AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan, kimsenin beklemediği bir anda beklenmeyen bir açıklama yaptı ve Türk
askerinin Libya’ya gönderileceğini açıkladı. İlk adım olarak tezkereyi Meclise
gönderdi. Karmaşa ve çatışmanın sürdüğü ülkeden uzak bir yere asker göndermek sorumluluğu
yüksek bir girişimdi. Ancak, bu girişim için kabul edilebilir bir gerekçe ileri
sürmedi. Muhalefetten, ‘biz buna karşıyız’dan başka bir ses çıkmadı,
gerçeği ortaya koyan bir açıklama yapılmadı. Türk Ordusunun, uluslararası bir operasyonda çatışma alanına sürülmesi, ABD’nin uzun süredir peşinde olduğu
ancak Kore Savaşından beri başaramadığı bir tasarımdı. Libya, bu tasarımın uygulamaya
dönük ilk adımı olacak. Türk Ordusu, emperyalist çıkarlar için silahlı
çatışmaya sürülecek, vurucu güç olarak kullanılacak. ABD, bunu sağlamak için
çok uğraşmıştı.
LaRouche’dan
Clinton’a
Lyndon LaRouche,
ABD 2004 Başkanlık Seçimlerinde Demokrat Partiden Başkan aday adayı olan ünlü bir
ekonomist ve siyasetçidir. 2002 yılında yaptığı bir söyleşide; “Türkiye,
uluslararası askeri operasyonlarda üzerine görevler yüklenmesi sürecinde
parçalanacaktır” demişti.1 Türkiye’nin üzerine şimdi, kendisini
hiç ilgilendirmeyen bir yerde, ilişkisi olmadığı bir askeri operasyonda görev
yükleniyor.
ABD Başkanı Bill Clinton, Ekim 1999’daki Amerika
ziyareti sırasında Başbakan Bülent Ecevit’e şunları söylemişti: “20.Yüzyılın
ilk elli yılı Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasının paylaşılmasının yol açtığı
değişikliklerle geçti. 21.Yüzyılın ilk elli yılı da Türkiye’nin alacağı
doğrultuyla şekillenecektir...”.2
Clinton benzer görüşleri bir ay sonra yinelemiş, Georgetown
Üniversite’sinde yaptığı konuşmada; “Önümüzdeki yüzyılın, büyük ölçüde,
Türkiye’nin bugünkü ve yarınki rolünü nasıl tanımlayacağına bağlı olarak
şekilleneceğini umuyorum” demişti.3
ABD’de 2001 yılında“Global Trends 2015” adlı rapor
yayınlandı. Dışişleri Bakanlığı, Merkezi Haber Alma Örgütü (CIA) ve ABD
Ulusal İstihbarat Konseyi (NIC) tarafından ortak olarak hazırlanan raporda,
Türkiye için şu saptama yapılmıştı: “Türkiye’deki her gelişme, global
oluşumları direkt olarak etkileyecektir... Türkiye’nin 2015’e kadar iç
istikrarı ile jeopolitik konumundaki gelişmeler; Bölge, Batı dünyası ve
Amerikan menfaatleri üzerinde büyük etki yapacaktır”.4
Ekonomik dengeleri bozulmuş çok borçlu bir ülke olan
Türkiye, 21. Yüzyılın ilk 50 yılını nasıl belirleyecek? Clinton
ne demek istiyordu?... Yanıtın ipuçları, Türkiye–Avrupa Birliği Karma
Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Daniel Cohn–Bendit’in 2000 yılında yaptığı
değerlendirmede bulunuyordu. Bendit, Türkiye’nin Batı’yla bütünleşmesine
Barselona Yolu, Kemalizmin yaşatılmasına ise Bağdat Yolu diyor ve
şunları söylüyordu: “Barselona yolu Türkiye için geleneksel Kemalist
köktenciliğin parçalanması anlamına gelmektedir. Türkiye bu durumda, Kürtlerin
de içinde bulunduğu bölgesel ademi merkeziyetçiliği kabul etmek zorundadır.
Bağdat Yolu ise, Kemalist merkeziyetçilik ve otoriteciliğin güçlendirilmesi,
böylece de Batı’dan vazgeçilmesi anlamına gelmektedir. Her iki yolun da
gerçekleşme olasılığı vardır”.5
Kumpas davaları ve OHAL kararnameleriyle ordunun
etkisizleştirilmesinden sonra, Türkiye’nin kısa dönemde ’Bağdat Yolu’na
girme yani Kemalizme yönelme olasılığı şimdilik ortadan kalkmış görünüyor.
Yönetimde kişi egemenliğine geçilmesiyle, Türkiye Barselona Yolu’na
girmiş, ‘bugünkü ve yarınki rolünü’ Batı’nın buyruğuna girme, bir başka
deyişle ‘Batı’nın taşeronu olma’ olarak belirlemiştir.
AKP
ve Libya
AKP yönetimi, bir yandan ordunun yapısını bozup gücünü
kırarken, öbür yandan ABD’nin isteğiyle birliklerini NATO adına Ürdün’e,
Afganistan’a, Somali’ye göndermiş daha sonra da Suriye’ye bulaştırmıştı. ABD,
Türk Ordusunu şimdiye dek, gerekçesiz ve haklı bir nedene dayanmadan dışarda
doğrudan silahlı çatışmaya göndertememişti. Bunu ilk kez Libya’da başarıyor.
Libya’ya asker gönderme meclis kararıyla oluyor ama bu yalnızca görünüşte
böyle. Karar vericiler başka, meclis verilmiş kararı onaylayan konumunda.
Libya’ya asker gönderme, kimseyi ikna etmeyen kötü
yazılmış bir senaryo üzerine oturuyor. Türkiye’nin girişimden yararlanacağı bir
sonuç yok. Libya’yı havadan bombalayıp ülkenin zenginliğine el koyanlar,
karadan asker göndermiyor. Çıkarlarını koruyacak ‘istikrarlı’! bir düzen kurmak için Türk ordusunu
kullanıyor. Mustafa Kemal’in kurduğu ordu, emperyalizmin vurucu gücü
oluyor. Bu durum, bugüne dek yaşanmamış olan bir kırılma olayıdır.
Uygulama, Türkiye ile Libya
arasında 27 Kasım’da imzalanan ve adına ‘Askeri ve Güvenlik İşbirliği
Anlaşması’ denilen girişimle başlatıldı. Maddi temelden yoksun bu yapay
çıkış, dışarda kurgulanan bir tasarımın kimseyi ikna etmeyen ilk adımıydı. Erdoğan,
“İstenirse Libya’ya asker gönderebiliriz”
biçiminde
açıklamalar yapıyordu.
Libya’da Kaddafi’nin 2011’de öldürülmesinden
bugüne dek iç savaş sürüyor. Birleşmiş Milletlerin (ABD diye okuyunuz) tanıdığı
Trablus merkezli grup ile doğuda bulunanlar arasında yönetim çatışması var.
Çatışmaların şiddetlenmesiyle birlikte, Çad ve Sudanlı dinci terör kümelerinin
etkisi artmış durumda. Libya’daki 5 Sudanlı kümeden 4’ü doğuyu, 1’i Trablus’u
destekliyor.6 Ülke olarak doğudakileri Fransa, Rusya, Ürdün,
Birleşik Arap Emirlikleri, Trablustakileri ABD, İtalya, Türkiye ve Katar
destekliyor; Libya, büyük güçlerin çıkar için
çatıştığı karmaşa içinde.
Açıklamalar, Eylemler
Erdoğan, 27 Kasım’da Trablugarp
grubunun lideri Serrac ile görüştü. Serrac, çatışmalar
şiddetlenirse, Türkiye’den askeri destek isteyeceklerini açıkladı…7 Erdoğan,
buna karşı, Türkiye Libya arasındaki deniz yetki alanlarının sınırlarının
belirlendiğini, Yunanistan, Mısır, İsrail ve Güney Kıbrıs’ın bu bölgeden Türkiye'nin
onayı olmadan doğal gaz hattı kuramayacağını söyledi. “Bu bizim için
tarihe kayıt düşmektir ve tarihe kayıt düşüyoruz” dedi. Asker gönderme
konusunda, “bir davet gelmesi durumunda Türkiye nasıl bir inisiyatif
üstleneceğine kendisi karar verecektir. Biz bir yerlerden izin almayız” açıklamasını
yaptı.8
Deniz yetki
alanlarıyla ilgili belirlenen sınırlar dediği bölgenin,
uluslararası hukuk açısından bir değeri yoktu. Çünkü, Doğu Akdeniz yetki
alanları konusunda karmaşa içindeydi. Kıyıdaş ülkeler, ortak bir karara
varmamış, ‘Münhasır Ekonomik Bölgeler’ belirlenmemişti. Libya’nın,
Akdenizdeki karşı kıyısı İtalya ve Yunanistan’dı. Yandaş gazetelerde yayınlanan
ve deniz yetki alanı olarak gösterilen harita keyfi bir çizimdi. bir
değeri yoktu. Erdoğan’ın sözünü ettiği başka ülkelerin, ‘doğal gaz
hattı kuramaması’ diye bir durum hukuken mümkün değildi.
Libya’nın asker daveti beklendiği gibi çabuk geldi. Türkiye’den
deniz, kara, hava desteği istendi. Erdoğan “Davet olduğuna göre icabet
edeceğiz” dedi. “Libya bize hem Osmanlı’nın hem de şerefli bir Osmanlı
subayı olarak Gazi Mustafa Kemal’in yadigârıdır. Gazi Mustafa Kemal 1911’de
Trablus, Bingazi ve Derne’de Libyalı kardeşlerimizi işgalci güçlere karşı
teşkilatlandırmış ve birlikte savaşmıştır” açıklamasını yaptı.9 Mustafa
Kemal’in çarpıştığı Libya’nın Osmanlı toprağı olduğunu belirtmedi. Tarihe
not düşülüyordu ama tarih bu notu düşenleri olumlayarak yazmayacaktı.
Erdoğan, 25
Aralık’ta aniden Tunus’a gitti. Türkiye’de 4 milyondan çok mülteci varken, “Bu
bölgede 500 bine yakın mültecinin olması Tunus’a ciddi bir yüktür. Bu yükün
altından bir an önce kalkmak gerekiyor. Libya’daki bu olumsuz gelişmeler sadece
Libya’da kalmıyor aynı zamanda komşu ülkeler bundan ciddi manada rahatsız oluyor”
dedi.10
Libya anlaşması 21 Aralıkta onaylandı. Hükümet, yurt
dışına asker gönderme tezkeresini Meclise gönderdi, Meclis 2 Ocak’ta olağanüstü
toplantıya çağrıldı.11
Sürecin
Oluşumu
ABD’de uzun bir
süreden beri, Türkiye’ye yönelik yaptırımlar konuşuluyor, yaptırım kararları
alınıyordu. Alınan ama uygulanmayan kararlar, gözkorkutma aracı olarak
kullanılıyor, bir tür şantaj olarak elde tutuluyordu. S-400 ve Barış planı nedeniyle, ‘yaptırım’ alanı
genişletilmiş, yeni yaptırım konuları açıklanıyordu. Basına yansıtılan 3 olası
uygulama dikkat çekiyordu. Buna göre; Bakanlardan Süleyman
Soylu, Hulisi Akar, Fatih Sönmez listeye
alınıyor, Suriyeli mültecileri
zorla geri döndürmek isteyenlerin
listeye alınacağı söyleniyor 12, daha önemli olarak Cumhurbaşkanı
Erdoğan ve ailesinin net mal varlığı, gelir kaynakları ve iş
ilişkilerine dair bir rapor hazırlanmasının sözü ediliyordu.13
Basında ve sosyal medyada bunlar yer alırken, ABD Başkanı
Trump, Erdoğan’a
ağır bir mektup gönderdi. Basına da verilen bu mektupta; “Aptallık etme, gel
anlaşalım, seni sonra arayacağım” diyordu.14
Erdoğan,
bu çağrı üzerine ABD’ye gitti ve
13 Kasım’da Beyaz Saray’da Trump’la 1 saat 15 dakika ‘başbaşa’ görüştü. Görüşme
sonrasında yapılan ortak basın toplantısında, Trump ‘S-400 sorunun
çözülmesini umduğunu’ söyledi; “Türkiye NATO'nun önemli bir üyesidir” dedi.
İki ülke arasında yapılan askeri iş birliklerini hatırlattı... Erdoğan’ın büyük bir hayranı olduğunu, verimli bir toplantı
gerçekleştirdiğini’ açıkladı.15
Erdoğan
konuşmasında Ermeni soykırımı,
İŞİD’le mücadele, Suriyeli sığınmacılara harcanan para ve Fetö’yle ilgili
bilinen açıklamalardan sonra “Birleşik
Devletler’le ilişkilerde yeni bir sayfa açmakta kararlıyız” dedi. 17 yıldır sürdürdüğü ABD politikasından sonra,
“yeni
sayfanın” ne anlama geldiğini açıklamadı.
13 Kasım’a gelen süreç göz
önüne alındığında, her iki açıklamanın da, ‘başbaşa’ görüşmede
konuşulanlar değil, konuşulmayanlar olduğu belli oluyordu. ‘Yeni sayfanın’ ipuçları Türkiye’ye
döndükten sonra ortaya çıkmaya başladı. Uzun süre sessizliğe gömülmüş olan ‘Kanal
İstanbul’, sıradışı bir ivedilikle gündeme getirildi; birkaç hafta içinde ihalesinin
yapılacağı açıklandı.
Yıllarca önce, “NATO’nun
Libya’da ne işi var” denmişken, yine sıradışı bir ivedilikle, Libya’ya
asker gönderileceği açıklandı. Meclis, olağanüstü toplantıya çağrıldı. ‘Yeni
sayfa’, Türkiye’ye ilerde büyük sorun yaratacak yeni kırılma noktaları
yaratarak açılmış oldu. Montrö’yü
tartışmaya açıp İstanbul’u mahvedecek ‘kanal’ ve Türk Ordusunu emperyalist
çıkarlar için Libya çöllerinde çatışmaya gönderen tezkere. Yeni sayfa buydu.
DİPNOTLAR
1 ’11 Eylül Hükümet
Darbesidir’, Söyleşi, Taha Özhan, ‘Türkiye veDünyada’, Haziran 2002, sf.12
2 “Kendine Rağmen Dünya
Devleti Olmak” Sedat Ergin, Hürriyet 05.10.1999
3 “Clinton’u Nasıl Okumalı?” Ali Sirmen,
11.11.1999 Cumhuriyet
4 “ABD Batı’nın Geleceği Türkiye’nin
Elinde” Hürriyet, 07.03.2001
5 “Europa İstdie Letzte Utopie”, Daniel
Cohn Bendit, Tageszeitung, 03.11.2000, ak. Aydınlık, 26.11.2000
14 https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-50077573 ve https://www.birgun.net/haber/abd-temsilciler-meclisi-turkiye-ye-yaptirimlari-kabul-etti-erdogan-in-mal-varligi-arastirilacak-274371
15 https://tr.euronews.com/2019/11/13/canli-anlatim-cumhurbaskani-erdogan-amerika-birlesik-devletlerinde
Libya ile yapılan mutabakat metnine kaynaklık eden Libya Türkiye deniz sınırı hukukidir. Aksi halde dünya ayağa kalkardı. Rusya ve Türkiye yazdığınız gibi karşı cephelerde değil. Meb ilanı için resmi geçerli bir ülke ile anlaşılma gerekiyordu. Eğer bunun arkası gelir, Suriye, mısır, Lübnan vs ile anlaşılırsa hiçbir sorun kalmaz..
YanıtlaSilGerçek savaşta başarı için hedefler belirlenmelidir: Askeri hedefler, jeopolik derinlik, siyasi duruş. Amaç hasıl olmuş, gereken uluslararası destekler sağlanmışsa başka çıkış yolu yoksa kararlı bir Libya çıkartması yapılabilir. Yalnız şunu söylemeden geçemeyeceğim ihtişamlı bir giriş yaptıktan sonra hemen geri çekildik;"Barış Pınarı Harekatı" bize ne sağladı? Libya'da sağlam ve sonuç alıcı bir duruş yapabilecek miyiz? Kayserililerin dediğig "Attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değecek mi?
YanıtlaSilOrdusu küçültülmüş bir Türkiye, nere ile ve nasıl mücadele edecektir? Törör ile mi, Suriye ile mi, Libya ile mi? Biraz akılcı düşünmek gerekiyor sanırım.
YanıtlaSilNe yazık ki,Türkiye artık ordusuz bir ülkedir!!!
YanıtlaSilAYNEN
SilADAM YÖNETİME GELDİ GELELİ ASKERLERİMİZLE UĞRAŞTI ONLARI YA HAPSE YA ÖLÜME GÖNDERDİ.
SilBu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSil