Devşirmeler, kökü silinmek istenen türedi bir
kuşaktı. Görünüşte; ailesini, soyunu sopunu yadsımış, belleği ve kimliği yok
edilmişti. Yalnızca Osmanlıydı. O bir ailenin bireyi değil, padişahın kuluydu;
bir insan değil, adeta bir makineydi. Hıristiyan doğduğunu, isteği dışında Müslüman
yapıldığını biliyordu. Yüksek yönetim yetkileri, dolgun ücret, siyasi ve idari
ayrıcalıklarla donatılmışlar ve devleti yöneten yerlere getirilmişlerdi. Tümünün
ortak özelliği, boğazlarına dek rüşvet ve entrikaya batmış olmaları ve
Türk uyruklara duydukları düşmanlıktı. Devşirme geleneği
olan; rüşvet, yolsuzluk, dışa bağlanma ve siyasi ihanetin bugün de süren politik
işleyiş durumuna gelmesi, nedenleri tarihte kayıtlı bir süreçler toplamı ve bu toplamın
günümüzdeki sonuçlarıdır. Devşirmeciliğin yaygınlığına yanıt arayan her çaba,
ister istemez, Osmanlı devşirmeciliğine ve
onun yarattığı kapıkulu anlayışına gidecektir.
İnsan Gereksinimi
Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerinde, savaş tutsaklarının
beşte biri, orduda kullanılmak üzere padişaha yani devlete ayrılıyor ve bu
işleyişe pençik vergilendirmesi deniliyordu. Önceki İslam devletlerinde;
gulam, kul ya da memluk sözcükleriyle tanımlanan bu
uygulama, Anadolu Türk beylikleri döneminde geliştirilmiş, Osmanlı Padişahı I.
Murat döneminde (1360-1389) kurumsallaştırılmıştır. Devşirme düzeni bu
sürecin ürünüdür.
Padişah buyruğuna (fermana) dayanan toplama
(devşirme) kurulları birkaç yıl arayla Balkanlar’da değişik bölgeleri
dolaşır, kent ya da köylerde, hane sayısının kırkta biri oranında genç
toplardı. Genellikle 14-18 yaş kümesi içinde kalan, sağlam vücutlu, akıllı
Hıristiyan çocuklar seçilir ve eğitilmek üzere İstanbul’a
götürülürdü. Kurul üyeleri, köy ya da semt papazının eşliğinde, kilise
vaftiz defterinden gençlerin özelliklerini saptar ve aile başına bir kişiyi
geçmemek koşuluyla seçim yapardı. Devşirilenlerin özellikleri bir
deftere yazılır ve halktan, devşirilen her genç için, yol ve giyim
giderlerini karşılamak amacıyla 600 akçe para toplanırdı. Bu paraya kul
akçesi denirdi. Devşirilenler 100-200 kişilik kümeler halinde sürücü
adı verilen yetkililere teslim edilerek yola çıkılırdı.1
Devşirme Olmak
Kimi Batılı tarihçi ve yazar; bu yöntemin, Hıristiyan
aileleri özellikle ana ve babaları perişan ettiğini, çocuğu zorla
elinden alınan kimi anaların, delirmiş gibi oğullarının peşinden İstanbul’a
gittiklerini söyler. Batı yazınında (edebiyatında) bu konuyu işleyen sayısız acıklı
öykü yazılmıştır. Oysa, bu tür öykülerin gerçekle bir ilişkisi yoktur ve
bunlar Türk karşıtlığının aracı olarak kullanılan yaymacadan başka bir şey
değildir.
Gerçekte ise, Hıristiyan aileler toplama
kurullarına devşirme listesi sunan papazlara, kendi çocuklarını listeye
alması için baskı yaparlar, armağanlar verirlerdi. Devşirme olarak
seçilen her çocuk, ailesi için başa konan bir talih kuşu, bir umut
kaynağıdır. “Beslenmesi gereken bir boğazın eksilmesi”2 bir yana, asıl önemli olan bu
boğazın dünyanın en büyük devletinin askeri ya da idari kademelerinde
yükselerek, kendilerine ilerde “nimetler sunma” olasılığıdır. Devşirme
seçilmek, günümüzde herkesin büyük bir istekle peşinden koştuğu, vatandaşı olup
ABD’yi yönetmek gibi bir şeydi. Nitekim, büyük askeri seferler sırasında, sınır
boylarına doğru ilerleyen ordunun, devşirme kökenli başkomutanları;
doğdukları köye uğrayarak anne babalarının “gönlünü yüceltmek”, onlara “bağışta
bulunmak” için ordunun yolunu değiştirdiği çok görülmüştür.3
Eğitim
İstanbul’a gelen devşirmeler, burada Yeniçeri
ağası ve hekimler tarafından gözden geçirilerek sünnet ettirilir ve Kelime-i
Şahadet getirtilerek Müslüman yapılırlardı. İçlerinde yakışıklı, zeki ve
becerikli olanlar, padişaha, yönetimde ve özel işlerinde hizmet vermek
üzere seçilirlerdi. Bunlara içoğlanı denir ve özel olarak
yetiştirilirlerdi.
Osmanlı padişahları, başlangıçta, yönetimlerini korumak
için gereksinim duydukları insan kaynağının önemli bir bölümünü devşirmelerle
karşıladı. Kısa dönemde gereksinim karşılanmış gibi göründü. Asker ya da
sivil görevliler (kapıkulları), kesin bağlılık ilişkisiyle padişaha, paralı
asker disipliniyle bağlanmıştı.
Devşirmeler, süreç içinde ordunun
(Yeniçeri) ve yönetici sınıfın (rical-i devlet) tümünü kapsayan bir
yaygınlığa ulaşmış; yönetim, bunlar aracılığıyla padişahın mutlak egemenliği
üzerine oturtulmuştu.
Köksükleştirirken
Köksüzleşmek
Görünüşte devlete yüksek hizmetler veriyorlardı;
padişahın sadık kullarıydılar; onun her isteğini yerine
getiriyorlardı... Ancak, 14-18 yaşında zorla Müslüman yapılan bu insanların,
geçmişlerini unutmaları, ondan tümüyle kopmaları olanaksızdı. Ne tam Müslüman
oldular, ne de Hıristiyan kaldılar; ne etnik kökenlerini unuttular, ne de yeni
kimliklerini benimsediler. Ne olduğunu bilmeyen ya da ne olmadığını bilen,
kişiliksiz ve güvenilmez bir insan türü olarak, devlet politikalarına yön
verdiler ve İmparatorluğu çöküşe götüren nedenlerden biri durumuna geldiler.
Hiçbir erdeme sahip değildiler ancak ilke durumuna getirdikleri bir tutumları
vardı: Türklere ve Türklüğe karşı nefret duyuyor ve devlet politikalarıyla
örtüşen bu nefreti, genel bir tutum durumuna getiriyorlardı.
Devşirmelerle yaratılan örgütlü güç, başlangıçta devlet yararına,
birçok alanda kullanıldı. Devletin ve ordunun sürekli geliştiği ilk dönemlerde,
ilerde sorun yaratabileceği düşünülmemiş, tersine sorun giderecek güç olarak
görülmüştü. Toplumun kimliği korumaya dayanan binlerce yıllık devlet geleneği
bırakılmış, devletin merkezi; Rum, Sırp, Hırvat ya da Ermeni Hıristiyanlara,
üstelik yoğun biçimde açılmıştı. Osmanlı devşirmeciliği, köleleri yabancı
unsur olarak yönetim dışı işlerde kullanan Roma köleciliğinden çok
farklıydı. Devşirmeleri yani yabancı insanlar topluluğunu,
köksüzleştirdiğini sanarak içsel bir güç durumuna getirmişti. Köksüzleştirirken
köksüzleşen bu düzen, aslında kendini yıkacak bir güç yaratıyordu.
Devşirmenin Niteliği
Devşirmeler, kökü silinmek istenen türedi bir
kuşaktı. Görünüşte; ailesini, soyunu sopunu yadsımış, belleği ve kimliği yok
edilmişti. Yalnızca Osmanlıydı. O bir ailenin bireyi değil, padişahın kuluydu;
bir insan değil, adeta bir makineydi.4
Bilinçli izlencelerle (programlarla) kişilikleri yok
ediliyordu. Buna karşın; yüksek yönetim yetkileri, dolgun ücret, siyasi ve
idari ayrıcalıklarla donatılmışlar ve devleti yöneten yerlere getirilmişlerdi. Can
ve mal güvenliğinden yoksun biçimde yaşıyorlardı. Bu konumlarıyla üst düzey devşirmeler,
sürekli ölüm korkusu içinde yaşayan ruh hastası durumundaydı.
Devşirmeler,
gerçek görüşlerini hiçbir zaman açıklamazdı; yalancı ve ikiyüzlüydüler. Peşinde
koştukları tek değer, para ve yönetim gücüydü. Osmanlı Devletine gizliliği,
ihanet ve entrikayı bunlar yerleştirmiş; rüşvet, vurgunculuk (ihtikâr),
karaborsa, yasadışı gelir (ihtilas), ve adam kayırma’yı (iltimas) neredeyse yasal
duruma bunlar getirmişti. Yeniliğe karşı ayaklanmayı, hak olarak
görürlerdi. 1550’den sonra, yeniçerilerin evlenmesine izin verilince,
çocukları Acemi Ocağı’na öncelikli olarak alınmış, devşirmecilik babadan
oğula geçen ayrıcalıklı bir meslek durumuna gelmişti.
Rüşvet ve Entrika
Hangi kesimden gelirse gelsin, devşirmelerin tümünün
ortak özelliği, boğazlarına dek rüşvet ve entrikaya batmış olmaları ve
Türk uyruklara duydukları düşmanlıktı. Rüşvet ve vurgunculuk yoluyla o denli
büyük bir servet ediniyorlardı ki; halk“simyanın (her madeni altına
çeviren gizil güç y.n.) sırrına erdiklerini” söyleyerek bunlarla alay
ediyor, tepki gösteriyordu.5
Devşirmelerin rüşvetçiliği, zaman içinde, tehlikeli bir boyuta ulaşmış
ve ülke çıkarlarını yabancılara satma noktasına varmıştı. Yönetimde elde
ettikleri yüksek yetkiler, onlara bu tür girişimler için geniş bir alan
yaratıyordu. Elde ettikleri yetkiyi kullanarak, “baştan aşağı bir yağma,
çapul ve servetlere elkoyma”6 uzmanı olmuşlardı. “İş bilenin
kılıç kullananın” özdeyişi, Türkçe’ye bunların yerleştirdiği bir sözdü.7
Devşirmeler ve Türk Düşmanlığı
Devşirme etkinliği, Fatih döneminde başlatılan
devlet yönetimini Türkler’den arıtma (tasfiye) eylemiyle arttı. I.Selim
(Yavuz) (1512-1520) döneminde halk üzerinde şiddetli bir baskıyla bir felaket
halini aldı. İmparatorluğun yükünü çeken, sorunlarıyla ilgilenilmeyen, bu
nedenle ayaklanan ve toplu olarak öldürülen Anadolu Türkmenleri, o denli baskı
altındaydılar ki kaçacak, sığınacak yer arar duruma gelmişlerdi. Şii inancını
Osmanlı Devleti’ne karşı, ideolojik yaymaca aracı olarak kullanan ve kendisi de
Türk olan Safevi Hükümdarı Şah İsmail’in (1487-1524) çağrısına uyarak,
kitleler halinde İran’a göç ettiler.
Yürütülen dizgeli (sistemli) şiddet ve
baskıyla, öldürülen ya da göç ettirilen Oğuz halkı, Prof. Fuat Köprülü’nün
tanımıyla “Anadolu Türklüğü’nün en temiz, en canlı unsurunu oluşturuyordu”.8
Yerlerinden yurtlarından edilen bu halk, gözden uzak yerlerde yoksulluk
içinde yaşadı. Çok zorda kaldığında, çalışıp para kazanmak için İstanbul’a
çalışmaya gittiğinde, orada kendisini bekleyen hor görülme ve aşağılamaydı. En
şanslıları, saraylarda ya da varsıl evlerde aşçılık, çöpçülük gibi
işlerde çalışırdı. Çalıştığı yerde, “Türklüğünü söylemeye cesaret edemez”,
kapıkulu yalılarında “Türk aile ve tarihine düşmanlıkta uzmanlaşmış” davranışlarla
karşılaşırdı.9
Türkler; Kendi Ülkesinde Tutsak
Türkler’e karşı olumsuz bakış, devşirme düzeninin
daha ilk döneminde, çok açık biçimde ortaya konmuştu. II. Murat döneminde
başlatılan, Fatih Kanunnamesi ile yasalaştırılan uygulamalarla Türkler,
kendi ülkelerinde Hıristiyan ya da Musevi azınlık kadar bile hakkı olmayan,
ikinci sınıf uyruk durumuna getirilmişti. Yönetim organlarında görev alıp yükselmek
bir yana, etkili devlet kurumlarına ve bu kurumlara yönetici yetiştiren
okullara giremiyordu.
Fatih Kanunnamesi, devlete
asker ve sivil yönetici yetiştiren ve yüksek nitelikli eğitim veren devşirme
okullarına alınmayacak olanları şöyle sıralıyordu: “Yahudiler, Müslümanlar,
çobanlar, sığırtmaçlar, doğuştan sünnetli olanlar, çok uzun ya da kısa boylu
olanlar, Türkçe bilenler, köseler, keller, Gürcüler, Çingeneler, Kürtler ve
Türkler”.10
Fatih Kanunnamesi’nden sonraki 70 yıl içinde naib yetkisiyle
devlete sadrazam olan 48 kişiden yalnızca 5’i Türk kökenlidir; bunlar da
devşirme anlayışıyla yetişmiş aslını yadsıyan (inkar eden) insanlardır.
Geri kalan 43 sadrazamdan; 11’iSlav, 11’i Arnavut, 7’si Rum,
5’i Ermeni, 4’ü Çerkez, 3’ü Gürcü, 1’i İtalyan kökenliydi.11
Çandarlı Halil Paşa ve Sonrası
Türk unsurların devlet yönetiminden uzaklaştırılmasına
yönelen en etkili uygulama, Fatih’in
Çandarlı Halil Paşa’yı
öldürtmesidir. Anadolu ahi şeyhlerinden Çandarlı Ali’nin kurduğu
bu aile, Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan Fatih dönemine dek, çok etkin
görevlerde bulunmuş ve eski Türk yönetim geleneğinin devletteki simgesi
durumuna gelmişti. Halil Paşa, 1429’dan 1453’e dek, aralıksız 24 yıl
sadrazamlık yapmıştı.
II.Murat’tan
sonra güçlenmeye başlayan devşirmeler, Halil Paşa’nın kişiliğinde devletin kilit görevlerini elinde bulunduran
eski Türk soylularına karşı, şehzadeliği döneminden beri Fatih’i
etkilemişler ve Çandarlı’yı kendilerine özgü entrika yöntemleriyle idam
ettirmişlerdi. Bu idam, yalnızca Çandarlı Ailesi’nin değil, Türk devlet geleneklerinin
de Osmanlı yönetim düzeninden uzaklaştırılmasıyla sonuçlanmıştır.
Devşirmeler ve İşbirlikçilik
Devşirmeler, gereksinim duydukları mal ve can
güvenliğine kavuşmak için, yabancılarla bütünleşmekten çekinmediler ve ülke
kaynaklarını yağmalamaya gelen Avrupalı büyük devletlerin işbirlikçileri oldular.
Batı’ya bağlanmanın aracı olan işbirlikçilik, değişik biçimlerle, devlet
başta olmak üzere, toplumun hemen her kesiminde yaygın bir anlayış durumuna
geldi. Tanzimatçılık, mandacılık ya da günümüzdeki Avrupacılık;
işbirlikçi anlayışın değişik biçimleridir.
Devşirme işbirlikçiliğini ortaya koyan çok sayıda belge vardır. Bunlardan çarpıcı
olanlarından biri Fransa’nın İstanbul Büyükelçisi De Germigny’nin, 1580
yılında Paris’e gönderdiği rapordur. Bu raporda şunlar söylenmektedir: “Mümkünse
şöyle davranılmalıdır; Kral, Yeniçeri Ağası İbrahim Paşa’ya ve Padişah’ın
donanma komutanı Kaptan-ı Derya İbrahim Paşa’ya, Paris kumaş ticaretinden pay
ayırmayı ihmal etmemelerini, krallık meclisi üyelerine ve hazine bakanına buyurmalıdır.
Unutulmamalıdır ki, benden önceki İspanya elçisinin, İspanya Kralının işlerini
kolaylaştırması için önerdiği 50 bin duka altın liralık armağan karşısında,
Sokullu Mehmet Paşa yelkenleri suya indirmişti...”12
Günümüz Devşirmeleri
Rüşvet ve yolsuzlukla servet elde edenlerin, elde
ettiklerini geliştirmesi ve koruması için, yabancılara vermeyeceği ulusal ve
kamusal hiçbir değer yoktur. Devşirmelerle meşrulaştırılan bu eğilim, bugün
ABD, AB ya da IMF politikalarıyla uygulanmaktadır.
Atatürk döneminde bastırılmış olan devşirme
geleneği, günümüzde olanca hızıyla ve etkili yöntemlerle sürmektedir. Türk
kimliği ve tarihi için olumsuzluk taşıyan bugünkü gidiş, nedenleri tarihte
kayıtlı bir süreçler toplamı ve bu toplamın günümüzdeki sonuçlarıdır.
DİPNOTLAR
1 Ana Britannica 10.Cilt, sf.100
2 “Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye”,
S.Yerasimos, 1.Cilt, Belge Yay., 7.Bas. 2000, sf.297
3 “Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye”,
S.Yerasimos, 1.Cilt, Belge Yay., 7.Bas. 2000, sf.297
4 “Kapıkulunun Tavsifi” Muhittin Birgen,
ak.Zeki Arıkan, “Tarihimiz ve Cumhuriyet” Tarih Vakfı Yurt Yay., 1997,
sf.127
5 “Azgelişmiş Sürecinde Türkiye” S.Yerasimos,
1.Cilt, Belge Yay., 7.Bas,. sf.306
6 “Tarihimiz ve Cumhuriyet” M.Birgen,
Tarih Vakfı Yurt Yay., 1997, sf.147
7 a.g.e. sf.147
8 “Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu” M.Fuat
Köprülü, Ötüken Yay., 1981, sf.95
9 “Tarihimiz ve Cumhuriyet-Muhittin
Birgen”, Prof.Zeki Arıkan, Tar. Vak. Yurt Yay., 1997, sf.128
10 Ana Britannica, 10.Cilt, sf.100
11 “Tarihte Türklük”, Prof.Laszlo
Rasonyi, Türk Kül.Gel. Ens.Yay., 2.Bas. 1988, sf.204
12 “Tarih III, Kemalist Eğitimin Tarih
Dersleri”, Kaynak Yay., 3.Bas. 2001, sf.409
Teşekkür ederim
YanıtlaSilAtatürk döneminde bastırılmış olan devşirme geleneği, günümüzde olanca hızıyla ve etkili yöntemlerle sürmektedir. Türk kimliği ve tarihi için olumsuzluk taşıyan bugünkü gidiş, nedenleri tarihte kayıtlı bir süreçler toplamı ve bu toplamın günümüzdeki sonuçlarıdır.
YanıtlaSilSon paragraf çok güzel özet olmuş hocam. Çok teşekkürler.
Çok aydınlatıcı beğendim hizmetiniz için teşekkürler
YanıtlaSilUkrayna'lı "Kobzar"ların(halk şarkıcıları) hala söylediği acı dolu bir şarkı var.Adı "janichari".. Osmanlının çocuklarını zorla almalarını anlatıyor,aynı zamanda kadınlarını da.. 1. Julian Kytasty,kobzar - "The Widow and Her Three Sons" https://www.youtube.com/watch?v=y4OSoAM2kBc 2. Ostap Kindrachuk ,kobzar- "Janichari" https://www.youtube.com/watch?v=5LVNBVwXkeY
YanıtlaSilOsmanlı'nın devşirme kolu, herşeyi mahvetmiş ve etmekte.. Bu iblislerden kurtulmak, Türk ün ne olduğunu anlatmak zorundayız. Halen en mağdur halk Türkler dir. En melanetleri, Türk sanılan devşirmelermiş..
SilBizleri yine kendimize getiren bir yazı daha.... teşekkürler hocam.
YanıtlaSilDeğerli Metin Aydoğan, neden böyleyiz diye debeleniyorduk.. İçimizdeki devşirme ruhu başet olarak yaşıyor,Türkiye’yi ve dünyayı mahvediyor. Buna çözüm bulmalıyız
YanıtlaSil