Songül Karlıdere: Değerli Metin Hocam, paylaşımlarınızdan Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşünü
desteklediğinizi görüyorum. Kitaplarınızda CHP’nin tarihini yazdınız,
paylaşımlarınızda CHP yönetiminin niteliğini ortaya koydunuz. Şimdi yürüyüşü
destekliyorsunuz. Bu çelişkiyi nasıl açıklayacaksınız.
Metin
Aydoğan: Toplumsal mücadele, çelişkilerin iç içe geçtiği karmaşık
bir süreçtir Sevgili Songül. Olay ve olgulara; iyi-kötü, ak-kara,
yararlı-yararsız donmuşluğuyla bakmamalısın. Sürekli değişkenliğin yön verdiği
çelişkiler yumağı içinden, yararlı olanları bulup çıkarmalıyız.. Siyahla beyaz
arasında grinin olduğunu ve müdahaleyle siyaha ya da beyaza yönelebileceğini
bilmelisin.
Songül
Karlıdere: Değerli Metin
Hocam, paylaşımlarınızdan Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşünü
desteklediğinizi görüyorum. Kitaplarınızda CHP’nin tarihini yazdınız,
paylaşımlarınızda CHP yönetiminin niteliğini ortaya koydunuz. Şimdi yürüyüşü
destekliyorsunuz. Bu çelişkiyi nasıl açıklayacaksınız? CHP üst yönetiminin, 26
Mayıs’ta ziyaret ettikleri ABD’den bu yürüyüş fikriyle döndüklerini, iyi
niyetli olmadıklarını ve saf temiz tabanı kullandıklarını düşünüyorum. Bu, bana
göre 2. bir gezi olayı denemesi. Bence gezi gibi hayal kırıklığına ve
umutsuzluğa yol açacak. Bu yürüyüşün, milli unsurlarca organize edilmesi
halinde çok faydalı olabileceğini de düşünüyorum. Türk milletinin büyük
çoğunluğu bu yürüyüşe gelmez hocam.
Metin Aydoğan: Toplumsal gelişim, insan iradesinden bağımsız nesnel bir süreçtir Sevgili Songül; binbir çeşit
çelişkiyi barındırır. İnsanların istek ya da bilinci
tarafından belirlenmez. Tersine, insanların istenç ve bilincini o belirler.
Toplumsal gelişme, ekonomik yasaların yönettiği doğal ve tarihsel bir süreçtir. Bu süreci etkileriz ama belirleyemeyiz.
Toplumsal
mücadele, karmaşık süreçleri içerir. İyiyle kötü, yararlıyla yararsız iç
içedir. Olay ve olgulara; iyi-kötü, ak-kara, yararlı-yararsız donmuşluğuyla
bakmamalısın. Sürekli değişkenliğin yön verdiği çelişkiler yumağı içinden
yararlı olanları bulup çıkarmalıyız. Siyahla beyaz arasında grinin olduğunu ve
müdahaleyle siyaha ya da beyaza yönelebileceğini bilmelisin. Ülkenin şu
sıkıntılı günlerinde, kimse birşey yapmıyor, yapan da hor görülüyor,
engelleniyor. Bu hastalığın, zaman yitirmeden tedavi edilmesi gerekiyor. CHP’yi
biliyorum. Bu partiyi geçmişi ve bugünüyle yazdım ve yayınladım. Yürüyüşü,
bunları bilerek destekliyorum. Çünkü, nesnel bir gerekliliğe dayanıyor.
Yazdıklarımla desteğim sana çelişki gibi gelebilir. Bunun yanıtı, yukarda toplumsal
gelişimle ilgili yaptığım kısa yorumda bulunuyor.
Bu yürüyüşü Kılıçdaroğlu başlattı ama niteliği ve
yapacağı etki, doğuracağı sonuçlar, onun boyutunu aşacaktır. Çünkü, toplumun
ihtiyaç duyduğu bir gerekçe üzerine oturmaktadır. Nesnellik saptamam doğruysa,
yani Türkiye’nin çoğunluğu adalet istiyorsa; bu eylemin ses getirmemesi
mümkün değildir. Bu nedenle, desteklemek kendisine ilerici diyen herkesin
görevidir. Burada, kimin başlattığı değil, başlatılan eylemin niteliği
önemlidir. “Milli unsurlar” bunu
başlatmıyorsa/başlatamıyorsa, bu “milli
unsurların” sorunudur. “Milli
unsurlar” !!, bunlar neredeyse ve kimlerse, oturup eylemsizlik sorunlarına
bir çare bulmalıdır. Cep telefonlarıyla “milli
manifestolar” yayınlayan, “milli
unsurlar” dan bıktık.
Gezi
olayından olumsuz birşeymiş gibi söz etmen şaşırtıcı. Cumhuriyet tarihinin
belki de en güzel direnişini, senin gibi değerlendirmem olanaksız. Despotizme
karşı demokratik bir karşı çıkışı, nasıl olumsuzluyorsun, hayret.
“CHP üst yönetiminin”
ABD’ye gidip ne konuştuğunu bilemem. Gidip konuştularsa, hayırlı birşey
olmadığı kesindir. CHP’nin dış politika programını ya da ABD'yle ilişkilerini sonra
tartışırız. CHP yönetiminin tartışılacak o kadar çok “eğri” yanı var ki, hiçbir deve bununla yarışamaz. Şimdi
tartıştığımız şey, bir yürüyüş, demokratik bir eylem. Onu konuşalım. Son
seçimlerde 12 milyon oy alan bir parti başkanı, “adalet” istemiyle yürüyüş başlatıyor. Despotizmin tüm ağırlığıyla
toplumun üzerine çöktüğü bir ortamda, bu girişim önemli bir olaydır. Toplum
yararına bir girişimdir. “Üzümün çöpü
armudun sapı var” zamanında değiliz. Bu çıkışa uzak durmak doğru değil,
Sevgili Songül.
Songül Karlıdere: CHP bana göre, sahte muhalefetdir. İpleri okyanus
ötesindedir. Mesele bu. Ben Kılıçdaroğlu’nun
yürüyüşü başlattığını düşünmüyorum. Birileri söyledi tıpış tıpış yürüyor. CHP
bu iktidarı durduramaz, muhalefeti ayrıştırır. Samimi olsa, anayasa ortadan
kaldırılırken kıyameti koparırdı; referandum sonucunu başlarına yıkardı.
Ayrıca, ABD basını, CHP-HDP ittifakı için parlak fikirler olduğunu yazıyor.
HDP’nin katıldığı yere biz nasıl katılırız, Sayın Hocam.
Metin Aydoğan: Soru soracağım dedin ama bana yine CHP’yi anlatıyorsun
Sevgili Songül. Yanlış anlama bunun benim için sakıncası yok. Ancak, konu
genişliyor. Tümüne yorum yapsam, tartışmamız amacını aşacak.
Kılıçdaroğlu’na yürümesini
yurtdışından biri söylemişse, kendi açısından hata yapmış. Amerikalılar
söylemişse, hata değil aptallık yapmış. ABD, destekleyip yönetime getirdiği bir
iktidarı yıpratacak birşey yapmaz Sevgili Songül. Bu olayı (yürüyüşü)
birçok yurtsever gibi sen de yerine oturtamıyorsun. Aslında, sen sorduğun
sorulara yanıt vermiş ve yanıtı karara dönüştürmüşsün. Sorgulama süreci içinde
değilsin. Yürüyüşün nasıl başladığını anımsa lütfen. Kılıçdaroğlu;
hiçbir parti, kuruluş ve kişiye çağrı yapmadı. “Ben yürüyorum, filama, bayrak, siyasi simge taşımayan herkes
gelebilir” dedi. Kuralı en başından belirledi. Ülkenin en karanlık anında
demokratik bir eyleme girişti. Demokratik mücadelenin özü, farklı düşüncelerin
bir araya gelmesidir. Kuralı konmuş, siyasi örgütlere kapatılmış bir eyleme
bireysel olarak gelenlerin, geçmişi ve kökeni mi araştırılacak Sevgili Songül.
Eylemi başlatanın niteliği önemsiz değildir ama ikincildir. Önemli olan eylemin
niteliğidir. Gereksinimlere yanıt
veriyor mu, toplum yararına mı buna bakmalısın. Böyle bir eyleme ihtiyaç olduğu
açık. Kılıçdaroğlu, kimsenin yapmadığı/yapamadığı bir eylemi
gerçekleştiriyor.
Songül Karlıdere: Bu
yürüyüş, CHP heyetinin ABD ziyaretinde John
Bass ile görüşmesinde kararlaştırıldı. Washington Post, New York Times takip
edilirse, iki yıldır yönetimde başka birini istedikleri anlaşılıyor. Bu
iktidarın kullanım süresi bitti. Uzatmaları oynuyorlar.
Metin Aydoğan: Yürüyüşün ABD’de kararlaştırıldığı savı, hiç inandırıcı
değil; mantıklı da değil. ABD, BOP’un eşgüdüm başkanına karşı mı çalışıyor.
Arada uzlaşmaz bir çelişki mi var sanıyorsun. ABD’yi eleştiriyor görünen, içe
dönük kurusıkı sözlere sende kanmış görünüyorsun. Türkiye’de 15 yıldır, ABD’nin
Ortadoğu politikasına karşı çıkan, yaptıklarına engel olan tek bir uygulama
gösteremezsin. “Dost ve müttefikimize” her zaman yardımcı olunmuştur.
Yanış sanlar üzerinden yargıya varma, somuta bak; yaşanan gerçekliğe uygun
hareket et. Muhalefetin susturulduğu, gerekli güce ulaşıldığında ortadan
kaldırılacağı bir döneme girdik. Bunu görmen gerekir. Güçleri birleştirmenin,
demokratik ittifakların yaşamsal önemde olduğu günlerden geçiyoruz.
Songül Karlıdere: Türkiye’de muhalefetin ortadan kaldırılması o kadar kolay
değil Hocam. Bunu, muhalefet yapmayan Kılıçdaroğlu mu önleyecek?
Başımızdaki gitsin de, kim gelirse gelsin diyebilir miyiz? Menderes,
Demirel, Özal... gitsin de kim gelirse gelsin dedik de ne oldu? Kılıçdaroğlu iktidar olsa, ABD ve
AB’nin peşine takılmayacak mı? Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü bitince,
Türkiye’ye adalet mi gelecek?
Metin Aydoğan: Konuyu yine genişletiyorsun. Yürüyüşü tartışırken,
iktidar değişikliklerine geldik. Yanlış anlaşılmayı önleyecek sağlıklı yanıt,
uzun sürer ve zaman alır. Kısaca şunları söyleyebilirim; Kılıçdaroğlu’nun
yapısını, ideolojik düzeyini ve yaptıklarını herkes biliyor. Onca yazımdan
sonra onu bana anlatmanı yadırgıyorum. Kılıçdaroğlu’nun mevcut düşünce
yapısıyla, ülkenin geleceğinde yer alamayacağını yazdığımı sen biliyorsun. Biz
şimdi yürüyüşü tartışıyoruz. Ülke kurtarmayı değil. Ülkeyi ancak ve ancak,
Kemalist ideolojiyle donanmış örgütlü devrimciler kurtarabilr. Bunu, kerelerce
yazdığımı bilen bir kişisin.
“Muhalefetin
ortadan kaldırılması kolay değil” diyorsun. Önemli
oranda susturulmuş farkında değilsin. İnsanlar, konuşmaktan korkar hale gelmiş,
cezaevleri gazeteci dolu. Durumun farkında değilsin. Hukuk düzeni bozulmuş, din kuralları resmi
kurumlara girmiş, silahlı özel milisler oluşturuluyor, seçim sonuçları değiştiriliyor. Bunları yapanlar ne Osmanlıya ne de Mendereslere,
Demirellere benziyor Sevgili Songül. Türk toplumunun
genleriyle oynanıyor. İmam hatiplerle, Suriyelilerle, dinci vakıflar ve cemaatlerle Türkiye Araplaştırılıyor. ....Yolsuzluk özgürleşmiş, ülke dağılmaya gidiyor.
Bu olumsuz sürecin durdurulması gerekiyor. Yaşamsal sorun bu, öbürleri ayrıntı.
Kılıçdaroğlu, böyle bir
ortamda, kendinden beklenmeyen bir işe girişti ve yürümeye başladı.
Büyük bir partinin başkanı olarak giriştiği bu eylem, edilgenlik içindeki
umarsız kitlelere hareketlilik getirdi. Yürüyüş İstanbul’a ulaştığında, “adaleti” sağlamayacak. Daha önemli bir
işlevi yerine getirecek. Toplumsal muhalefeti birbirine yakınlaştıran bir
birikim sağlayacak. Bu birikim, önümüzdeki başkanlık seçiminde, ortak aday
çıkarmada çok işe yarayacak. Değişik kesimlerin katılıp, yürüyüşü HAYIR
eylemine dönüştürmesi, yürüyüşe önem kazandırıyor. Ülkenin içinde bulunduğu
koşullar, katılımı görev haline getiriyor. Çok zayıf ve örgütsüzüz. Demokratik
tepkiyi genişletmeliyiz.
Yürüyüşten
söz ederken, ulusal bağımsızlığı hedefleyen büyük mücadeleden söz etmiyoruz.
Yürüyüş küçük ama önemli bir demokratik eylem. Kitlelerin edilgenliğini bir
nebze giderecek, hukuksuzluğa ve soyguna karşı hareketlenme sağlayacak bir
girişim. Kılıçdaroğlu’yla ilişkisi,
yalnızca onun başlatmış olması. Yineliyorum, etkisi ve sonuçları onu aşacaktır.
Ne kadar aşacağını, eyleme katılım belirleyecektir. Katılım CHP üye ve
sempatizanlarıyla sınırlı kalırsa, bu yürüyüş sıradan bir parti eylemi olarak
kalacaktır. Herhalde bunu istemezsin.
Sayın hocam, sizi çok seven ve önemseyen biri olarak buradaki yaklaşımınıza katılmıyorum. Nedenlerini de açıklamak istiyorum.
YanıtlaSil1. Öncelikle Songül arkadaşımıza da katılmayarak, bu yürüyüşün Gezi olayları ile hiç ilgisi olmadığını, Gezinin Türk'ün yüz akı olduğunu, Attila İlhan'ın hep bahsettiği dip dalgasının dışa vurumu olduğunu düşünüyorum. İki olayın farkını ortaya koymak konuyu da aslında anlamak olacağından burdan başlayayım. GEzi olaylarında Chp yönetimi ilerici toplumsal refleksin, önüne geçip onu en ileriye taşıması gerekir iken, bilinçli ve gizli bir şekilde arkadan açık ara takip yaptı sadece. Çünkü bugünkü Chp yönetiminini yürüyüşe zorlayan koşulların hiçbiri yoktu. Ogün olanlar sadece bizleri (Atatürkçüleri) rahatsız ediyordu. Tek tek sıralayayım. 1. Kürt terörü her açıdan (silah, siyaset, medya ....) barış süreci zırvasıyla güçlendirilmekten ve Türkiye'nin önüne Türk devletini Türk-Kürt federasyonuna dönüştürmek gündemi henüz ortadan kalkmamıştı.
2. Tayyip Erdoğan yol bittiği için BOP eşbaşkanlığından henüz inmemiş, Türkiye Suriye, Rusya, Irak, İran ve terör siyasetinde U dönüşü yapmamış, halen sömürgeci batının bölge bayiliği görevini yürütüyordu. 3. Batının 20. y.y'da kendi yarattığı radikal islamın zamanen arkasına bağladığı, yine kendi yarattığı ve Türk devleti içinde ahlaksız bir maşa olarak kullandığı ılımlı islam kitlesi kalkıştığı darbede henüz yenilmemiş ve tasfiye edilmemişti. 4. Türkiye'nin bağımsızlık yanlısı, milli donanımlı insanları henüz hapislerden çıkmamış, 2015'ten beri olan ülkenin yörünge değişikliklerini henüz yönetmiyorlardı. (Soner Polat'ı, Cem Gürdeniz'i iyi takip ediniz lütfen) Klıçdaroğlu'nu yürüten sebepler işte bunlardır. Yoksa gözümüzün önünde zaten kuşa döndürülmüş laik hukukun ve devlet sisteminin, seküler ve pozitif hayat anlayışının tamamen tasfiyesi değildi tabiki. Zaten Kllıçdaroğlu ilk göreve geldiğinde ne demişti Cumhuriyet mitingleri, o günkü Cumhuriyet gazetesinin reklamları .... ile yükselen gündeme. "Ülkede laikliği tehdit altında görmüyorum." Bugünde aslında bunun umrunda olmadığını Adalet Kurultayına kattığı Nurculardan görüyoruz.
2. "Toplumsal mücadele, karmaşık süreçleri içerir. İyiyle kötü, yararlıyla yararsız iç içedir. Olay ve olgulara; iyi-kötü, ak-kara, yararlı-yararsız donmuşluğuyla bakmamalısın. Sürekli değişkenliğin yön verdiği çelişkiler yumağı içinden yararlı olanları bulup çıkarmalıyız. Siyahla beyaz arasında grinin olduğunu ve müdahaleyle siyaha ya da beyaza yönelebileceğini bilmelisin." Katılıyorum tüm sosyal olaylar karmaşıktır. Süreçleri etkileyen pek çok faktör vardır, çıkabilecek pek çok sonuç olabilir. Ancak olur değil olabilir. Bir ihtimalin ne sonuç vereceğini bilebiliriz. Ve yapacaklarımızı da ona göre belirleriz. Çanakkale'de size ölmeyi emrediyorum diye Mehmetçiği cepheye süren Atatürk, Suriye cephesinde komutanlığın taaruz emrine karşı gelip ayrılır. Bu tabi ki gözlem yeteneği, tecrübe ve ileri görüşlülükle mümkün. Yine Atatürk'ten bir örnekle daha açıklayayım. Ankara'ya milli mücadele için gelmiş elit ahali, İstanbul'daki meclisin tekrar açılması üzerine İstanbul'a gittiler. Atatürk ne yaptı. Gidin bakalım bir şeyler çıkabilir mi dedi. Tabi ki demedi. O işgal altındaki bir meclisten, hiçbir yararlı sonuç çıkmayacağını zaten aslında bununda Ankara'da toplanmış milli mücadeleyi baltalamak için yapıldığını biliyordu. Bende Baykal'ın Kürt terör sevicisi Karayalçınları, Sağlar'ları .... partiden paketleyip, Türk egemenliğine muhalif getirilen politikalara tamamen kapalı olduğu için, önce eline verilen 2-3 dosyayla kamuoyunda parlatılıp ardından kasetle koltuğa oturtulan Kılıçdaroğlu ve partiye tamamen hakim hale getirilen ekibinden bırakın beyazı, kapkaradan başka bir ton çıkmayacağını adım gibi biliyorum ve görüyorum. Batı kuklası bir adamdan kapkaradan başka bir ton çıkacağından ümidinizi de, Batının 20.y.y'da biz ve başak bir çok ülkedeki gerilemedeki rolünüde en iyi bilen ve anlatan sizden şaşırarak okuduğumu söylemek istiyorum.
3. Akp faşizm'i ile muhalefeti yayamadığımızı, geliştiremediğimizi söylüyorusunuz. Akp faşizmine itirazım yok. Ancak bir muhalefet geliştirememizin nedeni bumu acaba. Parti tarafı tutarak yazmdığımı düşünmemeniz için baştan söyleyim. Ben İşçi-Vatan partili hiç olmadım. Hiç oy vermedim kendilerine. Avrasyacı da değilim. Ben Atatürkçüyüm, Türkçüyüm, Turancıyım. Ancak 15 senedir İşçi partisinin gençlik kollarını hayranlıkla izliyorum. Chp'nin sahip olduğu hiç bir şeye sahip olmamalarına (hükümet yardımı, belediye rantı ....) rağmen. Muhalefet geliştirememizin nedeni Akp faşizm'i mi yoksa siyasette (Akp-Chp), medyada (Akit-Oda TV), ticarette (Tüsiad-Müsiad) .... olan maskeli balomu. Dünyada ki korunacak ilk şey olan kültür varlıkları iken, Gedikpaşa esnafının taşınmasına muhalefet eden AKP değil CHP..... Lise çocuklarının bilmesi gereken bilgileri bilmeyen ama defalarca söylememe rağmen yanlışlarını düzeltemediğim bağnaz şahıslar .... Karahasan değil, Soner Yalçın, Prof DR. Örsan Öymen .... Devletimizin bekası tehdit altında iken referanduma olağan bakılsın diyen Akit değil Doğan Holding..... Sizden okuduklarımdan öğrendiğimde, bildiğimi pekiştirdiğimde ilk şeylerden bir tanesi ne biliyormusunuz. Problem gerici yobazlar falan değil. Asıl problem biziz. Bizim birkaç gün değil yıllar boyu aynaya bakmamız lazım. Bana Atatürk'ü kimden öğrenebiliriz diye sorsalar. Nerdeyse sizden başka söyleyebileceğim insan yok. (Birde naciazne kendimi öyle görüyorum) Göbeğini kaşıyan adam diye alay ettiğimiz zavallılığın esas fotoğrafı budur.
YanıtlaSil4. Ben bir hekimim. Biliyorsunuz. Hekimlerin yaptığı iş genelleştirilirse sorun çözmektir. Hekimliğin ilk kuralı, sorunun çözümü % 99 sorunun doğru teşhisi şekli ile mümkündür şeklindedir. Örnek şahsın böbreklerinde yetersizlik varsa belki o kalbin yeterinde böbreği kanla besleyememesindedir. Kalbin iyi çalışmamasını nedeni zamanında geçirdiği bir infaktus olabilir. İnfaktüsün nedeni ............ Bu böyle götürebiliriz. Siz sorunu böbrek sanarsanız hiçbir zaman aslında çözemeyeceksinizdir. Atatürk'ten sonra yaşadığımız süreçte tam olarak böyledir. Atatürk'ün verdiği hedeflere neden yaklaşamıyoruz bile. Çünkü iktidar olamiyoruz. Neden iktidar olamıyoruz. Çünkü medya aracı tüccarın elinde. Medya neden aracı tüccarın elinde. Çünkü halkımız bilinçsiz.Halkımzı neden bilinçsiz. Çünkü eğitim çok kötü. Eğitim neden kötü vesaire vesaire. Sebepleri değiştirebilir yada genişletebiliriz. ...... Sizinde birçok kez analiz ettiğiniz üzere Atatürk'ün ölümüyle sonlanan, yüksek açılı gelişme seyrimizde ilk sebep neydi. Tam Bağımsızlığımızı yitirmemiz. Şimdi siz diyorsunuz ki BOP'tan Tayyip mecburen vazgeçmiş iken, kasetle bunun desteği ve devamı için göreve getirilmiş Kılıçdaroğlunun tupturuncu yürüyüşünden birşeyler çıkabilir. Çıkmaz sayın hocam çıkmaz. Problemin zaten kaynağı burası. Batı sömürgeciliğine mecburende olsa, kişisel çıkar içinde olsa cephe almış yobaz, kaderini Batının vereceklerine bağlamış kapıda dilenen modernden iyidir hocam iyidir. Atatürk'ten bakalım. İstiklal mücadelesinde Yobaz Sakallı Nurettin yanındadır. Batılı aydın Ali Kemal yoktur. Atatürk'ün gösterdiği hedeflere biz çok uzağız. Bugünki yolda o yol değil. Fakat Batını boynundan bağladığı modernlerin yoluda en az bu yol kadar uzak Atatürk'ün hedeflerine. Bizim düğümümüz çok ama kördüğümümüz ülkedeki modern kitleden, Atatürk'ü kullanan, Atatürk'ü ortak birkaç nokta üzerinden kendi ideolojisine uydurmaya çalışan, böylelikle de Atatürkçülüğün içini boşaltan ..... hakim unsurun tasfiyesidir. Biz ancak o zaman kutlu yürüyüşümüze başlayacağımız starta gelebiliriz.
Saygılarımla ;