7 Temmuz 2019 Pazar

ATATÜRK’SÜZ DÖNEM; İSMET İNÖNÜ’DEN RECEP TAYYİP ERDOĞAN’A



Ünlü İngiliz tarihçi Arnold Toynbee, Türk Devrimi ve Atatürk için; “Öyle bir dönem düşünün ki, Batı dünyamızdaki Rönesans, Reform ve sanayi devriminin tümü bir insanın yaşamına sığmış olsun” diyor. Bu yorumun değerini anlamak için Rönesans, Reform ve Sanayi Devrimi’nin tarihsel boyutunu bilmek gerekir. Bu üç gelişme, Batı’yı Batı yapan çatışmalarla dolu beşyüz yıllık çok uzun bir süreçtir. Bu süreç; feodalizmin ortadan kaldırılmasını, kapitalizmin gelişimini ve liberalizmden emperyalizme geçişi içeren büyük bir gelişmeyi ifade eder.

Türk Devrimi

Türk toplumu, 1923-1938 arasındaki 15 yılda, tarihinin hiçbir döneminde görmediği devrimci bir dönem yaşadı. Bu dönemde, değişim ve dönüşüm o denli hızlı ve köklüydü ki, böyle bir alt üst oluş dünya tarihinde de görülmemişti.
Kurtuluş Savaşı’ndan hemen sonra girişilen ve Mustafa Kemal’in, ‘Milli Mücadele’nin ikinci aşamasına geçiyoruz, bu yeni bir savaştır’ dediği toplumsal yenileşme, benzeri olmayan büyük bir devrimdi. Türk toplumu, onun söylemiyle çok kısa bir süre içinde, ‘bir çağdan yeni bir çağa’ taşınmış, ‘Türk ulusunu geri bırakmış tüm kurumlar zorla yıkılarak, yerine milletin uygarlığa doğru ilerlemesini sağlayacak yeni kurumlar’ kurulmuştu.1

Atılgan Ruh

Türk Devrimi’nde halka ve gerçeğe dayanan olağanüstü bir devrimci ruh, sıradışı bir atılganlık egemendir. Hiçbir girişim tek başına ele alınmamış, birbiriyle bağlantılı toplumsal dönüşümler kesintisiz devrimci bir süreç olarak geliştirilmiştir. Mustafa Kemal, süreklilik üzerine oturttuğu devrim anlayışını için; ‘devrimler yalnızca başlar, bitişi diye bir şey yoktur’ demiştir.2
Devrimci tutumda gevşeme ya da düzeni durağanlaştırma eğilimi, Kemalist Devrim’de görülmez. Koşulları oluşan hiçbir atılım, hiçbir nedenle ertelenmez, kesintiye uğratılmaz. Hiçbir güçlük; bağımsızlığı örselemeye, tutuculukla uzlaşmaya, bilimi savsaklamaya ya da devrimden ödün vermeye gerekçe yapılmaz.
Mustafa Kemal, Türk Devrimi’ için, “uçurumun kenarında yıkık bir ülke, türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar, yıllarca süren savaş... Bunlardan sonra içerde ve dışarda saygı duyulan yeni bir vatan, yeni bir toplum, yeni devlet ve bunları başarmak için sürekli devrimler... İşte Türk Devrimi’nin kısa ifadesi” der.3

Batı’dan Üç Değerlendirme

Türk Devrimi, Türkiye’de gerçek niteliği ve tarihsel boyutuyla yeterince incelenmemiştir. Tam tersi Atatürk’ten sonra karalama ve karşı çıkışlarla birlikte bilinçli bir unutkanlığa bırakılmıştır. Türkiye’de bu yapılırken, Batı’da kimi araştırmacı, Türk Devrimi’ni nesnel ve bilimsel bir tutumla incelemiş, gerçeği ortaya koymaya çalışmıştır.
Fransız araştırmacı Paul Gentizon, Türk Devrimi’ni, Fransız ve Rus Devrimlerinden daha ileri bulur ve şu değerlendirmeyi yapar: “Sürekli devrim sözü, gerçekte Türkiye’den başka hiçbir ülkede yer tutmamıştır. Fransız Devrimi siyasi kurumlar alanıyla sınırlı kalmıştır. Rus devrimi, sosyal alanları sarsmıştır. Yalnızca ve yalnızca Türk Devrimi’dir ki; siyasi kurumları, sosyal ilişkileri, din kurallarını, aile ilişkilerini, ekonomik yaşam geleneklerini, hatta toplumun içgücünün (moral) temellerini değiştirmiştir. Her değişim yeni bir değişimin nedeni olmuş, her yenilik bir başka yeniliğin koşulunu oluşturmuştur. Değişimin tümü, halkın yaşamında yer tutmuştur”.4
Yapıtlarında, toplumların gelişim ve değişim kurallarını inceleyen ünlü İngiliz tarihçi Arnold Toynbee’nin, Atatürk ve Türk Devrimi konusundaki değerlendirmesi, kısadır ancak devrimin derinliğini yansıtan mükemmel bir yorumdur. Gerçeği yansıtan böyle bir değerlendirme Türkiye’de yapılamadığı gibi, bu yorumun anlamını ve boyutunu kavrayan da çok azdır. Toynbee’nin değerlendirmesi şöyledir; “Öyle bir dönem düşünün ki, Batı dünyamızdaki Rönesans, Reform ve sanayi devriminin tümü bir insanın yaşamına sığmış olsun”.5
Bu yorumun değerini anlamak için Rönesans, Reform ve Sanayi Devrimi’nin tarihsel boyutunu bilmek gerekir. Bu üç gelişme, Batı’yı Batı yapan çatışmalarla dolu beşyüz yıllık uzun bir süreçtir. Feodalizmin ortadan kaldırılması, kapitalizmin gelişimi ve liberalizmden emperyalizme geçişi içeren büyük bir gelişmeyi ifade eder. Toynbee, 5 asırlık bu gelişmenin, Atatürk’ün yaşamına yani 15 yıllık Türk Devrimi’ne sığdırıldığını söylüyor.
Yapıtları onlarca dile çevrilen ve alanında otorite kabul edilen Fransız Toplumbilimci Maurice Duverger, ‘Le Kemalizm’ adlı yapıtında (1963) şu değerlendirmeyi yapmıştır; Kemalizm, Moskova ve Pekin’in etkisinde kalmamış azgelişmiş ülkelerde, doğrudan ya da dolaylı çok yönlü sonuçlar uyandırmıştır. Kemalizm, Kuzey Amerika (ABD) ve Batı Avrupa rejimlerinde bulunmayan nitelikleriyle, Marksizmin gerçekten alternatifidir. Marksizm uygulamasına girmek istemeyen ülkeler, Batı demokrasisi karşısında saptadıkları yetersizliklere çözüm getiren Kemalist modeli tercih edebilirler”.6
Bu üç değerlendirme, Kemalizmin niteliğini ortaya koymaktadır. Açıklamaları yapanlar, alanlarında ün yapmış dünyaca tanınan bilim adamlarıdır. Nesneldirler ve abartma yapmazlar. Türk dostu falan da değildirler.

Geri Dönüş

Türk Devrimi bu denli büyükse, neden korunamamış ve bu denli kolay etkisizleştirilmiştir? Devrim, önderini yitirir yitirmez neden geri dönüş sürecine girmiştir?
Bir devrim ne denli büyük ve köklü ise, korunmasına özellikle yerleşme döneminde o denli özen gösterilmesi gerekir. Bu özen, devrimin varlık koşuludur. Atatürk, devrimin önderi olarak onu geliştirip korumayı başarmıştır. Ancak, bu dönem çok kısa, yalnızca 15 yıl sürmüştür. Ardından gelen, devrimin boyutunu kavramamış bilinçsiz yöneticiler, korumak bir yana karşıt uygulamalar yapmıştır. Gereken dikkat ve özen göstermemiş, karşı devrime gidecek geri dönüşü başlatmıştır.
Türk Devrimi, 81 yıldır karşı devrim süreci yaşıyor. Bu yıkıcı süreç, devrimin uzun erimli hedeflerine ulaşmasını önledi ancak topluma yaptığı etkiyi ortadan kaldıramadı. Son dönemdeki anti-Kemalist yönetim, 17 yıldır devlet gücünü yoğun olarak kullanmasına karşın, devrimin izlerini toplum yaşamından silemiyor. Çok istemesine karşın şer-i bir düzen kuramıyor.
Kemalist Devrim, kesintiye uğramamış olsa Türkiye kuşkusuz bugün bir başka yerde olurdu. Bu doğrudur. Ancak, her devrimin gelgitler yaşadığı da bir tarih gerçeğidir. Fransız Devrimi, 5 ayrı Cumhuriyet dönemi yaşayarak 220 yılda bugüne geldi.
Türk Devrimi’nde geri dönüş çok çabuk başladı ve 81 yıldır kendi gelgitini yaşıyor. Gelecekte başlangıç hedeflerine dönecek ve Türkiye’yi öngördüğü düzeye ulaştıracaktır. Yaşamın nesnelliğine dayanan ilkeleri ve sürekli devrime dayandırılan değişim gücü bunu zorunlu kılıyor. Türkiye, ya Kemalizme dönecek ya da ulus olarak varlığını yitirecektir.

Kemalizm Emperyalizm İlişkisi

Devrimin temelini oluşturan ilkeler, geçerliliğini korumaktadır. Aradan çok zaman geçmiş çok şey değişmiştir ancak ülkeler arasındaki siyasi ve ekonomik işleyiş değişmemiştir. Emperyalizm egemen dünya düzeni olarak varlığını sürdürmektedir. Mal ve sermaye ihracı yoğunlaşmış, pazar çatışması şiddetlenmiştir. Bu nedenlerle, emperyalizm güncel oldukça ona ilk darbeyi vuran Kemalizm de güncel olacaktır.
Kemalist ilkelere dönüp devrimi canlandırmak için önce geri dönüş sürecinin incelenmesi ve yeniden yaşamamak için yapılan yanlışlıkların ortaya koyulması gerekiyor. Bu yöndeki çabaların, geçmişi suçlamak ya da kişi karalamak değil, yaşanmış gerçeklerden gelecek için sonuç çıkarmak olduğu bilinmelidir.

Geri Dönüşün Sorumluları

Kemalist Devrim’den geri dönüş söz konusu olduğunda, karşımıza önce İsmet İnönü ve onun uygulamaları çıkıyor. 11 Kasım 1938 devrimden dönüşün başlangıç tarihidir söylemi, yanlış bir saptama değildir. Atatürk’ün sağlığında pusuya yatmış karşıtçılığın her türü, çıkarcılar ve sinmiş gericiler onun döneminde gün yüzüne çıktı. Yeterli bilgi ve bilinçten yoksun İnönü, bu olumsuz gelişmenin başlatıcısı oldu.
1938’den 2019’a dek, Türkiye’yi yönetmiş politikacıların tümü, geri dönüşten yani karşı devrimden sorumludur. Uygulamaları yapanlar ve Türkiye’yi bugüne getirenler onlardır. Onların sorumluluğu, tarihsel olarak Kemalist Devrim’e bağlı olarak ülkeye karşı işlenmiş suç durumundadır.
Atatürk’ten sonraki ‘yöneticilerin’ yaptıkları tarihte kayıtlıdır. Ülkenin bu günkü duruma gelmesinde değişik oranlarda payı olan bu insanların yaptığı açıklamalar, niteliklerini ortaya koyarken, sorumluluklarının da düzeyini göstermektedir. Sözleri, devrime karşı işledikleri ‘suçun’, itirafları ve kanıtları durumundadır. Bu sözler, devrimin kimlerin eline düştüğünü gösteren belgelerdir. Yetersiz insanların devlet yönetimine geldiğinde, nelere yol açacağını göstermektedir.

İsmet İnönü’nün Söylemleri

İsmet İnönü, 1960’larda, Abdi İpekçi ile yaptığı bir söyleşide şunları söylüyordu; “Demokratik rejime karar verdiğimiz zaman, büyük otorite ile büyük reformların hemen yapılabileceği dönemin değiştiğini, değişmesi gerektiğini kabul etmiş oluyorduk”.7
İki satırlık bu tümce gerçekte çok şey anlatıyor. ‘Demokratik rejime karar verdiğimiz zaman’ diyerek, önce Kemalist dönemin demokratik olmadığı söyleniyor. Ardından, demokrasi çok particiliğe indirgeniyor.
Değerlendirmedeki devrimi ilgilendiren bir başka yan, ‘büyük otorite ile büyük reformların yapılması dönemi değişti’ dinilerek devrimin bittiğinin söylenmesidir. ‘Sürekli devrim’ yadsınıyor ve sürekli devrim anlayışının ‘değişmesi gerektiği’ söyleniyor. Oysa, Atatürk, ‘Devrimler yalnızca başlar, bitişi diye bir şey yoktur’ diyordu.8
İnönü’nün bir başka açıklaması şöyledir: “Benim için en büyük tehlike, onun (Atatürk’ün) gölgesi altında erimek ve ezilmekti. Devlet icraatının bütün sorumluluğu bana ait olmalıydı. Bunun için de, kudretim neyse benim damgamı taşıyacak bir dönemin başladığının belli olması gerekiyordu”.9
Kemalist Devrim, burada daha açık biçimde yadsınıyor. Atatürk’e ve devrime bağlılığı, ‘ezilmek ve erimek’ olarak görüyor ve bunu ‘en büyük tehlike’ sayıyor. ‘Benim dönemim onun dönemi’ biçimindeki yaklaşımla kendini devrimden ayırıyor.
Üçüncü açıklama, Sovyetler Birliği ve Batı ilişkileriyle ilgilidir. Boğazlar, Kars ve Ardahan’a yönelik çarpıtılmış bilgiler, Türkiye’deki Batı yanlılarının yoğun olarak kullandığı bir konudur. Oysa, Batı’ya bağlanma İnönü için bilinçli bir seçimdi. Bu gerçek, daha sonraki uygulama ve açıklamalarla açık olarak ortaya çıkmıştır.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Türk-Sovyet ve Türkiye-Batı ilişkileri ile ilgili olarak şunları söylemişti: “Eğer Rusya gelip de aradaki anlaşmazlıklara olumlu biçimde çözme teklifinde bulunsa bile ben Türk siyasetinin Amerikan siyasetiyle el ele gitmesi taraftarıydım”.10

Menderes’ten Demirel ve Ecevit’e

İnönü’den sonraki ‘yöneticilerin’ açıklamaları anlayış olarak farklı değildir. Sözcükler ve söylem biçimi farklıdır ama tümü değişik oranlarda devrime ve devrimi oluşturan ilkelere karşıtlığı içerir. Karşıtlık, kimi zaman Atatürk ‘övülerek’ yapılır. Bilgi ve bilinçten yoksun açıklamalar, son derece düzeysizdir.
Adnan Menderes “Kurtuluş Savaşı diyorsunuz. Bu savaş pekâlâ üç ayda bitebilirdi. Bunun yıllarca uzatılmasına Mustafa Kemal’in yerleşme ihtirasları neden olmuştur”.11
Süleyman Demirel; “Her geçen gün yeni boyutlar kazanan dinamik bir olgu olan küreselleşme, hayatın her alanını dönüştürecek, ekonomik manada sınırlar haritada bir çizgiden başka bir anlam taşımayacaktır. Ulus-devlete bakış değişecek, egemenlik kavramı yeni anlamlar kazanacaktır”.12
“Türkiye’nin önündeki en önemli sorun ekonomik rejim ile demokratik rejim arasındaki uyumsuzluktur. Türkiye, hızlı bir biçimde karma ekonomiden, serbest piyasa ekonomisine geçmelidir. Türkiye’de zihniyetler artık değişmelidir”.13
“Bizim korkumuz, biz üniter bir devletiz, acaba üniter devlete zarar gelir mi diye biz eyalet sistemini düşünemiyoruz. Eyalet sistemini düşünemediğimiz için de merkeziyetçiliğe saplanmışız”.14
Bülent Ecevit; “Tek parti devrinde Altıok halkın dışında halka yönelmişti. Çok parti devrinde ise, Altıok’un çıkış noktası halk olmalıdır”.15
“Fetullah Gülen Laiklikle ters düşmemeye özen gösterdi. Bana, çağdışı bir akımı temsil etmiş olabileceği izlenimi vermedi...”16
Fetullah Gülen okullarında, laiklik karşıtı, Türkiye’deki rejim karşıtı, Atatürk karşıtı bir eğitim verilmiyor. Dünyanın dört yanına Türk dili ve Türk kültürü tanıtılıyor. Fetullah Gülen’in kuşku uyandırıcı tavırlarına tanık olmadım”.17
“Turgut Özal döneminde, ekonomide atılan adımlar muhteşemdi… Türkiye yabancı yatırımcılar için bulunmaz bir fırsattır. Biz, dünyadaki yatırımcıları yalnızca Türkiye için değil, tüm bölgenin kalkınması için katkıda bulunmaya çağırıyoruz”.18

Turgut Özal ve Sonrakiler

Turgut Özal, 1988 yılında verdiği AB başvuru dilekçesine eklediği kitapçıkta şu anlama gelen yorumlar yaptı: “Bizi Türk sanarak dışlıyorsanız, bilin ki Türk denecek bir yanımız yoktur. Uygarlık adına neyimiz varsa hepsini Yunanlılardan aldık. Bizim kültürümüz Yunan kültürüdür... Ben Türk değil Kürt kökenliyim”.19
Kenan Evren, “imam-hatip okullarında iyi eğitim veriliyor. O çocuklardan zarar gelmez. Türkiye laikliği dinsizlik olarak anlamış, yanlış tatbikatlar yapmıştır. 1930’lardaki laiklik anlayışını yanlış olarak görüyorum”.20
Tansu Çiller, “Türkiye’de herşey devletin egemenliği altında. Kendi bölgesinde son sosyalist devleti yıkacağız. Çocuklarınıza, biz onu yıktık diyeceksiniz”.21
Necmettin Erbakan; Önemli nokta, Refah Partisi iktidara gelecek, adil düzen kurulacak. Sorun ne? Geçiş dönemi sert mi olacak, yumuşak mı olacak, kanlı mı olacak, kansız mı olacak”.22
Mesut Yılmaz; “Bugünkü aşırı merkeziyetçi devlet yapısıyla yolumuza devam edemeyiz. Türkiye’yi Ankara’dan idare edemeyiz. Bu elbise dikiş tutmaz”.23
Deniz Baykal; “Türkiye’nin işçisi, çiftçisi, esnafı, sanatkârı ve sanayicisi bundan böyle yalnızca 60 milyonluk Türkiye için değil, 400 milyonluk Avrupa için üretim yapacaktır. GB’nin siyasal istismar konusu yapılmasına üzülerek şahit oluyorum. Bu zafer şu ya da bu partinin değil milletin zaferidir. Bu zaferin sahipleri önce Gazi Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Adnan Menderes ve Turgut Özal’dır”.24
Kemal Kılıçtaroğlu; “CHP iktidarında yerel yönetim özerklik şartını mutlaka getireceğiz.. Yerel yönetim özerklik şartı olsa bunlar olmayacaktı. Yerel yönetici yani belediye başkanı Maliye Bakanı’nın kapısında saatlerce beklememelidir”.25
Recep Tayyip Erdoğan, “ben ülkemi adeta pazarlamakla mükellefim”26Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye de öyle yönetilmelidir”27“Ankara, bugüne kadar olduğu gibi Türkiye'nin artık düğümlendiği yer olmayacak. Sorunları, yerinden yönetimle, tüm illerde çözme kararlılığındayız”.28

DİPNOTLAR

1       “Atatürk’ten Yazdıklarım” Prof.A.Afet İnan, Kül.B.Y., Ank.-1981,sf.119
2       “Atatürk İlkeleri ve Türk Devrimi” Hacı Angı, Angı Yay., 1983, sf.93
3              “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri”, I.C, 1945, Türk.İnk.Tar.Ens.Yay., sf.365
4              “Mustafa Kemal ve Uyanan Doğu” Paul Gentizon, Bilgi Yay., 2.Basım, Ank.-1994, sf.164
5              Prof Dr. Süleyman Bozdemir, “Atatürk Döneminde Eğitimdeki Gelişmeler”, Türkoloji.cu.edu.tr
6              “Atatürk’ün Ekonomi Politikası” Prof.Dr.Mustafa Aysan, af. 42-43, Toplumsal Dönüşüm Yay., 6.Baskı, İstanbul-2000
7              “Milli Kurtuluş Tarihi” Doğan Avcıoğlu, 3.Cil sf.696
8              “Atatürk İlkeleri ve Türk Devrimi” Hacı Angı, Angı Yay., sf.93
9              “Milli Şefin Paradoks Gerçeği” httb:blog.milliyet,com.tr
10         “Politikada 45 Yıl” Y.Kadri Karaosmanoğlu, İletişim Yay., sf.192-195
11         “Menderes’in Dramı?” Ş.S.Aydemir, Remzi Kit. İst. 1969,  sf. 219
12         “Demirel’den İkinci Cumhuriyet Çağrısı” Aydınlık 10.10.1999 Sayı 638
13         “Mevzuat Gözden Geçirilmeli” Türkiye 12.10.1999 ve “Baba’dan Hedef; Fabrika İhraç Edin” Star 12.10.1999
14         Cumhuriyet, 11 Ocak 1999
15         “Ecevit Olayı 1” K.Sağlamer, ak. E.Bilbilik Aydınlık 16.01.2000, Sayı 652
17         https://www.google.com/url?sa=t&source=web&cd=11&ved=2ahUKEwico5OxDiAhUuyaYKHRW6DCk4ChC3AjAAegQ IBRAB&url=https%3A%2F%2Fwww.youtube.com%2Fwatch%3Fv%3DeGKWL4jTYuU&usg=AOvVaw2GGwUJ3ixuntgebwtov-aL
18     “Ecevit 53 Projeyle Gitti” Cumhuriyet 28.01.2000
20     “Haftaya Bakış” Ahmet Taner Kışlalı, Cumhuriyet 03.03.1986
21     “KİT Sistemlerinin İktisadi Değerlendirilmesi, Nicel İrdeleme, Özelleştirme Sorunları ve Politika Seçenekleri Özet Rapor” KİGEM Yay. 1997, sf.30
23     “Yılmaz: Elbise Dikiş Tutmaz” Cumhuriyet 13.10.1999
24     Sabah 14.12.1995
26     “Ülkemi Pazarlamakla Mükellefim” Cumhuriyet, 16.10.2005
28     https://www.yenisafak.com/gundem/ankarayi-dugum-olmaktan-cikaracagiz-2714844

3 yorum:

  1. Bazen keşke diyorum tüm devrimler halk tarafından özümsenip yerleşene kadar bir 15 yıl daha tek partili dönem devam etseydi.Sonra vazgeçiyorum herşey liderle mümkün, sıradan siyasi yöneticilerle ancak bir yere kadar diyorym.

    YanıtlaSil
  2. toplumun başındakiler tabanı ortak bir ana fikir ve olgu üzerinde birleştiremediği için bugün ayrışım derinleşmiştir. bu temel konular üzerindeki ayrışımlar batının kullanışlı malzemeleri haline gelmiştir. halka adalet dağıtamayan devlet saygı görmez (pkk hdp cıa terör den bahsetmiyorum) sıradan insanların günlük yaşantılarında iş hayatında trafikten dumansız alandan bahsediyorm. sadete geleyim; bir sonraki darbe girişimi sabaha doğru olabilir, yada olduğunu hiç farketmeyebiliriz uzun bir süre...toplumlar hak ettikleri gibi yönetilir.

    YanıtlaSil
  3. Biz lider bekleyen bir milletiz.Çılginlık yapmaya hazırız.

    YanıtlaSil