Almanya’da 19.yüzyıl
sonlarına dek siyasi parti yoktu ancak örgütlenmeyi bekleyen pek çok düşünce
akımı ve görüş vardı. Köklerinin Alman tarihinde olduğunu ileri süren muhafazakarlar
ve liberaller, geleceğe egemen olacağını açıklayan sosyal
demokratlar; kentsoyluların, çiftçilerin, tarım emekçilerinin ya da
işçilerin derneklerini partiye dönüştürmenin çabası içindeydiler. Bu çaba, o
dönem Almanya’sının, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki gibi iki
partili siyasi düzene geçmesine yetmedi... 1871’de 8, 1918’de 11, 1930’da 15
parti Reichstag’a milletvekili soktu. Almanya’da, sermayenin egemenliğindeki iki
partili düzen, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gerçekleştirildi.
Geç Gelen Siyasi Denge
Almanya’da kapitalizmin gelişimi, İngiltere’den daha geç
başlamıştır. Bu durum doğal olarak feodalizmi ortadan kaldıran demokratik
devrimin ve demokratik kurumlarının daha geç ortaya çıkmasına neden
oldu. Geç fakat hızlı sanayileşen Almanya’da siyasi denge, uzun süren iç ve dış
çatışmalardan geçerek ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra sağlandı. Alman
yönetim düzeni, 1919’a dek yarı-monarşist, 1933-1945 arasında ise
oligarşik devlet yapısı üzerine oturuyordu.
Almanya, 19.yüzyılın
sonlarında, büyük bir sanayi gücüne ulaşmış, daha önce dünyayı paylaşmış olan
İngiltere ve Fransa’dan, paylaşımın yeniden yapılmasını istiyordu. Bu istek ve
yarattığı gerilimler, 20.yüzyıldaki iki büyük savaşa neden oldu ve Almanya bu
savaşlardan yenik çıktı.
Partilerin
Ortaya Çıkışı
Almanya’da siyasi kümelerin partileşerek seçime katılması ve
Parlamentoya milletvekili göndermesi, 1871’de 2.Reich’ın (Ulusal Meclis) kurulmasıyla
başladı. Oy verme hakkı, gelişmiş ülkelerin tümünde olduğu gibi başlangıçta tüm
yurttaşlara tanınmamıştı.
Almanya’da oy vermenin
20 yaşını bitirmiş kadın ve erkeklerin tümünü kapsaması ancak 1919 yılında
kabul edilmiştir.1 Bu kazanım, kadınlar için, İsveç’te 19212,
Fransa’da 1944 yılında elde edilecektir.3
Yetkisi
Sınırlı Parlamento
Oy vermenin sınırlandırıldığı Almanya’da Parlamento’nun (Reichtag) da
yetkisi sınırlıydı. Parlamento, bütçe ve yasa önerilerini tartışıp oyluyor
ancak öneriler kabul edilse bile yasalaşamıyordu. Reichtag kararlarının
yasalaşması için, İmparatorluk yönetimince daha kolay denetlenebilen Federe
Konsey’in (Bundesrat) onayı gerekiyordu.
Halkın istem ve
savaşımıyla kabul edilmek zorunda kalınan ve partilerin de temsilci sokabildiği
Parlamento ve partiler, o dönemde, bu yöntemle denetim altına alınıyordu.
Parti
Çeşitliliği
Yetkileri sınırlı da olsa Reichstag’ın kurulması, parti girişimlerinin çeşitlenip yayılmasına yol
açtı. 1871 seçimlerinde beysoyluluğu (aristokrasiyi), kentsoyluluğu
(burjuvaziyi) ve halkın değişik kesimlerini temsil eden 8 parti Reichstag’a milletvekili soktu.
Bu partilerin
çoğunluğu, büyük sanayi ve ticaret sermayesinin, beysoylucu (aristokratik)
geleneklerin ve büyük toprak sahiplerinin (Junkerler) haklarını
savunuyordu. Ancak, Parlamento’ya milletvekili sokan partiler içinde işçi
sınıfını ve köylüleri temsil eden partiler de vardı. İngiltere’de ve Amerika’da
sermaye egemenliği iki partili düzenle sürdürülürken, Almanya’da, içlerinde Marksizmi
benimseyenlerin de bulunduğu, çok partili bir düzenle sürdürülmek zorunda
kalınmıştı.
Dönemler
Alman partilerinin
evrimi, özelliği olan 4 ayrı dönemden oluşur. 1871-1919 arası, partilerin
kurulup yasallık kazanarak geliştiği ilk dönemdir. 1919-1933 arası, Hitler’i
yönetime getirecek koşulları yaratan toplumsal bunalım ve çatışma dönemi (Weimar
Cumhuriyeti) ikinci, 1933-1945 arası tek partili Hitler dönemi üçüncü,
sonrası ise dördüncü dönemdir.
Partiler
Almanya’da egemen sınıfın çıkarlarını, otokrasi yerine meşruti
bir yönetim biçimiyle temsil etmeyi üstlenen ilk parti Halk Partisi’dir (Deutsche Volkspartei).
19.Yüzyıl sonlarındaki liberal düşüncelerden etkilenen bu parti, gelişip
güçlenmeye başlayan işçi deviniminin yalnızca baskı yöntemleriyle
durdurulamayacağını görüyor ve “demokratik” açılımların gerekli olduğunu
savunuyordu.
Görüşlerini Bismarck’a kabul ettiren bu parti, kısa sürede Alman
siyasetinin temel unsurlarından biri durumuna geldi ve İmparatorluğun
uyguladığı emperyalist politikaların en önde gelen savunucusu oldu. Pazar elde
etmek, bunun için de savaşmak gerektiğini söylüyor, militarist bir politika
yürütüyordu.
Birinci Dünya Savaşı’nın yenilgiyle sonuçlanması Halk Partisi’nin
sonu oldu. Savaş’tan hemen sonra parti ikiye bölündü. Bir bölümü Demokrat
Parti’ye (Deutsche Demokratischepartei) katıldı, öbür bölümü Alman
Halk Partisi adıyla yeniden örgütlendi. Bu partinin 1912 yılında yüzde 13.6
olan oy oranı, 1932 yılında yüzde 1,9’a düştü ve üyelerinin hemen tümü partiden
ayrılarak Nazi partisine katıldı.4
Sermaye
sınıfının çıkarını savunan bir başka parti, İlerici Halk Partisi’ydi (Fortschrittliche
Volkspartei). Başlangıçta, liberallerin sol ve radikal
unsurlarının partisiydi. 1848 Devrimi’nden etkilenmiş, liberal ve cumhuriyetçi
görüşler ileri sürmüştü. Bismarck’tan demokratik iyileştirmeler istiyor
ve orta sınıfı temsil ettiğini söylüyordu. Ancak, uygulamaları söyledikleriyle
çelişiyor ve o da, özellikle sanayi sermayenin çıkarlarını savunuyordu.
Demokrat Parti
İlerici Halk Partisi, 1919’da
ortaya çıkan Spartakist sosyalist ayaklanmasından sonra, Milli
Liberaller’in sol kanadını
içine alarak Demokrat Parti (Deutsche Demokratischepartei) adıyla
yeniden örgütlendi ve sosyalistlere karşı savaşıma başladı. Yeni amacı,
kentsoyluluğun tüm liberal unsurlarını bir araya getirmek ve Reichstag’ı
savunmaktı.
Amacında
oldukça başarılı oldu ve 1919-1933 arasındaki cumhuriyet yönetimine adını veren
Weimar anayasasını hazırlamak üzere yapılan (1919) kurucu meclis
seçimlerinde yüzde 18 oy aldı. Weimar koalisyonuna girdi ve Katolik
Merkez Partisi (Zentrumspartei) ile birlikte kabinenin sağ kanadını temsil
etti. Versay Antlaşması’nı imzalaması ve oy aldığı orta sınıfın yoksullaşması
nedeniyle gücünü hızla yitirdi. Oy oranı, 1928 yılında yüzde 4,9’a düştü. Hitler
yönetime geldiğinde bu partinin hemen hiçbir gücü kalmamıştı.5
Alman Milli Halk Partisi
Kurulu düzeni
ve Alman geleneklerini o dönemde savunan başka bir parti Alman Milli
Halk Partisi’ydi. (Deutschenational
Volkspartei). Hitler’den önceki en ırkçı ve en tutucu parti olan Alman
Milli Halk Partisi, Weimar Cumhuriyeti’nden önceki hemen tüm ırkçı kümeleri
bünyesinde toplamış, Prusya beysoyluluğunun ve büyük toprak sahibi Junkerlerin
çıkarlarını savunuyordu.
Katolik Merkez Partisi
“Katolik Merkez Partisi”
(Zentrumspartei), nüfusunun çoğunluğu Protestan olan Almanya’da beklenmeyen bir
güç ve yaygınlığa ulaştı. 1872 yılında kurulan parti, önce Katoliklerin yoğun
olduğu Batı ve Güney Almanya’ya, daha sonra tüm ülkeye yayıldı; 1884, 1890,
1894, 1898, 1903, 1908 seçimlerinde birinci; 1871, 1874, 1878, 1881, 1912, 1919
seçimlerinde ikinci; 1920, 1924, 1928 seçimlerinde üçüncü parti oldu.6
Mezhep adıyla
siyasete giren bu partinin gösterdiği başarının nedeni, kuşkusuz din değildi.
Parti, dinsel görünümüyle tüm Hıristiyanlara sesleniyor; gücünü, Alman
sanayisinin dışa açılımını savunmasından ve Alman ulusçuluğundan alıyordu.
Sosyal Demokrat Parti
Çok partililiğe dayanan Alman parti işleyişinin 1933’e dek süren ilk iki
döneminde, yalnızca Sosyal Demokrat Parti ve 1919’da kurulan Komünist
Parti, sanayi tekellerinin desteği dışında gelişip güçlendi. Sosyal
Demokrat Parti’nin, Alman siyasi tarihinde, Hitler dönemi dışında,
her zaman belirleyici nitelikte, etkisi olmuştur. Marksizmin savunuculuğundan,
bu günkü tekelci şirket savunuculuğuna dek, sıra dışı bir değişim yaşayan bu
Parti, 128 yıllık evrim sonunda siyasi olarak kendi karşıtına dönüştü ancak
önem ve etkisini hiçbir zaman yitirmedi.
Sosyal Demokrat Parti’nin oluşumunu
sağlayan kaynak 1863 ve 1869’da kurulan iki sosyalist örgüttü. 1863’de Ferdinand
Lassalle’nin kurduğu Alman İşçi Birliği (Allegemeine Deutscher
Arbeitspartei) ile Karl Liebknecht ve August Bebel’in 1869’da
kurduğu Sosyal Demokrat İşçi Partisi (Sozialdemokratische Arbeiterpartei),
1875 yılında Almanya’nın Gotha kentinde bir araya gelerek Sosyal
Demokrat Parti’yi (Sozialdemokraten) kurdular. Sosyal
Demokrat İşçi Partisi, düzen değişikliğinin Karl Marx ve Friedrich
Engels’in devrimci savaşım yöntemleriyle, İşçi Birliği ise devlet
kadroları içinde örgütlenerek yapılması gerektiğini savunuyordu.
Gotha’da varılan uzlaşmayla kabul edilen parti izlencesinde
(programında); “dünya işçilerinin birliği”, “kentsoylu düzeninin ortadan
kaldırılması” gibi keskin ideolojik söylemler yer alıyordu. Ancak, Sosyal
Demokrat Parti, uygulamada izlencesinde yazdıklarından başka bir yol izledi
ve yönünü, devrimden işçi
sınıfının çıkarlarını düzen içinde savunmaya döndürdü.
Partinin ideolojik esin kaynağı olan Marks, güçlükle uzlaşılan Gotha
Programı’nı bile beğenmemiş
ve görüşlerini Gotha Programının Eleştirisi adlı ünlü broşüründe
açıklamıştı. Parti önderlerinden August Bebel ve Wilhelm Liebknecht,
Marks’ın yakın dostları olmalarına karşın bu broşürü yayımlamadılar.
Kurulduğu
dönemde “Alman devleti için tehlike” sayılan Sosyal Demokrat Parti,
bir süre yasallık sorunu yaşadı. Bismarck’ın sosyalist parti ve kümeleri
yasaklaması nedeniyle, 1878-1890 arasında, yasadışı duruma düştü. 1891’de,
izlencesini Eduard Bernstein’ın hazırladığı Erfurt Kongresi’yle
yeniden yasallaştı ve bugün de kullandığı Alman Sosyal Demokrat Parti (Sozialdemokratische
Partei Deutschlands-SPD) adını aldı.
Komünist Parti
1918’de kurulan
ve Hitler’in yönetime geldiği 1933’e
dek yasal çalışma yapabilen Almanya Komünist Partisi (Kommunistische Partei
Deutschlands- KPD), 15 yılda büyük gelişme gösterdi ve Almanya’nın üçüncü
partisi oldu. Sosyal Demokrat Parti’nin, Sosyalist ilkelerden vazgeçmesi ve
özellikle 1. Dünya Savaşı’nda savaş bütçesine oy vermesi üzerine, Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg, bir küme sol kanat üyesiyle partiden SDP’den
ayrıldı.
Ayrılanlar, Spartakisler Birliği (Spartakusbund) örgütünü,
kurdular. Birlik, Aralık 1918’de
Almanya Komünist Partisi – KPD adını aldı. Liebknecht
ve Luxemburg önderliğindeki KPD,
1919 ve 1920 yıllarında Almanya’da sosyalist devrim için ayaklandı. Ayaklanma
kanlı bir biçimde bastırıldı; KarlLiebknecht
ve Rosa Lüxemburg, yargılanmadan
öldürüldü.
KPD, 1920
kırımından sonra hızla toparlandı ve on yıl içinde Avrupa’nın Sovyetler
Birliği’nden sonra öncü niteliği olan en güçlü Komünist partisi durumuna geldi.
Girdiği seçimlerde sürekli yüzde onun üzerinde oy aldı. 1932 seçimlerinde 100
milletvekili çıkardı. Aynı yıl yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Parti
Başkanı Thälmann %13.2 oy aldı.
Hitler’in başa
geçmesinden sonra KPD yasa dışı ilan edildi ve parti üyeleri tutuklanarak
toplama kamplarına gönderildi.
Savaştan sonra,
ikiye bölünen Almanya’nın her iki bölümünde de birer Komünist parti kuruldu.
Batı’daki parti, 1949 seçimlerinde parlamentoya milletvekili sokabildi. Ancak,
1956 yılında Anayasa Mahkemesi’nce kapatıldı. 1969 yılında yeniden açıldığında
çok güçsüz bir parti haline gelmişti.
Hitler ve Partisi
1930 seçimleriyle oluşan parlamentoda, “Nasyonal Soysalist İşçi
Partisi” nin (Naziler) 107
milletvekili vardı. Buna karşın, sosyal demokratların 143 (birinci parti),
komünistlerin 77 (üçüncü parti) milletvekili bulunuyordu.
Hitler’in sokağı ele geçirerek
yönetime yürümekte olduğu günlerde, 31 Temmuz 1932’de yapılan seçimlerde,
Sosyal Demokratlarla Komünistlerin oy toplamı, nazilerden yine daha çoktu. Naziler,
13,7 milyon oy alıp 230 milletvekili kazanırken; Sosyal Demokratlar
10,9 milyon oyla 183, Komünistler 5,9 milyon oyla 89 olmak üzere toplam
272 milletvekilliği kazanmışlardı.
Hitler’in başbakan olup tüm partileri kapatmasından birkaç ay önce yapılan son
seçimde bile, Sosyal Demokratların (121) ve Komünistlerin (100)
milletvekili toplamı 221 iken, nazilerin milletvekili sayısı 196’ydı.7
Savaş Sonrası
Savaştan sonra, Sovyet işgal bölgesinde kalan Doğu Almanya’da Sosyal
Demokrat Parti örgütleriyle Komünist Parti örgütleri, 1946’da
birleşerek Alman Birleşik Sosyalist Parti’yi (Sozialische Einheitpartei
Deutschlands-SED) kurdular. Buna karşın, Hannover kentinde toplanan “Batılı” Sosyal Demokratlar, Amerikan ve İngiliz
işgali altındaki Batı Almanya’yı kapsayacak biçimde, Alman Sosyal Demokrat
Partisi’ni (Sozialistische Partei Deutschlands-SPD) kurdular.
SPD,
kuruluşunun ilk döneminde, işçi sınıfından yana görünüm veren geleneksel
söylemleri sürdürdü. Ancak, ideolojik olarak Hitler öncesi dönemi
aratmayacak düzeyde anti-komünist bir siyaset izledi. 1959 yılında yapılan Bad
Godesberg Kongresi’nde aldığı
kararlarla, sınıf savaşımı ve Marksizm ile bağlarını kesin olarak kopardığını
açıkladı.
1964 yılında Willy Brandt
parti başkanı oldu ve Sosyal Demokrat Parti o yıl yapılan seçimlerde, 32
yıl aradan sonra yeniden yönetime geldi. 1974’de Helmut Schmidt’in, Willy
Brand’ın yerine başbakan olması, SPD’nin sağa kayışını hızlandırdı ve Alman
Sosyal Demokrat Parti, “Hıristiyan Demokrat Birlik” (Christlich Demokratische
Union-CDU) ile birlikte; 1950’den sonra iki partililiğe dönüşen Alman
siyasi dizgesinin iki ana partisinden birisi oldu.
İki Partili Sistem
Almanya, İkinci
Dünya Savaşı’ndan bugüne dek; 1949-1969, 1982-1998 ve 2008-2016 arasındaki 44
yıl Hıristiyan Demokrat Birliği (CDU), 1969-1982 ve 1998-2005 arasındaki
20 yıl Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) kurduğu hükümetlerce yönetildi.
Bu dönem içinde birçok parti kurma
girişimi yasaklandı, açılmış partiler kapatıldı. Siyasi dengesizliği önlemek
savıyla, ABD ve İngiltere’de olduğu gibi, akçalı güç ve iletişim teknolojisi
kullanılarak, düzene karşı gelebilecek başka partilerin güçlenmesine izin verilmedi.
DİPNOTLAR
1
“Siyasi
Partiler” Niyazi Berkes, Yurt ve Dünya
Yay., İst.-1946, sf.187
2
“Demokrasi
Örgütlenme Özgürlüğü ve İsveç Örneği” Ahmet Erol, Kültür Bak. Yay., 1995, sf.44
3
“Büyük
Larousse” Gelişim Yay.,
15.Cilt, sf.8989
4
“Siyasi
Partiler” Niyazi Berkes, Yurt ve Dünya
Yay., İst.-1946, sf.162
5
a.g.e. sf.162
6
a.g.e. sf.184
7
“Devrimler
Karşı Devrimler Ansiklopedisi” Gelişim Yay., 1975, sf.317-321
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder