Birleşik
Devletler anayasasını hazırlayarak Amerikan demokrasisine biçim verenler; köle çalıştıran büyük toprak sahipleri, ticaret
ve sanayi burjuvazisi ve bankerlerdi.
Bunlar, devleti, daha işin başında
ele geçirmişler, toplum üzerinde kuracakları egemenliği güvenlik altına almayı
başarmışlardı. Anayasa’da; demokrasiden, eşitlikten, kardeşlikten sıkça söz
ediliyor ancak bağımsızlık savaşına katılan halk kesimlerinin, küçük
çiftçilerin ve sanayi merkezlerindeki işçilerin haklarını gözeten bir yaklaşım
yer almıyordu. Anayasayı hazırlayan Alexander Hamilton, ABD’nin
bankacılık sistemini ve mali örgütlenmesini kuran kişiydi. İlk Başkan George
Washington, çok geniş topraklara sahipti ve ABD’nin en zengin insanıydı. Öldüğünde 314 kölesi
vardı.
Amerikan Demokrasisi ve ‘Haklar Bildirisi’
Amerikan
demokrasisinin temeli sayılan Virginia İnsan Hakları Bildirisi
(1776), yüzyıl önce İngiltere’de yayınlanan Haklar Bildirisi’nin (Bill of Rights-1689) tercümesi gibiydi... Virginia Bildirisi’nin 6, 9 ve 13. Maddeleri,
Haklar Bildirisi’nin 4, 6 ve
11. Maddeleri’nin hemen aynısıydı.1
17. Yüzyıl'da Amerika'ya gelmeye başlayan Avrupalılar arasında, İngilizler çoğunluktaydı ve burada kurulan toplumsal düzene onlar biçim verdi. İngilizler, ülkelerindeki kapitalist gelişimin sonuçlarını Amerika'ya taşıdı, burada bilgi ve görgülerine uygun bir düzen kurdular.
İflas etmiş
zanaatçılar, tüccarlar, küçük mülk sahipleri, Anglikan Kilisesi’nin göçe
zorladığı değişik inançtan kişiler, III.William’ın sınırdışı ettiği meşrutiyetçiler (jacobiteler),
parlamento yanlılarınca (Round head) kovulan
askerler, II. Charles’ın ülke dışına çıkardığı tarikatçılar (Priyenler); Amerika’da
oluşturdukları kolonilerle, küçük bir İngiltere
yarattılar.
ABD ve Kölecilik
İngiltere’de
bol miktarda bulunan, işçileşen ve işçileşmeyi bekleyen yoksul köylüler
Amerika’da yoktu. Amerika’nın özgürlüğüne tutkun yerli halkı kızılderililer,
köle ya da ücretli işçi haline getirilemiyordu. Emeğinden yararlanılacak insan
gereksinimi; Avrupa’dan gelen/getirilen yoksul köylüler, kanun kaçakları,
mahkumlar, beyaz kölelerle karşılanmaya çalışıldı. Ancak bunlar yetmiyordu.
Afrika ve Batı Hint adalarından zenci köleler getirildi; işgücü gereksinimi
bunlarla karşılandı.
1619-1760
arasında, Amerika’ya 400 bin köle getirildi.2 Bu köleler, İngiltere’de toprağından
koparılan serflerin yaptığı işin benzerini farklı biçimde Amerika’da
yaptılar. Tarım, ticaret ve sanayinin gelişiminde köle emeği yoğun biçimde
kullanıldı. Bu kullanım, Antik Çağ
köleciliğinden farklıydı, yapay ve daha acımasız bir insan ticaretiydi.
Amerika’da Antik Çağ köleciliği yaşanmadığı için, doğal olarak onun sonucu
olan feodalizm de yaşanmadı. Batı Avrupa’da binlerce yılda oluşan toplumsal
birikim, ayakta kalan ve kullanılabilen sonuçlar olarak Amerika’ya taşındı.
Ekonomide olduğu gibi siyasi alanda da, aynı sınıfsal egemenliğe dayalı baskıcı
bir toplumsal bir düzen ortaya çıktı.
‘Demokrasiyi’
Kuranlar
Birleşik
Devletler anayasasını hazırlayarak Amerikan demokrasisine biçim verenler; köle çalıştıran büyük toprak sahipleri, ticaret
ve sanayi burjuvazisi ve bankerlerdi.
Bunlar, devleti, daha işin başında
ele geçirmişler, toplum üzerinde kuracakları egemenliği güvenlik altına almayı
başarmışlardı.
Anayasa’da;
demokrasiden, eşitlikten, kardeşlikten sıkça söz ediliyor ancak bağımsızlık savaşına
katılan halk kesimlerinin, küçük çiftçilerin ve sanayi merkezlerindeki
işçilerin haklarını gözeten bir yaklaşım yer almıyordu. Birleşik Devletler Bağımsızlık Bildirisi şu sözlerle bitiyordu: “Bu
bildirinin korunması için, Tanrı’nın inayetine tam bir güvenle; yaşamlarımız, servetlerimiz
ve en kutsal varlığımız olan onurumuz üzerine and içeriz”.3
Anayasayı
hazırlayan Alexander Hamilton (1755-1804), ABD’nin bankacılık sistemini
ve mali örgütlenmesini kuran kişiydi. İlk Başkan George Washington (1732-1799),
çok geniş topraklara sahipti ve ABD’nin en
zengin insanıydı.4
Öldüğünde 314 kölesi vardı.5
Anayasa
Amerikan
anayasası, seçme ve seçilme hakkını, İngiltere’de olduğu gibi, mülk sahibi beyaz erkeklere tanıyordu.
Kadınlar, mülksüz beyaz erkekler, zenciler
ve kölelerin oy hakları yoktu
(kadınlara oy hakkı 1919’da tanınacaktır).6
Anayasanın kendisi, halkın siyasi temsil haklarını engelleyen bir belge, kabul
edilmesi ise anti-demokratik bir darbe gibiydi.
George
Washington,
1796 yılında yaptığı veda konuşmasında, devletin ve anayasada ifadesini bulan
yönetim biçiminin, kendileri açısından taşıdığı önemi ve nasıl korunması
gerektiğini açık bir biçimde ortaya koyuyordu. “Yarattığımız yönetimin
ayakta durabilmesi için onun üzerine titremeniz, bu yönetimden en ufak bir
kuşku belirtisi gösteren herşeye karşı dikilmeniz, ülkemizin herhangi bir
bölümünü diğerlerinden ayırmak ya da tümünü bir arada tutan kutsal bağları
gevşetmek için yapılacak her girişimi daha doğarken önlemeniz son derece
önemlidir...”7
Anayasanın
hazırlanması aşamasında, iki farklı yaklaşım ortaya çıkmıştı. Amerika’nın
bankacılık sistemini ve mali örgütlenmesini kuran Alexander Hamilton’nın
önderlik ettiği kümeye Federalistler, Thomas Jefferson’un başında
bulunduğu kümeye ise Anti-Federalistler denildi. Bu iki oluşum, bugünkü Cumhuriyetçi ve Demokrat Partilerin tarihsel kökleridir.
Halktan Uzak Demokrasi
Egemenler
arasındaki çıkar çekişmesine dayanan ve halkı içine almayan bu iki eğilim,
siyasi sistemin sınıfsal niteliği konusunda farklı düşünmüyordu. Yönetimden
daha fazla pay alabilmek için, halkı yanıltan yapay bir yarış içine girmişlerdi.
Gerek ilk dönemde yönetime gelen Federalistler, gerekse 1801 yılında
yönetime gelen Anti-Federalistler; daha
önce çiftçilere verdikleri sözleri tutmadılar.
Bağımsızlıktan
hemen sonra ortaya çıkan Federalist-Anti
Federalist ayrışması, Amerikan halkı için fazla birşey ifade etmedi. İçinde
yer almadığı, güçlüleri temsil
eden (ve günümüze dek süren), iki partili siyasi bir düzen kuruluyor ve onun bu
düzendeki yeri, düzenin korunması koşuluyla, oy vermekten başka bir şey
olmuyordu. Halk, en başta siyaset
dışında bırakılmıştı.
Halka Söylenen
Amerika
Birleşik Devletleri’nin iki yüz yıllık tarihi boyunca, sürekli olarak halktan
söz edildi ve Amerika’nın, demokrasinin gerçek vatanı olduğu ileri sürüldü.
Massachusetts’ın ilk valisi John Winthrop, yeni dünyanın insanlık
için eşsiz bir örnek, ‘tepenin
üzerindeki kent’ olduğunu söylüyordu.8
Thomas Paine için Amerika ‘insanlığın
sığınağıydı’.9
18.Yüzyıl ortalarında Horace Greeley, “Batı’ya git genç adam ve
ülkenle birlikte büyü” diyordu. Tarihçi James Oliver ise şunları
söylüyordu: “Tanrı’nın eli onları Batı’ya sürdü ve onlar beraberlerinde en
iyi şeyleri, uygarlığı, eğitimi, refahı, cumhuriyetçi hükümeti ve demokrasi
ideallerini getirdiler. İşsiz ve boş bir kıtayı, yeryüzündeki en özgür bir
halkın fazileti ve kurumlarıyla doldurdular. Efsane ve rüya, işte buydu“.10
Halkın
Tutumu
Amerikan
halkı, Andrew Jackson dönemi dışında, seçimlere de ilgi göstermedi. Seçimlere
katılımı, günümüze dek süren bir gelenek halinde, her zaman yüzde 40-50
dolayında oldu. Bu oranın, kimi eyaletlerde yüzde 10’lara düştüğü görüldü.
Örneğin 1924 seçimlerinde, South Caroline eyaletinde seçmenlerin ancak yüzde
6’sı oy kullanmıştı; 1940 seçimlerinde Güney Caroline, Georgia, Alabama ve
Arkansas eyaletlerinde oy verme oranı yüzde 20’ler düzeyindeydi.11
19.
Yüzyıl sonlarında, iki parti dışında güçlenme eğilimi gösteren Popülist
Parti, seçimler ve Amerikan
demokrasisinin niteliği konusunda şu saptamayı yapıyordu: “Ülkeye Wall
Street sahip olmuştur. Amerikan yönetimi artık, halkın halk tarafından, halk
için yönetilmesi değil, halkın Wall Street tarafından Wall Street için
yönetilmesi haline gelmiştir”.12
(Wall Street: New York’ta içinde borsanın da bulunduğu finans merkezi)
19. Yüzyıl ünlü
Amerikan şairi Walt Whitman (1819-1892), yaşadığı dönemdeki ABD siyasi
düzenini eleştirirken 20. Yüzyıl emperyalizmini adeta o günden görüyor ve
şunları söylüyordu: “O ulusal federal devlet ve yerel düzeydeki yönetim;
çürümüşlük, sahtecilik ve kötü yönetim batağı içinde. Adalet Kurumları da
bundan payını almış. Büyük İskender’i de, Roma’yı da geride bırakacak, dev bir
İmparatorluğa doğru yol alıyoruz.”.13
Devlet Denetimli Seçim
Amerika Birleşik Devletleri’nde; seçim yapılan hiçbir
ülkede görülmeyen bir uygulamayla, seçime katılacak parti adaylarının
belirlenmesinde devlete denetim yetkisi verilmiştir. 1903 yılında kabul edilen
ve tüm eyaletlerde geçerli olan yasayla, seçime katılacak parti adaylarının
belirlenmesi, kamu adına hareket eden devlet memurlarının denetiminde
olmaktadır.
Amerika’da
parti içi mücadele demokratik bir yarış değil, değişik çıkar kümelerini temsil
eden hizipler arasındaki çatışmalardır. Siyasi düzeyi ve yetenekleri ne denli
yüksek olursa olsun, arkasına herhangi bir sermaye kesiminin desteğini alamayan
delegelerin seçilme şansları yoktur. Bu nedenle hizipçilik, entrika (machine
politics) ve rüşvet, siyasetin temel unsurları durumuna gelmiştir.
Parti Dışı Güçler
İki parti içinde güçlü bir biçimde temsil edilen parti
dışı güçler yani şirketler; uygulanacak programları, çıkarılacak yasaları ve bu
işi yapacak kadroları belirleme gücüne sahiptirler. Adayların belirlenmesi, iş
çevreleri ve onlar adına davranan örgütler için o denli önemlidir ki; bu önem,
şirket-parti ilişkilerini siyasete yön veren belirleyici unsur haline
getirmiştir.
Bu durum, Amerikan tarihinin her dönemi için geçerlidir.
Yasama ve yürütme organlarına öyle insanlar seçilmelidir ki; bunlar, şirket çıkarlarını yani statikoyu, herhangi
bir uyarıya gerek kalmaksızın
korumalı ve gereksinim duyulan yasaları gecikmeksizin çıkarıp uygulamalıdır.
Bu tür ilişkiler üzerine kurulmuş olan iki partili siyasi
düzende, Cumhuriyetçi ve Demokrat Partiler, dönüşümlü olarak
yönetime gelirler. Bu partilerin asla ödün vermedikleri tek ilke, büyük
sermaye kesiminin çıkarlarına aykırı bir iş yapmamak ve onlarla çatışmamaktır.
Amerikan
toplumunu inceleyen araştırmalarıyla tanınan ünlü Amerikalı ekonomist Prof.
Lester C.Thurow, Kapitalizmin Geleceği adlı yapıtında, Birleşik
Devletler’de siyasi partilerle seçim konusunu da ele alır ve şunları söyler: “Seçimler,
basit konular üzerinde dönen beğeni yoklamalarına dönüşür ve televizyonda en
iyi kimin göründüğüne bağımlı olur. Seçimler bir dolandırıcılar kümesini, diğer
bir dolandırıcılar kümesiyle değiştirmek olarak görülmeye başlanır. Herkes
başka birinin değil, kendi etnik kümesinin, ganimetlerden yararlanmasını
sağlamak için oy kullanır”.14
Parti
Egemenleri
Ulusal Sanayiciler Birliği, Birleşik Devletler Ticaret
Odası, Amerikan Bankerler Birliği, Amerikan Çiftçiler Birliği, Sanayi Örgütleri
Kongresi gibi örgütler, her iki parti üzerinde de kesin bir
egemenlik kuran, parti dışı kuruluşların önde gelenleridir.
Bu
örgütler, özellikle büyük kentlerde, ‘siyasi partiler adına’ çalışmalar
yaparlar. Seçilmesini istemedikleri adayların ‘önünü kesmek için’ değişik
olanakları vardır. İyi örgütlenmiş ve çok iyi finanse edilmişlerdir. Amerikalı araştırmacılar
Gabriel Kolka ve Robert B.Reich, şirketlerin partilerle girdikleri
ilişkiler konusunda şunları söylemektedir: “ABD’ndeki
her iki parti de şirketlerden gelen paralara o denli bağımlıdırlar ki, hiçbiri şirketlerin
gücüyle karşı karşıya gelemez... Büyük holdinglerin politik partiler ve yasama süreci
üzerindeki muazzam etkisi, seçim kampanyalarına yaptıkları parasal katkıdan ibaret
değildir. Şirketler, çalıştırdıkları avukat, lobici ve halkla ilişkiler elemanı
ordularıyla, partiler üzerinde büyük bir etkiye sahiptir”.15
Demokrasi mi, Oligarşi mi
ABD siyasi düzeni; şirketler, partiler ve yönetime taşınan
büyük sermaye temsilcileri arasında sağlanan ilişkilerden oluşur. Gizlenmiş bir
baskıyla örtülen ve siyasi gelenek haline gelen ilişkiler düzeni, Amerika’daki
yönetim biçimini ancak otokratik düzenlerde görülebilen ve küçük bir azınlığı
temsil eden bir oligarşiye
dönüştürmüştür.
19. Yüzyıl’da, sermaye sınıfının tümünün temsil
edilmesine olanak sağlayan siyasi düzen, bugün küçük sermaye gruplarını da
dışarda bırakmış, yalnızca mali ve sınai tekellerin yararlandığı bir işleyişe dönüşmüştür.
Devlet politikalarına yön veren üst düzey kadroların hemen tümü, büyük
şirketlerle doğrudan bağlantılı kişilerden oluşmaktadır...
ABD üst yönetiminde yer alan kişilerin niteliği, bunu
açıkça ortaya koymaktadır. Örneğin, George W. Bush, başkan olmadan önce Arbusto-Bush
Petrol Arama Şirketi ve Harken Petrol Şirketi’nde çalışıyordu;
Başkan Yardımcısı Dick Chaney Halliburton Petrol Şirketi’nin
Yönetim Kurulu Başkanıydı. Kimi yöneticilerin görevleri ve geldikleri yerler
şöyledir: Başkanlık Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice, Chevron
Petrol Şirketi Yönetim Kurulu Üyesi; Ticaret Bakanı Donald Evans, Tom
Brown Petrol Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı; İçişleri Bakanı Gale
Norton, Enerji Şirketleri Avukatı; Enerji Bakanı Spencer Abraham,
Otomotiv Endüstrisi Temsilcisi.16
ABD’nde,
siviller şirketlerden hükümet görevlerine gelirken, üst düzey askerler emekli
olduklarında şirketlere giderler. Bu dolaşım, Amerikan siyasetinin temelinde
yer alan bir gelenektir. Örneğin, ABD Pasifik Ordusu Komutanı Charles
R.Larson, Unocal Petrol Şirketi Yönetim Kurulu Üyeliğine; ABD Hava
Kuvvetleri Genel Sekreteri Donald Rice, Unocal Petrol Şirketi Yönetim
Kurulu Üyeliğine; Korgeneral John Shalikashvili, Carlyle Group
Yönetim Kurulu Başkanlığına gelmişlerdir.17
Yasası Olmayan Kurallar
Toplumsal muhalefeti yürütmeye çalışan tüm parti
girişimleri, ABD’de, sürekli ve ağır bir baskıyla karşılaşmıştır. ‘Amerikan ideallerine
düşman unsurlar’ olarak görülen ve gösterilen siyasi girişimler, George
Washington’un veda konuşmasında vasiyet ettiği gibi, daha doğarken
önlenmiş ve ezilmişdir. İkiyüz yıllık Amerikan siyasi tarihi, bu tür
önleme eylemleri ve halkı siyaset dışında tutmayı başaran girişimlerle doludur.
Göçmen işçiler arasındaki dil ve din ayrılıklarını kullanma,
pinkertonizm adı verilen saldırgan uygulamalar, ajan büroları, grev
kırıcılar, mafya ilişkileri, ırkçı örgütler, Ku Klux Klanlar, zenci kırımları, sosyalistlere
uygulanan baskılar, siyasi cinayetler, Amerikan tarihinin yerleşik
öğeleridir.
ABD’de
başından beri, greve giden ya da örgütlenmeye yönelen işçiler kara listeye
alınır ve bunlara hiçbir koşulda iş verilmez. Sanayiciler ve büyük çiftlik
sahibi tarımcılar, yalnızca bu iş için, ulusal düzeyde örgütler kurmuşlar ve
sosyalistleri, sendikacıları, öncü işçileri fişlemişlerdir. Amerikan
işçilerinin korkulu rüyası haline gelen Ulusal İmalatçılar Birliği, bu
örgütler içinde en ünlüsüdür.
Etkisiz Girişimler
Parti örgütlenmesi üzerindeki tüm yasal ve yasadışı
engellere karşın, Amerika’da da Demokrat
ve Cumhuriyetçi Parti dışında, partiler kurulmuştur. Şiddetli bir baskıyla
karşılaşan bu partiler, kimi dönemlerde ve yerel anlamda kimi küçük seçim başarıları
da elde ettiler. Ancak hiçbiri, hiçbir zaman yönetime aday olabilecek güce
ulaşamadı.
Sosyalist İşçi Partisi (Socialist
Labor Party-1877), Milli Parti (Greenback-1878), Halk Partisi
(Populist Party-1892), Soysalist Parti (Socialist Party1900), Komünist
Parti (Communist Party-1919) Amerikan İşçi Partisi (American Labor
Party-1936), Çiftçi-İşçi Partisi (Farmer-Labor Party), Anti-Tekel
Party (Anti-Monopoly Party), Liberal Parti (Liberal Party) bu tür
partilerin bir bölümüydü.
Bu
partilerden hiçbiri, iki büyük partiye karşı seçenek oluşturabilecek kalıcı bir
güce ulaşamadı ve Amerikayı tarihi boyunca sırayla Cumhuriyetçi ve Demokrat
Parti yönetti. Bu sıralama İç Savaştan bugüne dek şöyle oldu: (1863-1875) Cumhuriyetçi,
(1875-1881) Demokrat, (1881-1887) Cumhuriyetçi, (1887-1889) Demokrat,
(1889-1891) Cumhuriyetçi, (1891-1895) Demokrat, (1895-1911) Cumhuriyetçi,
(1911-1921) Demokrat, (1921-1931) Cumhuriyetçi, (1931-1952) Demokrat,
(1952-1960) Cumhuriyetçi, (1960-1968) Demokrat, (1968-1977) Cumhuriyetçi,
(1977-1981) Demokrat, (1981-1992) Cumhuriyetçi, (1992-2000) Demokrat,
(2000-....) Cumhuriyetçi.
DİPNOTLAR
1 “Hürriyet
Bildirgeleri” Belge Yay., İstanbul 1983,
sf. 76-77
2 “Büyük
Larousse” Gelişim Yay. 1.Cilt, sf.
514
3 “Hürriyet
Bildirgeleri” Belge Yay., İstanbul 1983,
sf. 83
4 “Siyasi
Partiler” Niyazi Berkes, Yurt ve
Dünya Yay., İst. 1946, sf. 76
5 “Hükmeden
Erkek Boyun Eğen Kadın” Tim Marshall, Altın Kit., İst.-1997, sf. 47
6 “The
American Party System” Charles Merriam ve Harold F.Cosnel ak. “Siyasi
Partiler” N.Berkes, Yurt ve Dünya Yay., İst. 1946, sf. 76-78
7 “Hürriyet
Bildirgeleri” Belge Yay., İstanbul 1983,
sf. 117
8 “Soğuk
Barış” Jeffry E.Garten, Sürmeli Yay. İst.-1994, sf. 96
9 a.g.e. sf. 96
10 “American
Myth, American Reality”, James Oliver Robertson (New York: Hill & Wang,
1980, sf. 73; ak. J.E Garten, Sürmeli Y., İst.-1994, sf. 96
11 “Siyasi
Partiler” Niyazi Berkes, Yurt ve Dünya Yay., İst. 1946, sf. 110
12 a.g.e.
sf. 83
13 “Kapitalizmin
Geleceği” L.C.Thurow, Sabah Kit., İst.-1997,
sf. 210
14 “Kapitalizmin Geleceği” Lester
C.Thurow, Sabah Yay. İst.-1997, sf.214
15 “Küresel Düşler” R.J.Barnet-J.Cavanagh,
Sabah Yay. İst. 1995, sf.272
16 “Light Kerkük ABD Kabinesi” Yalçın
Doğan, Hürriyet 21.01.2003
17 “Yorumsuz” Deniz Som, Cumhuriyet
24.03.2002
Azmanistan Amerika, dünyanın en hırsız ,en adi, en namussuz, en çatal dille konuşan insanlık düşmanı devletidir. Sayın Metin Bey sizden Allah razı olsun ,sizin ifadeniz ile Size Aşk olsun ,güzel dilekler sizle olsun. Sizi çok seviyor Türk gençliği ama bileni. .. İnanın Türk evlâdı dilini bilmiyor, Türk kültürünü yaşamıyor ,Türk tarihini öğrenememiş durumda .Sizin gibi değerli araştırmacı, tarihçi ve yazarlar olmasa halimiz nece olurdu. Ya Siz ne kadar bilgili bir bozkurtsunuz be! Yemin ediyorum ,her konuda bilgi sahibi, her araştırmada üstat olmuşsunuz . Güzel bir yazı daha. Yeni yazılarınızı bekliyorum .Ayrıca bir kitabınızı önerir misiniz? En çok okunan ve en iyi olanınh; ki hepsi iyi tabiki. Çünkü inanın zaman az ve onlarca değerli yazar var, Banu Avar, Oktay Sinanoğlu, Mehmet Emin Değer, Atilla İlhan, Ahmet Taner Kışlalı , Mina Urgan. .. Hepinizden bir meyve . .
YanıtlaSilTeşekkürler Sevgili doğrucu. ‘Türkiye Üzerine Notlar 1838-2018’ ve ‘Bitmeyen Oyun’u öneririm. Birincisinin yeni baskısı bu hafta, öbürünün önümüzdeki haftalarda çıkacak.
YanıtlaSilTeşekkürler Metin Bey, Türkiye Üzerine..sipariş verdim. ...Ardından Bitmeyen... Alacağım. Hocam son kez Sizden bir ricam olacak. En az 10 bin yıllık bir tarihimiz var, Türk dili dünyanın en eski dillerinden, kültürümüz ise bir insanlık kültürü, uygarlıkları yaratmış bir milletiz. Özellikle İstanbul'un fethinden sonra Kanuniden sonraki padişah ve sadrazamlar yaklaşık 1920 yılına kadar Türk tarihini bilinçli olarak yok saymışlar,tarihimiz arka planda kalmış,ama yine de Türk halkının gayretiyle kültürümüzü kendi içimizde muhafaza etmişiz vs . Hocam bu konuda güzel bir Türk tarihinin başlangıcını, (Sümerler ve öncesini özellikle),
YanıtlaSilgenişlemesini, kültürünün özelliklerini, dilinin inceliklerini içine alan güzel bir makale yazabilir misiniz? Bu blogda. Saygılarımı sunarım, esenlikle ..
Yazdım Sevgili Doğrucu. ‘Antik Çağdan Küreselleşmeye Yönetim Gelenekleri ve Türkler’ kitabımda yazdım. Bin sayfalık bu kitapta yalnızca Türk dilini değil, 2000 yıllık tarihi yazdım. Blogda, ‘Atatürk ve Dil Devrimi’ ve ‘Türkçenin Gücü’ başlıklı iki yazı paylaştım. Okuyabilirsin. Önümüzdeki hafta 12 Temmuz’da Türk Dil Kurultayı’nın yıl dönümü nedeniyle yine paylaşacağım.
YanıtlaSilIsmarladığın kitap, ‘Türkiye Üzerine Notlar 1919-2015’ ise onu alma. Bu hafta basılan, ‘Türkiye Üzerine Notlar-1838-2018’ adlı kitabı al.
Tamam değerli hocam. Bu kitabı da alacağım Antik Çağ....Hocam sizin araştırma-yazma yetenek ve bilginize hayranım. İnsan sadece eserleriyle ölümsüz kalır. Türk gençleri için değerli bir yazarsınız. Esenlikle ..
YanıtlaSil