Tarihçi Nobert Von
Bischoff’un, “Türk silahlarının, kazandığı zaferi, uluslararası hukukun
kütüğüne geçirmesidir” diye tanımladığı Lozan Antlaşması, 24 Temmuz
1923’te Lozan Üniversitesi tören salonunda imzalandı. Ankara, görüş ve
isteklerini büyük oranda Batıya kabul ettirmiş, ulusal egemenlik
haklarına yönelik ana amacı etkilemeyen ve çoğu geçici uzlaşmalarla barış
sağlanmıştı. Son iki yüz yılda, Türklerin Avrupa’ya karşı kazandığı tek siyasi
başarı olan Lozan, gerçek bir ‘diplomatik
zaferdi’. Türkiye, Misak-ı Milli
sınırlarını ve tam bağımsızlığını Batı’ya kabul ettirmiş, ezilen uluslara
emperyalizmin yenilebileceğini göstermişti. Kurtuluş Savaşı ve onun
politik sonucu Lozan Antlaşması, hem Batı’nın gelişmiş ülkeleri, hem de
Doğu’nun ezilen ulusları üzerinde, 20.yüzyıla yön veren büyük bir etki yaptı.
Kısa süre içinde Türkiye’nin sorunu olmaktan çıkarak evrensel boyutlu bir
bağımsızlık simgesi haline geldi. Askeri ve hemen ardından gelen siyasi başarı,
emperyalist tutsaklıktan kurtulmak isteyen sömürge ve yarı-sömürgelerde büyük
bir uyanış sağladı, onlara örnek oldu.
Yalnız Türkiye
Vahdettin’in
ülkeden kaçışından 3 gün sonra, 20 Kasım 1922’de, Lozan’da barış görüşmeleri başladı.
Bir yanda, katılımcı olarak İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, Japonya,
Romanya ve gözlemci olarak, ABD, Sırbistan; Sovyetler Birliği, Bulgaristan,
Belçika, Portekiz; diğer yanda yalnızca Türkiye vardı.1
İngiltere ve bağlaşıkları
Konferans’a, Türkiye’yi hala, ‘Dünya Savaşı’nın yenik ülkesi’ görerek ya
da öyle görünerek gelmişti. Almanya ve Avusturya’ya Versailles’da yapılanın
benzeri, Lozan’da Türkiye’ye yapılacak ve Küçük Asya’daki Batı çıkarları, korunacaktı.
Ortadoğu’ya verilecek yeni biçim, uluslararası bir anlaşmayla meşrulaştırılacak,
‘Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ayrıcalık (imtiyaz) haklarının korunması koşuluyla’,
Yeni Türkiye’nin sınırları belirlenecekti.
Batı’nın
Umduğu
Katılımcı
ülke temsilcileri, Türkiye’yi Osmanlı İmparatorluğu’nun küçülmüş süreği, Ankara
yöneticilerini de Babıâli bürokratları sanıyorlardı. Konferansa katılanlar
üzerindeki etkisi açıkça görülen Lord Curzon, İsmet Paşa’yı, ‘Hindistan’daki
uyruklarından biri’2 gibi görüyor, Fransız temsilcisi Bompard
ona ‘eski bir Osmanlı sadrazamıymış gibi tepeden bakıyordu’.3
Sınırlar, askeri
eyleme bağlı olarak büyük oranda belirginleştiği için fazla zaman almayacak, ‘ekonomik
bilinçten yoksun Türklere’, geçmişten gelen ticari ve hukuki ayrıcalıklar
(kapitülasyonlar) yenileriyle birlikte kolayca kabul ettirilecekti. Eski düzen
yeni koşullarla sürdürülecek, önemli bir dirençle karşılaşılmayacak, Konferans
uzun sürmeyecekti.
Temel Amaç; Ulusal
Egemenlik
Mustafa
Kemal, ulusal egemenlik haklarını Avrupalılara kabul
ettirmek için büyük bir savaşıma girişti. Kapitülasyonlar tümüyle
kaldırılacak, Türkiye artık kendi kararını kendi veren her yönüyle bağımsız ve
özgür bir ülke olacaktı. Bunlar, büyük devletlerin azgelişmiş ülke
yöneticilerinde kesinlikle görmek istemedikleri nitelikler, sözünü bile duymak
istemedikleri amaçlardı.
Amaca
ulaşmak için, dayanılacak ana güç, Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi, ulusal birliği
sağlamak ve bağımsızlığı seçeneği olmayan toplumsal amaç haline getirmekti. Dışa
karşı güçlü olmayla, içerde birliği sağlama arasındaki dolaysız ilişki;
gerçekleştirilmesi güç ama başarılması zorunlu bir görev ortaya çıkarıyordu.
Ulusal birliğe zarar veren karşıtlıklar giderilmeli, toplumun her kesimi aynı
amaç çerçevesinde birleştirilmeliydi.
Yoğun
bir çalışma ve her zaman olduğu gibi, ölçülü ama atak bir eylemlilik içine
girdi. İçerdeki düzeysiz karşıtlıkla uğraşıp yeni devletin temelini atarken, 8
ay süren Lozan görüşmelerinin her aşmasıyla yakından ilgilendi, yurt içi
çalışmalarını Lozan’daki
gelişmelere göre düzenledi.
Lozan’da; onaylanacak, geri çevrilecek,
değiştirilecek ya da yapılacak önerilere karar veriyor, görüşme taktikleri
belirliyor ve Türk Kuruluna güç veren destek iletileri gönderiyordu.
Türkiye’ye
Bakış
Müttefiklerin
gözünde Türkiye, ‘genel Savaş’ta yenilmiş ancak daha sonra Anadolu’ya çıkan
Yunanlılar’ı yenmiş bir ülkeydi’.4 Kendilerini, destekleyip kışkırttıkları
Yunanlılardan ayrı tutmaya çalışıyorlardı. Her ne pahasına olursa olsun
geleneksel istekleri olan kapitülasyon haklarını korumak, hatta geliştirmek
istiyorlardı. Onlar için önemli olan adil bir barış değil, çıkarlarını
koruyan bir barıştı.
Türkler,
‘atalarından gelen savaşçılıklarıyla’ Yunanlıları yenmeyi başarmışlardı
ama ekonomiyle bütünleşen bir ulusal irade onlardan beklenemezdi. “Sanayiden
yoksun, parasız ve yoksul” bir ülke, ‘diplomasinin kaygan alanında’5
bu bilinci gösteremez, gösterse de uzun süre direnemezdi.
Curzon,
Ankara’dan gelenleri, ‘eski Osmanlı Türkü’ sanıyordu. Yanıldığını çabuk
anladı. ‘İlkelerini her şeyin üstünde tutan vatansever bir tutum’ ve ‘şaşırtıcı
bir irade sağlamlığıyla’ karşılaştı? ‘Doğulularda böyle şey olmaz, Türkler
nasıl bu hale geldi?’ diyerek şaşkınlığını dile getiriyor, ‘nedenini bir
türlü anlayamadığı’ değişimi, çözmeye çalışıyordu. Lozan’da ortaya çıkan ‘yeni Türk tipi’,
ulusal hakların savunulmasında yüksek nitelikli bir bilinç ve direnç
gösteriyor; oraya neden geldiğini, neyi nasıl elde edeceğini biliyordu. Batı
gazetelerinde şaşkınlık ifade eden yorumlar yapılıyor, The Times, ‘acaba Türkiye, bir mucize ile uygar bir devlet mi
oldu?’ diyordu.
İsmet
Paşa’nın Diplomatlığı
İsmet
Paşa, kendisini, Konferans’a hemen ağırlığını koyan Lord Curzon’la eşit görüyor ve
Türkiye’nin, ‘savaş galibi’ İngiltere’yle eşdeğerde olduğunu gösteren
davranışlarda bulunuyordu. “Biz buraya Mondros’tan değil, Mudanya’dan
geliyoruz” diyordu.6
Kendine özgü bir tartışma
yöntemi vardı. ‘Ne denli önemsiz olursa olsun her noktayı tartışıyor’,
çoğu kez, savaşlardaki top atışları nedeniyle, ‘kulaklarının iyi işitmediğini’
söyleyerek kimi sözleri ‘duymuyordu!’. Önceden hazırladığı uzun konuşmalar yapıyor, durmadan ‘arkadaşlarına
danışıyordu’. Sürekli olarak, Ankara’yı aramak için zaman istiyor, yanıtlarını
hep ilerdeki toplantılara bırakıyordu.7
Ankara’daki
Önder
Ankara’ya
gerçekten çok sık danışıyordu. Önceden saptadıkları hemen tüm önemli konuları, Mustafa
Kemal’e soruyor, onun bildirimleri yönünde davranıyordu. Lozan’daki ‘yeni
Türk tipini’ yaratan, kurulda görev alanlar değil, Türkiye’nin
Ankara’daki yeni önderiydi.
Lord
Curzon ve bağlaşıkları için rahatsız edici ana sorun, sömürge
ve yarı sömürgelere yayılma olasılığı yüksek bir anti-emperyalist dirençle karşılaşmış
olmalarıydı. Bu direncin arkasındaki güç, Mustafa Kemal’di. Fransız
tarihçi Benoit Méchin, onun için, “tarihte çok az insan Mustafa Kemal
gibi emperyalizme karşı durabilir” diyecektir.8
Mustafa
Kemal, Lozan’da gerçekleştireceği işin;
uluslararası boyutunu, ezilen ülkelerde ortaya çıkaracağı direnci, bu direncin
büyük devletler için ne anlama geldiğini biliyordu. Bu güç işi başarmak için,
sonuna dek gidecekti. Ezilen uluslara çağrılar yapıyor ve “Türkler artık
kendilerini ezdirmeyecektir. Türklerin yapacaklarını örnek alın. Dünya, o zaman
daha iyi olacaktır” diyordu.9
İngiltere
Güç Durumda
Lord
Curzon için, sömürge ve yarı sömürgelere yaygın bir bağımsızlık
dönemi başlatacak Türk istemlerini kabul etmek çok güç ve İngiltere için
tehlikeli bir işti. Barış yapılmalı ama koşulları Türklerin istediği gibi
olmamalıydı.
Ancak,
Ankara dayatıyor, geri adım atmıyordu. Ayrıca, Lozan’da sonuç alınamazsa, anlaşma dışı bırakılacak
bir Türkiye, Sovyetler Birliği’ne daha çok yakınlaşabilir, bu da başka tür sakıncalı
sonuçların ortaya çıkmasına neden olabilirdi.
Türkiye’den,
yeni bir savaşı göze alan açıklamalar geliyordu. Oysa, Avrupa’nın savaşacak
gücü kalmamıştı. Karşılaşılan siyasi açmaz, dünya siyasetine yön vermeye alışkın
büyük devlet yöneticilerini, şimdiye dek hiç yaşamadıkları bir çaresizlik içine
sokmuştu. Çaresizlik, blöf politikasıyla aşılmaya çalışıldı. Ancak,
Ankara korkutmaya dayalı gerçek dışı girişimleri kavrayacak ve önlem geliştirecek
bilinçli bir tutum sergiliyordu. Blöfü gerçekle bastıracak yeteneğe
sahipti.
Lord Curzon,
çaresizliğini o denli açık ediyordu ki, “üzerinde güneş batmayan Büyük
Britanya İmparatorluğu”nun
diplomatlığıyla ünlü bu Dışişleri Bakanı, “Türkiye için rahatsız edici
oluyorsa, kapitülasyon yerine başka bir sözcük kullanabiliriz”10
gibi gülünç önerilerde bulunuyordu.
Görüşmeler Kesiliyor
Görüşmeler, 4 Şubat 1923'te kesildi. ABD delagasyonu, Konferans'ın kesilmesinin ana nedenini, Washington'a, "Türklerin, özel yargı hakları ve ekonomik imtiyazlara ait hükümlerde, her türlü uzlaşmayı reddetmeleridir" diye bildirmişti.11
Bağlaşıklar, İsmet Paşa'nın, hiçbir biçimde ödün vermediği, 'bağımsızlık' ve 'ulusal egemenlik' direncinin arkasındaki ana gücün Mustafa Kemal olduğunu biliyor, ona büyük bir öfke ve düşmanlık duyuyorlardı.
Uyarıcı
Açıklamalar
Mustafa Kemal,
Türkiye’nin kararlılığını göstermek için, Lozan’daki karar vericilere
gönderme yapan uyarı niteliğinde ve bir birini tamamlayan bir dizi açıklama
yaptı. Açık ve net konuşuyor, “egemenlik hiçbir anlamda, hiçbir biçimde,
hiçbir renk ve belirtide ortaklık kabul etmez”12 diyor, eski alışkanlıkları
sürdürmek isteyen anlayışlarla sonuna dek mücadele edileceğini söylüyordu.
Söylediklerini yapma ya da yapmayacağını söylememe
alışkanlığı bilindiği için, hem uyarı hem de meydan okuma niteliğindeki
sözleri, etkili oluyordu. Batı’nın karar vericileri, ya Türkiye’nin isteklerini
kabul edecekler ya da onunla çatışacaklardı. Gönderilen iletilerin özü buydu.
22
Aralık 1922’de, İngiliz Morning Post gazetesi muhabiri Grace
M.Ellison’la görüştü. Lozan’da,
bağımsızlığa ve ulusal egemenliğe zarar veren tüm
önerilerin reddedileceğini ve bu tür istemlere şiddetle karşı koyulacağını
söyledi. Sözleri kararlılığının düzeyini gösteriyordu: “Bizim elde etmeğe
kararlı olduğumuz tam bağımsızlık ülküsüne, meydan okuyacak herhangi bir kişi
varsa; o kişi, bu ülkümüzden ilham almış bütün Türkleri ortadan kaldırma
imkanlarını arayıp bulmalıdır” diyordu.13
Üç gün sonra, 25 Aralık 1922’de Fransız Le Journal
muhabiri Paul Erio’yla görüştü. Konferansın ilerlemediğini, ‘beş
hafta içinde önerilen sorunlardan hiçbirini’ çözmediğini ve Türkiye’nin
ileri sürdüğü isteklerin, ‘ülkenin yaşaması ve bağımsızlığını sağlaması için
gereken şartların en azı’14 olduğunu söyledi.
25 Ocak 1923’te
Alaşehir’e geldi ve halka yaptığı konuşmada, Lozan’da büyük devletlerin
kabullenmek istemediği ekonomik bağımsızlık ve ulusal egemenlik
konusunu işledi. “Bundan sonra kazanacağımız zaferler”, “ekonomi,
bilim ve eğitim zaferleri olacaktır” dedi.15
Lozan’da tartışma konusu yapılmak istenen, ulusal
egemenlik konusundaki açıklamaların en etkilisini, 27 Ocak 1923’te İzmir’de
annesinin mezarı başında, duygulu bir ortamda yaptığı; “validemin ruhuna ve
bütün ecdat ruhuna ahdettiğim vicdan yeminimi tekrar edeyim. Validemin kabri
önünde ve Allah’ın huzurunda yemin ediyorum. Bu kadar kan dökerek milletin elde
ettiği ve güçlendirdiği egemenliği, koruma ve savunmak için, gerekirse
validemin yanına gitmekte asla tereddüt etmeyeceğim. Ulusal egemenlik uğruna
canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun”.16
Emperyalizmi
Yenmek
Ankara,
görüş ve isteklerini büyük oranda Batıya kabul ettirdi. Ulusal egemenlik
haklarına yönelik ana amacı etkilemeyen ve çoğu geçici kimi uzlaşmalarla barış
sağlandı. Son iki yüz yılda, Türklerin Avrupa’ya karşı kazandığı tek siyasi başarı
olan Lozan, gerçek bir ‘diplomatik
zaferdi’. Türkiye, Misak-ı Milli
sınırlarını ve tam bağımsızlığını Batı’ya kabul ettirmiş, ezilen uluslara
emperyalizmin yenilebileceğini göstermişti.
Kurtuluş Savaşı
ve onun politik sonucu Lozan Antlaşması, hem Batı’nın gelişmiş ülkeleri,
hem de Doğu’nun ezilen ulusları üzerinde, 20.yüzyıla yön veren büyük bir etki
yaptı. Kısa süre içinde Türkiye’nin sorunu olmaktan çıkarak evrensel boyutlu
bir bağımsızlık simgesi haline geldi. Askeri ve hemen ardından gelen siyasi başarı,
emperyalist tutsaklıktan kurtulmak isteyen sömürge ve yarı-sömürgelerde büyük
bir uyanış sağladı, onlara örnek oldu.
DİPNOTLAR
1 Büyük Larousse, Gelişim Yayınları, 12.Cilt, sf.7560
2 “Atatürk” Lord Kinrose,
Altın Kitaplar Yay., 12.Basım, İst.-1994, sf.417
3 a.g.e. sf.417
4 “Türkiye Cumhuriyeti ve Türk
Devrimi” Afet İnan, TTK, Ankara-1977, sf.101
5 “Mustafa Kemal” Benoit Mechin, Bilgi
Yay., Ank.-1997, sf.243
6 “Türkiye Cumhuriyeti ve Türk
Devrimi” Afet İnan, TTK, 1977, sf.101
7 ”Atatürk” Lord Kinross, Altın
Kitaplar Yay., 12.Baskı, İst.-1994, sf.417
8 “Mustafa Kemal” Benoit Mechin,
Bilgi Yay., Ank.-1997, sf.242
9 a.g.e. sf.242
10 “Atatürk’te Konular Ansiklopedisi”
S.Turan, Y.K.Y., 2.Bas., 1995, sf.345
11 “Amerikan Belgelerinde Lozan
Konferansı ve Amerika” Fahir Armaoğlu, Belleten C.LV.Ağustos
1991, S.213, sf.500; ak. "70.Yıldönümünde Lozan” T.C.Kültür Bakanlığı,
sf.34
12 “Nutuk” M.K.Atatürk,
II.Cilt, TTK, 4.Baskı, Ank.-1999, sf.933
13 “Bir İngiliz Kadın Gözüyle Kuvayı
Milliye Ankarası” Grace M.Ellison, 1973; ak. U.Kocatürk,
“Kaynakçalı Atatürk Günlüğü” İş.Ban.Yay., sf.220-221
14 “Atatürk’ün Bütün Eserleri”
14.Cilt, Kaynak Yay., İst.-2004, sf.197
15 a.g.e. 14.Cilt, sf.389
16 a.g.e. 14.Cilt, sf.394, “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü”
Prof.Dr. U.Kocatürk, İş.Ban.Yay., sf.233
Sayın Metin Aydoğan, görme problemim olduğu için; yazılarınız okumakta zorlanıyorum. Yazı karekterleri çok küçük, sitenize karekterini büyüten ya da küçülten bir seçenek koyarsanız çok sevinirim.
YanıtlaSilSaygılarımla... Salih Alla
Bilgisayarda büyültünüz Sayın Alla. Ben büyütemiyorum.
YanıtlaSilSalih Bey, ekranda görmek istediklerinizi (ctrl+arti) tusuna beraber basarak büyütebilirsiniz. Yine ayni sekilde ctrl+eksi tusuna yine beraber basarak tekrar kücültebilirsiniz.
YanıtlaSilSağolun varolan bu yazılar çok iyi geliyor okuyana,keyif veriyor.
YanıtlaSilSayın Aydoğan yine enfes bir yazı ;elinize sağlık, bir solukta okudum. Yeni yazılarınızı merakla ve ilgiyle bekliyorum,
YanıtlaSilKesin bir şekilde:" Türkiye Misak-ı milli sınırlarını Lozan ile kabul ettirdi" DİYORSUNUZ.Peki Misakı Milli içindeki Kerkük-Musul ve 12 Adalar neden sınırlarımız içinde değil şu anda?Yoksa Lozan'da Misakı Millinin kabul ettirildiği doğru değil mi?O topraklardan kim ,ne gerekçe ile ve ne hakla feragat etti?
YanıtlaSilThanks a lot for sharing this amazing knowledge with us. This site is fantastic. I always find great knowledge from it. Tier 1 vizesi
YanıtlaSil