25 yıl önce, 6 Mart 1995’te Avrupa Birliği ile Gümrük
Birliği Protokolü imzalandı. Şimdi ‘yenilenmesi’
için çalışmalar yapılıyor. Protokol imzalandığında, coşkulu söylevlerle bir
bayram havasında kutlandı ama bu girişim Türkiye’den çok şey götürdü. Üye
olmadığımız, söz ve oy hakkımızın bulunmadığı bir dış örgüt, hiçbir yükümlülük
üstlenmeden Türkiye’nin içişlerine karışmış; ekonomiden kültüre, yönetim
işleyişinden dış siyasete dek her alanda ulusal varlığı törpüleyen istemlerde
bulunmuştu. İstemlerin hemen tümü yerine getirilmişti. Osmanlı’yı çöküşe
götüren 1838 Türk-İngiliz Serbest Ticaret Anlaşması’nın benzeri olan Gümrük Birliği
Protokolü, Türk ekonomisini mahvetti ve ülkeyi kendi üretimiyle ayakta
duramaz hale getirdi. Türkiye’nin, 25 yıl içinde AB ile yaptığı ticarette
verdiği açık 403 milyar dolardır. Bunun açık anlamı, yoksul Anadolu halkının
ticaret yoluyla muazzam bir serveti, Avrupa’nın varsıllığına katmasıdır.
Artık Avrupalıyız
Türkiye-Avrupa Birliği Ortaklık
Konseyi, 6 Mart 1995 günü, Türkiye’nin Avrupa Gümrük Birliği’ne
katılmasına karar verdi. Bu karar Türk kamuoyuna gerçek bir zafer gibi
duyuruldu. Devlet ve hükümet yetkilileri, iş çevreleri, köşe yazarları bu
kararla, “çağdaş uygarlık düzeyine ulaşıldığını, bunun için çok çaba
harcandığını” söylediler. Gazeteler,
“Artık Avrupalıyız”, “Kutlu Olsun” başlıklarıyla çıktı.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel: “Bu sonuç
Atatürk’ün çağdaşlaşma reformlarıyla başlayan gelişmenin tabii bir sonucudur.
30 yıllık bir davadır. Bu neticenin alınmasında emeği geçen herkese teşekkür
ediyorum”1 dedi.
Başbakan Tansu Çiller, “Bu bir başlangıçtır.
Türklüğü çağa taşıyoruz. Kollarınızı herkese, Doğuluya Batılıya, Kuzeyliye
Güneyliye; hangi düşünceye, inanca olursa olsun açın. Bu bir milli mücadeledir...
Haydi Türkiyem ileri”2 biçiminde açıklama yaptı.
Başbakan Yardımcısı ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal “Türkiye’nin işçisi, çiftçisi, esnafı, sanatkârı ve sanayicisi bundan böyle yalnızca 60 milyonluk Türkiye için değil, 400 milyonluk Avrupa için üretim yapacaktır... Bu zafer şu ya da bu partinin değil milletin zaferidir. Bu zaferin sahipleri önce Gazi Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Adnan Menderes ve Turgut Özal’dır”3 dedi.
Almadan Vermek
Olayın Avrupa’dan görünüşü hiç de Türklerin “bayram” yapmasını gerektirecek gibi
değildi. Avrupalılar, bir yandan kazançlarının hesabını yaparken, bir başka
yandan anlaşmanın kendilerine verdiği “haklara”
dayanarak Türkiye’den isteyecekleri siyasi ödünleri belirliyordu. Uğruna
savaşlar çıkarılan uluslararası pazar edinme gereksinimi; Türkiye’de çok kolay
giderilmiş, üstelik Türkler bunu “bayram”
yaparak kutlamıştı.
Gümrük Birliği, Avrupa Birliği’ne üye olmak için verilen bir ödündü ve hiçbir AB üyesi ülke, tam üye olmadan Gümrük Birliği’ne katılmamıştı. Türkiye, nimeti almadan külfeti kabul etmişti. Bu nedenle olacak, mutlu bir şaşkınlığa uğrayan AB, daha önce hiçbir üye ülkeye uygulamadığı bir yöntemle, Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne katılımını Avrupa Parlamentosu’na da onaylattı. Avrupa Parlamentosu’ndaki görüşmeler sırasında söz alan bir parlamenter, şunları söylemişti: “Türkiye’yi fazla ucuza satın alıyoruz. Bu bizim yararımıza olmayacaktır”.4
Avrupalılar Ne Diyor
Avrupalılar o günlerde, arka arkaya açık sözlü
açıklamalarda bulundular. Avrupa Parlamentosu sosyalist grup sözcüsü Anne
Van Lencker; “GB, Türkiye’de orta ve küçük işletmeler düzeyinde iş
kaybına neden olacak ve Türkiye sıkıntı yaşayacaktır”5, Avrupa
Parlamentosu’nun Yunanlı üyesi Yannos Krranidiotis; “GB, ekonomi ve
ticarette Türkiye’nin değil, Avrupa’nın yararına işleyecektir”6,
1968 gençlik hareketi liderlerinden Avrupa Parlamentosu üyesi Daniel John
Bendit; “GB Türkiye için kötü bir hediye. Ekonomik alanda güçlük çekecek
olan Türkiye, politik birliğin nimetlerinden de yararlanamayacak”.7
Türk Hükümeti, ülkesini açık pazar durumuna getiriyor ve bunu “bayram” yaparak kutluyor; bu pazardan yarar sağlayacak olan Avrupalı parlamenterler ise Türkiye açısından ortaya çıkacak zararları irdeliyordu. Bu işte, bir gariplik vardı.
Asyalılar Ne Diyor
Garipliğin ayırdına varanlar yalnızca Avrupalılar ve az
sayıdaki yerli araştırmacılar değildi. Japonya’da iktidardaki Liberal Demokrat
Parti Genel Sekreteri Kanezo Muraoka, Japon Hükümetinin, Türk-Japon
ilişkilerine büyük önem verdiğini belirterek, Türkiye’nin Gümrük Birliği
macerasıyla ilgili olarak şunları söylüyordu: “Bayan Başbakanınıza coğrafya
dersi vermek isterdim. Çünkü ona göre Ankara’nın Doğusunda hiçbir ülke yok. Hep
Batı hep Batı. Türkiye Batı'ya yaklaşmak için hep Batı’dan gitmek istiyor. Oysa
Batı'ya Doğu’dan da gidilebilir. Örneğin Japonya, Çin gibi ülkelerle işbirliği
yapıp, kendi ekonomik durumunu düzelttikten sonra ‘Avrupalı’ olmak için çaba
göstermek daha iyi değil mi?”8
Türkiye’nin tek yanlı bağımlılık doğuran AB politikası konusunda bir başka açıklamayı Türkmenistan Devlet Başkanı Saparmurat Türkmenbaşı yaptı. Türkmenbaşı, 57.Hükümetin Dışişleri Bakanı İsmail Cem’e, 22 Ekim 2001 günü Türkmenistan’a yaptığı resmi gezide şunları söyledi: “Sürekli olarak Avrupa’ya yaranmaya çalışıyorsunuz. Orada itibarınızı sarsmayın. Siz gitmeyin onlar size gelsin. Sizin onlara değil, asıl onların size ihtiyacı var. Tamamen Avrupa’ya yöneldiniz. Sürekli Avrupa’ya gidiyorsunuz. Bir de Ortaasya’ya gelin”.9
İstekler
Başlıyor
Gümrük Birliği Protokolü’yle
Türkiye’nin uğradığı yitikler, çok çabuk ortaya çıktı. Siyasi istekler,
oylamasıyla birlikte gelmişti. Avrupa Parlamentosu’nda aynı gün yapılan bir
oylamada, Türkiye ile ilgili 9 maddelik bir karar oybirliğiyle kabul edilmiş, “Kürt sorunundan” Kıbrıs’a, demokrasiden
azınlık haklarına dek birçok istemde bulunulmuştu.
Ekonomik göstergeler, kısa süre içinde siyasi
istemlerden, çok daha kötü bir gidişi haber vermeye başladı. Ucuzlayacak
denilen hiçbir ürün ucuzlamadığı gibi, gerçek bir dışalım (ithalat) patlaması
yaşandı. Türkiye beyaz eşya, elektrikli ev araçları, otomobil, TV, müzik seti
başta olmak üzere her türlü tüketim malları akınına uğradı. Türkiye’nin en
iddialı üretim dalı tekstil ve konfeksiyonda dışsatım (ihracat) azaldı.
Üçüncü ülkelerden ucuz hammadde elde etme olanağını yitiren ilaç üretimi, hızlı ve yüksek fiyat artışlarına uğradı. Ağaç işleri, deri sanayii, tarım, mobilyacılık zor duruma düştü. Tekstilde dışalım bir yıl önceye göre yüzde 56 artarken, dışsatım yüzde 4.6 geriledi. Müzik seti dışsatımında yüzde 219’luk bir düşüş yaşandı.10 Dışsatım-dışalım dengeleri alt üst oldu. Altı ay içinde; Almanya’dan yapılan dışalım yüzde 77,5, Fransa’dan yüzde 88.3, İtalya’dan yüzde 86.8, İsveç’den yüzde 92.9 arttı.11
AB Ülkeleri Protokol Kurallarına Uymuyor
Türkiye, Avrupa kökenli mallarla dolarken Avrupa
Birliği’ne üye ülkeler, Gümrük Birliği Protokolü’nün koşullarına da
uymadılar. Türkiye’nin tarımsal ürün ve tekstil ağırlıklı az sayıdaki dışsatım
ürününe tarife dışı engeller ve kotalar koydular, anti-damping soruşturmaları
açtılar. Avrupa Birliği’nin karar organlarında yer almayan dolayısıyla karar
süreçlerine katılamayan Türkiye, alınan kararlara itiraz da edemedi.
Türkiye’nin, Gümrük Birliği nedeniyle üçüncü
ülkelerle olan dış ticaret dengeleri de kısa süre içinde bozuldu. Türkiye,
yalnızca AB ile kendi arasındaki gümrükleri sıfırlamakla kalmamış, buna ek
olarak; AB dışındaki ülkelere uyguladığı gümrük tarifelerini de, AB’nin kendi
dışındaki ülkelere uyguladığı ortak gümrük tarifesi ile eşitlemeyi (yani
düşürmeyi) kabul etmişti. Bu üstlenme, hem dış dünyaya açılabilen sınırlı
sayıdaki dışsatım ürününü korumasız kılıyor hem de AB üyesi olmadıkları için
gümrük tarifelerini değiştirmeyen üçüncü ülkelere, Türkiye ile yaptıkları
ticarette açıktan bir kazanç sağlıyordu. Bu kazanç Türkiye’nin yitiğiydi.
Dış ticaret dengelerinin hızlı bir biçimde dışalım lehine bozuldu. Dışsatımın dışalımı karşılama oranının sürekli düşmesi, dış borcun artmasına ve yerli üretimin güç durumda kalmasına, giderek ortadan kalkmasına yol açtı. Türkiye, Gümrük Birliği’ne girdiği 1995 yılından 2019’ya dek aradan geçen 21 yılda Avrupa Birliği ile yaptığı ticarette 403 milyar dolar açık verdi. Bunun açık anlamı, yoksul Anadolu halkının ticaret yoluyla muazzam bir serveti, Avrupa’nın varsıllığına katmasıdır.12
Dışardan Yönetim
•Türkiye, Gümrük Birliği’yle; dış ilişkilerini
belirleme yetkisini, Avrupa Birliği’ne devretmiştir.
•Türkiye, Avrupa Birliği’nin üye olmayan üçüncü ülkelerle
(tüm dünya ülkeleri) yaptığı ve yapacağı bütün anlaşmaları önceden kabul
etmiştir (16. ve 55. Madde).
•Türkiye, GB ile herhangi bir dünya ülkesiyle Avrupa
Birliği’nin bilgi ve onayı dışında ticari anlaşma yapmamayı kabul etmiş,
yapması durumunda Avrupa Birliği’ne bu anlaşmayı engelleme yetkisi vermiştir
(56.Madde).
•Türkiye, GB anlaşmasıyla; AB’nin GB ile ilgili olarak
alacağı bütün kararlara paralel kanunlar çıkarmayı önceden kabul etmiştir
(8.Madde).
•Türkiye, GB anlaşmasıyla; AB Adalet Divanı’nın bütün
hukuki kararlarına tam olarak uymayı önceden kabul etmiştir (64.Madde).
Türkiye, GB ile ulusal pazarını, rekabet etmesinin mümkün olmadığı Avrupa
mallarına açıyor, gümrük vergilerini sıfırlıyor ve tüm fonları kaldırıyordu.13
Gümrük Birliği uygulamaları
konusunda Prof. Dr. Erol Manisalı şunları söylüyor: “Bir ülkenin,
dünyanın herhangi bir yerinde bir gümrük birliğine bağlı olması için ‘eşit
statüde bir üye’ olması gerekir. Türkiye’nin AB ile ilişkisi ise bir sömürge
ile onu yöneten ülke arasındaki ilişkidir. Eskiden Avrupa ülkelerinin Afrika ve
Asya’da uyguladıkları örneklerde olduğu gibi”.13
DİPNOTLAR
1 Hürriyet
14.12.1995
2 Sabah
14.12.1995
3 a.g.g.
14.12.1995
4 Zafer
Çağlayan “Lake’e Ankara’da Düş Kırıklığı” Cumhuriyet 16.01.1996
5 “Ekonomik
Kriz Yaşanacak” Cumhuriyet 02.01.1996
6 a.g.g.
02.01.1996
7 a.g.g.
02.01.1996
8 “Ankara
Doğu’ya Dönsün” Aze Marşan Cumhuriyet, 23.03.1999
9 “Türkmenistan’dan
Tokat”, Cumhuriyet 23.10.2001
10 “Gümrük
Birliği’nde İlk Raund Avrupa’nın” Gözcü 30.11.1996
11 “Gümrük
Birliği’nde Rüzgar Tersten Esti” N.Yalçın Cumhuriyet 22.08.1996
12 “Türkiye- AB Arasındaki
Dış Ticaretin Teknolojik Yapısı” B.Ali Eşiyok, researchturkey.org
13 “Gümrük
Birliği’nin Siyasal ve Ekonomik Birliği” Prof. Dr. E. Manisalı,
Bağlam Y. 1995. sf. 65, 66
14 “Gümrük
Birliği’nin Siyasal ve Ekonomik Bedeli” Prof. Dr. Erol Manisalı
Bağlam Yay. sf. 57
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder