. Şamsutdinov, Doğan Kitap, İst.-1999, sf.260
25 “Türkiye
Ulusal Kurtuluş Savaşı Tarihi 1918-1923” A.M. Şamsutdinov, Doğan Kitap, İst.-1999, sf.260
26 “Hakimiyeti
Milliye” 19.11.1921; ak. A.M.
Şamsutdinov, Doğan Kitap, İstanbul-1999, sf.260
27 “Bozkurt”
H.C. Armstrong, Arba Yay.,
İst.-1996, sf.131
28 a.g.e. sf.131
29 “Atatürk’ün Bütün
Eserleri”11.Cilt, Kaynak Yay.,
İstanbul-2003, sf. 390-391 ve “Çankaya Akşamları” B.G.Gaulis, II.Cilt,
Cumhuriyet Kit., Aydınlanma Dizisi 188, İst.-2001, sf.19-20
30
“Kemalist Eğitimin Tarih
Dersleri-IV” Kaynak Y, 3.Bas, 2001, sf.101
31
“Anadolu İhtilali” S.Selek,
II.C., Kastaş A.Ş. Yay., 8.Bas., 1987, sf.685
32
“Mustafa Kemal” B.Méchin,
Bilgi Kit., Ankara-1997, sf.218
33
a.g.e. sf.217
34
“Atatürk” L.Kinross,
Altın Kit. Yay., 12.Bas., İst.-1994, sf.338
35
a.g.e. sf.338
Banu Avar hanım paylaşmış. Ben de paylaştım hocam. Çok teşekkürler.
YanıtlaSilKurtuluş Mücadelemizin şanlı bir sayfasıdır bu... Her sayfasını ibretle okuduğum gibi, bunu da ibretle ve gözüm yaşararak okudum.
YanıtlaSilTeşekkürler hocam...
Atamıza ve onunla birlikte canlari pahasına savaşan tüm silah arkadaşlarına minnetlerimi sunuyorum.mekaniniz cennet olsun
YanıtlaSil