Selçuklularda
devlet yönetimi, değişik yetki ve sorumluluğu olan, alanlarında
uzmanlaşmış görevlilerin katıldığı divanlar
aracılığıyla yürütülürdü. Değişik işler için değişik
divanlar
vardı; bunlar devlet gücünü temsil etmelerine karşın,
tartışmaya açık, katılımcı kurumlardı. Kararlar, serbestçe
dile getirilen görüşler, bilgi ve belgeye dayanan tartışmalar
sonunda alınırdı.
Ülkemizde toplumsal muhalefetin ve siyasi tartışmanın yoğunlaştığı bir dönem yaşanıyor. Kendiliğinden gelişen kitlesel eylemlerin ve siyasi tartışmaların niteliğini yükseltmek amacıyla bu bloğu oluşturduk. Hiçbir parti, grup ve toplulukla bağımız yoktur. Yazar Metin Aydoğan'ın yazılarını yayınlayacağız. Düşünsel yaşamımıza katkı koyacağına inandığımız yazıların, bilimsel tartışmalara yol açmasını diliyoruz.
26 Ocak 2015 Pazartesi
22 Ocak 2015 Perşembe
YENİ MESAJ GAZETESİYLE MİSYONERLİK KONULU SÖYLEŞİM (RÖPORTAJ)
Hıristiyanlığın
2 bin yıllık tarihi, bir bütün olarak ele alındığında,
yüzlerce mezhebe karşın, genel çizgileriyle üç tür
Hıristiyanlıkla karşılaşılır: İlk
Çağ Hıristiyanlığı,
Orta
Çağ Hıristiyanlığı
ve Yeni
Çağ Hıristiyanlığı.
Hıristiyan inancı, ekonomik-toplumsal düzenle ilgili olan bu
dönemler içinde, birbiriyle çelişen anlayışlar, ayrımlı
yapılanmalar ve değişik uygulamalar ortaya çıkarmıştır.
Denilebilir ki, İsa’dan
günümüze, üç
tür Hıristiyanlık
yaşamıştır. Köleci,
Feodal
ve Kapitalist
üretim ilişkilerine denk gelen üç tür Hıristiyanlık...
Varsıllığın kınanarak “yoksullukta
eşitliğin”
önerildiği ilk dönemde, “Cennet’ten
tapu satılıp”
dünyevi çıkar için “din
savaşları”
yapıldığı Orta Çağ döneminde ya da “toplumsal
eşitsizliğin karşı çıkılmaması gereken bir Tanrı düzeni”
olduğu söylenen Yeni Çağ Hıristiyanlığında, çıkış noktası
sürekli özdekselliktir (maddiyattır). Başlangıçta yasaklanan
faiz,
Orta Çağ’da üstü örtülerek kullanılmış, Yeni Çağ’da
kutsanarak düzenin temeline yerleştirilmiştir... Günümüz
misyonerliği,
sömürgecilikten gelen, temelinde emperyalist amaçların yer aldığı
bir olgudur. Bugün, misyonerlikle
savaşım demek emperyalizmle savaşım demektir; ya da bir başka
söylemle, emperyalizme karşı savaşım vermeden, misyonerliğe
karşı önlem almak
olası değildir... Atatürk
dönemi dışındaki (1923-1938) son 200 yıl içinde Türkiye’de
sürdürülen misyonerlik
çalışmalarının tümü, bölücülük
amacı
üzerine oturtulmuştur. Başka bir amacın varlığı sözkonusu
olamaz. Bölücülük
misyonerliğin
temel ereğidir.
“Din
özgürlüğü”,
“geri
kalmış insanları aydınlatma”,
ya da “hastalara-yoksullara
insani yardım”
gibi söylemler, kuşkusuz gerçeği yansıtmayan yaymaca
sözcükleridir.
19 Ocak 2015 Pazartesi
KÜRESELLEŞME VE DİN
Son
30 yıllık dönemde etnik ve dinsel yapılanmaların güçlenip
yayıldığını görüyoruz. Dünyayı tanımayan, örgütlenme
birikimi olmayan, akçalı (mali) kaynaklardan yoksun geri ve
eğitimsiz insanlardan oluşan etnik ve dinsel yapılar; 1980’lerden
sonra birden bire ekonomik ve siyasi gücü yüksek küresel örgütler
durumuna geldi. İkiyüz yıllık demokrasi birikimi ortada dururken
Batıda feodalizm ortadan kaldırılmışken; toplumsal gelişime ve
demokratik yaşama ters bu gelişme, bu denli yaygınlıkla nasıl
ortaya çıkabiliyor? İnancın ve etnik kimliğin özgürleşmesi
olarak ileri sürülen bu gerici yönelme neye dayanıyor? Kime nasıl
yarar sağlıyor?
15 Ocak 2015 Perşembe
AB İÇİN ATATÜRK’Ü KULLANMAK
Bir
düşünceyi ve yarattığı etkiyi, savunarak
yok etme
tutumu, belki de en yaygın biçimiyle Atatürk’e
karşı kullanılmış, Atatürk’ün
düşünce ve eylemi, uyuşması olanaksız karşıt politikalar
içinde, üstelik kendi adı kullanılarak ustaca uygulamadan
kaldırılmıştır. Atatürk;
“yüzünü
Batıya döndüren kararlı bir Batılılaşmacıdır”,
“Türkiye’ye
Batıyı hedef gösteren önderdir”
ya da “Avrupa
Birliği Atatürkçü politikanın zorunlu bir sonucudur”
gibi sözlere yansıyan anlayış, bu amaca yönelik girişimlerdir.
Atatürk’ün
eylem ve düşüncesiyle hiçbir ilişkisi olmayan siyasi amaçlı bu
tür sözleri, “Atatürkçü”
olan ve olmayan geniş bir kesim dile getirmiştir. Onun adı ve
saygınlığı, kendi karşıtı politikalar için, yoğun biçimde
kullanılmıştır.
12 Ocak 2015 Pazartesi
AB YETKİLİLERİNİN TÜRKİYE AÇIKLAMALARI
“Avrupa’nın
geleceğinde, ne olursa olsun Türkiye’nin yeri yoktur. 70 Milyon
Türk vatandaşını Avrupa içinde serbestçe dolaştırmayız.
Avrupa’nın İran, Suriye, Irak gibi ülkelerle sınır komşusu
olmasını kabullenemeyiz. Türkiye ile ekonomik ilişkilerimizi
sürdürmeliyiz. Genç ve hızlı büyüyen nüfusunun satınalma
gücünden faydalanmalıyız. Bu ülkeye ihracatımızı
sürdürmeliyiz. Ancak, bu ülkenin globalleşmenin temel
prensiplerine sahip olmadığını ve uluslar arası kardeşliği
içine sindiremediğini de görmeliyiz.”
Helmut
Schmidt, Almanya
eski Başbakanı
5 Ocak 2015 Pazartesi
YENİ YÜZYIL
Dünya’nın
bugünkü durumunu izlemek, yüz yıllık eski bir fotoğrafa bakmak
gibidir. Etkinlik bölgeleri için savaşım, ülkeler arası
gerilim, askeri ve ekonomik sorunlar, gücün belirleyiciliği,
tecimsel (ticari) yarış, uluslararası sermaye devinimleri
(hareketleri) ve pazar çatışmaları, boyutları büyümüş
sorunlar olarak niteliği değişmeden sürüyor. Yüzyıl başındaki
İngiltere’nin yerini bugün ABD aldı. İngiltere–Fransa
sömürgeciliğine karşı Alman tepkisinin yerinde şimdi,
ABD–Japonya–Almanya çekişmesi var. Yüzyıl başında dünyanın
temel paylaşım alanları ve çatışma bölgeleri, Ortadoğu ve
Balkanlar (Türkiye) ile Uzakdoğu (Çin) idi. Şimdi Çin’in
yerini Orta Asya ülkeleri aldı. Türkiye kendisini Çin’den daha
önce kurtarmıştı ancak bugün neredeyse aynı yere geri döndü.
2 Ocak 2015 Cuma
KURTULUŞ SAVAŞI VE TÜRK GERİLLA KURAMI
Mustafa
Kemal’in
gerilla
savaşı
anlayışı, her konuda olduğu gibi özgündür ve Türk toplumunun
ekonomik-siyasi yapısı, gelenekleri ve tarihsel birikimiyle
bütünleşmiştir. Bağımsızlık ereğiyle (hedefiyle),
emperyalizme karşı başarılan ilk ulusal kurtuluş savaşında
geliştirilmiş olduğu için, örnek
alma
değil, örnek
olma konumundadır.
O güne dek, başka ülkelerde gerilla savaşı olarak tanımlanan
yerel çatışmaların hiçbiri, ulusal bağımsızlık için
emperyalizmle çatışmayı kapsayan bir strateji oluşturamamıştı.
Sömürge dünyasında, siyasi izlenceye (programa) bağlı olarak
silahlı direniş eylemde değil, düşüncelerde bile yoktu.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)