Birleşik Devletler anayasasını hazırlayarak Amerikan
demokrasisine biçim verenler; köle çalıştıran büyük toprak sahipleri, ticaret
ve sanayi burjuvazisi ve bankerlerdi. Bunlar, devleti, daha işin başında ele
geçirmişler, toplum üzerinde kuracakları egemenliği güvenlik altına almayı
başarmışlardı. Anayasa’da; demokrasiden, eşitlikten, kardeşlikten sıkça söz
ediliyor ancak bağımsızlık savaşına katılan halk kesimlerinin, küçük
çiftçilerin ve sanayi merkezlerindeki işçilerin haklarını gözeten bir yaklaşım
yer almıyordu. Anayasayı hazırlayan Alexander Hamilton, ABD’nin
bankacılık sistemini ve mali örgütlenmesini kuran kişiydi. İlk Başkan George
Washington, çok geniş topraklara sahipti ve ABD’nin en zengin insanıydı.
Öldüğünde 314 kölesi vardı.
Amerikan Demokrasisi ve ‘Haklar Bildirisi’
Amerikan demokrasisinin temeli sayılan Virginia İnsan Hakları
Bildirisi (1776), yüzyıl önce İngiltere’de yayınlanan Haklar Bildirisi’nin
(Bill of Rights-1689) tercümesi gibiydi... Virginia Bildirisi’nin 6, 9 ve 13.
Maddeleri, Haklar Bildirisi’nin 4, 6 ve 11. Maddeleri’nin hemen aynısıydı.1
17. Yüzyıl'da Amerika'ya gelmeye başlayan Avrupalılar arasında,
İngilizler çoğunluktaydı ve burada kurulan toplumsal düzene onlar biçim verdi.
İngilizler, ülkelerindeki kapitalist gelişimin sonuçlarını Amerika'ya taşıdı,
burada bilgi ve görgülerine uygun bir düzen kurdular.
İflas etmiş zanaatçılar, tüccarlar, küçük mülk sahipleri,
Anglikan Kilisesi’nin göçe zorladığı değişik inançtan kişiler, III.William’ın
sınırdışı ettiği meşrutiyetçiler (jacobiteler), parlamento yanlılarınca (Round
head) kovulan askerler, II. Charles’ın ülke dışına çıkardığı
tarikatçılar (Priyenler); Amerika’da oluşturdukları kolonilerle, küçük bir
İngiltere yarattılar.
ABD ve Kölecilik
İngiltere’de bol miktarda bulunan, işçileşen ve işçileşmeyi
bekleyen yoksul köylüler Amerika’da yoktu. Amerika’nın özgürlüğüne tutkun yerli
halkı kızılderililer, köle ya da ücretli işçi haline getirilemiyordu. Emeğinden
yararlanılacak insan gereksinimi; Avrupa’dan gelen/getirilen yoksul köylüler,
kanun kaçakları, mahkumlar, beyaz kölelerle karşılanmaya çalışıldı. Ancak
bunlar yetmiyordu. Afrika ve Batı Hint adalarından zenci köleler getirildi;
işgücü gereksinimi bunlarla karşılandı.
1619-1760 arasında, Amerika’ya 400 bin köle getirildi.2 Bu
köleler, İngiltere’de toprağından koparılan serflerin yaptığı
işin benzerini farklı biçimde Amerika’da yaptılar. Tarım, ticaret ve sanayinin
gelişiminde köle emeği yoğun biçimde kullanıldı. Bu kullanım, Antik Çağ
köleciliğinden farklıydı, yapay ve daha acımasız bir insan ticaretiydi.
Amerika’da Antik Çağ köleciliği yaşanmadığı için, doğal
olarak onun sonucu olan feodalizm de yaşanmadı. Batı Avrupa’da binlerce yılda
oluşan toplumsal birikim, ayakta kalan ve kullanılabilen sonuçlar olarak
Amerika’ya taşındı. Ekonomide olduğu gibi siyasi alanda da, aynı sınıfsal
egemenliğe dayalı baskıcı bir toplumsal bir düzen ortaya çıktı.
‘Demokrasiyi’ Kuranlar
Birleşik Devletler anayasasını hazırlayarak Amerikan
demokrasisine biçim verenler; köle çalıştıran büyük toprak sahipleri, ticaret
ve sanayi burjuvazisi ve bankerlerdi. Bunlar, devleti, daha işin başında ele
geçirmişler, toplum üzerinde kuracakları egemenliği güvenlik altına almayı
başarmışlardı.
Anayasa’da; demokrasiden, eşitlikten, kardeşlikten sıkça söz
ediliyor ancak bağımsızlık savaşına katılan halk kesimlerinin, küçük
çiftçilerin ve sanayi merkezlerindeki işçilerin haklarını gözeten bir yaklaşım
yer almıyordu. Birleşik Devletler Bağımsızlık Bildirisi şu sözlerle bitiyordu: “Bu
bildirinin korunması için, Tanrı’nın inayetine tam bir güvenle;
yaşamlarımız, servetlerimiz ve en kutsal varlığımız olan
onurumuz üzerine and içeriz”.3
Anayasayı hazırlayan Alexander Hamilton (1755-1804),
ABD’nin bankacılık sistemini ve mali örgütlenmesini kuran kişiydi. İlk
Başkan George Washington(1732-1799), çok geniş topraklara sahipti
ve ABD’nin en zengin insanıydı.4 Öldüğünde 314 kölesi vardı.5
Anayasa
Amerikan anayasası, seçme ve seçilme hakkını, İngiltere’de
olduğu gibi, mülk sahibi beyaz erkeklere tanıyordu. Kadınlar, mülksüz beyaz
erkekler, zenciler ve kölelerin oy hakları yoktu (kadınlara oy hakkı 1919’da
tanınacaktır).6 Anayasanın kendisi, halkın siyasi temsil
haklarını engelleyen bir belge, kabul edilmesi ise anti-demokratik bir darbe
gibiydi.
George Washington, 1796 yılında yaptığı veda
konuşmasında, devletin ve anayasada ifadesini bulan yönetim biçiminin,
kendileri açısından taşıdığı önemi ve nasıl korunması gerektiğini açık bir
biçimde ortaya koyuyordu. “Yarattığımız yönetimin ayakta durabilmesi
için onun üzerine titremeniz, bu yönetimden en ufak bir kuşku belirtisi
gösteren herşeye karşı dikilmeniz, ülkemizin herhangi bir bölümünü
diğerlerinden ayırmak ya da tümünü bir arada tutan kutsal bağları gevşetmek
için yapılacak her girişimi daha doğarken önlemeniz son derece
önemlidir...”7
Anayasanın hazırlanması aşamasında, iki farklı yaklaşım ortaya
çıkmıştı. Amerika’nın bankacılık sistemini ve mali örgütlenmesini kuran Alexander
Hamilton’nın önderlik ettiği kümeye Federalistler, Thomas
Jefferson’un başında bulunduğu kümeye ise Anti-Federalistler denildi.
Bu iki oluşum, bugünkü Cumhuriyetçi ve Demokrat Partilerin tarihsel
kökleridir.
Halktan Uzak Demokrasi
Egemenler arasındaki çıkar çekişmesine dayanan ve halkı içine
almayan bu iki eğilim, siyasi sistemin sınıfsal niteliği konusunda farklı
düşünmüyordu. Yönetimden daha fazla pay alabilmek için, halkı yanıltan yapay
bir yarış içine girmişlerdi. Gerek ilk dönemde yönetime gelen Federalistler,
gerekse 1801 yılında yönetime gelen Anti-Federalistler; daha önce
çiftçilere verdikleri sözleri tutmadılar.
Bağımsızlıktan hemen sonra ortaya çıkan Federalist-Anti
Federalist ayrışması, Amerikan halkı için fazla birşey ifade etmedi.
İçinde yer almadığı, güçlüleri temsil eden (ve günümüze dek süren), iki partili
siyasi bir düzen kuruluyor ve onun bu düzendeki yeri, düzenin korunması
koşuluyla, oy vermekten başka bir şey olmuyordu. Halk, en başta siyaset
dışında bırakılmıştı.
Halka Söylenen
Amerika Birleşik Devletleri’nin iki yüz yıllık tarihi boyunca,
sürekli olarak halktan söz edildi ve Amerika’nın, demokrasinin gerçek vatanı
olduğu ileri sürüldü. Massachusetts’ın ilk valisi John Winthrop,
yeni dünyanın insanlık için eşsiz bir örnek, ‘tepenin üzerindeki kent’ olduğunu
söylüyordu.8
Thomas Paine için Amerika ‘insanlığın sığınağıydı’.9 18.Yüzyıl
ortalarında Horace Greeley, “Batı’ya git genç adam ve ülkenle
birlikte büyü” diyordu. Tarihçi James Oliver ise şunları
söylüyordu: “Tanrı’nın eli onları Batı’ya sürdü ve onlar beraberlerinde
en iyi şeyleri, uygarlığı, eğitimi, refahı, cumhuriyetçi hükümeti ve demokrasi
ideallerini getirdiler. İşsiz ve boş bir kıtayı, yeryüzündeki en özgür bir
halkın fazileti ve kurumlarıyla doldurdular. Efsane ve rüya, işte buydu“.10
Halkın Tutumu
Amerikan halkı, Andrew Jackson dönemi dışında,
seçimlere de ilgi göstermedi. Seçimlere katılımı, günümüze dek süren bir
gelenek halinde, her zaman yüzde 40-50 dolayında oldu. Bu oranın, kimi
eyaletlerde yüzde 10’lara düştüğü görüldü. Örneğin 1924 seçimlerinde, South
Caroline eyaletinde seçmenlerin ancak yüzde 6’sı oy kullanmıştı; 1940
seçimlerinde Güney Caroline, Georgia, Alabama ve Arkansas eyaletlerinde oy
verme oranı yüzde 20’ler düzeyindeydi.11
19. Yüzyıl sonlarında, iki parti dışında güçlenme eğilimi
gösteren Popülist Parti,seçimler ve Amerikan demokrasisinin
niteliği konusunda şu saptamayı yapıyordu: “Ülkeye Wall Street sahip
olmuştur. Amerikan yönetimi artık, halkın halk tarafından, halk için
yönetilmesi değil, halkın Wall Street tarafından Wall Street için yönetilmesi
haline gelmiştir”.12 (Wall Street: New York’ta
içinde borsanın da bulunduğu finans merkezi)
19. Yüzyıl ünlü Amerikan şairi Walt Whitman (1819-1892),
yaşadığı dönemdeki ABD siyasi düzenini eleştirirken 20. Yüzyıl emperyalizmini
adeta o günden görüyor ve şunları söylüyordu: “O ulusal federal devlet
ve yerel düzeydeki yönetim; çürümüşlük, sahtecilik ve kötü yönetim batağı
içinde. Adalet Kurumları da bundan payını almış. Büyük İskender’i de, Roma’yı
da geride bırakacak, dev bir İmparatorluğa doğru yol alıyoruz.”.13
Devlet Denetimli Seçim
Amerika Birleşik Devletleri’nde; seçim
yapılan hiçbir ülkede görülmeyen bir uygulamayla, seçime katılacak parti
adaylarının belirlenmesinde devlete denetim yetkisi verilmiştir. 1903 yılında
kabul edilen ve tüm eyaletlerde geçerli olan yasayla, seçime katılacak parti
adaylarının belirlenmesi, kamu adına hareket eden devlet memurlarının
denetiminde olmaktadır.
Amerika’da parti içi mücadele demokratik
bir yarış değil, değişik çıkar kümelerini temsil eden hizipler arasındaki
çatışmalardır. Siyasi düzeyi ve yetenekleri ne denli yüksek olursa olsun,
arkasına herhangi bir sermaye kesiminin desteğini alamayan delegelerin seçilme
şansları yoktur. Bu nedenle hizipçilik, entrika (machine politics) ve rüşvet,
siyasetin temel unsurları durumuna gelmiştir.
Parti Dışı Güçler
İki parti içinde güçlü bir biçimde temsil
edilen parti dışı güçler yani şirketler; uygulanacak programları, çıkarılacak
yasaları ve bu işi yapacak kadroları belirleme gücüne sahiptirler. Adayların
belirlenmesi, iş çevreleri ve onlar adına davranan örgütler için o denli
önemlidir ki; bu önem, şirket-parti ilişkilerini siyasete yön veren belirleyici
unsur haline getirmiştir.
Bu durum, Amerikan tarihinin her dönemi
için geçerlidir. Yasama ve yürütme organlarına öyle insanlar seçilmelidir ki;
bunlar, şirket çıkarlarını yani statikoyu, herhangi bir uyarıya gerek
kalmaksızın korumalı ve gereksinim duyulan yasaları gecikmeksizin çıkarıp
uygulamalıdır.
Bu tür ilişkiler üzerine kurulmuş olan iki
partili siyasi düzende, Cumhuriyetçi ve Demokrat
Partiler, dönüşümlü olarak yönetime gelirler. Bu partilerin asla ödün
vermedikleri tek ilke,büyük sermaye kesiminin çıkarlarına aykırı
bir iş yapmamak ve onlarla çatışmamaktır.
Amerikan toplumunu inceleyen
araştırmalarıyla tanınan ünlü Amerikalı ekonomist Prof.Lester C.Thurow, Kapitalizmin
Geleceği adlı yapıtında, Birleşik Devletler’de siyasi partilerle seçim
konusunu da ele alır ve şunları söyler: “Seçimler, basit konular
üzerinde dönen beğeni yoklamalarına dönüşür ve televizyonda en iyi kimin
göründüğüne bağımlı olur. Seçimler bir dolandırıcılar kümesini, diğer bir
dolandırıcılar kümesiyle değiştirmek olarak görülmeye başlanır. Herkes başka
birinin değil, kendi etnik kümesinin, ganimetlerden yararlanmasını sağlamak
için oy kullanır”.14
Parti Egemenleri
Ulusal Sanayiciler Birliği, Birleşik
Devletler Ticaret Odası, Amerikan Bankerler Birliği, Amerikan Çiftçiler
Birliği, Sanayi Örgütleri Kongresi gibi
örgütler, her iki parti üzerinde de kesin bir egemenlik kuran, parti dışı
kuruluşların önde gelenleridir.
Bu örgütler, özellikle büyük
kentlerde, ‘siyasi partiler adına’ çalışmalar yaparlar.
Seçilmesini istemedikleri adayların ‘önünü kesmek için’ değişik
olanakları vardır. İyi örgütlenmiş ve çok iyi finanse edilmişlerdir. Amerikalı
araştırmacılar Gabriel Kolka ve Robert B.Reich,
şirketlerin partilerle girdikleri ilişkiler konusunda şunları
söylemektedir: “ABD’ndeki her iki parti de şirketlerden gelen paralara
o denli bağımlıdırlar ki, hiçbiri şirketlerin gücüyle karşı karşıya gelemez...
Büyük holdinglerin politik partiler ve yasama süreci üzerindeki muazzam etkisi,
seçim kampanyalarına yaptıkları parasal katkıdan ibaret değildir. Şirketler,
çalıştırdıkları avukat, lobici ve halkla ilişkiler elemanı ordularıyla,
partiler üzerinde büyük bir etkiye sahiptir”.15
Demokrasi mi, Oligarşi mi
ABD siyasi düzeni; şirketler, partiler ve
yönetime taşınan büyük sermaye temsilcileri arasında sağlanan ilişkilerden
oluşur. Gizlenmiş bir baskıyla örtülen ve siyasi gelenek haline gelen ilişkiler
düzeni, Amerika’daki yönetim biçimini ancak otokratik düzenlerde görülebilen ve
küçük bir azınlığı temsil eden bir oligarşiye dönüştürmüştür.
19. Yüzyıl’da, sermaye sınıfının tümünün
temsil edilmesine olanak sağlayan siyasi düzen, bugün küçük sermaye gruplarını
da dışarda bırakmış, yalnızca mali ve sınai tekellerin yararlandığı bir
işleyişe dönüşmüştür. Devlet politikalarına yön veren üst düzey kadroların
hemen tümü, büyük şirketlerle doğrudan bağlantılı kişilerden oluşmaktadır...
ABD üst yönetiminde yer alan kişilerin
niteliği, bunu açıkça ortaya koymaktadır. Örneğin, George W. Bush,
başkan olmadan önce Arbusto-Bush Petrol Arama Şirketi ve Harken
Petrol Şirketi’nde çalışıyordu; Başkan Yardımcısı Dick Chaney Halliburton
Petrol Şirketi’nin Yönetim Kurulu Başkanıydı. Kimi yöneticilerin görevleri
ve geldikleri yerler şöyledir: Başkanlık Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza
Rice, Chevron Petrol Şirketi Yönetim Kurulu Üyesi; Ticaret
Bakanı Donald Evans, Tom Brown Petrol Şirketi Yönetim
Kurulu Başkanı; İçişleri Bakanı Gale Norton, Enerji
Şirketleri Avukatı; Enerji Bakanı Spencer Abraham,Otomotiv
Endüstrisi Temsilcisi.16
ABD’nde, siviller şirketlerden hükümet
görevlerine gelirken, üst düzey askerler emekli olduklarında şirketlere
giderler. Bu dolaşım, Amerikan siyasetinin temelinde yer alan bir gelenektir.
Örneğin, ABD Pasifik Ordusu Komutanı Charles R.Larson, Unocal
Petrol Şirketi Yönetim Kurulu Üyeliğine; ABD Hava Kuvvetleri Genel
Sekreteri Donald Rice, Unocal Petrol Şirketi Yönetim Kurulu
Üyeliğine; Korgeneral John Shalikashvili, Carlyle
Group Yönetim Kurulu Başkanlığına gelmişlerdir.17
Yasası Olmayan Kurallar
Toplumsal muhalefeti yürütmeye çalışan tüm
parti girişimleri, ABD’de, sürekli ve ağır bir baskıyla karşılaşmıştır. ‘Amerikan
ideallerine düşman unsurlar’ olarak görülen ve gösterilen siyasi
girişimler, George Washington’un veda konuşmasında vasiyet ettiği
gibi, daha doğarken önlenmiş ve ezilmişdir. İkiyüz
yıllık Amerikan siyasi tarihi, bu tür önleme eylemleri ve
halkı siyaset dışında tutmayı başaran girişimlerle doludur.
Göçmen işçiler arasındaki dil ve din ayrılıklarını
kullanma, pinkertonizm adı verilen saldırgan
uygulamalar, ajan büroları, grev kırıcılar, mafya ilişkileri, ırkçı
örgütler, Ku Klux Klanlar,zenci kırımları, sosyalistlere uygulanan
baskılar, siyasi cinayetler, Amerikan tarihinin yerleşik öğeleridir.
ABD’de başından beri, greve giden ya da
örgütlenmeye yönelen işçiler kara listeye alınır ve bunlara hiçbir koşulda iş
verilmez. Sanayiciler ve büyük çiftlik sahibi tarımcılar, yalnızca bu iş için,
ulusal düzeyde örgütler kurmuşlar ve sosyalistleri, sendikacıları, öncü
işçileri fişlemişlerdir. Amerikan işçilerinin korkulu rüyası haline gelen Ulusal
İmalatçılar Birliği, bu örgütler içinde en ünlüsüdür.
Etkisiz Girişimler
Parti örgütlenmesi üzerindeki tüm yasal ve
yasadışı engellere karşın, Amerika’da da Demokrat ve Cumhuriyetçi Parti dışında,
partiler kurulmuştur. Şiddetli bir baskıyla karşılaşan bu partiler, kimi
dönemlerde ve yerel anlamda kimi küçük seçim başarıları da elde ettiler. Ancak
hiçbiri, hiçbir zaman yönetime aday olabilecek güce ulaşamadı.
Sosyalist İşçi Partisi (Socialist
Labor Party-1877), Milli Parti (Greenback-1878), Halk
Partisi (Populist Party-1892), Soysalist Parti (Socialist
Party1900), Komünist Parti (Communist Party-1919) Amerikan
İşçi Partisi (American Labor Party-1936), Çiftçi-İşçi Partisi (Farmer-Labor
Party), Anti-Tekel Party (Anti-Monopoly Party), Liberal
Parti (Liberal Party) bu tür partilerin bir bölümüydü.
Bu partilerden hiçbiri, iki büyük partiye
karşı seçenek oluşturabilecek kalıcı bir güce ulaşamadı ve Amerikayı tarihi
boyunca sırayla Cumhuriyetçi ve Demokrat Parti yönetti. Bu sıralama İç Savaştan
bugüne dek şöyle oldu: (1863-1875) Cumhuriyetçi, (1875-1881) Demokrat,(1881-1887) Cumhuriyetçi, (1887-1889) Demokrat,
(1889-1891) Cumhuriyetçi, (1891-1895)Demokrat,
(1895-1911) Cumhuriyetçi, (1911-1921) Demokrat,
(1921-1931) Cumhuriyetçi, (1931-1952) Demokrat, (1952-1960) Cumhuriyetçi, (1960-1968) Demokrat, (1968-1977) Cumhuriyetçi,(1977-1981) Demokrat, (1981-1992) Cumhuriyetçi, (1992-2000) Demokrat, (2000-....) Cumhuriyetçi.
DİPNOTLAR
1 Hürriyet Bildirgeleri” Belge
Yay., İstanbul 1983, sf. 76-77
2 “Büyük
Larousse” Gelişim Yay. 1.Cilt, sf. 514
3 “Hürriyet
Bildirgeleri” Belge Yay., İstanbul 1983, sf.
83
4 “Siyasi
Partiler” Niyazi Berkes, Yurt ve Dünya
Yay., İst. 1946, sf. 76
5 “Hükmeden
Erkek Boyun Eğen Kadın” Tim Marshall, Altın Kit.,
İst.-1997, sf. 47
6 “The
American Party System” Charles Merriam ve Harold
F.Cosnel ak. “Siyasi Partiler” N.Berkes, Yurt ve Dünya Yay.,
İst. 1946, sf. 76-78
7 “Hürriyet
Bildirgeleri” Belge Yay., İstanbul 1983, sf.
117
8 “Soğuk
Barış” Jeffry E.Garten, Sürmeli Yay. İst.-1994, sf. 96
9 a.g.e. sf. 96
10 “American
Myth, American Reality”, James Oliver Robertson (New
York: Hill & Wang, 1980, sf. 73; ak. J.E Garten, Sürmeli Y., İst.-1994, sf.
96
11 “Siyasi
Partiler” Niyazi Berkes, Yurt ve Dünya Yay., İst. 1946, sf.
110
12 a.g.e. sf. 83
13 “Kapitalizmin
Geleceği” L.C.Thurow, Sabah Kit., İst.-1997, sf. 210
14 “Kapitalizmin
Geleceği” Lester C.Thurow, Sabah Yay.
İst.-1997, sf.214
15 “Küresel
Düşler” R.J.Barnet-J.Cavanagh, Sabah Yay.
İst. 1995, sf.272
16 “Light
Kerkük ABD Kabinesi” Yalçın Doğan, Hürriyet
21.01.2003
17 “Yorumsuz” Deniz Som, Cumhuriyet 24.03.2002
1
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder