Amerikan donanmasının Missouri Zırhlısı, 5 Nisan
1946 günü İstanbul’a geliyor ve büyük törenlerle karşılanıyordu. O günlerde
TBMM’de inanılması güç konuşmalar yapılıyor, Atatürk’ün tüm yaşamını
adayarak sağladığı tam bağımsızlık, ulusal onur gibi kavramlar adeta yok
sayılıyordu. Başbakan Şükrü Saraçoğlu, o günlerde, Amerika’ya 4.5 milyon
dolarlık borcun ödenmesi üzerine yaptığı konuşmada şunları söylüyordu: “Hepimiz
inanıyoruz ki, biz bu parayı vermekle borcumuzun yalnız maddi kısmını ödüyoruz.
Amerika’ya, bir de manevi borcumuz vardır ki; onu da, hürriyet, adalet,
istiklâl ve insanlık davalarında Amerika’nın bulunduğu saflarda bulunmak
suretiyle ödemeye çalışacağız”. Aynı günlerde, İstanbul Milletvekili Hamdullah
Suphi Tanrıöver Meclis’te; “Dünyaya
ışık nereden geliyor? Bu ışığın bir kaynağı var. Işık Amerika’dan geliyor. Ümit
nereden geliyor, Amerika’dan geliyor” derken; Bursa Milletvekili M.Baha Pars: “Bugün
bu büyük milletin, Amerika’nın insanlığa yaptığı yardımı hatırlayıp
teşekkür ederken, peygamber gibi temiz ve kusursuz Roosvelt’i ve onun halefi
olan, kıymetli devlet ve millet adamı Truman’ı hürmetle selamlarım” diyordu.
‘Göz
Kamaştıran Ülke’; ABD
ABD, İkinci Dünya Savaşı’ndan Batı Dünyası’nın önderi
olarak çıktı. Savaşın gerçek galibi, ‘gelişmenin, barışın ve demokrasinin’ simgesi
olarak ‘göz kamaştırıcı’ bir varsıllık içindeydi. Onunla iyi ilişkiler
kurmak, dost olmak ve yardımına ‘hak kazanmak’, ‘hür dünyaya’
katılarak, ‘özgür ve uygar’ olmanın, kaçırılmaması gereken fırsatıydı.
Dünyanın büyük bölümü böyle düşünüyordu. ABD ve Amerikan yaşam tarzı, tüm
dünyayı saran bir modaydı.
Oysa bu ‘moda’nın
arkasındaki gerçek, yoksul ve güçsüze yaşam şansı vermeyen genel, yaygın,
örgütlü ve güce dayanan yeni bir dünya düzeniydi. Bu düzenin ekonomik ve
politik amaçları içinde; azgelişmiş ülkelerin kendi geleceklerini belirleme,
ulus çıkarlarına sahip çıkma ya da bağımsızlığını koruma gibi kavramlara yer
yoktu. Yeni düzen bunları yok etmek üzere geliştirilmişti.
Türkiye, Yeni Dünya Düzeni’ne katılmada dünyadaki
azgelişmiş ülkeler içinde en özenili (hevesli) ülke olmuştur. Daha 20 yıl önce,
emperyalizmi dünyada ilk kez yenilgiye uğratan bir ülkenin, bu tutumu, gerçek
anlamda bir üzünçlü (dramatik) durumdu. Kemalizm Türkiye’de reddediliyordu.
Batıcılık Tutkusu
Pek çok kimse, Türkiye’nin Batıya bağlanmasına; Sovyetler
Birliği’nin II.Dünya Savaşı sonrasında süresi biten 1925 Türk-Sovyet
anlaşmasını yenilememesi ve Türkiye’den toprak isteğinde bulunmasının neden
olduğuna inanır.
Bunun etkisi olduğu vardır. Ancak, gerçek ve belirleyici
neden bu değildir. O günlerde Türkiye’yi yönetenler yetkilerini, tam
bağımsızlık olan Kemalizmden yana değil, Batı’ya bağlanmaktan yana
kullanmıştır. Bu durum, onların bilinç düzeyi ve bu düzeyin oluşturduğu dünya
görüşünün bir sonucuydu.
1939 Üçlü Bağlaşma Anlaşması’yla başlayan Batı’ya bağlanma süreci,
savaşın bitmesi ile hız kazanmıştır. Toplumsal düzey ve siyasi yapı yeterli
düzeyde olmamasına karşın, çok particiliğe geçilmiş, ABD’ye verilen ödünler
yoğunlaştırılmıştır.
Türkiye, BM’den sonra o dönemde kurulan hemen tüm
uluslararası örgütlere; inceleme yapmadan, araştırmadan ve bilgi sahibi olmadan
üye oldu. 14 Şubat 1947’de Dünya Bankası, 11 Mart 1947 de IMF, 22 Nisan 1947’de
Truman Doktrini, 4 Temmuz 1948’de Marshall Planı, 18 Şubat 1952’de NATO ve 14
Aralık 1960’da OECD’ye katıldı.
Bunlardan başka sayısını ve niteliğini bile tam olarak bilinmeyen,
çok sayıda ikili anlaşmaya imza attı. Gümrük Birliği Protokolü’yle
kapılarını AB’ne açtı. Türkiye’nin katıldığı tüm uluslararası anlaşmaların
ortak özelliği, Batıya bağımlılığın arttırılması ve hükümranlık haklarının
törpülenmesidir. Törpülenmenin ulaştığı düzey bugün, Osmanlı İmparatorluğu’nun
son dönemini aratacak düzeydedir.
İkili
Anlaşmalar
ABD ile yapılan ilk ikili anlaşma, daha savaş bitmeden
yapılan ve 23 Şubat 1945 tarihinde imzalanan anlaşmadır. Borç verme ve
kiralamalarla ilgili olan bu anlaşma, TBMM de 4780 sayıyla yasalaşmıştır.
Anlaşmanın temel özelliği; adının Karşılıklı Yardım Anlaşması olmasına
karşın, ABD isteklerinin Türkiye tarafından kabul edilmesi ve Türkiye’yi ağır
yükümlülükler altına sokmasıdır.
Anlaşmada, koruyucu hükümler olarak yer alan başlamlarla
(maddelerle), Türkiye’nin değil, hiçbir yükümlülük altına girmeyen ABD’nin
hakları koruma altına alınmaktadır. Anlaşmanın 2.başlamı şöyledir: “T.C.
Hükümeti, sağlamakla görevli olduğu hizmetleri, kolaylıkları ya da bilgileri
ABD’ne temin edecektir”.1
Böyle bir başlamın bağımsız iki ülke arasında yapılan bir anlaşmada yer alması
elbette olanaklı değildir. T.C.Hükümeti, ABD’ne hizmet sunmakla görevli olacak
ve bu görevin sınırı da belli olmayacaktı.
Borçlanma Anlaşması
İkinci anlaşma, 27 Şubat 1946 tarih ve 4882 sayılı
yasayla kabul edilen bir kredi anlaşmasıdır. Bu anlaşmanın özü dünyanın değişik
yerlerinde ABD’nin elinde kalan ve ülkesine geri götürmesinin gideri yüksek
olan, eskimiş savaş artığı gereci (malzemeyi) satın alması koşuluyla Türkiye’ye
10 milyon dolar borç verilmesidir. Bu anlaşma, Türkiye’yi her yönden bağımlı kılacak
anlaşmalar dizisinin öncülerindendir ve ağır koşullar içermektedir. Anlaşmanın
I.bölümü şöyledir:
“T.C. Hükümeti, ABD Dış Tasfiye
Komisyonu’nun Türkiye dışında satışa çıkardığı, kullanım fazlası malzeme ve
donatımlardan, ihtiyaçlarına denk düşenleri satın almak istediğinde, bu alımın
10 milyon dolarlık bölümü için, iki hükümet aşağıdaki maddeleri kabul
etmişlerdir;
I. ABD, Türk Hükümetine bu alımlar
için 10 milyon dolar kredi verecektir.
II. Türkiye Hükümeti kullanılan
kredinin tamamını, on eşit taksitte, yıllık 2,3/8 oranı üzerinden hesap edilen
faizle ve dolar olarak ödemeyi kabul eder.
III. Birleşik Devletler, faiz
dahil olmak üzere bu taksidin resmi rayiç üzerinden Türk Lirası olarak
ödenmesini de isteyebilecektir. Türk Lirası ödemeler, T.C.Merkez Bankası’nda
özel bir hesaba yatırılacak ve Birleşik Devletlerin arzusuna göre;
-Kültürel, Eğitimsel ve İnsani
amaçlara,
-Birleşik Devletler tarafından
Türkiye’de kullanılan memurların harcamalarına tahsis edilecektir”.2
ABD bu anlaşmayla çok yönlü kazançlar elde etmişti.
Elindeki savaş artığı gereci satmakta, Türkiye’yi bu gereçlere ait yedek parça
bağımlısı yapmakta ve Türkiye’de etkinlik gösterecek Amerikalı görevlilerin
giderlerini karşılamaktadır. Bu işler için hiçbir harcama yapmamaktadır.
Kültürel, insani ve eğitimsel etkinliğin ne anlama
geldiği bugün daha iyi bilinmektedir. Kimlere ya da hangi örgütlere ne miktarda
ve ne amaçla yapıldığını yalnızca Amerikalıların bildiği yardımlarla, ABD
Türkiye’deki gücünü hızla arttırmış, toplumun her kesiminden kendisine bağlı
insan yetiştirmiştir.
Savaş Artığı Malzeme
Anlaşmanın ikinci bölümünde de Türkiye için kabul
edilemez nitelikte hükümler vardır. İkinci bölümün birinci başlamı şöyledir; “ABD
Dış Tasfiye komisyonu, Türk Hükümetine satacağı malzemelerin fiyatlarının
envanterini ve listelerini verecektir. Satış fiyatı ilgili mümessiller
tarafından görüşülecektir. Türk Hükümeti tarafından malzemenin bulunduğu yerden
ve bulunduğu gibi alınacaktır. Alınan malzemenin mülkiyeti Türkiye’ye
geçmeyecek, ABD hükümeti alınan malzeme için herhangi bir teminat vermeyecektir”.3
Anlaşmaya göre Türkiye, satın almak istediği gereci
yerinde nasılsa, kırık, bozuk, işlemez ya da onarımı gerekse de alacak, ABD
bozukluklar için herhangi bir yükümlülüğe girmeyecektir. Ayrıca satın alınan gereciniyelik
(mülkiyet) hakkı Amerikalılarda kalacaktır. Çünkü, 23 Şubat 1945 tarihli ilk
anlaşmanın 5.başlamına göre, Türkiye ABD Başkanı gerek görürse, bu malzemeleri,
parası ödenmiş bile olsa geri vermeyi kabul etmiştir.
Bu anlaşmanın, bağımsız ülkeler arası ilişkilerde değil,
sıradan ticari ilişkilerde bile yeri olamayacağı açıktır. Anlaşmanın
imzalandığı 1947 yılında Atatürk’ün “en
yakın çalışma arkadaşı” İsmet İnönü Cumhurbaşkanıdır. O günlerde
devlet hazinesinde 245 milyon dolarlık altın ve döviz stoğu vardır. Kurtuluş
savaşının kazanılmasının ardından 25, Atatürk’ün ölümünden ise yalnızca
9 yıl geçmiştir.
Anlaşmalar Seti
Türkiye 1950’ye dek, ABD ile; 7 Mayıs 1946 tarihli Borçların
Tasfiyesi ile İlgili Anlaşma, 6 Aralık 1946 tarihli Kahire Anlaşmasına
Ek Anlaşma, 12 Temmuz 1947 tarihli Askeri Yardım Anlaşması ve 27
Aralık 1949 tarihli Eğitim İle İlgili Anlaşmalar imzalamıştır. Bu
anlaşmalar, Türkiye’nin bağımsızlığını büyük oranda ortadan kaldırarak ABD’ni
içsel bir olgu durumuna getiren elli yıllık sürecin temelini oluşturur. Diğer
tüm anlaşmalar, bu temel üzerinde çeşitlendirilmiş ve yaygınlaştırılmıştır.
Bunlardan Askeri Yardım ve Eğitim İle İlgili olanlarının koşulları özellikle
dikkat çekicidir.
Satın
Aldığı Malı Kullanamama
Askeri Yardım Anlaşması,
1952’de yapılacak NATO ile ilgili ikili ve çok yanlı anlaşmaların ön hazırlığı
niteliğindedir. Belirgin özelliği, önceki anlaşmalarda olduğu gibi, ABD’nin
belirleyici olmasıdır. Bu anlaşmanın 2.başlamı şöyledir: “Türkiye Hükümeti
yapılacak yardımı, tahsis edilmiş bulunduğu amaç doğrultusunda kullanabilecektir.
Birleşik Devletler Başkanı tarafından atanan... Misyon şefi ve temsilcilerinin
görevlerini serbestçe yapabilmesi için, Türkiye Hükümeti her türlü tedbiri
alacak, yardımın kullanılışı ve ilerleyişi hakkında istenecek olan her türlü
bilgi ve gözlemi, her türlü kolaylık ve yardımı sağlayacaktır”.4
Bu anlaşmanın olumsuz sonucunun ne anlama geldiğini
Türkiye 17 yıl sonra karşısına çıkan somut ve acı bir gerçekle öğrenecektir.
1964 Kıbrıs bunalımında, Kıbrıslı Türkleri korumak için son umar (çare) olarak
yapılması düşünülen askeri eylem, ABD tarafından bu anlaşmanın 2.ve 4.başlamı
gerekçe gösterilerek önlenmiştir.
ABD Başkanı Johnson, o zaman başbakan olan İsmet
İnönü’ye ünlü mektubunu göndermiş ve bu mektupta şunları yazmıştı: “Bay
Başkan, askeri yardım alanında Türkiye ve Birleşik Devletler arasında
yürürlükte olan iki taraflı anlaşmaya dikkatinizi çekmek isterim. Türkiye ile
aramızda var olan, askeri yardımın veriliş hedeflerinden başka amaçlarla
kullanılması için, Hükümetinizin Birleşik Devletlerin iznini alması
gerekmektedir. Hükümetiniz bu koşulu tamamen anlamış olduğunu, çeşitli kereler,
Birleşik Devletler’e bildirmiştir. Var olan koşullar altında, Türkiye’nin
Kıbrıs’a yapacağı bir müdahalede Amerika tarafından verilmiş olan askeri
malzemenin kullanılmasına, Amerika Birleşik Devletleri’nin izin vermeyeceğini,
size bütün samimiyetimle ifade etmek isterim”.5
Sömürgecilik döneminin biçemiyle (üslubuyla) yazılan
mektup, içerik olarak da çok ağırdır ancak ne ilginçtir ki İsmet İnönü’nün
Cumhurbaşkanı olduğu dönemde imzalanan bir anlaşmaya dayanmaktadır. Johnson
Mektubu’nun, ulusal bağımsızlığın 1964’de geldiği noktayı gösteren somut
bir belge olması açısından tarihsel bir önemi vardır. Mektubun doğrudan tarafı
olan İsmet İnönü, imzalattığı anlaşmanın ne anlama geldiğini bilmiyor
olacak ki, söylemde sert tepki gösterecek ve “Yeni bir dünya kurulur Türkiye
oradaki yerini alır” diyecektir.
Aynı İnönü, Bu mektubun yazılmasına yasal zemin
oluşturan 12 Temmuz 1947 tarihli ikili anlaşmanın imzalandığı gün, Cumhurbaşkanı
olarak yayınladığı iletide (mesajda) ise şunları söylemişti; “Büyük Amerika
Cumhuriyeti’nin, memleketimiz ve milletimiz hakkında beslemekte olduğu yakın
dostluk duygularının yeni bir örneğini teşkil eden bu sevinçli olayı her Türk
candan alkışlamaktadır... Bu yardımı yapan Birleşik Amerika’nın, dünya
barışının devamı ve güçlendirilmesi uğruna kendisine düşen büyük rolü tamamıyle
benimsediğini gösteren parlak ümitlerle dolu bir işarettir”.6
Eğitim Anlaşması
27 Aralık 1949’da imzalanan Eğitim İle İlgili Anlaşma;
Türk milli eğitimine yön vermede, ABD’nin önce ortak edilmesi daha sonra
belirleyici olmasını sağlayacak koşulları yaratan bir anlaşmadır. Anlaşmanın
sonuçları en ağır biçimiyle bugün yaşanmaktadır. Türk milli eğitimi, bugün her
yönden milli olmaktan uzaktır ve bir yetersizlik içindedir. Ulusal eğitimin
çözüm bekleyen sorunları özel kişi ve kümelere bırakılmış paralı eğitim
yaygınlaştırılmıştır.
27 Aralık 1949 tarihli Türkiye ve ABD Hükümetleri
Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkındaki Anlaşma’nın en önemli
özelliği, Türkiye’de kazanılacak Amerikan yanlısı kişilerin eğitilme biçiminin
saptanması ve giderinin karşılama yönteminin belirlenmesidir. Belirlemeler aynı
zamanda, Amerika’nın Türkiye’ye göndereceği ‘uzman’, ‘araştırmacı’,
‘öğretim üyesi’ adı altındaki görevliler için de yapılmaktadır.
Türkiye’de ABD’ye yardım edecek, işbirliği yapacak, geleceğin yöneticilerini
yetiştirmek üzere Amerika’ya götürülecek olan Türk ‘öğrenci’, ‘öğretim
üyesi’ ve ‘kamu görevlilerinin’ konumları da bu anlaşmayla
belirlenmektedir.
Bu anlaşmayla başlayan süreç, ABD açısından o denli
başarılı olmuştur ki, bugün Türkiye’de Amerikan eğitimi almamış üst düzey
yönetici kalmamış gibidir. Sözü edilen Anlaşmanın birinci başlamı şöyledir: “Türkiye’de
Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu adı altında bir komisyon kurulacaktır. Bu
komisyon, niteliği bu anlaşmayla belirlenen ve parası T.C.Hükümeti tarafından
finanse edilecek olan eğitim programlarının yönetimini kolaylaştıracak ve
Türkiye Cumhuriyeti ile Amerika Birleşik Devletleri tarafından tanınacaktır.”
Kurulacak komisyonun yetki, işleyiş ve oluşumu ile ilgili
olarak 1.1 ve 2.1 alt başlamlarında şunlar vardır; “Türkiye’deki okul ve
yüksek öğrenim kurumlarında ABD vatandaşlarının yapacağı eğitim, araştırma,
öğretim gibi eğitim faaliyetleri ile Birleşik Devletler’deki okul ve yüksek
öğrenim kuruluşlarında Türkiye vatandaşlarının yapacağı eğitim araştırma,
öğretim gibi faaliyetlerini; yolculuk, tahsil ücreti, geçim masrafları ve
öğretimle ilgili diğer harcamaların karşılanması da dahil olmak üzere finanse
etmek... Komisyon harcamalarını yapacak veznedar veya bu işi yapacak şahsın
ataması ABD Dışişleri tarafından uygun görülecek ve ayrılan paralar, ABD Dışişleri
Bakanı tarafından tesbit edilecek bir depoziter veya depoziterler nezdinde
bankaya yatırılacaktır.”
Kullanma yer ve miktarına ABD Dışişleri Bakanı’nın karar
vereceği harcamaların nereden sağlanacağı ise, Anlaşma’nın giriş bölümünde
belirtilmektedir; “T.C. Hükümeti ile ABD Hükümeti arasında 27 Şubat 1946
tarihinde imzalanan Anlaşma’nın birinci bölümünde belirtilen” kaynakla.
Bu kaynak, ABD’in Türkiye’ye verdiği borcun faizlerinin
yatırılacağı T.C.Merkez Bankası’na, Türk Hükümet’ince ödenen paralardan oluşan
bir kaynaktır. T.C. Hükümeti bu anlaşmalarla, kendi parasıyla kendini bağımlı duruma
getiren bir açmaza düşmektedir. ABD ile yapılan ikili anlaşmaların tümünde
ortak olan bir özellik vardır; Bu anlaşmalar planlı bir bütünsellik taşır ve
birbirleriyle tamamlayıcı bağlantılar içindedir. Burada görüldüğü gibi,
Eğitimle İlgili Anlaşma’nın kaynağı, Borç Verme Anlaşması’nın bir başlamıyla
karşılanır.
Anlaşma’nın 5.başlamı en dikkat çekici başlamlardan
biridir. Bu başlam, yukarıda açıklanan işleri yapma yetkisinde olan ve
Türkiye’nin bağımsızlığını dolaysız ilgilendiren kararlar alabilen bir
komisyonun kurulmasını öngörmektedir. ‘Türkiye’de Birleşik Devletler Eğitim
Komisyonu’ adını taşıyan kurulun oluşumu için şunlar yazılıdır: “Komisyon
dördü T.C. Vatandaşı ve dördü ABD vatandaşı olmak üzere sekiz üyeden
oluşacaktır. ABD’nin Türkiye’deki diplomatik misyon şefi komisyonun fahri
başkanı olacak ve komisyonda oyların eşit olması halinde kararı komisyon
başkanı verecektir”.7
‘Uzmanlar’ ve Yaptıkları
27 Aralık 1949 tarihli ikili anlaşmayla, Türkiye’ye
ABD’nden gelen uzmanların niteliği ile ilgili olarak 1960 Milli
Birlik Komitesi üyesi ve tabii senatör E.Albay Haydar Tunçkanat şunları
söylemişti: “Amerikalılar Türkiye’ye genellikle Türk düşmanı konumundaki
personelini gönderir. Bunlar Türkiye ve Türkler hakkında geniş bilgilerle
donatılırlar. Bu kişiler şirket müdürü, uzman, danışman, ticaret yetkilisi, er,
subay ve turist olarak ABD pasaportuyla gelip, ikili anlaşmaların sağladığı
geniş imkanlara dayanarak, Türkiye’deki özel görevlerini büyük bir serbesti
içinde, kimsenin müdahalesi olmadan yaparlar. Türkiye’yi karıştırmak,
parçalamak için, yerli işbirlikçilerle birlikte yerel örgütler kurarlar,
hükümetleri düşürdükleri bile söylenir... Türkiye’deki devrimci ve
anti-amperyalist, Atatürkçü her hareket komünistlikle damgalanarak sol tehlike
büyütülürken her türlü sağ ve gerici hareketlere milliyetçi nitelik verilip
örtülerek, Türkiye için asıl büyük tehlike, sinsi bir biçimde yerli ve yabancı
para ve ideolojilerle beslenip kuvvetlendirilir”.8
DİPNOTLAR
1 “İkili Anlaşmaların İç
Yüzü” Haydar Tunçkanat, Ekim Yay.,
sf.23
2 a.g.e. sf.26-27
3 a.g.e. sf.31
4 a.g.e. sf.190
5 a.g.e. sf.196-197
6 Siyasal Bilgiler Fak. Dış İlişkiler
Enstitüsü Op. Cilt sf. 192 ak. Haydar Tunçkanat “İkili Anlaşmaların İç Yüzü”
Ekim Yay., sf.196
7 “İkili Anlaşmaların İç Yüzü”
H.Tunçkanat Ekim Yay., sf.44-45-48
8 “İkili Anlaşmaların İç Yüzü” Haydar
Tunçkanat Ekim Yay., sf.56
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSil