Birinci Dünya Savaşı 11 Kasım
1918’de bitti. Bugün yüzüncü yılı kutlanıyor. Savaşa yol açan nedenler, aradan
yüzyıl geçmesine karşın farklı biçim ve yoğunluklarla bugün de sürüyor. Ekonomik
dayanakları olmayan bir savaş bugüne dek görülmedi. Ticari yarışın siyasete
taşınarak askeri eyleme dönüşmesi, büyük küçük tüm savaşların ortak
özelliğidir. 20. Yüzyıl başında dünyanın genel bir çatışmaya gittiği
görülüyordu. 1898-1914 arasında yerel ölçekli çatışmalar sürüyordu. 1914
yazında ortaya çıkan ve 1918’de bittiğinde 32 ülkenin galip konumda olduğu
genel savaş, düşük yoğunluklu yerel savaşların, yoğun ve kapsamlı bir çatışmaya
dönüşerek tüm dünyaya yayılmasıydı. Savaşın gerçek sorumluları, uzlaşmaz bir
ekonomik yarış içine girmiş olan beş gelişmiş ülkeydi. Almanya, İngiltere,
Fransa, ABD ve Japonya.
1900-1914: Savaşa Hazırlanan
Dünya
19. Yüzyıl
biterken Avrupa devletleri arasında sürüp giden ekonomik rekabete, iki yeni
kavgacı güç katıldı. Avrupa biçiminde gelişmiş tek Avrupa dışı ülke Japonya ve
ABD. Ekonomik egemenlik ve siyasi etki alanları için oluşan gerilimler,
ekonomik rekabeti hızla çatışmaya hazır düşmanlıklara dönüştürmüştü.
İngiltere
ve Fransa; ellerindekini koruma ve Osmanlı topraklarını, özellikle de
Ortadoğu’yu ele geçirme peşindeydi. ABD, Orta ve Güney Amerika’ya daha çok
açılmak, dünya pazarlarına yerleşmek istiyordu.
Japonya,
Kore ve Mançurya’ya, Almanya ise elde edebileceği her yere göz dikmişti. Varsıl
yoksul dünyanın tüm ülkeleri o güne dek görülmemiş bir silahlanma yarışı
içindeydi. Bloklaşma eğilimi artmış, dünya paylaşım çatışmasının eşiğine
gelmişti.
ABD Saldırıya Geçiyor
1899
Yılında ABD, Havana’da demirli bir savaş gemisinde, nedeni anlaşılamayan bir
patlamayı gerekçe yaparak İspanya’ya savaş açtı ve kısa sürede savaşı kazandı.
Küba’yı etki alanına aldı, Porto Riko’yu kendine bağladı ve Filipinler’i ele
geçirerek Çin kıyılarına dek uzanan bir Pasifik gücü durumuna geldi. Emperyalist
devletler arasına eylemli olarak katılmış oldu.
1899
yılında, Theodor Roosevelt konuyla ilgili olarak açık konuşuyordu: “Size,
ülkemize rahat bir hayatın değil, mücadelelerle dolu bir hayatın gerektiğini
söylüyorum. Yirminci yüzyıl önümüze, pek çok ulusun kaderini belirleyecek
muazzam bir ufuk açıyor. Yerimizde oturursak... Sert mücadelelerden uzak
durursak... Bizden daha cesur ve daha güçlü olanlar bizi geçeceklerdir”.1
1912
yılında Başkan olan Thomas Woodrow Wilson’ın (ve sonraki bütün
başkanların) söylem ve eylemleri de aynı nitelikteydi. Tüm dünyaya ‘Ezilen
Ulusların dostu gerçek bir demokrat’ olarak tanıtılan ve 14 maddelik ‘prensipleriyle’
ünlenen Wilson şunları söylüyordu: “Amerikan Kapitalizmi’nin temel
hedefi, bütün zayıf ülkelerin hammaddeleri ve ulusal pazarlarını kendisi için
açık birer kapı olarak tutmaktır. Bunun için diplomasi ve gerekirse zor
kullanılmalıdır”.2
Japonya Yarışa Katılıyor
1868
yılında genç imparator Meiji, modern Japon devletinin temelini attı. İmparator,
ordu ve aydınların başlattığı yenileşme ve sanayileşme atılımı,
yoğun iç çatışmalara karşın başarılı oldu ve 19. yüzyıl sonlarında Japonya, şaşırtıcı
bir güce ulaştı.
Güçlenmenin
hükümet üzerinde oluşturduğu dışa açılma baskısıyla Japonya, 1894 yılında Çin’e
savaş ilan etti. Japon ordusu, kısa sürede büyük başarı sağladı ve Çin donanmasını
yok ederek, hem denizde ve hem de karada egemenliğini gerçekleştirdi. Kore’yi
etki alanına aldı, Formoza ve Peskadar adalarını elegeçirdi ve Uzakdoğunun Kuzeyi’nde
buz tutmayan tek limanı olan Port Arthur’a girdi.
Almanya,
Fransa ve Rusya Port Arthur işgaline karşı çıktı ve Japonya’nın buradan
çekilmesini sağladılar. Ancak, bölgedeki etkinlik savaşımı durmadı ve gerilim
1904 yılında Rus-Japon savaşının çıkmasına yol açtı. Rus Çarlığı, Sibirya
demiryolunu başlatıp Mançurya’ya yaklaştı, boşaltılan Port Arthur’u işgal
ederek burayı Pasifiğe açılan liman olarak kullanmaya başladı. Bu kez, Japonya
Rusya’ya savaş açtı ve bu savaşı da kazandı.
İngiltere ve Fransa
Mısır ve
Süveyş’e odaklanan gerilim, İngiltere ve Fransa’yı 1898 yılında, Faşoda Bunalımı
adı verilen olayla silahlı çatışmanın eşiğine getirdi. Ancak, 1903 yılında
anlaştılar; Fransa Mısır’ı İngiltere’ye bıraktı buna karşılık Fas’dan önemli
bir pay aldı.
İngiltere,
1902’de Japonya 1907’de de Rusya ile kendisine yarar sağlayan anlaşmalar yaptı.
İngilizler; dünyanın her yerinde sömürgelere, askeri üslere ve büyük bir deniz
gücüne sahipti. Ancak, yine de kuşku ve gerilim içindeydi. Almanya büyük bir
donanma inşa etmekteydi ve İngiltere, Alman atılımının çok yakında kendisine
meydan okuyacağını biliyordu. Almanya’nın sahip olduğu sömürgeler, endüstriyel
gücünün gereksinimlerine yanıt veremiyordu.
Fransa-Almanya Gerilimi
Bir dizi anlaşmazlık
da Fransa ve Almanya arasında vardı. Fransa, 1870’de Almanya’ya kaptırdığı
sanayi bölgesi Alsace-Lorraine’ı geri almayı siyasi gündemden hiç çıkarmıyordu.
Bu iki ülke 1905 yılında Fas’ın paylaşılması nedeniyle çatışmışlardı.
Osmanlı
İmparatorluğunun geleceğine yönelik hesaplar başlıbaşına gerilim kaynağıydı.
Almanya, Bağdat demiryolu imtiyazlarıyla bölgede etkinliğini arttırmayı
başarmıştı. Bu etkinlik dünya savaşına dek artarak sürecektir.
Osmanlı İmparatorluğu
Büyük
devletler arasındaki çatışmalardan en çok etkilenen iki ülkeden; Osmanlı
İmparatorluğu’nda 1908, Çin İmparatorluğu’nda ise 1911’de başarıya ulaşmayan
demokratik devrimler oldu. Bitkisel yaşama girmiş bu iki imparatorlukta bu tür
girişimler, çözülmeyi durduramadığı gibi yeni sorunların ortaya çıkmasına neden
oldu.
1911’de
İtalya Trablusgarp’a (Libya) girdi. 1912 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nu çok güç
durumda bırakan Balkan Savaşı başladı. Türkiye için yıkım olan bu
savaşta, Bulgarlar Edirne’yi alıp Çatalca’ya dek geldi ve büyük devletlerin
uyarılarıyla durduruldu. Osmanlı İmparatorluğu bir kaç yıl içinde Trablusgarb’ı
ve Balkanlar’da elinde kalan tüm toprakları yitirdi.
Bahanesi Aranan Savaş
Avusturya-Macaristan
İmparatorluğu’nun veliahtı Arşidük Franz Ferdinand, 28 Haziran 1914’de
Saraybosna’da, Gavrilo Princip adlı Bosnalı bir milliyetçi tarafından
öldürüldü. Düzenleyenlerin 20 yaşından küçük öğrencilerin oluşturduğu amatörce
hazırlanmış bu suikast, Birinci Dünya Savaşı’nın görünen gerekçesi oldu. 28
Temmuz’da Avusturya Sırbistan’a, 1 Ağustos’ta Almanya Rusya’ya, 3 Ağustos’ta
Fransa Almanya’ya, 4 Ağustos’ta İngiltere Almanya’ya savaş ilan etti.
Avrupa’nın büyük güçleri tüm dünyaya yayılacak kanlı bir çatışmayı başlattı.
Bosna’daki
bir suikastla Almanya’nın Rusya’ya savaş açmasının ne gibi bir ilişkisi
olabilir? Fransa’nın 40 yıllık Alsace sorunu Avusturya’yı, Sırbistan’ın
geleceği Fransa’yı, Alman-Rus çatışması İngiltere’yi neden ilgilendiriyor? Dağılma
noktasındaki Osmanlı İmparatorluğu, ‘devler’ savaşına niçin katıldı?
Kitleleri felakete sürükleyen karar vericiler bu gücü nereden alıyor?
Büyük Saflaşma ve Yitik
İngiltere,
Fransa, Japonya, İtalya, Rusya ve sonradan ABD bir yanda, Almanya,
Avusturya-Macaristan, Osmanlı İmparatorluğu ve Bulgaristan öbür yanda yer aldı.
Savaşta yalnızca Avrupa ve Ortadoğu’da 14 742 296 sivil, 9 120 208 asker öldü.
Bu sayı, elli ay süren savaş süresince her gün 15 699 insanın ölmesi demekti.3
Ekonomik
ve toplumsal yitikler, insan yitiği kadar ağırdı. Yitirilen maddi servet hesaplanamamaktadır.
Fransa’nın yalnızca Alman işgaline uğrayan bölgelerinde 300 bin ev tümüyle
yıkılmış, 6 bin fabrikanın makinaları sökülerek Almanya’ya taşınmış, Lilli
ve Sedan’daki bütün tekstil makinaları parçalanmış, 112 maden ocağı
çalışamaz duruma getirilmiş, 2000 bira fabrikası tahrip edilmiş, 1000 köprü ve
2000 km tren yolu havaya uçurulmuştur.
Buna
karşılık savaş sonunda galip devletlerinin Almanya’yı kuşatma altına almaları nedeniyle
500 000 Alman açlıktan ölmüştü. Ancak, Almanlar da savaş sırasında beş hastane
gemisini torpillemiş, 12 milyon tonilatonluk yüzlerce silahsız gemiyi habersiz
batırmıştı.4
Bu
savaşta ilk kez kimyasal silah yaygın biçimde kullanıldı. Bu silahlarla yalnızca
insanlar değil tüm canlı türleri öldürüldü. Geniş tarım toprakları verimsiz alanlara
dönüştü. Denizaşırı ülkelerden getirilen sömürge askerleri kavrayamadıkları bir
savaşın içinde yok olup gittiler. ‘Uygarlığın beşiği’ Avrupa vahşi bir
çatışmanın merkezi haline gelmişti.
Savaşın Sonuçları
Birinci
Dünya Savaşı kendisinden çok, doğurduğu sonuçlarla önem kazandı. Hükümetler alışılmadık
bir devingenlik ve yaygınlıkla yönetimlerden uzaklaştırıldı. Güçlü ve hiç
yıkılmayacakmış gibi görünen rejimler, ard arda ortadan kalktı. Yalnızca eski
ve yaşam süresini doldurmuş imparatorluklar değil, köklü yönetim gelenekleri
olan devletler de derinden sarsıldı. Üç yüz yıllık sömürgecilik, ulusal
tepkilere direnemez duruma geldi ve yerini günün koşullarına uygun yeni bir
egemenlik düzenine bırakarak tarih sahnesinden çekildi.
1917 Rus
Devrimi, Çarlığı bütün toplumsal boyutlarıyla ortadan kaldırmakla kalmadı,
küçük ölçekli Paris Komünü’nden sonra, ilk sosyalist devlet girişimini
başlattı. 76 yıl ayakta kalabilen Sovyet Devleti, 20. yüzyıl dünya siyasetine
her aşamada ağırlığını koydu ve dönemin iki büyük gücünden biri oldu.
Savaş
sonunda ABD dışındaki tüm ülkelerin ekonomik göstergeleri 1914’ün gerisine
düşmüştü. Üretimde görülen büyük boyutlu gerilemeler, dünyanın en varsıl
kıtasında yaygın bir açlık sorununun yaşanmasına neden oldu. Fransa ve
İngiltere 7 milyar dolar borçlandı. Batı Avrupa ülkeleri savaş öncesinde dünya
ticaretinin üçte ikisini elinde tutarken, savaş sonrasında bu oran beşte iki’ye
düştü. Para her ülkede değer yitirdi. Savaş sonrasında dünya altın stoğunun
yüzde 50’sini elinde tutan ABD önemli bir akçalı üstünlük sağladı.5
Türklerin Etkisi
Türklerin
dünya savaşındaki etkinliği bilinenden çok olmuştur. İngiltere ve Fransa,
askeri gücünün önemli bir bölümünü Mısır, Ortadoğu, Kafkasya’ya ayırmak zorunda
kaldı. Çanakkale Savaşı, I. Dünya savaşının yazgısını belirleyen
sonuçlara kaynaklık etti.
Çanakkale
ve İstanbul Boğazları’nın kapatılmasıyla Rusya’nın, Karadeniz Limanlarından
yaptığı buğday dışsatımı sona erdi ve dünyayla ilişkisi kesildi. Bağlaşıkları Rusya’ya
yardım yapamadı. Rusya’nın dışsatımı yüzde 98, dışalımı yüzde 95 azaldı.6
Nüfusu
kalabalık, öz kaynakları yetersiz büyük bir ülkenin bu duruma dayanması güçtü. “Türkiye’nin
boğazları kapatması, Rusya’da ihtilalle sonuçlanacak ortamın oluşmasını sağlayan
nedenler arasında yer aldı”.7
1919-1923
Türk Ulusal Bağımsızlık Savaşımı, dünya savaşının amaçlarına ters düşen
başarısıyla herkesi şaşırttı ve beklenmedik bir boyut kazandı. O güne dek
hiçbir yerde başarısızlığa uğramamış emperyalist işgalciler, Anadolu’da yenildi
ve ulusal bağımsızlık devinimleri dünyanın her yerine yayıldı. Türk devrimi
kazanılmış ilk anti-emperyalist savaş olarak yoksul uluslara örnek oldu ve
evrensel bir boyut kazandı.
Almanya’nın Durumu
Savaşın yitiklerinin
yükü altındaki Almanya, Versailles Antlaşması’yla ödenmesi olanaksız
ağır savaş ödencesine (tazminatına) mahkum edilmiştir. Savaş suçlusu ilan
edilmiş, sömürgeleri elinden alınmış, toprakları küçültülmüş, orduları
dağıtılarak silah üretmesi ve satınalması yasaklanmıştır.
İngiliz
Politikacı Sir Abckland Geddes’in sözleri o günlerdeki Almanya’ya bakış
açısını yansıtmaktadır; “Almanya’yı bir limon gibi son damlasına kadar
sıkacağız. Ellerinden son kuruşlarını alana dek ceplerini arayacağız”.8
İngiltere ve Fransa
İngiltere
ve Fransa savaştan yengiyle çıkmış görünüyordu. Ancak, bu yengi onlar için
gerçek bir Pirus (Pyrrhus) zaferiydi. (Pyrrhus Zaferi: Epeiros kralı
Pyrrhus, İ.Ö.280 yılında kazandığı Herakleia zaferinden hiç bir biçimde yararlanamadı.
Bu terim siyasi söylemde kazananı olmayan savaş anlamında kullanılmaktadır.)
Savaş
öncesi yapılan paylaşım anlaşmaları büyük oranda uygulanamadı. Ortadoğu petrol
bölgesinde elde edilen yeni etki alanları dışında bir kazanç söz konusu olmadı.
Buna karşın, Sömürgelerde kurulmuş olan yönetim yetkesi (otoritesi) sarsıldı.
22 milyon kilometrekarelik Rusya “yitirildi”, Osmanlı İmparatorluğu
yeterince paylaşılamadı. ‘Üzerinde güneş batmayan’ İngiliz Sömürge
İmparatorluğu çöküş sürecine girdi.
İdeoloji Çatışmaları
İdeolojik
temele dayalı politik tepki, Rusya ile sınırlı kalmadı. Almanya’da donanma
askerlerinin de katıldığı bir sosyalist ayaklanma ortaya çıktı ancak
bastırıldı.
Macaristan’daki
ayaklanmada ise, 1919 Martı’yla Temmuz’u arasında sovyetik bir hükümet kuruldu.
İtalya’da
yoğun toprak işgalleri ve geniş kapsamlı genel grevler ortaya çıktı. Toplumsal
sorunlarını çözemeyen İtalya, 1922 yılında Faşist yönetim altına girdi.
1924’de
İngiltere tarihinde ilk kez, işçi sınıfını temsil ettiğini söyleyen İşçi
Partisi, hükümette yer aldı. Buna karşın 1926 yılında yaygın işçi grevleri
yaşandı.
Bitmemiş Savaş
1918’de
silahlar bırakıldığında sonuçtan, yenilenler kadar yenenler de hoşnut değildi.
Savaş gerçekten bitmiş miydi? Yoksa süresi belirlenmemiş bir ‘ateşkes’
miydi sözkonusu olan? Savaşa neden olan istem ve eğilim sahipleri sonuçtan
hoşnut muydu? Yenilenler düştükleri konumu uzun süre kabullenecekler miydi?...
Soruların yanıtları kısa bir süre içinde ortaya çıktı. 1920’lerde başlayan
hazırlıklardan sonra 1939’da ikinci büyük paylaşım savaşının gündeme gelmesiyle,
1918 silah bırakışmasının 21 yıllık bir ‘ateşkes’ olduğu ortaya çıktı.
DİPNOTLAR
1 “The
Strenuous Life” Hamilton Clup, Chicago IL, 10 Nisan 1899, ak. Jeffry
E.Garten, “ Soğuk Barış” Sarmal Yay. sf.261
2 “History
of the American People” Thomas Woodrow Wilson 5.Cilt sf.296 ak; Yağmur
Adsız, “Bir Hürriyet Havarisinin Sabıka Dosyası” Boyut Yay. sf.281
3 “1.Dünya
Savaşının Dökümü”, 20.yy Tarihi, sf.451
4 “Avrupa
1919” Martin Gilbert, 20.yy Tarihi, sf.458 ve Larousse sf.3446
5 “Larousse”
sf.3448
6 “Dünya
1914-1916” General J.L.Moulton, 20.yy Tarihi, sf.345
7 “Türkiye
1914” Richard Humble, 20.yy Tarihi, sf.345
8 “Avrupa
1919” Martin Gilbert, 20.yy. Tarihi, sf.458
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder