17 Ağustos 1922 günü Ankara’dan
ayrıldı ve Konya üzerinden cepheye gitti. Yaptığı hazırlığa ve ordusuna o denli
güveniyordu ki, zaferi kesin gören bir ruh sağlamlığı içindeydi. Ankara’dan
ayrılacağı akşam, Keçiören’de yakın arkadaşlarıyla birlikteydi. Bunlardan biri,
“Paşam ya başaramazsanız?” dediğinde,
“Ne demek istiyorsun? Taarruz emrini
aldığınızda hesap ediniz. On beşinci gün İzmir’deyiz” yanıtını almıştı. Zafer’den
sonra Ankara’ya döndüğünde, o gece beraber olduğu arkadaşlarına, “İzmir’e on dört günde girdik. Bir günlük
yanılgım var ama kusur bende değil, Yunanlılarda” diyecektir.
30 Ağustos’a Doğru
Mustafa Kemal, 17 Ağustos 1922 günü Ankara’dan ayrıldı ve Konya üzerinden cepheye gitti.
Orduyu Büyük Taarruza hazırlarken, kötümser muhalefeti yatıştırmak için
kısa bir önce cepheden Ankara’ya
gelmişti.
Cepheye gidip geldiğini, gizlilik gereği çok az insan biliyordu.
İstanbul gazetelerine ve yabancı haber
ajanslarına, sürekli olarak, ordunun saldırıya henüz hazır olmadığı söylentisi
yayılıyordu. Çankaya’daki nöbetçiler kimseyi içeri sokmuyordu. ‘Gazi’nin işi vardı!’ Gazeteler, onun
ertesi günü ‘Çankaya’da bir ziyafet
vereceğini’ yazmıştı.1
Özgüven
Yaptığı hazırlığa ve ordusuna o denli güveniyordu
ki, zaferi kesin gören bir ruh sağlamlığı içindeydi. Ankara’dan ayrılacağı
akşam, Keçiören’de yakın arkadaşlarıyla birlikteydi. Bunlardan biri, “Paşam ya başaramazsanız?” dediğinde, “Ne demek istiyorsun? Taarruz emrini
aldığınızda hesap ediniz. On beşinci gün İzmir’deyiz” yanıtını almıştı.
Zafer’den sonra Ankara’ya
döndüğünde, o gece beraber olduğu arkadaşlarına, “İzmir’e on dört günde girdik. Bir günlük yanılgım var, ama kusur bende
değil, Yunanlılar’da” diyecektir.2
Yanıltma
Yunanlılar, ana saldırıyı, geniş boyutlu yığınak
yapılan Kuzey’den, Eskişehir’den bekliyordu. Düşüncelerinde haklıydılar. Türk
Ordusu’nun ana gövdesi oradaydı. İngiliz istihbaratçıları, “bölgedeki Türk birliklerinin yoğun bir hareketlilik içinde”
olduğunu bildiriyordu.3
Ancak, O İzmir demiryoluna hakim durumdaki Afyon’a
saldırmaya karar vermişti. Yunanlılar bu bölgeyi o denli iyi tahkim etmişlerdi
ki, İngiliz mühendisleri burayı, Fransızlar’ın Almanlara karşı on ay
direndikleri Verdun savunma hattına
benzetiyordu.
Bir ay boyunca, ordunun büyük bölümünü, belli etmeden Güney cephesine
çekmeyi başardı. Birlikler, geceleri, ‘kimi
zaman düşmanın birkaç yüz metre yakınından’ sessizce geçerek; gündüzleri ‘keşif uçaklarından gizlenip, köylerde ya da
ağaç altlarında dinlenerek’4 Afyon ovasına kaydırıldı.
Eskişehir cephesinde, düşmanı yanıltmak için
gereksiz yerlerde yol yapıyormuş gibi davranılıyordu. Geceleri geniş bir alana
yayılarak ateşler yakılıyor, süvariler gündüzleri büyük bir ulaşım hareketi
varmış gibi, atlarına iple bağladıkları çalıları sürükleyerek yapay toz
bulutları çıkarıyordu.
Baskın
Ana saldırıya kısa bir süre kala; Eskişehir yönünde göstermelik oyalama
saldırısı, Aydın yönüne doğru yanıltıcı bir süvari harekatı yaptırdı. Sınırlı
uçak sayısına karşın, pilotlara, düşman uçaklarının ne pahasına olursa olsun,
Türk cephesi üzerine sokulmaması buyruğunu verdi.
Eğitimleri bile tamamlanmamış Türk pilotlar, bu
buyruğu şaşılacak bir başarıyla yerine getirdiler ve düşman uçaklarını cephe
hava sahasına sokmadılar. Büyük Taarruz’un
zamanını öyle hesaplamıştı ki; “Rumların
Yunan Ordusu’nu beslemek için ektiği ekinler büyümüş, ancak biçilmemiş olacak;
ayrıca derelerin suyu çekilmiş olacağı için” süvari birlikleri hızla
ilerleyebilecekti.5
Kesin Zafer
25 Ağustos
akşamı, Anadolu’nun dış dünyayla haberleşmesini tümüyle kesti. Amacı, savaşı
bir tek darbeyle bitirmekti. Sabah güneş doğarken hücum buyruğunu verdi ve çok
kanlı bir savaş başladı. Sabah dokuz buçukta, yani birkaç saat içinde, iki tepe
dışında tüm hedefler ele geçirilmişti. Ani vuruş tam olmuştu. Yunan Ordusu’nun
yapacak birşeyi kalmamıştı.
Dört gün sonra, 30 Ağustos’ta, büyük saldırı tamamlandığında,
Anadolu’daki Yunan Ordusu’nun yarısı, yani yüz bin asker yok edilmiş ya da esir
alınmıştı. Ordu Komutanı General Trikopis
karargâhıyla birlikte, tutsak edilmişti. Ordu’nun diğer yarısı, “köyleri, kentleri, ekinleri yakarak; erkek,
kadın, çocuk önüne gelen herkesi öldürerek bir sürü halinde”6
İzmir’e doğru kaçıyordu.
Görüşme İstekleri
İtilaf Devletleri, 4 Eylül’de gönderdikleri bir
telgraf yazısıyla, İzmir konsoloslarının Mustafa Kemal’le görüşmek için
yetkili kılındığını, görüşmenin nerede ve ne zaman yapılabileceğini sordu.
Amaçları, ateşkes sağlayarak, Yunan Ordusu’nun yok olmasını önlemekti.
Savaşın sonucu belli, bitiş günü ise
henüz belli değildi. Alaycı bir yanıt verdi. Konsoloslarla, 9 Eylül günü Nif’de
(Kemalpaşa) görüşebileceğini bildirdi. Bu konuda daha sonra şunları
söyleyecektir: “Ben, dediğim gün
gerçekten Kemalpaşa’da bulundum. Ancak, görüşme isteyenler orada değildi. Çünkü
ordularımız İzmir rıhtımında, verdiğim hedefe, Akdeniz’e ulaşmış bulunuyordu”.7
Kanlı Hafta
Kaçış durumundaki Yunan çekilişi, bir hafta sürdü.
Bu bir hafta, Batı Anadolu’nun uzun tarihi içinde yaşadığı, her halde en kanlı
haftaydı. Yunan askerleri, özellikle Anadolu’da yaşayanları, önlerine çıkan
bütün canlıları, hareket eden herşeyi öldürüyordu. Türk Ordusu, ‘kızıl bir ölüm alevi gibi’ bütün Batı
Anadolu’yu kan ve ateşe boğan Yunan birliklerinin önüne geçmek, vahşeti
durdurmak için hızla ilerliyor, Yunan Ordusu ise sanki ‘işlediği suçlardan kurtulmak ister gibi’ kaçıyordu.
Afyon İzmir arasındaki 350 kilometre
adeta bir sürek avı alanı haline gelmişti. Türk piyade birlikleri, aşırı sıcak
altında zaman zaman koşuyor, cinayetleri önlemek için kimi zaman verilen
emirleri bile duymuyordu. Ancak, bütün çabalarına karşın, yol üzerinde
dumanları tütmekte olan kent ya da köylerin yıkıntılarına yetişebiliyorlardı. ‘Uşak’ın üçte biri yok olmuş, Alaşehir’den
geriye, dağın yamacında yanık bir çukurdan başka bir şey kalmamıştı. Tarihi
kent Manisa’nın on sekiz bin yapısından, yalnızca beş yüzü ayakta kalmıştı’.8
Kurtuluş
31 Ağustos’ta Uşak, 2 Eylül’de Alaşehir, 5 Eylül’de
Turgutlu, 6 Eylül’de Manisa yakıldı. Türk Ordusu, bütün çabasına karşın, birer
gün arayla bu kentlere yetişti. 4 Eylül’de Söğüt, Buldan, Kula, Alaşehir; 5
Eylül’de Bilecik, Bozüyük, Simav, Demirci, Ödemiş, Salihli; 6 Eylül’de Akhisar
ve Balıkesir; 9 Eylül’de İzmir, 10 Eylül’de Bursa kurtarıldı.
8 Temmuz 1920’de, Bursa’nın işgali nedeniyle,
Meclis kürsüsüne örtülen ve ancak kurtuluştan sonra kaldırılmasına karar
verilen siyah matem örtüsü, duygulu
bir törenle “gözyaşları arasında”
kaldırıldı.9
Vahşet
Yunan askerleri, aldıkları emre uyarak ‘Hıristiyan aileleri de önlerine katıp
götürmüş, Türkler’in elinde tek bir sağlam dam bırakmamak için, evlerin
tamamına yakınını yok etmişti’. Dizginlenemeyen bir kin ve düşmanlık
içinde, denetlenemez bir vahşetle ‘yakma,
yıkma, yağma, ırza geçme, ne varsa hepsini yaptılar’.10
İngiltere Yüksek Komseri Rumbold, İzmir
Konsolosundan aldığı rapora dayanarak, Lord Curzon’a, “birbirlerini bile parçalayacaklar. Yaşananlar, insanı tiksindiren bir
barbarlık ve canavarlık rekorudur” diyordu. Türkler’e barbar diyen
Yunanlılar, ‘bütün barbarlık ölçülerini
aşmışlardı’.11
Uygulanan vahşet o denli insanlık
dışıydı ki, yuvaları yakılan ana baba, kardeş ya da çocuklarını yitiren Türk
halkı, çaresiz bir öfke içinde büyük bir acı yaşıyordu. Her zaman sevecen, 'yumuşak yürekli ve merhametli' Anadolu
kadınları, esir kafilelerinin peşine düşüyor, Türk askerlerine, 'hiç olmazsa birini verin, öldüreyim' diye yalvarıyordu.12
DİPNOTLAR
1 “Nutuk”
M.K.Atatürk, II.C., T. T. K. Yay., 4.Bas., 1989, sf. 899
2 “Çankaya”
F.R.Atay, Betaş A.Ş. İst.-1980, sf.
309
3 “Atatürk”
L.Kinross, Altın Kit. Yay., 12 Bas., İst.-1994, sf. 366
4 a.g.e. sf. 367
5 a.g.e. sf. 367
6 a.g.e. sf. 370
7 “Nutuk”
M.K.Atatürk, II.C., T. T. K. Yay., 4.Bas., 1989, sf.903
8 “Atatürk”
L.Kinross, Altın Kit. Yay., 12 Bas., İst.-1994, sf. 375
9 “Tek
Adam” Ş.S.Aydemir, II.C., Remzi Kit., 8.Bas., 1981, sf. 538-539
10 “Atatürk” L.Kinross, Altın Kit. Yay., 12 Bas., İst.-1994, sf. 376
11 a.g.e. sf. 376
12 “Çankaya” F.R.Atay, Betaş A.Ş. İst.-1980, sf. 332
Teşekkürler Metin ağabeyim. Çok güzel özetlemişsiniz ZAFERİ ve Yunan kıyımını. Kopyalayıp facebook sayfamda paylaşıyorum. Sağlıklar dilerim. 30Ağustos ZAFER BAYRAMIMIZ İLELEBET KUTLU OLSUN.
YanıtlaSilSağol Bekir.
YanıtlaSilÇok teşekkürler Metin hocam....
YanıtlaSil