‘Kürtçe eğitim’, ek yabancı dil olarak Türkçeyi öğretmeyecekse, ‘anadilde eğitim’
Türkçe bilen Kürtlerin sayısını doğal olarak azaltacaktır. Oysa, Türkçe Kürt
kökenli yurttaşların gereksinimidir. Bu insanlar, Türkçe öğrenmediklerinde;
Türkiye pazarı içinde üretim ve yatırım yapma, çalışma, kamu hizmetlerinde
görev alma olanaklarını yitirecekler ve Doğuya sıkışacaklardır. Bu durum,
bölünmeden başka bir sonuç vermeyecektir. ‘Anadilde eğitim’ uygulaması
yaşamla çelişen, çözüm değil sorun yaratacak bir girişim olacaktır.
Dış İstek
Türkiye’de, ekonomiden
yönetim biçimine, hukuktan kültüre dek geniş bir alana yayılan uygulamalar;
ulusal çözülmeyle sonuçlanacak kalıcı ve kapsamlı bir bozulmaya doğru gidiyor.
Çözülmeye zemin oluşturan nedenler içinde, dil ve kültürdeki bozulma önemli bir
yer tutuyor. Yapılmakta olan yasasal ve yönetsel değişiklikler, sanılandan
önemlidir ve bu değişikliklerin olumsuz sonuçları çok geçmeden üstesinden
gelinmesi güç yeni sorunlar olarak ortaya çıkacaktır.
‘Azınlık
hakları’ ya da ‘anadilde
eğitim’ gibi konular üzerine yoğunlaşan dış istem, içerde yandaş buluyor ve
isteme uygun düşen tartışmalar tırmanıyor. ‘Kürt sorunu’ adı verilerek başlatılan tartışmanın ilk
dalgası 90’lı yıllarda başlatılmıştı. Gazeteler, hemen her gün Avrupa Birliği
kararları doğrultusunda bunlardan söz ediyordu. Söylem biçimi değişiyor ancak açıklamaların
özü değişmiyordu.
İleriye Hazırlık; Kamuoyu Oluşturma
Hürriyet’in
Başyazarı Oktay Ekşi, 09 Nisan 1991 tarihli gazetede, ‘Biz diyoruz ki,
bu Bağımsız bir Kürdistan kurulmasını isteyenler-istemeyenler konusu halkın
oyuyla çözülsün... Bazıları, ya plebisitten bağımsız bir Kürdistan çıkarsa diye
endişelenebilirler... Belki kurtulmuş oluruz’1 derken, Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, ‘Konuştuğum
bazı insanların, Güneydoğu için giderlerse gitsinler ama buradakiler de gitsin
havasında olduğunu görüyorum’ diyordu.2
Ahmet Altan, 19 Nisan 1991
tarihli Nokta dergisinde şunları söylüyordu: “Kendi istekleriyle
ayrılmak isteyen Kürtlere önderlik eden Apo, Türklere Allahın bir lütfudur.
Güneydoğu’da insanları öldürmek yerine, ayrılmalarını ciddi ciddi düşünmenin
tam zamanıdır”.3
Bugün CNN–Türk’de
görev yapan Taha Akyol Panorama Dergisi’ne yaptığı açıklamada; ‘Eğer üniter devlet içerisinde çözüm
bulunamayacaksa ve bu çözümsüzlük Türkiye’nin bütününe zarar verecekse,
ayrılıktan yanayım. Türkiye için, ayrılık federasyondan iyidir”.4
Politikacılar
Dışişleri
Bakanı DSP’li İsmail Cem, Başbakan
Yardımcısı ve ANAP Genel Başkanı Mesut
Yılmaz, CHP Başkanı Altan Öymen,
Devlet Bakanı ANAP’lı Rüştü Kazım
Yücelen vb. benzer açıklamalar yaptılar.
İsmail Cem, Kürtçe televizyona izin verileceğini, Altan Öymen Kürt Enstitüsü
kuracaklarını söylerken Mesut Yılmaz
şöyle diyordu: “AB ülkelerinde de resmi dil dışında yayın yapmak mümkün
değil ama bizim mevzuatımızda bazı yasaklar getirilmiş. Katılım Ortaklığı Belgesi’nde
yasakların kaldırılması talep ediliyor. Ulusal Program’da ifade ettiğimiz
anlayışla bu sorunun zaman içerisinde yumuşak bir geçişle çözümlenmesini
hedefliyoruz”.5
Gerçeği Görmek
Gerçeği görmek
için çıkarsız ve önyargısız olmak gerekir. Nesnellik, sorun çözmenin, özellikle
toplumsal sorunları çözmenin vazgeçilmez koşuludur. Gerçek dışı savlar,
yanıltma ve kandırmaya dayalı yaymacalar, kalıcı olamaz, yaşamın gerçekliği
yalanı ortadan kaldırılır. Türk ya da Kürt kökenli yurttaşların büyük çoğunluğu
yapılmak istenenlerin farkındadır. Onlar, yaşamlarının kendilerine öğrettiği
gerçeğe uygun davranmakta, ırk temelli ayrılığa yönelmemektedir. Bu nedenle
Batı dayatmalarına itibar etmemektedir.
Kürt kökenli
insanların çoğunluğu, o gün Türkiye’de Kürtçe TV istemiyordu. TRT’nin yaptığı
yayını bugün de izlemiyor... Siyasi Ekonomik Sosyal Araştırma ve Strateji
Geliştirme Merkezi’nin (SESAR) 2000 yılında yaptığı ankete göre, Güneydoğu
ve Doğu Anadolu Bölgeleri dışında yaşayan Kürt kökenli yurttaşların yüzde
58,19’u, bu bölgelerde yaşayanların yüzde 39,64’ü Kürtçe TV istemiyor;
isteyenlerin oranı bölge dışında yüzde 13,24, bölgede yüzde 31,18. Türkiye’deki
Kürt kökenli yurttaşların yalnızca yüzde 10,04’ü Türkçe bilmiyor.6
‘Anadilde Eğitim’
Kemal Kılıçtaroğlu’nun dün (27 Mayıs 2019) yeniden dillendirdiği ‘anadilde eğitim’ istemi,
Türkiye’de var olan toplumsal gerçeklik açısından ne anlama gelmektedir?
Kürtler;
Türkiye, Irak, İran ve daha az olarak Suriye ve eski Sovyetler Birliği’nde
yaşayan bir halktır. Yöreden yöreye, hatta köyden köye ayrılıklar gösteren
dilleri; Arapça, Farsça, Türkçe ve Latin kökenli sözcüklerden oluşan gelişmemiş
karma bir dildir. Birbirini anlamaz lehçelerle ifade edilen bu dil, Ortadoğu’da
karmaşık bir dağılım içindedir.
Kuzey lehçesi Kırmançi,
İran ve Doğu Irak’ta konuşulan Sorani, bir İran ağzı olan Zazaca,
Iraklı Kakayların Gorani’si, Türkmenistan ve Azerbeycan Kürtçesi,
Irak’ın Süleymani’si, Mikri’si ve yine Kuzey Irak’ın Badinan’ı
sayılırsa Kürtçe olarak tanımlanan dilin niteliği ortaya çıkar.
Lehçe ayrımlılıkları
Kürtçe’nin yazılımında da görülür. Bir kısım Kürt fonetik Latin
alfabesini kabul ederken, Irak ve İran Kürtleri Arap harflerini, eski Sovyetler
Birliği’ndeki Kürtler de Kiril abecesini (alfabesini) benimsemiştir.
Dil Birliğinden Yoksunluk
Karmaşık lehçeleriyle
Kürtler için bir dil birliğinden sözetmek olanaksızdır. Dil birliğinin ve
ekonomik çıkar birliği, yani pazar birliğinin oluşamamış olması Kürtlerin
uluslaşamamasına neden olmuştur. Kuzey Irak’ta Batı destekli yapay bir Kürt
devleti kurulabilir ancak dil ve ekonomik çıkar birliğine sahip olmayan Kürt kümeleri
ve aşiretler uluslaşamazlar.
Uluslaşma,
isteğe ve desteğe bağlı olarak gerçekleştirilebilecek bir olgu değil, oluşumu
yüzyıllara dayanan, ancak kapitalist üretim ilişkilerinin gelişmesiyle biçim
bulan tarihsel bir süreçtir. Dil birliği, toprak birliği, tarihsel olarak
oluşan ruhi şekillenme birliği ve ekonomik çıkar birliği; bir topluluğun ulus
olması için kesin koşullardır. Bu dört koşuldan biri bile eksik olsa ulus
oluşumu ortaya çıkamaz.
Din, ırk ve
devlet kurma; ulusu oluşturan öğeler değildir. Irk, soydan gelme ortak fizik
özellikleri oluşturan biyolojik etkendir. Hiçbir biyolojik etken toplumların
tarihi evrimi içinde belirleyici rol oynayamaz. Fransız Ulusu Franklar,
Normanlar, Basklar, Brötonlar, Provensaller; İtalyan Ulusu İtalyotlar,
Romalılar, Germenler, Etrüskler, Yunanlılar; Türk Ulusu Türkler, Sümerler,
Hititler, Çerkezler, Kürtler, Lazların... Tarih içindeki karışımından oluşur.
Ancak bu toplumlarda ulusun üst kimliğini Fransa’da Franklar, İtalya’da
İtalyotlar, Türkiye’de Türkler vermiştir.
Türkiye Kürtlerinin Şansı
Dört ülkeye
dağılmış olan Kürtlerin en ileri kesimi Türkiye’de yaşayanlardır. Türk
Devrimi’nin Kürtleri de içine alarak gerçekleştirdiği uluslaşma süreci, onları
Türk ulusunun önemli bir unsuru olarak kalkınmaya, çağdaş gelişmeye
yöneltmiştir.
Bugün
Türkiye’de 445 aşiret vardır. Erzurum’daki Kürtler Diyarbakır Kürtçesini
anlamaz. Köyden köye, kentten kente değişen lehçeler vardır. Lehçe ayrımı
nedeniyle, Kürtlerin birbirleriyle anlaşmasını sağlayan ortak dil Türkçedir.
Türkçe bilen Kürtlerin oranı çok yüksektir. Abdullah Öcalan bile kendini
Türkçe ifade ediyor, yazılarını Türkçe yazıyor. Bu yaratılmış olan kültürel bir
varsıllıktır ve yaratıcısı Türk Devrimidir. Türkler ve Kürtler Türkiye
Cumhuriyeti çatısı altında gerçekten iç içe geçmişlerdir. Bu durum, uygarlığın
ve gelişmişliğin önemli göstergelerinden biri olan doğal özümlemenin (asimilasyonun)
kendisidir.
Türkçe Türkiye Kürtlerinin Gereksinimidir
Türkiye’de, kışkırtmalara
dayanan Kürt ayaklanmalarına karşın, zora dayalı Türkleştirme çabasına
gidilmemiştir. Kürt kökenli yurttaşlar, kendilerini geliştirmek ve Cumhuriyet’in
sunduğu olanaklardan yararlanmak için, Türkçeyi öğrenmek gerektiğini görmüş; bunu
zorla değil, kendi yararına olduğu için istekle yapmıştır. Türkçe öğrenmek
onlar için ekonomik ve kültürel gelişmelerini sağlayan gerçek bir kazanım
olmuştur.
Bugün, Türkçe bilen Kürtler bilmeyenlerden daha fazladır. Bu insanlar Anayasa
ve yasalarının tüm yurttaşlara tanıdığı haklardan yararlanarak yalnızca devlet
örgütünde değil, toplumsal yaşamın her alanında etkin bir biçimde yer
almaktadır.
Kürtçe eğitim, ek yabancı dil olarak Türkçeyi öğretmeyecekse, ‘anadilde
eğitim’ Türkçe bilen Kürtlerin sayısını doğal olarak azaltacaktır. Oysa,
Türkçe Kürt kökenli yurttaşların gereksinimidir. Bu insanlar, Türkçe
öğrenmediklerinde; Türkiye pazarı içinde üretim ve yatırım yapma, çalışma, kamu
hizmetlerinde görev alma olanaklarını yitirecekler ve Doğuya sıkışacaklardır.
Bu durum, bölünmeden başka bir sonuç vermeyecektir. ‘Anadilde eğitim’ uygulaması
yaşamla çelişen, çözüm değil sorun yaratacak bir girişim olacaktır.
‘Anadilde eğitim’ ile Kürtçe’nin yanında Türkçe de
öğretilecektir denecek ise, bu sav ileri sürülen gerekçeyle tam olarak
çelişecektir. Anımsanmalı ki bu konuyu işleyen çevrelerin ileri sürdüğü
gerekçe, Türkçe bilmeyen Kürtlere Türkçe öğretmek değil, ‘Türkçe bilmeyen
insanlara Kürtçe hizmet götürme’ üzerine kuruludur.
‘Anadilde
eğitim” hangi Kürt lehçesiyle yapılacaktır? Tek lehçe ile eğitim yapılacaksa,
bunu anlamayan ve öteki lehçeleri kullanan Kürtler ne olacaktır? Türkiye’de var
olan her lehçeye göre okul mu açılacaktır?
Dil Ayrılığı Ulusal Ayrılığı Getirecektir
Kürtçe’nin artarak, ulusal dil olan Türkçenin bölgesel anlamda
etkisizleştirilmesi, ulusal varlığın yaşatılıp sürdürülmesini olanaksız
kılacaktır. Dil birliği olmayan toplumların ulus olmaları da olası değildir.
Türkçe, Türk Ulusunun ortak dilidir. Türkçenin etkisizleştiği yöreler ulusal
bütünlükten uzaklaşıyor demektir.
Kürtçe eğitimle meslek sahibi olan insanlar, tüccarlar, sermaye sahibi
yatırımcılar Türkçe bilemeyeceklerine göre ekonomik etkinliklere nasıl
katılacaktır? Parlamento’da Kürtçe de mi kullanılacak? Kürtçe bilen Türkçe
bilmeyen parlamenterler ile Türkçe bilen Kürtçe bilmeyen parlamenterler hangi
dil ile anlaşacaklardır? İnsanları Kürtçe yargılayan mahkemeler de kurulacak
mı? Bu tür istekler, Türkiye’yi adım adım federasyona ve parçalanmaya götürmez
mi?
Kör Sokaklar
‘Azınlık hakları’ ve ‘Anadilde eğitim’ gibi sözlerle örtülmüş anlayışlar, Türkiye’de sonu
olmayan kör sokaklardır. Bu sokaklar Kemalist Devrim’le, 80 yıl önce aydınlığa
çıkan yollar haline getirilerek, büyük ve güçlü bir ulus yaratıldı. Bu ulusun
içinde yalnız Türkler değil Kürt, Çerkez, Laz, Türkmen, Ermeni, Rum ve onbin
yıllık Anadolu tarihinin tüm etnik birikimi yer aldı; Cumhuriyet Yönetiminde,
ırk ve din ayrımına gidilmedi; çağdaş bir ulus yaratıldı.
Bu başarı, Batı’da
hiçbir zaman kabul görmedi. Ancak, bu gerçek onlara zorla kabul ettirildi.
Şimdi geriye dönülmek isteniyor. Küresel politikaların bir gereği olarak
Anadolu Osmanlılaştırılmaya çalışılıyor.
Türkiye İsviçre
değildir. Ulusal varlığa, tarihsel gerçeklere ve öz değerlere sahip
çıkılmalıdır. “Sonraki pişmanlığın fayda vermez” umarsızlığına (çaresizliğine)
düşülmemelidir.
DİPNOTLAR
1 “Ekonomik–PANAROMA
Dergisi” 03.05.1992, sf.16
2 a.g.d. sf.16
3 a.g.d. sf.20
4 a.g.d. sf.20
5 “Yılmaz Programı
savunamadı” Cumhuriyet
20.03.2001
6 “Batılı Kürtler TV
İstemiyor” Hürriyet 28.12.2000
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder