26 Ocak 2015 Pazartesi

SELÇUKLULARDA YÖNETİM BİÇİMİ VE EKONOMİ


Selçuklularda devlet yönetimi, değişik yetki ve sorumluluğu olan, alanlarında uzmanlaşmış görevlilerin katıldığı divanlar aracılığıyla yürütülürdü. Değişik işler için değişik divanlar vardı; bunlar devlet gücünü temsil etmelerine karşın, tartışmaya açık, katılımcı kurumlardı. Kararlar, serbestçe dile getirilen görüşler, bilgi ve belgeye dayanan tartışmalar sonunda alınırdı.


22 Ocak 2015 Perşembe

YENİ MESAJ GAZETESİYLE MİSYONERLİK KONULU SÖYLEŞİM (RÖPORTAJ)


Hıristiyanlığın 2 bin yıllık tarihi, bir bütün olarak ele alındığında, yüzlerce mezhebe karşın, genel çizgileriyle üç tür Hıristiyanlıkla karşılaşılır: İlk Çağ Hıristiyanlığı, Orta Çağ Hıristiyanlığı ve Yeni Çağ Hıristiyanlığı. Hıristiyan inancı, ekonomik-toplumsal düzenle ilgili olan bu dönemler içinde, birbiriyle çelişen anlayışlar, ayrımlı yapılanmalar ve değişik uygulamalar ortaya çıkarmıştır. Denilebilir ki, İsa’dan günümüze, üç tür Hıristiyanlık yaşamıştır. Köleci, Feodal ve Kapitalist üretim ilişkilerine denk gelen üç tür Hıristiyanlık... Varsıllığın kınanarak “yoksullukta eşitliğin” önerildiği ilk dönemde, “Cennet’ten tapu satılıp” dünyevi çıkar için “din savaşları” yapıldığı Orta Çağ döneminde ya da “toplumsal eşitsizliğin karşı çıkılmaması gereken bir Tanrı düzeni” olduğu söylenen Yeni Çağ Hıristiyanlığında, çıkış noktası sürekli özdekselliktir (maddiyattır). Başlangıçta yasaklanan faiz, Orta Çağ’da üstü örtülerek kullanılmış, Yeni Çağ’da kutsanarak düzenin temeline yerleştirilmiştir... Günümüz misyonerliği, sömürgecilikten gelen, temelinde emperyalist amaçların yer aldığı bir olgudur. Bugün, misyonerlikle savaşım demek emperyalizmle savaşım demektir; ya da bir başka söylemle, emperyalizme karşı savaşım vermeden, misyonerliğe karşı önlem almak olası değildir... Atatürk dönemi dışındaki (1923-1938) son 200 yıl içinde Türkiye’de sürdürülen misyonerlik çalışmalarının tümü, bölücülük amacı üzerine oturtulmuştur. Başka bir amacın varlığı sözkonusu olamaz. Bölücülük misyonerliğin temel ereğidir. “Din özgürlüğü”, “geri kalmış insanları aydınlatma”, ya da “hastalara-yoksullara insani yardım” gibi söylemler, kuşkusuz gerçeği yansıtmayan yaymaca sözcükleridir.

19 Ocak 2015 Pazartesi

KÜRESELLEŞME VE DİN


Son 30 yıllık dönemde etnik ve dinsel yapılanmaların güçlenip yayıldığını görüyoruz. Dünyayı tanımayan, örgütlenme birikimi olmayan, akçalı (mali) kaynaklardan yoksun geri ve eğitimsiz insanlardan oluşan etnik ve dinsel yapılar; 1980’lerden sonra birden bire ekonomik ve siyasi gücü yüksek küresel örgütler durumuna geldi. İkiyüz yıllık demokrasi birikimi ortada dururken Batıda feodalizm ortadan kaldırılmışken; toplumsal gelişime ve demokratik yaşama ters bu gelişme, bu denli yaygınlıkla nasıl ortaya çıkabiliyor? İnancın ve etnik kimliğin özgürleşmesi olarak ileri sürülen bu gerici yönelme neye dayanıyor? Kime nasıl yarar sağlıyor?

15 Ocak 2015 Perşembe

AB İÇİN ATATÜRK’Ü KULLANMAK




Bir düşünceyi ve yarattığı etkiyi, savunarak yok etme tutumu, belki de en yaygın biçimiyle Atatürk’e karşı kullanılmış, Atatürk’ün düşünce ve eylemi, uyuşması olanaksız karşıt politikalar içinde, üstelik kendi adı kullanılarak ustaca uygulamadan kaldırılmıştır. Atatürk; “yüzünü Batıya döndüren kararlı bir Batılılaşmacıdır”, “Türkiye’ye Batıyı hedef gösteren önderdir” ya da “Avrupa Birliği Atatürkçü politikanın zorunlu bir sonucudur” gibi sözlere yansıyan anlayış, bu amaca yönelik girişimlerdir. Atatürk’ün eylem ve düşüncesiyle hiçbir ilişkisi olmayan siyasi amaçlı bu tür sözleri, “Atatürkçü” olan ve olmayan geniş bir kesim dile getirmiştir. Onun adı ve saygınlığı, kendi karşıtı politikalar için, yoğun biçimde kullanılmıştır.


12 Ocak 2015 Pazartesi

AB YETKİLİLERİNİN TÜRKİYE AÇIKLAMALARI


Avrupa’nın geleceğinde, ne olursa olsun Türkiye’nin yeri yoktur. 70 Milyon Türk vatandaşını Avrupa içinde serbestçe dolaştırmayız. Avrupa’nın İran, Suriye, Irak gibi ülkelerle sınır komşusu olmasını kabullenemeyiz. Türkiye ile ekonomik ilişkilerimizi sürdürmeliyiz. Genç ve hızlı büyüyen nüfusunun satınalma gücünden faydalanmalıyız. Bu ülkeye ihracatımızı sürdürmeliyiz. Ancak, bu ülkenin globalleşmenin temel prensiplerine sahip olmadığını ve uluslar arası kardeşliği içine sindiremediğini de görmeliyiz.” Helmut Schmidt, Almanya eski Başbakanı

5 Ocak 2015 Pazartesi

YENİ YÜZYIL


Dünya’nın bugünkü durumunu izlemek, yüz yıllık eski bir fotoğrafa bakmak gibidir. Etkinlik bölgeleri için savaşım, ülkeler arası gerilim, askeri ve ekonomik sorunlar, gücün belirleyiciliği, tecimsel (ticari) yarış, uluslararası sermaye devinimleri (hareketleri) ve pazar çatışmaları, boyutları büyümüş sorunlar olarak niteliği değişmeden sürüyor. Yüzyıl başındaki İngiltere’nin yerini bugün ABD aldı. İngiltere–Fransa sömürgeciliğine karşı Alman tepkisinin yerinde şimdi, ABD–Japonya–Almanya çekişmesi var. Yüzyıl başında dünyanın temel paylaşım alanları ve çatışma bölgeleri, Ortadoğu ve Balkanlar (Türkiye) ile Uzakdoğu (Çin) idi. Şimdi Çin’in yerini Orta Asya ülkeleri aldı. Türkiye kendisini Çin’den daha önce kurtarmıştı ancak bugün neredeyse aynı yere geri döndü.

2 Ocak 2015 Cuma

KURTULUŞ SAVAŞI VE TÜRK GERİLLA KURAMI


Mustafa Kemal’in gerilla savaşı anlayışı, her konuda olduğu gibi özgündür ve Türk toplumunun ekonomik-siyasi yapısı, gelenekleri ve tarihsel birikimiyle bütünleşmiştir. Bağımsızlık ereğiyle (hedefiyle), emperyalizme karşı başarılan ilk ulusal kurtuluş savaşında geliştirilmiş olduğu için, örnek alma değil, örnek olma konumundadır. O güne dek, başka ülkelerde gerilla savaşı olarak tanımlanan yerel çatışmaların hiçbiri, ulusal bağımsızlık için emperyalizmle çatışmayı kapsayan bir strateji oluşturamamıştı. Sömürge dünyasında, siyasi izlenceye (programa) bağlı olarak silahlı direniş eylemde değil, düşüncelerde bile yoktu.