BU YAZI METİN AYDOĞAN’IN KENDİ
OLUŞTURDUĞU ARŞİVİNDEN ALINARAK YAYINLANMIŞTIR.
Su katılmamış bir yurtsever ve kararlı bir
anti-emperyalist olan Attila İlhan’ı 11 Ekim 2005’te sonsuzluğa
uğurladık. Düşünceleri, şiirleri ve romanlarıyla evrenselliğe ulaşan yüksek
nitelikli bu sanat adamı; Türk kültürüne kalın ve kalıcı bir iz bırakarak
aramızdan ayrıldı. Attila İlhan, devrimci kişiliğinden ve ilkelerinden
ödün vermeyerek kalemiyle savaştı ve yalnızca yaşadığı dönemde değil, etkisini
gelecekte de sürdürecek büyük bir yapıtlar bütünü bıraktı. Attila İlhan’nın
bedeni öldü ancak kuşkusuz ki o yapıtlarıyla sonsuza dek yaşayacaktır.
Nitelikli Aydın
Türkiye, Cumhuriyet’ten sonra, bugünlerde
sayıları giderek azalsa da pek çok nitelikli yazar, şair ve sanatçı yetiştirdi.
Bunların bir bölümü, ürettikleri yapıtlarla yalnızca yurt içinde değil yurt
dışında da adlarını duyurdu ve dünya düzeyinde ün kazandı. Attila İlhan, bunlardan
biriydi ancak tümünden farklı bir niteliğe sahipti. Onun yapıtları da evrensel
boyutluydu ancak o Türk kimliğinden ödün vermemiş, kendine ve ülkesine
yabancılaşmamıştı. Hiçbir yazar ya da sanatçı, Evrensellik-yerellik
bütünlüğünü, Attila İlhan düzeyinde gerçekleştirememişti.
Büyük Şair Nazım Hikmet, Kurtuluş
Savaşı yürüten Ankara hükümetinin yoksul bütçesine karşın kendisine verdiği
öğretmenliği bırakmış, “devrimi izlemek üzere” Moskova’ya gitmişti. Ünlü
Romancı Kemal Tahir, Öykücü Sabahattin Ali, Müzisyen Ruhi Su,
Yazar Hasan İzzettin Dinamo, Rıfat Ilgaz... değişik oranlarda
Cumhuriyetle sorunu olan sanatçılardı. Orhan Kemal, Vedat Türkali, Yaşar
Kemal farklı bir konumda değildiler. Türk Devrimi’nin gerçek boyutunu
görememişler, dünyaya yaptığı etkiyi kavrayamamışlardı.
Attilâ İlhan, farklıydı. Kişiliğinde topladığı yüksek niteliklerle; şair, romancı, düşünür, deneme yazarı, gazeteci, senarist ve eleştirmendi. Sanatçılığı yanında; tarih, toplumbilim ve felsefe alanlarındaki hakimiyeti, Anadolu’da binlerce yılda oluşan kültür birikimini temsil edecek düzeydeydi.
Özgünlük
Attila İlhan, tek bir alana
indirgenerek dar kalıplar içerisinde değerlendirilemez. O, yaşamı ve dünyayı
çözmüş bir bilge kişiliktir. Anadolu dervişlerinin olgunluğuyla modern çağın
çok yönlülüğünü, evrensel boyutlu bir bütünlüğe ulaştırmıştır. Olay ve
gelişmeleri yorumlama yeteneği yüksektir. Karmaşık sorunları, yalın
çözümlemelerle halkın kavrayacağı önermeler halinde getirir; belgeyle konuşmayı
ilgiyle izlenen tiyatral bir gösteriye dönüştürür.
Attila İlhan, yapıtlarıyla
kendisini evrenselliğe taşıdı. Bunu yaparken, başka yazar ve şairlerde olmayan
niteliksel bir gelişkinliğe ulaştı. Sosyalist kuramının temel yapıtlarını
inceledi, 5 yıl Paris’in entellektüel ortamında yaşadı, Batı’yı her yönüyle
tanıdı ama asla kendine ve ülkesine yabancılaşmadı.
Anadolu’daki yaşamı, toplumsal ilişkileri ve özellikle Türk Devrimi’ni her yönüyle kavramıştı. Devrim’in ve önderi Mustafa Kemal’in tarihsel süreç içindeki yerini, dünyaya yaptığı etkiyi saptamış; geri dönüş sürecini bugün gelinen yeri ve gelecekteki olasılıklar doğru biçimde ortaya koymuştu. Belirlemelerini, kendine özgü uslubuyla yazılı ya da görsel biçimlerle kitlelere ulaştırmayı bilmiş, Türk halkını, olumsuzluklara karşı sürekli uyarmıştır.
Anlatı Ustası
Yazılarındaki anlatım gücü, konu hakimiyeti ve olayları birleştirme becerisi mükemmeldir. Anlatmak istediği konuya gelmek için, önce okuyucuyu/dinleyiciyi, özgün betimlemelerle iç ferahlığı yaratan bir yolculuğa çıkarır. Olayları birbirine ustaca bağlar ve eşsiz bir anlatımla ana konuya gelir. Akademik makalelerle anlatılabilecek tarih ya da politika konularını, gerçek boyutuna zarar vermeden bir sanat yapıtı haline getirir ve sunumunu müzikal bir dinleti tadına ulaştırır. Bu yöntemin yaratıcısı olan Attila İlhan, benzeri olmayan bir edebiyat ustasıdır.
İlkeli Tavır
Attila İlhan, henüz lise
birinci sınıftayken, bir arkadaşına Nazım Hikmet’in şiirini gönderdi
diye 16 yaşında tutuklanıp cezaevine kondu. Okuldan uzaklaştırmakla kalınmadı,
Türkiye’de okuması yasakladı. Babasının 3 yıllık hukuk mücadelesi sonucunda liseye
gidebildi. İsmet İnönü döneminin bu uygulaması, baskı gören başka
yazarlar gibi onu Cumhuriyet karşıtı haline getirmedi; baskı gören başka
yazarlar gibi Devrim’e küsmedi. Geri dönüşün başlangıcı olan bu dönemi,
bilimsel nesnellikle ele alıp inceledi; karşı devrim uygulamalarıyla mücadele
etti.
Attila İlhan; Türkiye’deki
aydın kavramına alışıla gelen geleneksel tutumla bakmadı. Düşüncelerini,
toplumcu bir anlayışla bilimsel bir temel üzerine oturttu ve Türk aydınında
olması gereken nitelikleri belirledi; belirlemelerini ilke haline getirdi.
İleri sürdüğü ilkeleri önce kendine
uyguladı ve yaşamı boyunca ülkesine bağlı bir yazar olarak, üretken bir çaba
içinde oldu. Türk Devrimi’ni ve Atatürk’ü, Türk halkına tanıtmayı
özgörev olarak üstlendi. Milli mücadele yıllarını, ulusal savaşın nasıl
kazanıldığını, devrimci atılımlar sürecini; en güzel Attila İlhan yazdı.
Günümüzdeki Batı yanlısı “aydınları”, halkı tanımayan geri unsurlar olarak eleştirdi. Halkla bütünleşmemiş kişilerin, eğitim düzeyleri ne olursa olsun aydın olamayacağını söyledi. Eleştiri yaparken kimsenin kişiliğine saldırmadı. Her zaman yapıcı ve öğretici oldu. Bu tutumu nedeniyle, her kesimden insanın saygısını kazandı.
Yalın ve İçten
Attila İlhan’la eylemsel
olarak 2002 yılında tanıştım. Onu şiirleriyle tanımam ise 1962 yılına gider.
Lise 2.ci sınıftaydım. O yıllar şiirin değerinin bilindiği yıllardı ve ben
şiire, şairlere tutku düzeyinde ilgi duyuyordum. Özenle tuttuğum şiir
defterimde, Ayhan Kırdar ve onun LO... şiiri en önde yer alıyordu.
Ağabeyim bana Sisler Bulvarı adlı bir şiir kitabı yollamıştı. Yazarı,
adını ilk kez duyduğum Attila İlhan’dı. Kitap ve özellikle Sisler
Bulvarı şiiri beni o denli etkilemişti ki, yaşadığım duygu yoğunluğu başımı
döndürmüştü. Şiirlerde, insanı etki altına alan; yeni bir ses düzeni, coşkulu
bir anlatım ve özgün bir duyarlılık vardı. Bir insan bu kadar güzel şiiri
nasıl yazabilir diyerek hayran kalmış ve o günden sonra Attila İlhan şiirlerinin
tutkunu olmuştum. Benzer duyguları, değişik bir tatla, 2 yıl sonra
karşılaşacağım Nazım Hikmet şiirleriyle yaşayacaktım.
Attila İlhan, yazdığım hemen
her kitabı Cumhuriyet’teki köşesinde olumlu eleştiriler yaptı, tanıtıcı yazılar
yazdı. “Bitmeyen Oyun” için, “okuduğum en iyi şiir” dedi. Ülkeyi
ilgilendiren politik yapıtlarda seçiciliğini bildiğim için, bu değerlendirmeyi
aldığım en büyük ödül saydım.
Teşekkür etmek için, birazda çekinerek
aradığımda; karşımda kırk yıllık dost, güvenilir bir arkadaş bulmuş gibi oldum.
Alçak gönüllülüğü, içtenliği ve inceliği olağanüstüydü. O günlerde TV8’e
danışmanlık yapıyordu. “Erol'la (Erol Manisalı) sohbetler yapıyoruz,
sen de gel” dedi. İki kez gittim. Onlarla yaptığım söyleşiler, yaşantımın
en güzel anlarından biridir.
Bana, “TUSİAD'ı yaz, bunu en iyi sen yaparsın” demişti. Bu isteği, bugüne dek yerine getiremedim ama oraya gitmemin söyleşi dışında bir başka kazanımı oldu. O dönemde TV8’de belgeseller yapan Banu Avar’la tanıştım.
Şiirlerin Dili
Attila İlhan, yaşadığı
dönemde yaygın olan baskıdan, şiddetten ve aydın kırımından çekinmedi.
Yaşamın parçası saydığı ölümden korkmadı, onunla adeta alay etti.
Ölümünün şiirini yazdı: “Görünmez bir mezarlıktır zaman/Şairler dolaşır saf
saf, tenhalarında şiir söyleyerek!/Kimduysa, korkudan ölür/Tahrip gücü yüksek
saatli bir bombadır. Patlar…/An Gelir. Atilla İlhan Ölür”. Attila İlhan’nın
bedeni öldü ancak kuşkusuz o yapıtlarıyla, Türkiye’nin aydınlık geleceğinde
sonsuza dek yaşayacak.
Türkiye’de en güzel Atatürk şiirini,
Attila İlhan yazdı. Bu eşsiz sanat adamını, bu saygın devrimciyi, MUSTAFA
KEMAL şiiriyle analım.
Dağ başını efkâr almış/Gümüş dere
durmaz akar/Gözyaşından kana kesmiş gözlerim/Ben ağlarım, çayır
ağlar, çimen ağlar/Ağlar ağlar: Cihan ağlar/Mızıkalar iniler;
ırlam ırlam dövülür/Altmış üç ilimiz: Altmış üç yetim/Yıllar
gelir geçer: Kuşlar gelir geçer/Her geçen, seni bizden parça parça
götürür. Mustafa’m! Mustafa Kemal’im!
Diz dövdüm/Gözlerim
şavkı gitti Sakarya’nın suyuna/Sakarya’nın suları namın söyleşir/Hemşerim
Sakarya! Öksüz Sakarya!/Ankara’dan uçan kuşlar/”Kemal’im” der,
günler günü çağrışır/Kahrolur, bulutlara karışır/Gök bulut,
yaşamak bulut/Uca dağlar, dev boyunlu morca dağlar/Divan durmuş,
bekleşir/Mustafa’m! Mustafa Kemal’im!
Nasıl böyle varıp geldin? Hoş geldin!/Çıngı
kaymış, alazlanmış gözlerin/Sol gözünde güneş südü sıcaklık/Ellerinden
öperim Mustafa Kemal/Senin dalın yaprağın, biz senin fidanların/Biz,
bunları yapamadık/Sen elbette bilirsin, bilirsin Mustafa Kemal/Elsiz
ayaksız bir yeşil yılan/Yaptıklarını yıkıyorlar Mustafa Kemal!/Hani
bir vakitler, Kubilây’ı kestiler/Çün buyurdun! Kesenleri astılar/Sen
uyudun. Asılanlar dirildi/Mustafa’m! Mustafa Kemal’im!
Karalar kuşanmış, Karadeniz akmam
diyor/Dokunmayın! Ağlamaktan bıkmam diyor/Bu gece kıyamet gecesi/Bu
vapur Bandırma vapuru/Yattığı yer nur olsun Mustafa Kemal/Ben
ölümden korkmam diyor/Korkmam diyen dilleri: Toz oldu toprak oldu/Bir
kusur işledik, bağışlar mı kim bilir/O bize öğretmedi kazan
kaldırmasını./Günahı vebâli öğretenin boynuna/Erdirip dolduran’a
ana avrat sövmesini/Yüreğim kırıldı. Kanım kurudu.
Var git Karadeniz! Var git başımdan/Mızıka
çalındı: Düğün mü sandın/Bir yol koyup gideni gelir mi sandın?/Mustafa’m!
Mustafa Kemal’im!
Ankara’nın taşına bak!/Tut ki
baktım: Uzar gider efkârım/Çayır ağlar, çimen ağlar. Ben ağlarım/Gözlerimin
yaşına bak!/Ankara Kalesi’nde, Rasat Tepe’de/Bir akça şahan,
gezer, dolanır/Yaşın-yaşın, mezarını aranır/Şu dünyanın işine bak/Mustafa’m!
Mustafa Kemal’im!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder