18 Mayıs 2019 Cumartesi

MUSTAFA KEMAL VE ‘KURŞUNA DİZDİRECEK’ RAPORLAR



Ordu komutanlığı döneminde yaptığı yazılı uyarılar içinde, 20 Eylül 1917 ile 24 Eylül 1917 tarihini taşıyan iki rapor, çok başka bir öneme ve yere sahiptir. Genelkurmay ile Sadrazam Talat Paşa’ya gönderdiği raporlar, savaşın sonucunu, Mondoros Mütarekesi’nden 13 ay önce görmüş ve hükümeti uyarmıştır. Kimi araştırmacının, ‘kurşuna dizilmesine bile yol açabilecek’ kadar disiplin aşımı olarak değerlendirenbu raporlar, sorumluluktan kaçmayan bir komutanın, ulusal varlığa duyarlı bir aydının görüşlerini içerir. Bilimsel donanımı ve kültürel düzeyi yüksektir. Ülke ve dünyayı tanıyan bir anlayışla yazılmıştır.

Ordu Komutanlığı

16 Mart 1917’de, 2.Ordu Komutanlığına atandı. Bu tarihten, 30 Ekim 1918’de yapılan Mondros Mütarekesi’ne dek, 7.Ordu ve kısa bir süre yine Doğu cephesinde Yıldırım Orduları Komutanlığı yaptı. 15 Ekim 1917’yle 7 Ağustos 1918 arasındaki on ay içinde, İstanbul’da Genel Karargahta görevlendirilmişti.
Bu süre içinde Vahdettin’in şehzade olarak Almanya’ya yaptığı geziye katıldı, ona savaşın gerçek durumunu ve ülkeyi bekleyen tehlikeleri anlattı; çözüm önerilerinde bulundu.
Yenilginin yakın ve sorunun bu kez, İmparatorluğun parçalanması olduğunu görüyordu. Ona göre, yokoluşun önüne geçmek için, Türk nüfusunun çoğunlukta olduğu topraklar, bedeli ne olursa olsun, hazırlığı şimdiden yapılarak savunulmalıydı.

Toplumsal Çöküş

Ordu komutanlığı döneminde yaptığı yazılı uyarılar içinde, 20 Eylül 1917 ile 24 Eylül 1917 tarihini taşıyan iki rapor, çok başka bir öneme ve yere sahiptir. İlk raporun girişinde toplumsal yapı ele alınıyor, halkın sorunları savaşın ve ülkenin geleceğine bağlı olarak irdeleniyordu.
Türk toplumunun, ‘hemen hemen yalnızca kadın, çocuk ve sakatlardan ibaret bir millet’ durumuna düştüğü, ‘açlık ve ölümün yaygın’ olduğu belirtiliyordu. ‘Ülke yönetiminin güvenilmez’ hale geldiği, ‘ekonomik yaşamın felç’ olduğu ve yönetim işleyişinin ‘anarşi içinde’ bulunduğu açıklanıyordu.
Rüşvetin yaygın olduğunu, adaletin işlemediğini, emniyetin işgörmez durumda olduğunu söylüyor; toplumda büyük bir yozlaşmanın yaşandığını açıklıyordu. Hayatta kalabilme çabası, en iyi, en dürüst kişilerin bile, her türlü kutsal duyguyu yitirmesineyol açmıştır. Savaş sürerse, hükümet ve hanedanın çökmeye yüz tutan yapısının, birdenbire parçalanması kaçınılmazdır”diyordu.1

Ordunun Durumu

Savaşın ve ordunun durumunu ele alan bölümlerde; savaş kararlarında girişimgücünün (inisiyatif) elden çıktığı, ordunun ‘başlangıca göre çok güçsüz’ olduğu, birliklerdeki asker sayısının ‘olması gerekenin beşte birine’ düştüğü, bunların da yarısının ‘ayakta duramayacak kadar güçsüz’ durumda bulunduğu belirtiliyordu. Düşmanı askeri harekatlarla barışa zorlayacak gücü kalmayan Almanların, artık geliniz ve bizi yeniniz’ tutumu izlediklerini söylüyordu.
Türkiye’de, sömürgeci anlayışla sürdürülen Alman politikası ve Türk ordularına komuta eden Alman generalleri hakkında, son derece açık, bir o kadar sert yargılar ileri süryor ve şöyle diyordu: “...Almanların, bizi sömürge biçimine sokma ve ülkemizin bütün kaynaklarını kendi ellerine alma politikasına karşıyım... Falkenhayn her fırsatta ve herkese karşı, Alman olduğunu ve elbette Alman çıkarlarını daha çok düşüneceğini söyleyecek kadar küstahtır... Ülke tümüyle elimizden çıkarak bir Alman sömürgesi durumuna girecektir. Ve General Falkenhayn, bu amaç için, bize borç yazılan altınları ve Anadolu’dan getirdiğimiz son Türk kanlarını kullanmış olacaktır”.2

Yapılması Gerekenler

Yapılması gerekenlerin önerildiği son bölümde, koşulların ağırlığına karşın çıkış yolunun bulunduğunu söylüyor ve bu yol için adını vermeden Misakı Milli anlayışını öneriyordu.
Raporu şöyle bitirmişti: “Bu kısa açıklamayla, herşey bitmiştir ve bulunacak bir çare kalmamıştır, demek istemiyorum. Kurtuluş yolu ve çaresi vardır. Ancak en iyi önlemleri bulmak gerekir. Bu önlemler şunlar olabilir: İçerde hükümeti güçlendirmek, beslenmeyi sağlamak, yolsuzlukları en aza indirmek... Elimizde ve gerimizde kalacak bölgeleri ve halkı, dayanamaz ve çürük halde bulmamalıyız. Ülke sağlam bir hareket üssü halinde kalmalıdır. Askeri politikamız bir savunma politikası olmalı, elimizde kalan kuvvetleri vebir tek erini bile sonuna kadar saklamalıyız”.3
Hükümet ve Başkomutanlık; bu raporlara karşı, ne bir disiplin soruşturması açtı ne de yazılanları değerlendirmeye aldı. Sıradışı bir ilgisizlikle, saptama ve önerileri yok saydı. Raporla ilgili tek resmi işlem, Enver Paşa’nın gönderdiği sinir bozucukısa bir yazıydı. Bu yazıda şöyle söyleniyordu: “Doğu cephesi Komutanı Falkenhayn’dır. En doğru kararları vereceğinden eminim. Bu güvenime siz de katılınız”.4

‘Kendini Komutanlıktan Almak’

Yanıt üzerine, belki de ‘hiçbir askerin hele bir ordu komutanının yapamayacağı, belki de yapmaması gereken’5 bir şey yaptı ve kendi deyimiyle, ‘kendi kendini komutanlıktan affederek’6 ordu komutanlığından istifa etti. 7.Ordu’ya, gelişmeleri anlatan ve rapordaki görüşlerini özetleyen bir veda mektubu yayınladı.
Yıldırım Orduları Komutanı Erich von Falkenhayn (1861-1922), bu davranışı disiplinsizlik saydı ve tutuklanmasını istedi. Enver Paşa, böyle bir hareketin, Mustafa Kemal adını kamuoyunda daha da yücelteceğini düşündüğü için bunu yapmadı; Diyarbakır’daki 2. Ordu Komutanlığına atadı. Ancak, o atamayı kabul etmedi. Ne yapacağını bilemeyen Enver Paşa, sağlık durumunu gerekçe yaparak ona hava değişimi verip, izne ayırdı.7

Sinir Bozucu Engeller; Sağlık sorunları

İzinli sayılmasına gerekçe yapılan sağlık durumu, gerçekten iyi değildi. Savaş ve gerilim içinde geçen yaşamı boyunca, beden sağlığı hiçbir zaman çok iyi olmamıştı. Çanakkale’den o güne kadarki dönem çok yıpratıcıydı. İnsanın dayanma gücünü zorlayan yoğun savaş ortamı, sinir bozan yönetim engelleriyle birleşince onu neredeyse‘bitkin bir duruma getirmişti’.8
Böbrekleri hastaydı, kalbinde sorun vardı. Sofya’da yakalandığı hastalığı tam olarak tedavi edilmediği için sinirlere baskı yapıyordu. Sıtma nöbetleri güç yitimine yol açıyordu. İlerde, yaşamını yitirmesine neden olacak süreğen karaciğer hastalığıyla karşılaşacaktı.
Birçok kimseye inanılmaz gibi gelebilir ama ordu komutanlığı yapmış bir general olarak; yaverini, emir erini ve kendisini İstanbul’a ulaştıracak parası yoktu. 4.Ordu Komutanı Cemal Paşa’nın araya girmesiyle, kişisel malı olan atlarını sattı ve İstanbul’a dönüş masraflarını bu parayla karşıladı.9

Yeni Görev

İzinli sayıldığı süre dolunca, İstanbul’da Genel Karargah emrine verilmişti ama bu görevlendirme, izin süresinin dolaylı olarak uzatılmasından başka bir şey değildi. Tedavi için Avusturya’da Karlsbad’a gitti (25 Mayıs-2 Ağustos 1918). Dönünce 7 Ağustos’ta yeniden Doğu Cephesi’ne atandı. Falkenhayn ayrılmış ve yerine Çanakkale’de iyi ilişkiler içinde olduğu Liman von Sanders getirilmişti. Bu nedenle, görevi kabul etti ve 22 Ağustos’ta Halep’e hareket etti.
Savaşın önemli günlerinde Alman generallerin yönetimine bırakılan bu önemli ordu, yenilginin kabul edildiği gün, kalıntı haline geldikten sonra ve yalnızca bir hafta için onun komutasına verilmişti. Teslim olmak, teslim etmek, ordu dağıtmak gibi yapısına hiç uymayan işler ona yaptırılacaktı.

“Savaş Şimdi Başlıyor”

Ordunun dağıtılmasını elden geldiğince önlemeye ve silahları ülkenin değişik yörelerine göndermeye karar verdi. “Savaş Müttefikler için bitmiş olabilir, ancak bizi ilgilendiren savaş, şimdi başlıyor”10 diyordu. 3 Kasım’da, Hükümet’ten, Mondros Mütareke’sinin ilerde Türkiye zararına işletilebilecek belirsizlik içeren maddelerinin açıklatmasını istedi. Yanıt alamayınca, kendi düşüncesini Hükümet’e bildirdi.
Anadolu’nun savunulması için önemli gördüğü İskenderun Limanı ve Toros tünelleri üzerinde duruyordu. 5 Kasım’da gönderdiği telgrafta, “Mütareke koşulları içindeki belirsizlikleri giderecek önlemler alınmadan, orduları terhis etmemeliyiz” diyordu.11
Ali Fuat (Cebesoy) Paşa’yı Adana’ya çağırdı. Ülkeyi kurtarmak için yapılması gerekenler konusunda görüşlerini açıkladı ve “Bundan sonra, millet kendi haklarını kendisi arayacak ve koruyacaktır. Bizlerin, mümkün olduğu kadar ona bu yolu göstermemiz ve bütün ordu ile birlikte yardım etmemiz gerekir” diyerek, ondan komutası altındaki birlikleri dağıtmamasını istedi.12
Ordu silahları, Anadolu’nun içlerinde çok az insanın bildiği yerlere taşınmalı ve korunmalıydı. Terhis edilecek güvenilir subaylarla doğrudan ilişki kurdu. Onları, “gerilla gurupları oluşturmak için biraraya gelmeye”13 ve ilerdeki ulusal direniş için hazırlıklı olmaya çağırdı. “Denizden uzak iç bölgelerde, ilerde kuracağı ulusal kurtuluş ordusu için silah sığınakları”14 kurulmasını istedi; “Urfa, Maraş, Antep’e silah gönderdi”.15
Güven duyduğu kişilere ne yapmaları gerektiğini ve nasıl destek olacağını açıkça söylüyor, onları ulusal direniş için yüreklendiriyordu. Örneğin, ne yapılması gerektiğini bilmediklerini söyleyen Antepli Ali Cenani’ye, “Bölgenizde hiç mi erkek kalmadı? Kendinizi savunmanın yollarını bulun. Örgütlenin. Milli bir kuvvet toplayın. Ben size gerekli silahları veririm” diyordu.16

Toros Tünelleri

İngilizler 3 Kasım’da İskenderun’a bir kurul göndererek, karaya asker çıkaracaklarını, bu nedenle limandaki mayınların temizlenmesini istediler.17 İsteği, aynı gün çektiği bir telgrafla İstanbul’a bildirdi ve Hükümet’in görüşünü sordu. Sadrazam İzzet Paşa’nın, “İskenderun’a asker çıkarılması ve Toros tünellerinin işgali yalnızca korumaamaçlıdır; işgalin yerine ve genişliğine İngiliz Komutanı karar verecektir” biçimindeki yanıtına karşı çık.18
Birliklere, “İskenderun’a asker çıkarılması halinde, çıkarmanın silah kullanılarak önlenmesi” buyruğunu verdi.19 İzzet Paşa, buyruğun, “Devlet siyasetine ve ülke yararına kesinlikle aykırı” olduğunu söyleyerek kaldırılmasını istedi ve “Ateşkes Antlaşması’nda, bize uygunsuz hükümleri kabul ettiren gaflet değil, kesin yenilgimizdir” dedi.20
Hükümete ve saygı duyduğu İzzet Paşa’ya verdiği yanıt, ülke savunması söz konusu olduğunda soruna yaklaşım biçimini ve özyapısını ortaya koyan önemli bir belgedir. Söz konusu yanıtta şunları söyler: “İngilizler’in her isteğine boyun eğecek olursak, İngiliz doymazlığının önüne geçmeye imkan kalmayacaktır... İngilizler’in elde etmek istediği sonucu onlara kendi yardımımızla vermek, tarihte Osmanlılık için, özellikle bugünkü hükümet için kara bir sayfa oluşturur... İngilizler’in aldatıcı davranış, öneri ve hareketlerini, İngilizlerden daha çok haklı bulan emirleri uygulamaya, yaradılışım uygun değildir. Başkomutanlık Kurmay Başkanlığı’nın kurallarına uymadığım takdirde, birçok suçlamalar altında kalmam doğal olduğundan, komutanlığı hemen teslim etmek üzere yerimeatayacağınız zatın acele olarak gönderilmesini rica ederim”.21

DİPNOTLAR

1   “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, I.Cilt, sf. 301; “Atatürk” Lord Kinross,  sf. 137 ve “Çankaya” Falih Rıfkı Atay,  sf. 95-97
2    “Milli Kurtuluş Tarihi” D.Avcıoğlu, III.C., İst.-1974, sf. 952-954, “Atatürk Hayatı ve Eseri-I”, Y.H.Bayur, Atatürk A.Mer., Tıpkı B., 1997, sf. 122-133 ve “Çankaya” F.R.Atay, Sena Mat., 1980, sf. 95-97
3    “Çankaya” F.R.Atay, Sena Mat., 1980, sf. 97 ve “Atatürk Hayatı ve Eseri–I” Y.H.Bayur, Atatürk Araş. M, Tıpkı B., 1997, sf. 122-133
4    “Çankaya” Falih Rıfkı Atay, Sena Mat., İstanbul-1980,  sf. 97
5    “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, I.C., Remzi Kit., 9.Bas., İst.-1983,  sf. 303
6    a.g.e.  sf. 303
7    “Kurt ve Pars” Benoit Mechin, Kum Saati Yay., İst.-2001,  sf. 80
8    a.g.e.  sf. 80
9    a.g.e.  sf. 304
10  “Atatürk” L.Kinross, Altın Kitaplar Yay., 12.Bas., İst.-1994, sf. 164
11  “Çankaya” Falih Rıfkı Atay, Sena Mat., İst.-1980,  sf. 147
12  “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü” U. Kocatürk, T.İş Ban.Y., sf. 72
13  “Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyetin Doğuşu” Dietrich Gronau, Altın Kitaplar Yay., 2.Bas., İst.-1994,  sf. 126-127
14  a.g.e.  sf. 127
15  “Atatürk” L.Kinross, Altın Kitaplar Yay., 12.Bas., İst.-1994,  sf. 166
16  “Atatürk” L.Kinross, Altın Kitaplar Yay., 12.Bas., İst.-1994,  sf. 165
17  “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü” U. Kocatürk, T.,İş Ban., Yay., sf. 72
18  a.g.e.  sf. 72
19  “Atatürk’ün Hayatı ve Eseri” Y.Hikmet Bayur, Atatürk Araş. Mer., Tıpkı Bas., Ank.-1997,  sf. 184-185
20  “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü” U. Kocatürk, T.,İş Ban., Yay., sf. 73
21  “Türk İstiklal Harbi, I.Cilt, Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı” Gen. Baş. Harp Tarihi Dairesi, Ankara-1963, sf. 53 ve 202; ak. Prof. U.Kocatürk “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü” T.İş Ban.Y., Ank, sf. 72-73 ve “Çankaya” Falih Rıfkı Atay, Sena Mat., İst.-1980, sf. 148

3 yorum: