Azgelişmiş ülkelerde, yolsuzluk çamuruna bulaşmamış, karanlık ve karışık ilişkilere
girmemiş
hükümet yetkilisi ve üst düzey yönetici aramak, dünyada saf ırk aramak gibidir.
Ele geçirilen yönetim yetkisi, ülke ve halkın haklarını korumak için alınan
sorumluluklar değil,
artık para ve yönetme hırsının tatmin araçlarıdır. Üçüncü bir sektör haline gelen
bu ilişkiler,
yazılı olmayan özel ‘yasalara’
sahiptir ve son derece profesyonelce yürütülür. Kimse kimsenin açığına bakmaz, herkes yurt dışı banka hesaplarındaki sıfırları
arttırma çabası içindedir. Bunlar, temel özellikleri bakımından ülkeden ülkeye değişmeyen günümüz politikacılarının en belirgin tipidir.
Seçimleri sürekli bunlar kazanır ve ülkeyi sırayla yönetirler. Bunlar, siyaseti
getirisi yüksek bir meslek durumuna getirmişlerdir.
Ülkesini Yönetemeyen Ülke
Yöneticileri
Gelişmiş ülkelere hayranlık, kökleri geçmişe dayanan eski
bir geri kalmış ülke alışkanlığıdır. Ülke sorunlarını çözemeyen azgelişmiş ülke
yöneticileri, güçlü ülkelere yani emperyalizme yanaşırlar ve onlara her türlü
ödünü verirler. Gelişmiş ülke baskısını, egemenlik haklarını koruyarak
dengeleyen ve bu yolla ulusal haklarını geliştirebilen azgelişmiş ülke
yöneticisi kalmamış gibidir.
Günümüzde
küresel egemenliği ele alışla, 19.yüzyıldaki Batı’ya bakış arasında büyük bir
benzerlik vardır. Ayrımlar biçimseldir. Dünün Batı hayranı çelebi aydınları
bugün hırçın küreselleşmeciler, dünün Batı düşmanı imanlı dindarları bugün
gönüllü emperyalizm savunucularıdır. Aralarına liberalleşen “solcuları” ve ayrılıkçı Kürtleri de
alıp, ortak paydası akçeli işler olan ilişkilerle, yurt ve ulus düşmanı
durumuna gelmişlerdir.
Ülke Yönetimine
Gelmenin Yolu
Bugün, dışa bağımlı duruma gelmiş ülkelerde yönetici
olabilmenin geçerli yolu (daha doğrusu tek yolu), küresel politikayı
tartışmasız kabul etmek, bunları içte ve dışta savunup uygulamaktır. Yönetime
gelmeyi ve süresini, belirleyen ölçüt bu
konuda gösterilen başarıdır.
Bağımsızlık
yanlısı ulusçu kadroların yönetici olmaları artık olanaksızdır. Bu unsurlar yönetime
gelseler bile, önlerine çıkarılacak engelleri sürekli olarak aşmak, darbelere,
ambargolara karşı direnmek zorundadır. Son elli yıl içinde bu engellere
takılarak yönetimden uzaklaştırılan birçok azgelişmiş ülke yöneticisi vardır. Musaddık, Goulart ve Allende
bunların en çok bilinenleridir.
Günün Politikacı Tipi
Birçok azgelişmiş ülke yöneticisi için; uluslararası
anlaşmaların niteliğine, işleyişine ve uygulama sonuçlarına kafa yormak,
yararsız olduğu kadar aynı zamanda çekincelidir. Onlar, bu tür uğraşılar için
zaman ayırmazlar.
Temel atma ve açılış törenlerine, basın açıklamalarına,
spor karşılaşmalarına ya da ülkelerarası politik gezilere giderler. Onbinlerce
sayfa tutan uluslararası anlaşmaları, hiç incelemeden imzalayarak küresel
ortaklıklara girmenin övüncüyle dolaşırlar.
120’den çok ülkenin üye olduğu Dünya Ticaret Örgütü’nün (WTO), 1996’da Singapur’da yapılan Bakanlar
Konferansı’na onlarca bakan katıldı. Katılımcılar, imza attıkları
anlaşmalardan o denli uzaktılar ki, Bernard Cassen Le Monde’da çıkan yazısında şunları söylüyordu: “Dünyanın dört bir yanından gelerek
anlaşmaya imza koyan devlet görevlilerinden kaçı, serbest ticareti üretmek için
çalışan bu muazzam aygıtı yaratan GATT’ın Uruguay raundunun 1994’te Marakeş’te
imzalanan 500 sayfalık final metni ile pazara dahil olunması konusundaki özel
yükümlülüklerle ilgili 24 bin sayfa tutan tamamlayıcı ekleri okuma zahmetine
katlanmıştır?”1
Avrupa
Birliği’yle ilgili; anlaşma, karar, işleyiş ve araştırmayı kapsayan 100 bin
sayfayı aşkın yazılı metin vardır. Bu anlaşmalardan, Gümrük Birliği’ne katılan ve Avrupa Birliği’ne katılmak için yoğun
çaba harcayan Türkiye’de, bu metinler tam olarak incelenmediği gibi, uzun
yıllar çevirileri bile yapılmadı. Yabancı dil bilmeyen bakanlar, başbakanlar;
bunları okumadılar ama AB’ye katılmanın erdemlerini anlatıp durdular.
Bilgisiz Yöneticiler
ve İşbirlikçilik
Genel bir durum olarak, uluslararası anlaşmalar hakkında
en az bilgiye sahip olanlar, bu anlaşmaları en çabuk imzalayan azgelişmiş ülke
yöneticileridir. Bu yöneticiler içinde, oturdukları koltuğa dışarda eğitilerek
getirilenlerin sayısı bilinenden çoktur. Değişik biçim ve adlarla, karar
yetkilerini yurt dışına devretmemiş azgelişmiş ülke yöneticisi bugün kalmamış
gibidir.
ABD
Savunma Bakanı Mc Namara 1962 yılında,
Temsilciler Meclisi Alt Komitesi’nde
yaptığı konuşmada Kongre’ye şu bilgileri veriyordu: “Birleşik Devletler ve yabancı ülkelerdeki askeri okullarımızda ve
eğitim merkezlerimizde seçme subaylar ve önemli mevkilerde bulunacak uzmanları
eğitmemiz askeri yardım yatırımlarımızdan sağlanan yararların herhalde en
önemlisidir. Bu öğrenciler, ülkelerine dönüşlerinde eğiticilik görevlerini
orada sürdürecek olan ve hükümet yetkililerince seçilmiş görevlilerdir. Bunlar
gerekli bilgilerle donatılmışlardır. Onlar burada edindikleri bilgileri kendi
ülkelerine taşıyacak olan geleceğin liderleridir. Amerikalıların ne yapmak
istediklerini ve nasıl düşündüklerini gayet iyi bilirler. Bunların liderlik
mevkilerine gelmelerinin bizim için ne kadar önemli olduğunu belirtmeye ayrıca
gerek görmüyorum. Böyle dostlara sahip olmanın değeri ölçülemeyecek kadar çoktur”.2
Devletin Ele
Geçirilmesi
1960’lı
yılların sonlarında, ABD hükümeti, Amerikan
Yardım Teşkilatı’nın (AID) Türkiye’deki verimini saptamak için bir uzman
göndermişti. Richard Podol isimli bu
‘uzman’ hazırladığı yazanakta
(raporda) şunları söylüyordu: “yirmi
yıldan fazla zamandan beri Türkiye’de faaliyette bulunan yardım programı bir
zamandan beri meyvelerini vermeye başlamıştır. Önemli mevkilerde Amerikan
eğitimi görmüş bir Türk’ün bulunmadığı bir bakanlık ya da KİT hemen hemen
kalmamıştır. Genel müdür ve müsteşarlık mevkilerinden daha büyük görevlere kısa
sürede geçmeleri beklenir. AID bütün gayretlerini bu gruba yöneltmelidir. Geniş
ölçüde Türk idarecilerini indoktrine etmek gerekir...”3
(İndoktrine; sözlük anlamı: Beyin yıkamak, bir inancı veya öğretiyi, kafaya
sokmak, fikir aşılamak.)
Bilinçli İhanet
‘Söz dinleyen’
bürokratların, seçim ya da darbeyle yönetime gelen hükümet yetkililerinin ve
politikacıların büyük bölümü, yaptıkları işlerin devleti çökerttiğini bilir.
Bulundukları yer için yetiştirilenlerin dışında kalanlar, başlangıçta,
uygulanan ulus devlet karşıtı politikaların, çağın gereği olan ileri atılımlar
olarak gördü ve buna inandı.
İşin
gerçeğini anladığında, artık yapacak bir şeyleri yoktu. Bunlar hızla değişim
göstererek; gerçekleri görmek istemez duruma geldiler. İnanmak istediklerine
inanarak, dışarda özel olarak yetiştirilmiş olanlarla birlikte, ülkelerini
yönettiler.
Yolsuzluk
Azgelişmiş ülkelerde, yolsuzluk çamuruna bulaşmamış,
karanlık ve karışık ilişkilere girmemiş hükümet yetkilisi ve üst düzey yönetici
aramak, dünyada saf ırk aramak gibidir. Ele geçirilen yönetim yetkisi, ülke ve
halkın haklarını korumak için alınan sorumluluklar değil, artık para ve yönetme
hırsının tatmin araçlarıdır.
Üçüncü
bir sektör haline gelen bu ilişkiler, yazılı olmayan özel ‘yasalara’ sahiptir ve son derece profesyonelce yürütülür. Kimse
kimsenin açığına bakmaz, herkes yurt dışı banka hesaplarındaki sıfırları arttırma
çabası içindedir. Bunlar, temel özellikleri bakımından ülkeden ülkeye
değişmeyen günümüz politikacılarının en belirgin tipidir. Seçimleri sürekli
bunlar kazanır ve ülkeyi sırayla yönetirler. Bunlar, siyaseti getirisi yüksek
bir meslek durumuna getirmişlerdir.
Yeni Politikacı Tipi
Gelecek
Bilimcisi, küreselci düşünür John
Naisbitt, azgelişmiş ülke yöneticilerinin nasıl olması gerektiğini şöyle
açıklamaktadır: “Yeni liderler artık
devletlerarasındaki değil, bireyler ve şirketler arasındaki stratejik
ittifakları kolaylaştıracaklar ya da en azından karşı çıkmayacaklardır... Bugün
dünyamızda tanık olduğumuz şey birbirinden ayrı ve karmaşık bir olaylar yumağı
değil, bir süreç; hükümetsiz bir yönetimin yayılmasına doğru ilerleme süreci...
Politik partiler öldü. Liderler bunu fark etmiyor mu?”4
Dipnotlar
1 Bernard
Cassen (Le Monde Diplomatique) ak. Cumhuriyet “Ticaretin
Küreselleşmesinden En Çok Amerikan Şirketleri Yarar Sağlıyor”
22.Aralık.1996
2 Hearing,
Washington, D.C. 1962 Vol.I. sf.359 ak. H.Magdoff “Emperyalzim Çağı”
Odak Yay., 1974, sf.155
3 Yalçın
Doğan Cumhuriyet 17-19 Ağustos 1975 ak. Emin Değer “Düşünce Özgürlüğü
Çıkmazı” Tekin Yayınevi, 1995, sf.175
4 “Global Paradoks” John
Naisbitt Sabah Kitapları, 1994, sf.31 ve 34
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder