İslam içindeki
konumları tartışmalı olan Emeviler, ‘Halifeliği babadan oğula geçen bir
hanedanlık’ yaptılar. ‘İslamiyeti, hor gören’ halifeler çıkardılar. ‘Din
dışı görünüm veren bir devlet’ kurdular. Halifelik için Mekke’ye saldırıp ‘Kabe’yi yıktılar’. Sekizinci
yüzyılın ortalarına dek, yetmiş yıl Türklere saldırdılar. Kent ve köyleri yakıp
yıktılar. Servetlerini yağmalayıp, onbinlerce Türk ve Acem öldürdüler. Kadın ve
çocukları esir pazarlarında sattılar. Okulları kapatıp bilim adamlarını
öldürdüler. Arapça öğrenmeyi ve yazmayı zorunlu kıldılar. Döneminde dünyanın en
ileri bölgelerinden olan Horasan ve Maveraünnehir yıkıntı haline
geldi. Kentler öyle yağmalanmıştı ki ünlü İranlı tarihçi ve din bilgini Taberi’nin
(838-923) aktarımına göre, “Baykent’ten elde edilen hadsiz hesapsız ganimet
o denli çoktu ki; Katipler bunları saya saya bitiremiyordu”.
İslam Dışı
Müslümanlar
Emevilerin İslam içindeki konumları, tutum ve davranışları oldukça
tartışmalıdır. ‘Arap ve İslam geleneğine aykırı olarak, Halifeliği babadan
oğula geçen bir hanedanlık’1 yapan, ‘tam olarak inanmadıkları
İslamiyeti, çoğu kez hor gören’2 halifeler çıkaran, ‘din dışı
görünüm veren bir devlet’3 kuran, ‘Halifelik için Mekke’ye
saldırıp Kabe’yi yıkan4 Emevilerin; İslamiyet’ten çok kendi
çıkarlarını düşünmeleri ve bunun için yağmaya
girişmeleri bilinmeyen bir konu değildir.
Emevi Anlayışı
Emevi siyaseti,
İslamiyet’in temel ilkelerine aykırı olarak, Arapların başka kavim ve
topluluklara üstün olduğu düşüncesine dayanır. Bu ırkçı siyasete göre; ‘Arap
hükmetmek, geri kalan herkes ona hizmet etmek için yaratılmıştır’. Bu
nedenle, ‘Araplar yalnızca yönetim ve siyaset işleriyle uğraşmalıdır’.5
‘Köleleri,
küfürden imana çıkaran’ onlardır, bu
nedenle Türk, İranlı ya da başka Müslüman kavimler, kendilerini bu duruma
yükselttiği için ‘Araplar’a sonsuz bir minnet duymalıdırlar’.6
‘Kölenin görevi efendisine mutlak itaattır’. Arap olmayan Müslümanlar “künye (soy adı) alamazlar,
künye almak yalnızca Araplar’ın hakkıdır”.7 (Türkler, Osmanlı
İmparatorluğu’nun yıkılışına dek soyadı almamışlar, soyadı ilk kez 1934 yılında çıkarılan 2525 sayılı yasayla alınmıştır.)
Emevi
Davranışı
Emeviler; Arap olmayanların (mevali) arkasında namaz kılmaz, birlikte dolaşmaz, onlara ikinci
sınıf insan ya da köle gözüyle bakardı.‘Türkler’in mal ve canlarını
kendilerine helaldi’.8
Ele geçirilen yerlerde, servete el koyma, Arapça’yı
zorunlu kılma ve zora dayalı eritme (asimilasyon) Emevi tutumunun değişmez
ilkesiydi. Arap olmayan anneden doğan prensler tahta çıkamaz, kadı (hakim)
olamazdı. Kitabe, mezar, anıt, dinsel yapı ve heykel gibi sanat yapıtları, put
diyerek yok edilirdi.19
Şuubiye
Örgütleri
Emeviler, Arap olmayan
halklara o denli kötü davranmışlardı ki, değişik milletlerden Arap karşıtları,
siyasi örgütler kurdular ve İslam tarihinde şuubiye adı verilen bu
örgütler aracılığıyla, Emevilere karşı savaştılar.10
Şuubiye mücadelesi
ve bu mücadeleye neden olan Emevi zulmü, daha sonra ortadan
kalktı ancak olumsuz etkileri bugüne dek geldi.
Zeine,
Arapların başka Müslüman halklara bakışı konusunda şunları söylemektedir: “İslam;
Farslılar, Hintliler (ve Türkler) gibi Arap olmayan ulusların da dini haline
gelince, Araplar hala Arapçılıkları konusunda bilinçli olmayı sürdürdüler ve
kendilerini ‘müşteki’ uluslardan üstün gördüler. Arap Müslümanların ‘yabancı’
Müslümanlar’a, onları ‘inançsızlıktan kurtararak’ büyük bir lütufta
bulunduklarına inanıyorlardı”.11
Türklerin Varsıllığı
Emeviler, Türk bölgelerine
saldırmakta kendi açılarından haklıydılar. Orta Asya’nın Güneybatısı’nda yer alan Toharistan ve Maveraünnehir
bölgeleri, o dönemde yüksek bir uygarlık ve gönenç dönemi yaşıyordu. Çin, Hint,
İran ve Bizans arasındaki ticaret, tümüyle bu bölgenin elindeydi. Yalnızca Buhara
Hanlığı’nda 40 büyük kent,
değişik büyüklükte 1000’den çok köy
vardı.12
Semerkant, Baykent, Herat, Belh gibi kentler
göz kamaştıran bir varsıllık içindeydi. Buhara’da kağıt fabrikaları,
ipekli kumaş ve halı tezgahları, değerli taşlar ve maden işleyen atölyeler, durmadan çalışıyor ve yalnızca kendi
bölgesine değil, çok uzak yerlere de mal gönderiyordu.
Çin belgelerine
göre, Buhara ve Kusaniye’deki Türk evleri birer ‘sanat
şahaseriydi’. Tusi
tapınağındaki altın ve gümüş heykeller, pırlanta, zümrüt ve yakutla işlenen süs
eşyaları, ‘benzersiz ve hayret vericiydi’.13
Maveraünnehir’de
eğitim o denli gelişmişti ki, Suğdakların her köyünde bir okul vardı.
Bilim, bilgelik ve kültür alanlarında, yalnızca çevre ülkeleri değil, Mısır ve
Anadolu’ya dek, çok geniş bir bölgeyi etkileyen ve örnek alınan yapıtlar
veriliyordu. 730 yılında
diplomatik bir kurulla Tohoristan’dan Çin’e gönderilen Nanto adlı
Türk bilim adamının beraberinde götürdüğü tıbbi malzeme ve ilaçları, Çin
hekimleri o güne dek görmemişti.14
Emevi Saldırısı
8.Yüzyılın
ortalarına dek süren yetmiş yıllık Emevi saldırısı, Türkler için, şiddet ve acıyla
dolu kanlı bir dönemdir. Kent ve köyler yakılıp yıkılmış, servetler
yağmalanmış, onbinlerce insan öldürülmüştü. Genç nüfus tutsak edilerek esir
pazarlarında satılmıştı. Okullar kapatılmış, bilim adamları ya ölmüş ya da
başka yerlere gitmişti. Arapça öğrenmek ve yazmak zorunlu kılınmış, bu
zorunluluk ödünsüz bir biçimde uygulanmıştı. (O dönemden sonra yapıtlarını
Arapça yazmak zorunda kalan ünlü Türk bilimadamı ve düşünürler, bu nedenle hep
Arap sayılmıştır.)
Döneminde dünyanın
en ileri bölgelerinden olan Horasan ve Maveraünnehir yıkıntı
haline gelmişti. Kentler öyle yağmalanmıştı ki ünlü İranlı tarihçi ve din
bilgini Taberi’nin (838-923)
aktarımına göre, “Baykent’ten elde edilen ‘hadsiz hesapsız’ ganimet o denli
çoktu ki; Katipler bunları saya saya bitiremiyordu”.15
Türk bölgelerinin eski varsıl durumuna erişebilmesi için,
uzunca bir süre gerekecektir.
Haccac
bin Yusuf
Emevi Sultanı Abdülmelik
bin Mervan’ın halifeliği döneminde (685-705) Irak valisi yaptığı Haccac bin Yusuf ve Horasan
valisi yaptığı Kuteybe bin Müslim, Türk toplumuna büyük zarar vermiştir.
Halk arasında zalim olarak anılan ve tarihe bu
tanımla geçen Haccac, Müslüman olmayan Türk kadar, Müslüman Arap da
öldürmüştü. 692’de Mekke’yi
kuşattığında, yedi ay süren kuşatma boyunca ölçüsüz şiddet kullanmış ve
binlerce Müslüman Arap öldürmüştü. Kenti savunan ve Hicret’ten sonra
doğan ilk Müslüman çocuğu olduğu için, Hz.Muhammet’in çok sevdiği Abdullah
bin Zübeyr’i, 70 yaşında olmasına
karşın öldürtmüştü.16 Irak valiliği sırasında, ilk İslam mezhebi
olan Hariciliğin 120 bin taraftarını
kılıçtan geçirmişti.17
Kuteybe Vahşeti
Tarihçi J.
Welhausen’in ‘başarılarını vicdansızlığına borçlu olduğunu’
söylediği18 Kuteybe, Haccac’ın uyguladığı şiddet
yöntemlerini daha da geliştirerek, tümüyle Türkler üzerinde uyguladı. Bölgenin
en güzel yerleşim yeri olan Baykent’e,
‘kentin zarar görmemesi için’ direnilmemesine ve bu konuda ‘anlaşma
yapılmasına’ karşın; serbestçe girdiği kenti yağmalayarak yakıp yıkmıştı. ‘Eli
silah tutan erkekleri öldürtmüş,
kadın ve çocukları esir pazarlarına yollamıştı”.19
Kuteybe’nin kural tanımayan kırımı, bir başka varsıl Türk kenti Talkan’da
sürdü. Talkan Kağanı Şehrek’in kenti terk etmesi nedeniyle
savaşmadan teslim olan Türk halkı, ibret olsun diye ayırımsız kılıçtan
geçirildi. Kalanlar, kent girişindeki yolun iki yanına asıldılar. Asılanların
oluşturduğu yolun uzunluğu 4 fersah
(24 kilometre) tutuyordu.20
Aynı Kuteybe, Buhara’yı ele geçirdikten
sonra Araplaşmayı sağlamak için, halkın günlük yaşamı üzerinde ağır bir baskı
kurdu. Koyulan kurallara uyulup uyulmadığını denetlemek ve durumu yönetime
bildirmek için, her eve yatılı olarak bir Arap yerleştirdi.21
Türk Köleler
Kuteybe, Buhara’da
50 bin, Semerkant’ta 30 bin genç insanı tutsak etti, bunları satılmak üzere Irak
ve Mısır’a yolladı.22 Türk köleler Arap ülkelerinde çok tutuluyor ve
yüksek bedellerle satılıyordu. Sağlıklı herhangi bir kölenin fiyatı 300
dinar iken, Türk köle 600 dinara alıcı
buluyordu.23
10.Yüzyıl Arap coğrafyacısı İbn Havkal ‘Seyahatname’
adlı yapıtında, Türk
kölelerin ‘güzelliğinden’ ve ‘pahalılığından’ söz eder ve şunları
söyler: “En değerli köleler, Türk topraklarından gelenlerdir. Dünyadaki
bütün köleler içinde Türklerin bir eşi daha yoktur. Çok değerlidirler ve
güzellikte üzerlerine yoktur. Horasan’da bir Türk çocuğunun 3 bin dinara satıldığını gördüm. Türk köle kızlarının
fiyatı hep 3 bin dinardır”.24
DİPNOTLAR
1
Büyük Larousse,
Gelişim Yay., 6.Cilt, sf. 3669
2
“Tarih II.
Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri”
Kaynak Y. 1997, 3.Bas., sf. 146
3
Ana Britannica,
11.Cilt, sf. 232
4
a.g.e. 1.Cilt,
sf. 19
5
“Türk-Arap
İlişkileri ve Arap Milliyetçiliğinin Doğuşu”
Zeine N.Zeine, Gelenek Yay., 203,
sf. 126
6
“Türkler’in Dini”, Fuat Bozkurt, Cem Yay., 1995, sf. 157
7
a.g.e. sf. 157
8
“İslam Tarihi”,
Doç. Bahriye Üçok, Ankara 1983, sf.
56; ak. Fuat Bozkurt “Türklerin Dini” Cem Yay., 1995, sf. 184
9
“Tarih II.
Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri”
Kaynak yay., 1997, sf. 147
10
“Tarih II.
Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri”
Kaynak yay., 1997, sf. 147
11
“Türk Arap
İlişkileri ve Arap Milliyetçiliğinin Doğuşu”
Zeine N.Zeine, Gelenek Yay., 2003,
sf. 122
12
“Tarih II.
Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri”
Kaynak Y., 1997, 3.Bas., sf. 141
13
a.g.e. sf. 142
14
a.g.e. sf. 142
15
“Milletler ve
Hükümdarlar Tarihi” Ebû Câfer
Teberî, Milli Eğitim Yay., ak; Zekeriya Kitapçı
16
Ana Biritannica
1.Cilt, sf. 19
17
a.g.e. 14.Cilt,
sf. 275
18
“Nasıl Müslüman
Olduk” Erdoğan Aydın,
Başak Y., 3.Bas. 1994, sf. 71
19
“Tarih II.
Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri” Kaynak
Y.., 3.Bas. 2001, sf. 144
20
İbn Dahkan’dan akt.Zekeriya Kitapçı, “Yeni İslam Tarihi
Ve Türkis-tan” 1.Cilt, sf. 249; ak. Erdoğan Aydın, “Nasıl
Müslüman Olduk” Başak Yay., 3.Basım 1994,
sf. 84
21
“Nasıl Müslüman
Olduk” Erdoğan Aydın, Başak Y.,
3.Bas.1994, sf. 75
22
“Yeni İslam Tarihi
ve Türkistan” Zekeriya
Kitapçı, 1.Cilt, sf. 287; ak. Erdoğan Aydın
23
“Türklerin Tarihi” Doğan Avcıoğlu, 3.Cilt Tekin Yay., 1995, sf. 1176
24
“The Ghaznavides”, Boswort, sf. 209; ak. D.Avcıoğlu, 3.Cilt, Tekin
Yay. 1995, sf. 1176
Her Türk genci, eskiden akla ve mantığa en uygun din olduğu uydurmasıyla Türklerin islamı seçtiği lafının bir yalan olduğunu tarih öğrenerek anlamalıdır.
YanıtlaSilTamamen katılıyorum...
Sil