20 Ocak 2016 Çarşamba

KÜRESEL ÖRGÜT AĞI - 3 AKÇALI (MALİ) ÖRGÜTLER


IMF’nin kuruluş temelleri, küçük bir ABD kasabası olan Bretton Woods’da yapılan ve 44 ülkenin katıldığı konferans kararlarına dayanır. Dünya egemenliğine hazırlanan ABD, daha savaş bitmeden, mali-siyasi örgütlenme girişimlerine başlamıştı. Konferansın gerçek amacı, doların uluslararası akçalı işlemlerde egemen para durumuna getirilmesiydi. Bunun için ikinci bir uluslararası kambiyo (yabancı paraların alım satım işlemi) düzeni kabul edildi ve dolar, değeri altına oranla tanımlanan (bir ons karşılığı) bir para oldu.

Uluslararası Para Fonu-IMF

Gelişmiş ülkelerin dışsatımı, 1950’de dünya dışsatımının, yüzde 67,1’ini oluştururken bu oran 1965’te yüzde 78,4’e, 1995’te ise yüzde 82,3’e çıktı.1 Bu niceliklerden çıkan herkesin anlayacağı kesin sonuç; dünya tecimindeki (ticaretindeki) egemenlerin gelişmiş ülkeler olmasıdır.
Serbest piyasa ekonomisi tanımlanmasıyla dünya tecimini serbestleştirmek, asal olarak bir gelişmiş ülke sorunudur. Bu sorunu çözmek için, azgelişmiş ülkelerdeki korumacı önlemlerin kaldırılması ve gümrük uygulamalarının küresel düzeyde uyumlu duruma getirmesi gerekir. Gelişmiş ülkeler bunu yapmak zorundadır. Dünya ticaretinin beşte dördünden çoğunu gerçekleştiren gelişmiş ülkelerin varlığı, dünya teciminin serbestleştirilmesine bağlıdır.

Serbest Tecim

Azgelişmiş ülke yöneticilerine, korumacı yasaları kaldırtarak kendi ülkesinin zararına yol açacak bu tür bir karar nasıl alınır? Yerel yöneticiler, ulusal üretimi yok edecek bu tür gelişmelere onay verebilir mi?
Görünüşte bu soruya kolayca olumsuz yanıt verilebilir. Doğru olan budur. Ancak, kolaylık, uygulamaya geçilince ortadan kalkar. Görünür ya da görünmez güçlükler, somut ve canalıcı engeller halinde, azgelişmiş ülke yöneticilerinin karşısına dikilir.
Gelişmiş ülkeler, dünyayı serbestçe kullanabilecekleri bir pazar durumuna getirmek için, özellikle 2.Dünya Savaşı’ndan sonra, tarih kadar eski olan bir yöntemi kullandılar. Paranın gücünü kullanmak ve satın almak. Onlara göre, dünyada paranın satın alamayacağı insan dahil hiçbir şey yoktur ve parası olan sonucu belirler. Kapitalizmin temel anlayışı buydu ve emperyalist dizgenin bu anlayışa uygun davranması son derece olağandı.

Kendine Yabancılaşmak

Önce dünyaya yayılan uluslararası finans örgütleri kuruldu. Daha sonra savaş sonrasının güç koşullarında ülkesinin sorunlarına çözüm bulmaya çalışan ülke yöneticilerine ‘kısa sürede sonuç verecek kalkınma yöntemleri’ ve bunun için gerekli olan krediler önerildi.
Kaynak sıkıntısı içinde döviz arayan ülkelere bu tür öneriler çekici geldi. Büyük bir istekle ulusal politikalardan vazgeçtiler ve ekonomilerini, ‘uzmanlardan’ oluşan uluslararası örgütlerin yönetimine bıraktılar. Bu yola girince de, kolay satın alınır duruma geldiler. Bu işleyişi gerçekleştiren ana güç, Batılı büyük devletlerin denetiminde çalışan uluslararası finans örgütleri ve bunların en başında yer alan IMF oldu.

Küresel Akçalı Örgüt

Dış ticaret önündeki engellerin kaldırılması ve eldeki akçalı gücün etkinlik aracı olarak kullanılması, iyi işleyen uluslararası bir para dizgesinin gerçekleştirilmesini gerektirir. Özellikle sağlam bir uluslararası kambiyo işleyişinin sağlanması koşuludur ve IMF’nin temel ereği budur.
Ancak, IMF bu işleyişi yalnızca kendi akçalı kaynaklarıyla sağlayamazdı. Amerikan bankacılığı devreye sokuldu ve ABD bankaları uluslararası akçalı dizgenin parçası durumuna getirildi. Bugün ABD bankacılığının en geniş büyüme alanı ABD değil dış ülkelerdir.
Dış ülkelere yayılma aynı zamanda ve ilk kez olarak tam anlamıyla uluslararası bankacılık ağını yaratmıştır.2 Amerikan bankacılık topluluğu, üzerine aldığı görevin bilincindedir ve durumun önemini açıkça dile getirmektedir. Brown Brothers Harriman And Co’ın yayınladığı bir yazanakta (raporda) şöyle denmektedir: “Birleşik Devletlerin dünyanın her köşesinde yaşamsal önemde siyasi çıkarları vardır. Bunu ticari çıkarların izlemesi gayet doğaldır ve nitekim öyle de olmaktadır”.3
Tecimsel çıkarların korunması ve akçalı işlemlerin kolaylaştırılması için, Amerikan bankaları tüm dünyaya yayılmıştır. Dış ülkelerde 1918 yılında 61 olan banka şube sayısı 1955’te 111, 1967’de ise 298’e çıkmıştı.4

Ulusal Yasaları Aşmak

Akçalı yayılmanın önündeki engellerin kaldırılması eğilimiyle, korumacı ulusal yasalar arasındaki çelişki, Yeni Dünya Düzeni’nin kısa tarihi gibidir. Gümrük duvarları, ulusal para politikaları, milli kambiyo gibi ‘sıkıcı’ engellerden kurtulunmalıydı.
Bu iş için, IMF, Dünya Bankası ve ABD bankaları kullanıldı ve büyük başarı sağlandı. IMF kısa süre içinde öyle bir güç oldu ki, bir zamanlar borç vermek için çırpınan bu örgüt bugün, kredi geri ödemelerini ertelemek, ya da yeni krediler almak için kapısında kuyruğa girilen akçalı bir imparatorluk durumuna geldi. Oysa; başlangıç dönemlerinde, ülkeleri borçlanma batağına çekmek için, en etkin görevlilerini aylar süren yolculuklara gönderiyor, devlet kurumlarının kapısını çalıyor, yalnızca devlete değil, politik şeflerin dost ve akrabalarına da ‘kredi’(!) veriyordu.
Maliye Bakanları, Dünya Bankası ve IMF’nin yıllık toplantıları için Washington’da toplandıklarında bunların önleri kredi vermek için, yüksek ücretli kredi pazarlamacıları tarafından kesiliyordu. Yoksul bir Güney Amerika ülkesinin başkanının önü Shoreha ve Sheraton otelleri arasındaki kısa yürüyüş sırasında tam beş değişik görevli tarafından kesilmişti.5 Güney Amerikalı bir maliye bakanı, bankacıların kendisini konferanslarda köşeye sıkıştırmaya çalıştıklarını, kredi önerdiklerini anlatmaktadır: “Beni hiç rahat bırakmıyorlardı... Vergileri yükseltmek yerine kredi almak, yani acıyı ertelemek, çok cazip bir iştir diyorlardı”.6

Borç Tuzağı

Azgelişmiş ülke yöneticileri hazır paranın çekiciliğinden kendilerini kurtaramadı ve borç alarak faiz ödenmeye başlandı. Örneğin yalnızca Citibank’ın 1972-1974 arasında Güney Amerika’dan elde ettiği net faiz kazancı 8 milyon dolardan 29 milyon dolara, Ortadoğu ve Asya gelirleri 11 milyon dolardan 26 milyon dolara yükseldi. “Kalkınmakta olan ülkeler Citi’nin altın yumurtlayan tavuğu olmuştu”.7
IMF’nin azgelişmiş ülkelere kendi kaynaklarından verdiği borç miktarı 1970 yılında 0,7 milyar dolarken bu miktar 1990 yılında 34,5 milyar dolara çıkmıştı.
Oysa IMF’nin kuruluş sözleşmesi, tüm dünya ülkelerinde ticaretin gelişeceğini ve bu ülkelerde toplumsal ilerleme sağlanacağını belirten bilimsel görünümlü söylemlerle doluydu. Varsıl ülkeler yoksullara yardım edecek, bu yardım onların kalkınmasını sağlayacaktı. Kalkınan ülkelerin alım gücü artacak, dünya ticaretle küçülecek, bilgi çağının yarattığı değerlerden tüm dünya yararlanacaktı.
2.Dünya Savaşı’ndan sonra geliştirilen yeni düzenin bu yöndeki yaymacasına kapılanların sayısı umulandan çok oldu ve birçok azgelişmiş ülke, Amerikalılar’ın deyimiyle, bu oltaya takıldı. Yakalandıkları olta onları her geçen gün yaşadıkları ortamdan kopardı ve bulanık sulara sürükledi.

IMF Kuruluyor

Savaş sonrası dönem, ağır yitiklere uğramış ülkelerin özellikle de Avrupalıların güç koşullar nedeniyle, ABD’ye en yakın olduğu dönemdi. Bu nedenle ekonomik anlaşmaların koşulları, tartışmalarla değil, bu işe öncülük etme olanağına sahip ABD tarafından belirleniyordu. Amerikalılar dünya önderliğine o denli hazırdı ki, çalışmalara daha savaş bitmeden başlamış ve Bretton Woods konferansını 1944 yılında gerçekleştirmişti.
Breton Woods, doların işlerliğini uluslararası boyuta taşımanın ve biriki (rezerv) para niteliğine kavuşturarak altına benzer bir rol üslenmesinin ilk adımını oluşturur. Ulusal paraların konvertibilitesi (serbestçe dövize çevrilebilirlik), kabul edildi. Altın, üye ülkelerin paralarının paritesinin (ülke paralarının karşılıklı değeri) ortak paydası olmayı sürdürdü.

Bretton Woods Anlaşması

Anlaşmanın 6.başlamı şöyle diyordu: “1 Temmuz 1944 tarihinden itibaren, her üye ülke parasının itibari değeri, altın cinsinden ya da belirli bir altın kalitesinin ağırlığı esas alınarak ABD doları cinsinden ifade edilecektir.” Altına çevrilebilir tek para durumuna gelen dolar, artık, ticaret ve finans dünyasının yeni kralıydı.
ABD, Bretton Woods Konferansı’nda kabul ettirdiği anlaşmayı o çerçevede bırakmadı ve kapsamını genişleterek BM’e taşıdı. Uluslararası Para Fonu (IMF), 27 Aralık 1945 tarihinde Washington’da imzalanan ana sözleşme ile bir BM örgütü olarak kuruldu. Örgütün yazılı olmayan amacı; dünya mali sermaye piyasalarını yönetilebilir kılmak, gelişmekte olan ülkelerin kambiyo politikalarını denetlemek, dolar bağımlılığı yaratacak biçimde borç ilişkileri yaratmak ve uluslararası para akışının IMF kararlarına uygun olarak işlemesine gözcülük etmekti.

Kur Ayarlaması

Uluslararası Para Fonu’na üye ülkeler, ulusal paraların değerini döviz kurlarına göre düzenli olarak ayarlamaya, onay verdi. Uluslararası parasal işlemlerde altının işlevini azaltarak yerini ABD dolarının alması ve bu amaç için örgütün güçlendirilmesi kabul edildi.
Ancak, güçlenme öyle bir noktaya vardı ki, başlangıçta akçalı sorunlarla ilgileneceği belirtilen IMF, borçlu ülkelerin toplumsal sorunlarının tümüne karışan, yön veren ve giderek karar veren duruma geldi. Ülkeler, bugün; kalkınma yöntemi, ödeme dengesi, bütçe politikası, vergi dizgesi, yatırım önceliği, ücret politikası vb. hemen her alandaki uygulamayı IMF’nin gösterdiği biçimde yapmak zorundadır.
 Hiçbir üye ülke IMF’den izin almadan parasının değerini düşüremez, ekonomik ve akçalı politikalarda ulusal çıkarları yönünde uygulama yapamaz. Azgelişmiş ya da gelişmekte olan ülke yöneticileri, IMF yetkililerine güven vermekten ve onların her dediğini yapacağını kanıtlamaktan başka çıkar yollarının olmadığını bilir. Bu yönde son derece ‘sözdinler’ davranır. Aykırı davranışta bulunanların, koltuğunu yitirmesi kaçınılmazdır. Bu gerçeği bilen azgelişmiş ülke yöneticileri siyasi seçeneği ne olursa olsun IMF kararlarına karşı çıkamaz, onun desteğini almağa çalışır.

Güçlüler

IMF, en varsıl beş ülke tarafından yönetilmektedir. Bu ülkeler, belirleyici ABD olmak koşuluyla Japonya, Almanya, İngiltere ve Fransa’dır. İşin ilginç yanı, yönetimde hemen hiç bir etkisi olmayan azgelişmiş ya da gelişmekte olan üye ülkeler, kendilerini her yönden bağlayacak olan IMF bütçesine, yatırdıkları fonlarla katkıda bulunur. Ülkelerin ekonomik gücüne uygun olarak yatırılan bu fonların kullanımı, örgütün politikasını belirleyen bu beş ülke tarafından belirlenir.
Gelişmekte olan ülkeler kendilerine karşı kullanılan akçalı gücü, bir anlamda kendi olanaklarıyla yaratmıştır. 1995 yılına dek IMF’den uyum kredileri için borç alan 137 ülkeden 81’inin (yüzde 60), IMF’ye bağımlılığı ileri düzeyde artmış, 89 azgelişmiş ülkeden 48’inin (yüzde 54) durumu kötüleşmiş, 32’si (yüzde 36) ise tümüyle yoksullaşmıştır.8

Bilgiyi Kullananlar

IMF’nin uluslararası akçalı ve tecimsel işleyişinin en ince ayrıntılarına dek ulaşabilen; araştırma, sayıbilim (istatistik) ve bilgi merkezleri vardır. IMF, tümünü açıklamadığı bilgilerle, hangi ülkeye ne zaman ve ne biçimde karışacağına karar verme olanağına sahiptir. Kredi kullanan müşterisinin kişisel yaşamını bile inceleyen bankalar gibi IMF de, üye ülkelerin gizli olması gereken tüm bilgilerine kolayca ulaşabilmektedir. Bu durum o hale gelmiştir ki, birçok ülkenin ekonomik ve toplumsal sorununu, o ülkenin yöneticilerinden daha iyi bilmektedir.
IMF yöneticilerini en çok kızdıran davranış, kendilerinden bilgi saklanmasıdır. Bunu sık sık dile getirirler. IMF Genel Sekreteri Michel Camdessus’un BM Sosyal ve Ekonomik Konseyi’ne üye devletlerin ekonomi ve finans bakanlarının katıldığı toplantıda azarlar biçimde söyledikleri, bu tutuma iyi bir örnektir; “...Küreselleşen dünyada defterlerini saklayamazsın. Ülkelerin ekonomileri IMF-Dünya Bankası ile uluslararası finans kurumlarına açık olmalı. IMF’nin ulusal ekonomileri gözetim altında bulundurması gerekir. Sağlıklı ekonominin altın şartı şeffaflık. Krizler ancak böyle önlenir”.9

Koşullu Borçlanma

IMF anlaşmalarına göre, üye ülkelerin örgütten alabileceği borç toplamı (fondaki kota payı); ülkelerin uluslararası tecim oylumuna (hacmine), ulusal gelirlerine ve döviz birikilerine göre belirlenecektir.
Başlangıçta gelişmekte olan ülkelere koşula bağlı olmayan krediler kolayca verildi. Daha sonra yükselen borçla artan bağımlılık, kredi almayı, dayatılan koşulların kabulüne bağlı kıldı. Borç arttıkça borç faizleri de arttı.
Azgelişmiş ülkelere uygulanan borç faizleri 1978’de yüzde 9,7 iken 1979’da yüzde 13, 1980’de yüzde 15,4 ve 1981’de yüzde 17,5 oldu. Kredidatörler ister al ister alma deme gücüne gelmişti.10
Amerikan araştırmacı Harry Magdoff, IMF kredileri ile ilgili olarak şunları söylüyor: “Yoksul uluslara varsıl uluslar tarafından empoze edilen disiplin, IMF’nin verdiği stabilizasyon kredileri (parasını dengelemek için alınan kısa vadeli kredi) ile sağlanmaktadır. Burada artık kalkınma projeleri ve uzun vadeli kalkınma planları üzerinde durmuyoruz. Kredi için, IMF’ye başvuran ülke müthiş bir darboğazın içinde değilse bile, böyle bir darboğazın eşiğinde demektir”.11
İngiliz ekonomisti Thomas Balogh’un görüşleri ise daha köktenci ve net: “ABD’nin bugünkü ekonomik ilişkileri, özünde, İngiltere’nin Afrika’daki eski sömürgeleri ile olan ilişkilerden farklı olmamaktadır. IMF oyunun kurallarının zorla kabul ettirilmesi işinde, sömürgeci yönetimlerin yerini almaktadır”.12

Borçluya Yeni Borç: Stand-by

IMF’nin kuruluşundan kısa bir süre sonra ülkeler borçlarını ödeyemez duruma gelmişti. Borç geri ödemelerinin yapılabilmesi için yeni borç bulunması gerekiyordu. Bunun için 1952 yılında ‘Stand-by’ adı verilen, borçluya yeni borç verme düzenlemeleri yapıldı.
1961 yılında onbir ülke tarafından imzalanan Genel Borç Düzenlemeleri Antlaşması ile stand-by kredisi uygulamaları yaygınlaştırıldı. 1963-1966 arası, gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerine karışmanın yoğunlaştığı ve ulusal pazarların dışarıya açılmasının hızlandığı yıllardı. Üç yıl gibi kısa bir sürede, bu ülkelerin dışsatımında ani düşüşler oldu. Ödeme dengeleri bozuldu, döviz darlığı yaygınlaştı ve enflasyon eğilimleri arttı. Gelişmelerin doğal sonucu kuşkusuz, yeni bir borçlanma dalgasının gelmesi ve IMF diliyle ödünlemeci (telafi edici) finansman kredilerinin devreye sokulması oldu.

Sınırları Aşmak

1969 yılında yapılan IMF Yönetim Kurulu toplantısında kredi sunumunun (arzının) daha da arttırılması kararlaştırıldı. Özel Çekme Hakları Sistemi adı verilen bu kararlarla üye ülkelerin fondaki katılma payları arttırılmadan daha çok kredi almaları sağlandı. Yani IMF dilediği ülkeye sınırsız kredi verebileceğini ilan etti.
Bu uygulama, 1976’da yapılan Jamaika Antlaşmaları’ndan bu yana uluslararası para dizgesinin temeli durumuna geldi. Bu gelişme, borç almadan yönetimde kalamaz duruma gelen ülke yöneticilerini daha sözdinler kılarken, IMF kurullarını, dünya ekonomisine yön veren ve alacakları için her şeyi yapan duygusuz tefeciler haline getirdi.

Örgütsel Yapı

IMF’nin yapılanması kuşkusuz demokratik değildir. ABD, Japonya, Almanya, İngiltere ve Fransa, örgütün para siyasetini belirleyen 20 kişilik Yönetim Kurulu’nun değişmez üyeleridir. Kalan 15 üye 2 yıl için seçilir.
Guvernörler Meclisi adı verilen Yürütme Kurulu’nda yönetmen ve yazman sürekli bu ülkelerin denetimi altındadır. Özellikle 1970’lerden sonra IMF, yalnızca azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere, 1990’dan sonra da dağılan sosyalist ülkelere yönelik çalışma yapan bir örgüt durumuna gelmiştir. ABD, Japonya, Almanya, İngiltere ve Fransa gibi ülkeler kendilerine yönelik kararlarda IMF’yi hesaba katmazlar. Bu örgüt artık, gelişmekte olan ülkeler üzerine kurulan denetim düzenini sürdürmenin aygıtı durumundadır ve 3. Dünyaya yönelik küresel piyasaların mali polisi durumuna gelmiştir.
Türkiye, öbür uluslararası örgütlere olduğu gibi, IMF’ye de üye olmakta pek ‘istekli’ davranmış ve 11 Mart 1947 yılında örgüte katılmıştır.

DİPNOTLAR

1    “Imports Of Manufactures From Less Developed Countries”, Hal B.Lary, NewYork 1968, sf. 2, ak.Harry Magdoff, Odak Yay., 1974, sf.206
2   “The First Real İnternasional Bankers” Fortuna, Eylül 1967, sf.143, ak. a.g.e. sf.84
3   “The ‘Edge Act’ and United States İnternasional Banking and Finance” Brown Brothers Harriman and Co. May.-1962, sf.32 ak.a.g.e. sf.85
“Board of Governors of the Federa Reserve System, Annuel Report” ve “Overseas Branches of Comparations Engaged in Foreign Banking and Financing in Operation on Decemmer 31” 1967, ak. a.g.e. sf.96
5   “Küresel Düşler” R.J.Barnet-J.Cavanagh, Sabah Yay., 1995, sf.290
6   a.g.e., sf.290
7   “Küresel Düşler” R.J.Barnet-J.Cavanagh, Sabah Yay., 1995, sf.291
8   “Heritage Foundation Los Angeles Times 04.01.0998” ak. Cumhuriyet, 20.03.1998
9   “Taner IMF’ye Çattı” Uğur Uluç, New York, Hürriyet, 19 Nisan 1998
10 “Ekonomide Dışa Açık Büyüme” Gülten Kazgan, sf.192, Tablo 11, ak. Neşecan Balkan, “Kapitalizm ve Borç krizi” Bağlam Yay., 1994, sf.107
11 “Emperyalizm Çağı” Harry Magdoff, Odak Yayınları, sf.190

12 "The Economics of Poverty” Thomas Balogh, Londra, 1966, ss.28-29, ak. H.Magdof “Emperyalizm Çağı” Odak Yay., No: 4, 1974, Ank., sf.193

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder