Karasuları, Hava Sahası, Kıta Sahanlığı, ada işgalleri
ve Yunan Adalarının Silahlandırılması’ndan oluşan Ege “sorunu”, özgünlüğü
olan bir konular bütünüdür. Yunanistan, arkasına aldığı uluslararası desteğe
dayanarak; Ege konusunu dilediği gibi yorumluyor, kararlar alıyor ve aldığı
kararları uyguluyor. Türkiye’deki yetersiz yönetimi bir fırsat olarak görüyor
ve arkasına aldığı uluslararası destekle Türkiye’ye karşı siyasi üstünlük
sağladığına inanıyor. Ada işgal ediyor, karasularını 12 mile
çıkarıyor ve bunları Türkiye’ye kabul ettiriyor. Yakın gelecekte, kıta
sahanlığı konusunu gündeme getirmeye hazırlanıyor.
Ege Sorunu Nedir
Ege sorunu, coğrafi konumunun özgünlüğü nedeniyle, uluslararası
anlaşmaların genel kurallarıyla çözülmesi mümkün olmayan ulusal bir sorundur.
Dikkatlice ele alınacak ve kazanılmış haklardan ödün verilemeyecek bir konudur.
Ege’nin karmaşık
sorunları, daha doğrusu Yunanistan’ın karıştırıp sorun durumuna getirdiği Ege
konusu, iki ülkenin anlaşmasıyla çözülebilecek nitelikte bir sorundur. Ancak,
Yunanistan 19.yüzyıldan beri takındığı tavrı sürdürmekte ve Ege’yi kendi mülkü
sayan geleneksel anlayışıyla, hareket etmektedir. Bugün zayıf gördüğü
Türkiye’yi yok sayıyor; Girit, Selanik ve Kıbrıs’ta yürüttüğü politikanın
benzerini, 21.yüzyılda Ege’de uyguluyor.
Karasuları ve Lozan
Ege konusunda ortak
bir yaklaşım, Lozan Anlaşması’yla
sağlanmıştı. Ancak, daha sonra, Lozan’da Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığıyla ilgili diğer tüm
konularda olduğu gibi, Ege tartışma konusu yapılmıştır. Brüksel ya da
Washington’da ileri sürülen görüşlerin ve oluşturulan politikaların ortak
noktası Lozan’a karşıtlıktır.
Batı’nın politika üreticileri ve uygulayıcıları, Lozan’ı “özel bir dönemin” kabul
edilmez ürünü olarak ele almışlar ve sürekli olarak yürürlükten kaldırmak
istemişlerdir. Ege sorunu bu tutumun açık örneklerinden biridir.
Lozan’ın imzalandığı 1923 yılında, Türk ve Yunan karasuları
(Karasuları: Bir devletin sahip olduğu deniz kıyıları boyunca egemenliği
altında tuttuğu belli genişlikte su şeridi) 3 mildi.
Kısa Geçmiş
Yunanistan
karasularını 1936 yılında kimseye sormadan ve görüşmeden 6 mile çıkardı.1936,
savaşın yaklaştığı ve Hitler Almanyası’yla birlikte hareket eden İtalya’nın,
Ege adalarının tümünü işgale hazırlandığı yıllardı. Ankara-Atina ilişkileri en
iyi dönemiydi ve Türkiye İtalya’nın saldırgan tutumuna tepki duyuyordu. O
günlerde 6 mil Türkiye için bir olumsuzluk oluşturmuyordu.
Yunanistan, savaştan
sonra kararını değiştirmedi. Türkiye, bu tutuma karşı 1945-1960 arasındaki CHP
ve DP dönemlerinde herhangi bir yanıt vermedi. 27 Mayıs’ın getirdiği ulusalcı hava
sonucunda ancak 1964’de yanıt verilebildi ve karasuları 6 mile çıkarıldı.
Yunanistan,
istemlerini tırmandırmayı bırakmadı ve 12 Eylül Darbesi’nden sonra 12
milden söz etmeğe başladı. Avrupa Birliği’ne girdikten sonra, sözlerini somut
isteme dönüştürdü ve konuyu Avrupa Birliği’nin sorunu durumuna getirdi. Uzun
yıllar uğraşıp hiçbir Cumhuriyet hükümetine kabul ettiremediği ve Türkiye’nin savaş
nedeni saydığı 12 mil konusunu sonunda AKP yönetimine kabul ettirdi.
Hükümet, Türkiye’nin ödünle sonuçlanan hemen her dış ilişkisinde adı geçen, Ferudun
Sinirlioğlu başkanlığındaki bir kurul aracılığıyla Yunanistan’la anlaştı.
Anlaşma koşulları açıklanmadı ama basın, Yunanistan’ın 12 mil isteminin
kabul edildiğini yazdı.
Karasuları 6 mil
iken, Ege Denizi’nin yüzde 48,85’i açık deniz, yüzde 43,68’i Yunan
karasuları ve yüzde 7,47’si ise Türk karasularından oluşuyordu.1
Bundan sonra Ege’de Türkiye’nin karasuları herhalde kalmayacaktır. Çünkü
Yunanistan, her adanın kendi kıta sahasının olmasını istemektedir. Olasıdır ki,
AKP ilerde bunu da kabul edecektir.
12 Mil Sorunu
16 Kasım 1944’te
yürürlüğe giren BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 3.Maddesi, genel bir yaklaşım olarak ülkelere
karasularını 12 mile dek genişletme yetkisi vermiştir. Yunanistan bu maddeyi
ileri sürerek karasularını 12 mile çıkarmak istemektedir. Oysa, bu isteğin
yerine getirilmesi, Ege Denizi’nin özgün yapısı nedeniyle olanaksızdır.
Türkiye ve Yunanistan
Okyanus’a kıyısı olan
iki ülke değildir. Anadolu’ya neredeyse dayanmış olan Ege adalarının tümüne
sahip Yunanistan, karasularını 12 mile çıkardığında, Ege Denizi’nde açık deniz
alanı hemen hemen kalmayacak ve Ege Denizi’nin tümü Yunanistan’ın olacaktır.
Türk Deniz
Kuvvetleri’nin uluslararası sular aracılığıyla Ege’den Akdeniz’e çıkışı
olanaksız duruma gelecek, Hava Kuvvetleri Ege üzerindeki hava sahasında
tatbikat yapamayacaktır.
BM Deniz Hukuku
Sözleşmesi, açık denizlere yönelik olarak 12 mil yetkisi vermektedir ancak
aynı sözleşmenin 300.Maddesi, “Bu hakkın istismar edilemeyeceğini” söylemektedir.2
Yunanistan’ın bugünkü tutumu, 300.Maddeye gösterilebilecek en iyi
örnektir.
Yunanistan,
karasularını 12 mile çıkarırken, Ege Denizi’nin tümünü kendi malıymış gibi
görmekte ve Doğu kıyılarındaki Türkiye’yi adeta yok saymaktadır. Dayanaksız
isteklerine gerekçe oluşturmaya çalışırken ileri sürdüğü; “Karasularını
azami genişletme yetkisi kıyı devletinin egemenlik yetkisine girer” savı
bunun en açık kanıtıdır. Oysa karşı kıyıda bir Türkiye vardır ve Türkiye’nin de
egemenlik hakları bulunmaktadır. Yunanistan, Türkiye’nin en yaşamsal egemenlik
hakkını bile yok sayabilmekte, Türkiye’yi yöneten insanlar da bunu kabul
etmektedir.
Ege’nin Tümü
Yunanistan’ın Ege
konusundaki “ihtiraslı” istekleri deniz yüzeyi ve altındaki su hacmiyle
sınırlı değildir. Yunanistan, kendisini bir “takımada devleti” sayarak,
deniz tabanını, onun altındaki varlıkları ve deniz üstündeki hava sahasını da
denetimi altına alarak Ege’nin tümüne sahip olmak istemektedir.
Yunanistan’ın hava
sahası (fır hattı) konusundaki tutum ve davranışları, akıl ve hukuk dışı
aykırılıklar içermektedir. Uluslararası hukuk, her ulusun hava sahasını o
ulusun kara suları ile sınırlamaktadır. Yunanistan, bu kurala uzun yıllar
uymamış, karasuları 6 mil olmasına karşın, hava sahasının 10 mil olduğunu iddia
etmişti. Şimdi, karasularını 12 mile çıkararak hava sahasını daha da
genişlemiştir. Artık, uluslararası hava sahasında uçan Türk uçakları, 12 mil
sınırı içine giremeyecektir. Yunanistan bu tür uçuşları hava sahasının ihlali
saymaktadır.
Ege konusunda
araştırmalar yapan Burak Rende, kıta sahanlığı ve karasuları konusunda
şunları söylemektedir: “Türk anakarasının doğal uzantısı üzerinde bulunan
adaların kıta sahanlığı ve kara suları olduğunu iddia eden Yunanistan tüm
Ege’nin deniz yüzeyini, deniz tabanı ve onun toprak altını, ayrıca hava
sahasını (fır hattı) denetim altına alarak tüm Ege’ye sahip olmak
istemektedir... Karasuları 12 mile çıkarsa Türkiye’de denize bile
giremeyeceğiz”.3
Kıta Sahanlığı
Yunanistan son
dönemlerde arttırdığı istek ve yarattığı sorunlara Kıta sahanlığı konusunu da
ekledi. Diğer tüm konularda olduğu gibi bu konuda da haklı değildi. Ne taraf
ülke olarak Türkiye’nin kabul edeceği uygulanabilir bir öneriye, ne de hukuksal
dayanaklara sahipti. AB’ye girdikten sonra yoğunlaştırdığı Türkiye karşıtı
politikaya Kıta Sahanlığı konusunu, “yeni” bir sorun olarak
eklemişti.
1958 Cenevre
Sözleşmesi, Kıta Sahanlığı kavramını: “Kıyılara bitişik ancak
karasularının dışında kalan deniz yatağı ve onun toprak altında oluşan deniz
alanı” olarak tanımlamıştı. Kıta sahanlığı, uluslararası hukuka göre, kara
ülkelerinin doğal uzantılarıydı ve sınırları; uygulanabilir sözleşme
hükümlerinin bulunmaması durumunda, ülkeler arası eşitlik ilkesine dayanılarak
belirleniyordu.4
Ege Denizi, benzeri
olmayan ilginç bir yapıya sahiptir. Bu nedenle yapılmış tanımlara tam olarak
uyum göstermemektedir. Ege Kıta sahanlığının yarısından çoğu Anadolu
Yarımadası’nın doğal uzantısı içinde kalmaktadır. Kıta sahanlığı, uluslararası
kararların da ortaya koyduğu gibi anakaralarla ilgili bir sorundur. Ege, yarı
kapalı bir deniz konumundadır. İki yanı başka ülkelere ait yarı kapalı bir
denizde, adaların kendi kıta sahanlıklarına sahip olması gibi bir savın;
geçerli ve haklı olması olanaklı değildir.
Uluslararası Hukuk
Adalet Divanı’nın, 1969 Kuzey Denizi, 1982 Tunus–Libya, 1974
ABD–Kanada, 1977 İngiltere–Fransa Davalarında aldığı kararlar ve BM Deniz
Hukuku Sözleşmesi; konuya yaklaşım biçimini ve çözüm yöntemlerinin dış
çerçevesini açık bir biçimde belirlemiştir.
Uluslararası hukukun
geçerli kuralları ve Türkiye’nin bu kurallara dayanan meşru hakları, herkesin
anlayabileceği bir biçimde ortada dururken; Avrupa Parlamentosu, 17 Eylül
1998’de şöyle bir karar alabilmektedir: “Avrupa Parlamentosu, Türkiye’den;
Ege’deki, özellikle Kardak Adası’na ve kıta sahanlığı sınırlarının
belirlenmesine ilişkin olarak, farklılıkların giderilmesi çalışmalarında
uluslararası hukuk ilkelerine saygı göstermesini istemektedir”.5
Türkiye’nin Tutumu
Türkiye, Kıta
Sahanlığı konusunun gündeme getirildiği ilk günden beri, uluslararası hukukun
geçerli kurallarına uygun olarak davranmış ve Yunan adalarının varlığını da
dikkate alarak soruna eşitlik ilkesi çerçevesinde çözüm getirilmesini
savunmuştur.
Ancak Yunanistan,
Türkiye’nin bu olumlu yaklaşımına karşın, hukuk dışı bir yaklaşımla, Anadolu’ya
yakın Yunan adalarına da Kıta sahanlığı tanınması gerektiğini ileri sürmekte ve
bu yolla Türkiye’nin Kıta sahanlığının 6 millik dar bir kıyı şeridiyle
sınırlanmasını istemektedir.
Yunanistan bu garip
isteğini, 1978 yılında konuyu, kendi isteklerini yansıtan biçimiyle Uluslararası
Adalet Divanına götürmüş ancak Divan, Türkiye’nin o günlerdeki
kararlı tavrının da etkisiyle; “Savaşa neden olabileceği” gerekçesiyle “yetersizlik”
kararı vermişti.6
Olasıdır ki AKP
yönetimi bu konuda da ödün verecek, Doğu Akdeniz’de İsrail’e kaptırdığı Münhasır
Ekonomik Bölgesi gibi, Ege Denizi’nin de denizaltı ve üstü varsıllığını
Yunanistan’a kaptıracaktır.
Güçsüzlüğün Bedeli
Yunanistan,
Türkiye’nin bugün, ulusal birlik ve bilinçten uzak, dış etkilere açık ve güçsüz
bir duruma düştüğüne inanmaktadır. Bu nedenle, en kabul edilmez istekleri bile
olağan hak istemi gibi ileri sürebilmekte ve bilinçli bir biçimde Türkiye’nin
üzerine gelmektedir. Türk adalarını işgal etmiş, 12 mili kabul
ettirmiştir. Lahey kararına karşın kıta sahanlığı konusunu,
ısrarla yeniden gündeme getirmektedir. Öyle görünmektedir ki, istekleri Kurtuluş
Savaşı öncesinde olduğu gibi bitmeyecek ve sürekli yükselecektir.
Gelecek yeni istem,
Ege Denizi’nin deniz, denizaltı ve denizüstü varlıklarıyla
Türkiye ve Yunanistan arasında; sınırların belirlenmesi, yani paylaşılması
sorunudur. Bu sorunun çözümü, denize kıyısı olan ülkelerin anakara
uzantılarından oluşan kıta sahasının belirlenmesinden geçmektedir. Türkiye
Cumhuriyeti, güçlü olması gereken bir dönemde, ne yazık ki en güçsüz dönemini
yaşamaktadır.
DİPNOTLAR
1 “Sorunun Kaynağı” Burak Rende,
15.01.1997, www.türk–yunan. gen.tr
2 a.g.y.
3 a.g.y.
4 “Büyük Larousse” Gelişim
Yayınları, sf.6734
5 Europan Parliament, Resulution on the
Commission Reports on developments in relations with Turkey Since the entry
into force of the Customs Union (COM (96) 0491–C4 0605/96 and COM (98)
0147–C4–0217/98), 17.09.1998, ak. Türk–İş, “Avrupa Birliği Türkiye’den Ne
İstiyor” sf.12
6 “Türk Yunan İlişkileri: Sorunlar
Argümanlar”, Ank., sf.14, ak.Burak Rende a.g.y.
Bu, böbrek satmak isteyen herkese açık bir ilan, böbrek nakli ihtiyacı olan hastalarımız var, bu nedenle böbrek satmakla ilgileniyorsanız, lütfen iowalutheranhospital@gmail.com adresindeki e-posta adresimizden bizimle iletişime geçin.
YanıtlaSilAyrıca +1 515 882 1607 numaralı telefondan whatsapp'ı arayabilir veya bize yazabilirsiniz.
NOT: Güvenliğiniz garanti altındadır ve hastamız, onları kurtarmak için böbrek bağışı yapmayı kabul eden herkese büyük miktarda para ödemeyi kabul etmiştir. Sizden haber almayı umuyoruz, böylece bir hayat kurtarabilirsiniz.
hasstr
Silhasstr
YanıtlaSil